“Anadolu’nun sınırsız toprakları üzerinde birkaç hektarlık alan nedir ki? Bu daha ziyade bir simge; Türkiye’nin doğusunda kalan
son Hıristiyanları göndermek, hem de aynı anda hükümet azınlıklar için demokrasi ve saygıyı ne pahasına olursa olsun korumanın Türkiye’nin önceliği olarak gösterirken"!
Türkiye’nin doğusuna ilk yolculuğum 1998 ilkbaharına uzanıyor. Bir arkadaşımla Van Gölü’nün çevresinde seyahat ediyordum. Dönüş yolunda bindiğim dolmuş beni İstanbul uçağına bineceğimiz Diyarbakır yerine yanlışlıkla Midyat’a götürdü. Oradan tesadüfen Tur Abdin “
İnananların Dağı” bölgesindeki Süryani köylerini ve manastırları keşfettim.
Zamanın ötesinde
Dünyanın bu bölgesi, öncelikle Türkiye ve insanları, sonrasında da Türkiye’nin doğusu ile ilgili tutkum hiç bir zaman değişmedi. Tarih ve anıtlar açısından zengin bu topraklara her yıl defalarca aynı mutlulukla dönüyorum. Bunların içinden en sevdiğim yerlerden biri Süryani Manastırı Mor Gabriel. Zamanın ötesinde bir mekan. 1998’de keşfettiğim bu yer kendini dış dünyadan koparmıştı. Yabancıların orada kalıp uyumaya hakları yoktu, dahası pasaportlarını en yakın askeri karakola bırakmak zorundaydılar.
Manastır neredeyse bomboştu, sadece iki keşiş, ve nadiren gelen ziyaretçilerle çevrili piskopos kalmıştı. Sanki bir hayalet manastırdı. Bir yandan Hıristiyan köyleri boşaltılmaya devam ediyordu. İnsanlar güven içinde olmamanın acı sonuçlarını çekmektense ayrılmayı tercih ediyordu. İşte bu bir kanamaya yol açtı. 1990’lı yıllarda 30’dan fazla Hıristiyan aşırı dinci veya politik sebeplerle soğukkanlılıkla öldürüldü. Suçlular hakkında hiçbir zaman ne bir dava açıldı, ne de tutuklama kararı da çıkarıldı. Terkedilen evler birkaç yıl içinde yasadışı şekilde işgal edildi. Sadece birkaç yüz yıllık Mor Gabriel Manastırı, 4. yüzyılın ortasında başlayan bir geleneği sürdürmek için fırtınanın ortasında yiğitçe ayakta kaldı...
2008’den bu yana siyasi çıkar ve dini menfaatlere dayalı gizli bir anlaşma manastırın sonunu getirdi. Mor Gabriel Manastırı Vakfı, topraklarının hakkı için aleyhine açılan farklı davalara maruz kaldı, bunlardan biri de vergi konusunda oldu.
Bir özelliği yok
Manastır Mustafa Kemal Atatürk sayesinde 1937’den beri temel bir yasayla korunuyor. Bu tarihten itibaren, manastır sahip olduğu, fakat şu an da üzerinde tartışmalar süren arazisi için vergilerini düzenli bir şekilde ödüyor. Tartışma anlamsız çünkü bu arazinin tarihi önemi dışında hiç bir özelliği yok. Anadolu’nun sınırsız toprakları üzerinde birkaç hektarlık alan nedir ki? Bu daha ziyade bir simge; Türkiye’nin doğusunda kalan son Hıristiyanları göndermek, hem de aynı anda hükümet azınlıklar için demokrasi ve saygıyı ne pahasına olursa olsun korumanın Türkiye’nin önceliği olarak gösterirken!
Bu davanın arkasındaki karanlık güçler kimler? Amaçları ne? Türkiye’de kalan son manastırlardan birini kapamak mı? Eğer öyleyse bunu doğrudan söylemeli ve sonuçlarına katlanmalılar. Bunun Türkiye’nin imajı açısından yıkıcı bir etkisi olur. Türkiye vatandaşlarının onuru, hem kötü bir yönetim tarafından, hem de verdiği tüm sözlere rağmen koruyucu önlemler almayan bir hükümet tarafından hem de çiğnenmiş olur.
Çok yıprandı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun sözleri tarihi yağmalayanlar tarafından çiğnendi. Bu oldukça ciddi çünkü Manastır verdiği hukuk savaşı sırasında çok yıprandı. Mor Gabriel özgürce yaşamaya devam etmeli, papazlar ve rahibeler huzur içinde çalışabilmeli. Bunun pazarlığı yapılamaz.
Sebastien de Courtois
Sebastien de Courtois yazar ve tarihçidir. Süryaniler ile ilgili yazdığı kitap Fransızca’dan Türkçe’ye çevirilerek, Süryaniler ismi ile, Yapı Kredi Yayınları tarafından 2011 yılında yayımlandı.
Kaynak: Milliyet - Düşünenlerin Düşüncesi, Güncelleme Tarihi: 18 Aralık 2012