Benim adım Saro Nene:
Heredan'daki evimizde tarhana hazırlayıp turşu kurduğum o yıl kara haber köye ulaştı: "Ermeniler köylerini boşaltıp Kafle'ye çıkacak!" Kafle yollarına beş çocuğumla birlikte çıkmış Urfa'ya geldiğimizde yapayalnız kalmıştım. İkisi ölmüştü. İkisini Daciglere emanet etmiş, biriniyse yolda kaybetmiştim. Kaybettiğim oğlumu yıllar sonra bulduğumda iki öğüdüm oldu ona. Heredan'a bir daha ayak basmayacaksın. Bir de tarhana yapmak, turşu kurmak uğursuzluk getirir bilesin!
Benim adım Memed:
Hükümet 1940’da Zonguldak madenlerinde zorunlu çalışma uygulaması başlatınca 20.000 kişi mükellef işçi olarak kayıtlara geçirildik. Sekiz yıllık mükellefiyet boyunca kimimiz günde on sekiz saat yalın ayakla çalıştı kimimiz göçüklerde patlamalarda can verdi. Madenlerde yaşam bugün hala çok zor. Özel maden ocakları mükellefiyet günlerini aratmıyor. Son kurban iki hafta önce göçük altında kalan bir arkadaşımız oldu! ´
Benim adım Keti:
6-7 Eylül 1955'de 13 yaşındaydım. Evimizin kapısına gelenler 'burada 13 yaşında bir kız varmış çabuk onu bize verin' diye bağırıyorlardı. İlk başta bir anlam veremedim neden beni ısrarla istediklerine, sonradan öğrendim ki birçok gayrimüslim kız çocuğuna tecavüz etmişler. Türk komşularımızın evine sığındığımız o iki gün boyunca evler, işyerleri ve kiliseler yakıldı, yıkıldı. Yağmanın ertesinde 150 bin Rum'un hemen hepsi terk etti ülkeyi. Yaşamak istemediler burada…
Benim adım Cennet Çimen:
23-25 Aralık 1978 günlerinde Maraş’ta faşistler biz Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelere saldırdılar. Olaylar bittiğinde 80 yaşında olan benle birlikte 111 kişi katledilmiş binin üzerinde insan yaralanmıştı. Sonrası mı? Alevi nüfusun yüzde sekseni Maraş’ı terk etti. Ve katliamın bir numaralı sanıklarından biri önce milletvekili oldu sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyeliği’ne getirildi.
Benim adım Mehmet Gündüz:
37 yaşında ve üç çocuk babasıydım polis kurşunuyla Gazi Mahallesi’nde hayatımı kaybettiğimde. 12 Mart 1995’te binlerce kişi sokaklara dökülmüştük. Alevilerin gittiği dört kahve ve bir pastanenin meçhul! kişiler tarafından taranmasını protesto ediyorduk. Yaklaşan iki panzerin göstericilere açtığı ateşle alnımdan vurularak can verdim. Gazi Mahallesi o gün cehennem yerine döndü.
Benim adım Özlem Kılınç:
Novamed işçilerinden biriyim. Fabrikaya girdiğimde 20 yaşındaydım. İşyerinde işçilerin birbirleriyle konuşmaları yasaklanmıştı. Tuvalette kalınan süre bile hesaplanıyor, hatta çocuk doğurmak isteyen işçiler sıraya girmek zorunda bırakılıyordu. Bu koşulları protesto için başlattığımız grev 448 gün sürdü ve grevin sonunda sendikal örgütlenme hakkımızı elde ettik.
Benim adım Festus Okey:
İstanbul’da yaşayan Nijeryalı bir sığınmacıydım. 20 Ağustos 2007 günü Tarlabaşı’nda gözaltına alınıp Taksim Polis Merkezi'ne getirildim. Merkezde bir polisin silahından çıkan kurşunla yaralandım ve hayatımı kaybettim. Olayın üstünü kapatmak için önce kamerasız bir odada sorgulandığım söylendi sonra ölümümün nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaracak tek kanıt olan kanlı gömleğim kaybedildi!
Benim adım Hrant Dink:
19 Ocak 2007´de sırtımdan vurularak öldürüldüğümde 53 yaşındaydım. Sözüm de gönlüm de bu topraklarda yaşayan insanların kardeşliğinden, eşitliğinden, insan haklarından, bir arada yaşamaktan ve barıştan yana oldu hep. Bu bildirideki diğer kardeşlerimle aynı zihniyetin mağduru olduk hep ve işte tam da bu yüzden :
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA!
YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!
Yazı ve Fotoğraflar: Nor Zartonk Grubu . Yazı ve resimler için teşekkür ederiz.