‘’Gelecek kuşaklar bizim hakkımızda bir şeyler duyacak mı merak ediyorum. Sanmıyorum belli bir süre sonra her şey geçiyor." Woody Allen –Radyo Günleri
1980’ler Süryani göçünün yoğun olarak yaşandığı yıllar idi.O zamanlar Samatya,bu olguya yakından tanıklık eden İstanbul’un sayılı birkaç semtinden biriydi. Göçle birlikte gerek bulunduğumuz sokağa gerekse diğer mahallelere Turabdin'den sürekli yeni aileler taşınmaktaydı.Yaz akşamları yürüyüş için indiğimiz sahil yolunda Süryanice konuşmalara artık daha çok tanıklık ediyorduk.Bir keresinde babam, Samatya tren istasyonunun duvarlarına yazılan Süryanice yazıları farkedip okumaya çalışmıştı. Pazar günleri gittiğimiz kilisenin kapasitesi de cemaati karşılayamaz olmuştu.Sokağımızdaki Piyer, Josef, Agop, Gülbenk gibi ; kimileri için değişik gelen isimlerin yanına Anto, Şabo, Lahdo, Gevriye, Besna,Cırco, Denho, Sedo eklenmişti.
* Fotoğraf: İsveç'e göç eden ilk Süryani kafilesi uçaktan inerken- Malmö 1967, Dikran Ego
Uzun bir süre bu şekilde göç alan Samatya sonraları göç vermeye başlamıştı. Gelenlerin büyük bir bölümü buraları terk ediyorlardı.Sokakta oyun oynadığımız,akşamları ailece görüştüğümüz arkadaşlarımızın sayısı günbegün azalıyordu. Turabdin’den İstanbul’a başlayan yer değişimi çoğu aile için ; Avrupa,Amerika ve Avustralya ile sonlanıyordu
O zamanlar lise çağlarında olan benim için , bu göç kafamda bir takım soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuştu. Bu insanlar nerelere göç ediyorlardı, oralarda ne yapıyorlardı? Gevriyeler'in gittiği İsveç, Lahdolar'ın gittiği İsviçre, Corclar'ın gittiği Almanya, Ertanlar'ın göç ettiği Avustralya nasıl yerlerdi. Bu ülkeleri daha yakından tanımak istiyordum. Öyle ya belki birgün biz de göç ederdik. Tek bildiğimiz oralarda yaşayan akrabalarımızın İstanbul ziyaretlerinde anlattıkları idi. İnternetin olmadığı o günlerde bilgi kaynağı olarak sadece ansiklopediler vardı. Bütün ev ödevlerimiz için yararlandığımız ansiklopedilerde yazılanlar bana fazla bir şey vermiyordu. Oralardaki hayatı daha yakından tanımak istiyordum. Bu bilgileri nasıl temin edebilir diye düşünürken kendimce bir çözüm yolu bulmuştum.Bu ülkelerin İstanbul’daki konsolosluklarına, kültür ofislerine gidip bilgi toplayacaktım. İlk iş olarak bu yerlerin adreslerini bulmalıydım. Bunun için babamın dükkan telefonuna ait PTT’nin sarı sayfalı oldukça kalın telefon rehberinden faydalandım.
* Fotoğraf Açıklaması: Radyo Amatörlüğü İçin Yararlandığım Kaynaklar
Artık elimde gideceğim konsoloslukların adreslerini içeren bir liste vardı. Birbirine yakın adresleri belirleyerek bazen tek başıma bazan arkadaşlarımla konsolosluklara gitmeye başladım. Gittiğim konsolosluklarda o ülkeyi tanıtan broşür dergi ne varsa topluyor akşamları evde bunları okuyup incelemeye başlıyordum. Uzun bir süre devam ettiğim ziyaretler sonrası neredeyse İstanbul’da gitmediğim konsolosluk, kültür ofisi hatta hava yolları kalmamış idi.Yapmış olduğum ziyaretlerden iki tanesini ise hiç unutamam. Bunlardan ilki Danimarka Konsolosluğu idi. Maçka’da bir apartmanda bulunan konsolosluktan çıkıp bindiğimiz eski model asansör arıza yapmış ve asansörde mahsur kalmıştık. Korku ile birlikte yaşadığımız panik sonucu arkadaşım asansörden çıkmaya çalışınca arada sıkışıp kalmıştı. İkincisi ise Sovyetler Birliği Konsolosluğu idi. İstiklal Caddesi'ndeki bu konsolosluğa birçok defa girmek istesekte her defasında vazgeçerdik. Soğuk savaşın hüküm sürdüğü,komünizmin adını bile telaffuz etmenin sakıncalı olduğu dönemlerdi o zamanlar. Neyse ki bir gün bütün cesaretimizi toplayıp orak-çekiçli tabelanın asılı olduğu kapıdan içeri girip görevli memureden broşür ve kitapçıkları topladık. Tereddüt içinde girdiğimiz konsolosluktan yine tereddüt içinde çıkmıştık.Otobüs durağına varana dek yolda göz göze geldiğim her insandan bakışlarımı kaçırıyordum.Komik ama kendimi bir suç işlemiş gibi hissediyordum.Hiç unutmam ; eve ulaşana kadar broşürlere ,kimse görmesin diye açıp bakmamıştım bile.
Bu ziyaretler sırasında İngiliz Konsolosluğu'ndan topladığım broşürlerden biri dikkatimi çekmişti. İlgimi çeken bu broşür İngiliz Yayın Kurumu olan BBC’nin radyoda kısa dalga üzerinden yaptığı Türkçe yayınlarını tanıtıyordu. Merakımı gidermek için o zamana kadar TRT Radyosunun Arkası Yarın,Radyo Tiyatrosu gibi programlarını takip ettiğim, lambalı PHİLİPS marka radyomuzun kısa dalga kanalında BBC’nin yayınlarını dinlemeye başladım. Günün belli saatlerinde yayınlanan bu programlar ilgimi çok çekmişti. Artık o saatlerde evde radyomun başında oluyor ve daha önce kalemle yerlerini işaretlediğim istasyonlara kadranı getirerek programları dinlemeye başlıyordum. BBC ile başladığım radyo dinleyiciliğine radyoda kadranla gezinirken başka ülke istayonlarını da katmıştım.Ama bu şekilde bütün istasyonlara ulaşmam imkansızdı. Kısa dalga radyoculuğu hakkında bilgilerimi geliştirmem gerekiyordu. Bu amaçla kısa adı TRAC olan Türkiye Radyo Amatörleri Cemiyeti'ne başvurdum. Cemiyetin dergilerinden ilgili yazıları toplamaya başladım.Bu bilgiler ışığında yazılı bir kaynağın varlığından haberdar olmuştum. Dünya üzerinde farklı dillerde yayın yapan radyo ve televizyonları tanıtan World Radio & Tv Handbook isimli kitaptı bu kaynak. Fiyatı bana oldukça pahalı gelen kitabın üyesi olduğum İngiliz Kültür Heyeti Kütüphanesi'nde olabileceğini öğrendim. Eski sayısıda olsa kitabı kütüphanede buldum ve incelemeye başladım.Artık dünya üzerinde Türkçe yayın yapan tüm radyolara ve onlarla ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşmıştım. Bu uğraşılar sonucu artık BBC'nin yanısıra Amerikanın Sesi Radyosu, Pekin Radyosu, Sofya Radyosu, Tahran Radyosu, Erivan Radyosu, Bakü Radyosu, Moskova Radyosu, Monte Carlo Radyosu, Budapeşte Radyosu, Şam Radyosu, Almanyanın Sesi Radyosu dinlediğim radyo kanalları arasına katılmıştı.
* FOTO: Türkçe Yayın yapan Radyoların Yayın Çizelgeleri ve Broşürleri
Dünyanın farklı yerlerinden yapılan Türkçe yayınlar ile haberlerin yanında bilim-külltür,sanat,söyleşi,müzik programlarını da takip ediyordum.Kendime boş zamanlarımda uğraşacak yeni bir hobi bulmuştum.Bu hobim bir taraftan sürekli gelişiyor bir taraftan da önyargılarımın önüne geçerek hayatı, dünyayı, halkları, ideolojileri ve kültürleri daha geniş bir perspektiften değerlendirmemi sağlıyordu.Bu radyolar ile bir süre sonra mektupla iletişime geçmeye başladım. Mektuplaşmalar sonucu bunların çoğu ile aramda bir bağ oluşmuştu.BBC Türkçe Yayınlar Servisi Dinleyici Paneli üyesi olmuştum.Onlarla sık sık mektuplaşmış , birkaç kezde İstanbul'da yüzyüze yayınlar konusunda görüşmüştüm. Almanyanın Sesi Radyosu'ndan yayınları daha iyi dinlemek için radyo antenini güçlendirme konusunda teknik bilgi almıştım. Monte Carlo Radyosu'ndan Hristiyanlık öğretileri konusunda kitapçıklar temin etmiştim. Pekin Radyosu'nun düzenlediği yarışmada ikinci olmuş ve çok şık ödül kazanmıştım. Budapeşte Radyosu'nun yardımı ile bir Macar gençlik dergisinde adım ve adresim yayımlanmıştı. Bunun sonucu olarak Macaristan başta olmak üzere Romanya, Çekoslavakya, Doğu Almanya gibi o zamanki Doğu Bloğu ülkelerinden onlarca mektup arkadaşım olmuştu. Bunca iletişim kurduğum radyolar arasında sadece birine mektup yollamamıştım. O da Moskova Radyosu idi. Düzenli takip ettiğim radyolardan biri olan Moskova Radyosu'nada tıpkı diğer radyolar gibi mektup yollayıp iletişime geçmek istemiştim. Ama çekiniyordum.Nede olsa iki kutuplu dünyada , sakıncalı ideolojinin lider ülkesiydi bu ülke.Bir gün dayanamayıp diğer radyolara nasıl yazdıysam onlara da bir yazı yazdım. Fakat bunu Sovyetler Birliğine yollamanın sakıncalı olabileceğini düşünüyordum kendimce.141 ve 142 ile büyümüş bir neslin bireyiydim sonuçta. Bu sebeple mektubu Macar kalem arkadaşıma yollayacak, ondan benim adıma mektubu Moskova'ya yollamasını rica edecektim. Fakat bunu yaptıktan birkaç gün sonra bende bir tedirginlik ve pişmanlık başgöstermişti. Moskova Radyosu, Macaristan üzerinden ulaşan mektubuma cevaben adresime birşeyler yollarsa bir sorun çıkarmıydı. Bu düşünceyle vakit kaybetmeden Sirkeci'deki Büyük Postaneye gittim. Orada Macar mektup arkadaşıma yıldırım telgraf çektim.Telgrafta şunlar yazılı idi.’’Senden rica ettiğim mektubu, lütfen Moskova Radyosuna yollama.’'
* FOTO: Kısa Dalga İstasyonları ile yapılan mektuplaşmalar.
İngilizce kısaltılmışı SWL (Short Wave Listener)olan Kısa Dalga Dinleyiciliği konusunda epeyi bir yol kat etmiştim. Budapeşte Radyosu Kısa Dalga Kulübüne üye olup diğer amatörler gibi radyo istasyonlarına Dinleme Raporu yolluyordum. Dinleme raporu amatör radyoculukta dinlenen istasyonu puan yöntemiyle değerlendirme esasına dayanır. SINPO Raporu denilen bu raporlara göre teknik ekip o ülkeye yönelik yayınların daha kaliteli dinlenmesi için gerekli önlemleri alır ve dinleyiciye QSL kartı yollardı. Alındı kartı anlamına gelen, radyonun amblemi ve başka tanıtıcı resimleri içeren QSL kartlarını biriktirmek te keyifli bir uğraş idi.
* FOTO: Pekin Radyosu için hazılanmış dinleme raporu-1985
BBC Türkçe Yayınları kısa dalgada dinlediğim ilk radyo istasyonu idi.Proramlarının içerik ve niteliğindeki farkındalık , beni kısa dalga dinleyicisi olmaya iten en büyük etken olmuştu.Haber almada o günler için gerçek bir alternatif olan BBC , haberleri belli bir düşüncenin süzgecinden geçirmeden kusursuz bir Türkçe ile sunardı.1982 yılında yaklaşık bin kişinin ölümü ile sonuçlanan Falkland Savaşı'nda, BBC dünya medyasına müthiş bir tarafsızlık örneği sergilemişti .Savaşı hem İngiltere, hem Arjantin açısından yayınlamıştı.Ayrıca savaşta iki tarafın kaybı, yenilgisi ve üstünlüğünü eşit vermesi, dönemin Başbakanı Thatcher'ın tepkisini çekmişti.
*FOTO: Dinleme raporlarına cevaben radyoların yolladığı QSL Kartları
Akşamları radyomun başına geçip istasyonlar arasında gezinmek beni başka diyarlara götürür , özgür dünyanın bir parçası gibi hissetmemi sağlardı.Bu gezintiler sırasında her radyo bende ayrı bir heyecan yaşatırdı.Bir gün BBC’de George Orwell’ı ve onun 1984 kitabını tanımış,başka bir gün Almanya’nın Sesi Radyosunda Nobel ödüllü politikacı Willy Brandt’ın hayatını dinlemiştim.Şam radyosundan Arapça şarkılar dinlerken,Erivan Radyosundan Ermenistan’da yaşayan diğer halkları tanımaya başlamıştım.Pekin sokaklarında gezinir gibi olmuştum Pekin Radyosunu takip ederken.Budapeşte Radyosunda gençlik sorunları hakkında yazdığım yazının paylaşılması beni fazlasıyla mutlu etmişti.Amerikanın Sesi Radyosunda Cosmos Futbol Takımının hikayesini dinlerken,Moskova Radyosunda Ekim Devrimi ile tanışmıştım.
* FOTO: Arjantin'in yenilgisiyle sonuçlanan Falkland Savaşı 72 gün sürmüştü.
Radyo Amatörlüğüne başladığım 1980li yıllardan bugüne otuz küsur yıl geçti. Geçen bu süreç içinde dünya üzerinde bir çok değişimler yaşandı. Berlin Duvarı yıkıldı ,iki kutuplu dünya düzeni son buldu. Varşova Paktı,Comecon,Doğu Bloku gibi kavramlar ise tarihin tozlu sayfalarındaki yerini çoktan aldı. Siyasi ve sosyal dönüşümleri teknolojik yenilikler takip etti.Teknolojik gelişmelere bağlı olarak yaşam şeklimiz de değişti ve değişime devam etmekte. İletişim dünyamıza internet denen bir olgu yerleşti. Artık birçok kısa dalga radyosu yayınlarını internet üzerinden yapmakta.İnternet ortamında yetişen yeni nesil için mektup, mektup arkadaşı, telgraf, telefon rehberi, kısa dalga radyo,radyo anteni gibi kavramlar pek bir şey ifade etmemekte. Hayatımızı kolaylaştıran teknoloji bir yandan da sürekli bir şeylerimizi alıp götürmekte.
* FOTO: Radyo Amatörlüğü ile ilgili tuttuğum notlardan
Bu arada bir zamanlar mektup yollayamadığım Moskova Radyosu da yaşanan değişimlere ayak uydurdu.Öncelikle ismi değişti ve Radyo Sputnik oldu.Yayınlarını Türkiye'de , hem de FM bandından yapmaya başladı.Programları gerek radyodan,gerek internetten gerekse cep uygulamasından rahatlıkla takip edilebilmekte.Onlarla iletişime geçmek için artık ne mektuba,ne mektup arkadaşına ihtiyaç kaldı. Gerekli olan sadece bir e-mail.
73‘s
(73: Amatör Radyoculukta sevgiler,saygılar kodu.)
Fotoğraflar: Yusuf Atuğ Arşivi ; Güncelleme Tarihi: 13 Aralık 2017