"Gül ekmekten, ağaç dikmekten, ekmeğimizi bölmekten başka ne zararımız vardı size; nasıl kıydınız anneme". Bu kısa ve anlamlı söz ile acısını haykırıyordu rahmetli Şımuni Diril’in kızı sayın Gülcan Diril. Şahsen tanımıyorum Gülcan’ı ama hepimiz kahrolduk ve hepimizin bir yanı öldü Diril ailesiyle. Düşündükçe doğru dürüst anlamlandıramadığım bir öfke ve çaresizlik hali. 65 yaşında bir kadın kimi rahatsız etmiş olabilir? Ne istediniz onlardan? Kendi toprağında, köyünde ve evinde yaşamak bir hak iken, neden bu hak Diril çiftinin elinden alındı. Hangi adalet hangi kanun çare olacak, olacak mı?
“Bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için” böyle diyordu Hrant Dink, bir suikastle aramızdan alınan, ezber bozuyordu. Diril çifti ve genel olarak Diril ailesi onyıllardır farklı ülkelerden birleşerek Şırnak’a bağlı Meer, Kovankaya adlı köylerine dönüyor, hayatı tekrardan kuruyor, defalarca boşaltılan ve hedef olan köylerine tekrardan yaşam veriyorlardı.
Tabii ki, alıp gitmek için değildi, kendi topraklarında, köylerinde ve doğup büyüdükleri evlerinin dibinde olmak içindi. Çocuklarına da bir miras bırak içindi. Daha sonra anlatılacaktı gelecek nesillere. Çok gördüler bunu Diril ailesine, kanayan bir yara bırakarak.
11 Ocak’tan bir umut olur diye, aradık, sorduk, farklı yerlerle iletişim kurduk ve görüşmeler yaptık oysa ‘coğrafyanın kader’ olduğunu da unutmuyorduk. Zira, toprak doymuştu ve anlatıyordu kılıç artıklarının hikayesini. Sözün değeri kalmadı ve bu yara kapanmayacak.
Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle
Hiçbir aykırı yanımız
Hiçbir yalanımız
Gözüm yaşarıyor
Yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle!
Yusuf Hayaloğlu öyle anlatıyor halet-i ruhiyemizi. Doğu’da bir masum yıldız kaydı, kapayın ışıkları...
Merhamet ve rahmet ile Şimuni Diril...
YAZI : DAVİD VERGİLİ , Güncelleme Tarihi: 22 Mart 2020