YAZARLAR
Mezarlık Üzerine Süryani Kilisesi İstemiyoruz

Süryaniler Açısından Din ve Vicdan Özgürlüğü

Süryani-Keldani-Asuri Halkının Çığlığını Duyun

Benim Adım ...

Başın Sağolsun Türkiye: "Hepimiz Hrant'ız"

Sözlü Tarih Çalışmasına Katkıda Bulunalım

Midyat'ta Kültürel Bir Atılım

70 Yıl Önceki Şapka, 40 Yıldır Devam Eden Süreç

2004'e Girerken

Avrupa Birliği Uyum Süreci ve Süryaniler

hepsi

Diaspora Bayramları veya Aralık Özlemim

Hazan Ortasında Bir Ağaç veya Sonbahar Sendromum!

Kendi Vatanında Sürgün Edilen Bir Halk

Bir Doktorun Gözünden Irak'ta Yaşanan Felaket

Rant, Manastır Dinler mi?

Herşey Su ile Başladı

Gözyaşımız "Nakuşo'dan" Damlardı

Hayat Sohbetleri

Zamanın Dışında Gerçekliğin İçinde BAHE

Urfalı Efsuncu Orpheus - Bir Mozaiğin Macerası

Kurşun ve Yorgan

Deyr-Zafaran'ın Taşa Yazılı Mektupları

Tanrı Rahmeti ve 'Toprağı Bol Olmak'

Kendine Saklı Kitaplar

Taşların Barıştığı Hançepek

Benim Olmayan Kilise'nin...

Söyleyen ve Susan

Ben Kendim Değilim

hepsi

Nuhun Gemisinin Divası

105.7 Süryanilerin Sesi

Benim Pehlivan Böceğim

İkinci Yarısından Seyredilen Bir Film

Burası BBC Londra

Aydın Olmak, Kendini Aydın Sanmak

Bir Evin Anımsattıkları

Ana Sütü Gibi Bedava

Samatya Kaçamakları

Baba ve Oyuncak

hepsi

Yürek ve Kavga

Manevi Özgürlük

Kolaylaştırmak

Hakiki Benlik

Hem Anadili Hem Anadil: Süryanice...

İçsel Aydınlanma

Zihinsel Çatışma ve Tövbe

Olmak Yolunda Sahip Olmak

İnsan Beden Giymiş Ruhtur

21 Şubat Dünya Ana Dil Günü Kutlu Olsun

hepsi

Azınlık Kadını Olmak

Bir Sivil Tarih Çalışması; Mihail Kırılmaz

Dilde Destan, Yürekte Yara

Bahe ve Manastır

Tavandaki Çini

İsveç'ten mektubumuz var

Ûrmiye’den Ûrşinâ’ya bir Süryani portresi

Mardin Dillerin ve Dinlerin Şehri (Mi?)

Albert Sevinç Hadodo'ya Veda

Şimuni Diril'in Anısına

İşaya Ağabeyi (Üşür) Kaybettik

Rahip Aho'nun Şahidiyim,Süryani Halkının Şahidiyim

İki ateş arasında bir ayin hikayesi

Bir Avuç Dut

Kapı - Süryani'nin Bitmeyen Gözyaşı!

hepsi

Bir Düşün Peşine Düşmek

Süryani İsa'nın Hasret Rüzgarı

70. Yılında Yetmiş Bin Süryani

İnsan Yüreğinde Ne Arzuluyorsa Onu Konuşur

İsa Bakır ve Mektubu

İsa'nın Ağacını Aramak

Mor Afrem'in Hayatı

Siyah Elbiseli Süryani Kadınlar

Süryaniler ve Diyalog

Korku ve Kuşku

Bir Haberin Düşündürdükleri

Süryanilerin Son Güneşi: Metropolit Hanna Dolabani

Bir Toplum Nasıl Yok Olur?

Bu Öyküde Senden Bahsediliyor

Mor Gabriel'e Dokunmak

Mardin'de Eski Bir Gelenek: Hassit Merene

Oryantalist Maryus Bauer Mardin'de

Çicek Açmadan Meyve Vermek

Bir Süryani Halk Ozanı

Mor Şumuni ve 40-50 Kadar Süryani

Bütün Süryaniler Kimdir?

Midyat'ta Etnik Gruplar

Tespih Taneleri

Homojenliğin Gölgesinde Sıradan Süryaniler

Sabro'nun İlk Sayısına Dair

Patrik: Dua Türkçe Yapılacak Süryanice Yok

Rahibeler Nasıl Serbest Bırakıldı?

Februniye'nin Önündeki Yol

Kaçırılan Metropolitlerin Katili İstanbulda mı?

Kaçırılan Metropolitler Üzerine Bir İnceleme

 
 
Malfono Yusuf Beğtaş / YÜREK VE KAVGA

Şu kalbimiz var ya, hayatımızın en hayati organı. Bize sağladığı kan ve değerlerle hem maddi hem de manevi dünyamızı besler, ayakta tutar.

Şu kalp var ya, ona sevgiyi, anlayışı, şefkati ve merhameti öğretmek gerek. Eğer bunu başaramazsak, dünyada hoş bir seda bırakamayız. Hayat üstümüzü çizip geçecektir.

Çünkü yürek sıcaklığı ve yürek soğukluğu, zihinsel ve ruhsal dünyanın şekillenmesinde son derece belirleyicidir. Hatta olumlu ya da olumsuz şekillenme sürecinde ana etken olarak kabul edilebilir.

Olumlu duygulara neden olan istikrarlı yürek sıcaklığı, insanı hem kendisiyle hem de çevresiyle uyumlu ve anlayışlı davranışlara yönlendirir. Çünkü yürek sıcak, yumuşak ve temiz olduğunda olumlu duygulanımlarla ilişkilere pozitif yönde etki yapar. Anlayış, kavrayış, bilgi, görgü ve terbiye artar; insan genişleme ve olgunlaşma yaşar.

Olumsuz duygulara neden olan yürek soğukluğu ise insanı hem kendisiyle hem de çevresiyle dengesiz ve uyumsuz yapar. Bu durum, zihinsel ve duygusal dünyanın daralmasına ve içsel potansiyelin körelmesine yol açar. Çünkü yürek soğuk, katı ve kirli olduğunda, olumsuz duygulanımlarla zihinsel çatışmalara neden olur. Anlayış, kavrayış, bilgi, görgü ve edep azalır; insan daralma ve gerilim yaşar.

Hayattaki pek çok kavganın temelinde insanın iç dünyasında yaşadığı bu daralma ve gerilim yatar. Bu içsel sıkışmışlık hali, çoğu zaman manevi güç ve bilgi kaynağındaki zayıflıklardan kaynaklanır. Anlamlandırma ve değerlendirme sistemini ayakta tutan manevi güç, kişinin zorluklar karşısında iç huzurunu koruma becerisini; bilgi kaynağı ise olaylara doğru perspektiften yaklaşabilme yetisini ifade eder. Eğer bu iki temel dayanak eksikse, insanın duygusal tepkilerinde dengesizlikler baş gösterir ve olumsuz tepkiler egemen olur.

Bu süreçte, insanın "içsel fren sistemi" olarak adlandırılabilecek özdenetim ruhu devre dışı kalır. Özdenetim, kişinin kendi duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını kontrol altında tutabilmesini sağlayan hayati bir mekanizmadır. Ancak, manevi dayanaktan ve yeterli bilgi birikiminden yoksun olan insanlarda bu mekanizma işlevsiz hale gelir. Sonuç olarak bireyin iç dünyasında yaşanan çatışmalar ve gerilimler, dış dünyada "kavga" olarak nitelendirilen durumlara dönüşür.

Aslında kavga, bir insan ile başka bir insan arasında değildir. Esas kavga, insanın içinde, derinlerde, görünmez dünyada gerçekleşir ve oradan dışarıya taşar.

Aslında kavga; ruh ile ego, eğitim ile cehalet, karanlık ile ışık, derinlik ile sığlık, diğerkâmlık ile bencillik, vicdan ile vicdansızlık, hak ile haksızlık, esaret ile özgürlük, tahakküm ile hizmet, kabalık ile nezaket, onur ile onursuzluk, değer ile değersizlik, helal ile haram, empati ile antipati, vefa ile vefasızlık, edep ile edepsizlik, hayâ ile hayâsızlık ve yaşamı kutsamak ile araçsallaştırmak arasındadır.

Hayattaki bütün bu kavgalar aslında iyiyi kötünün önüne koyarak iyiyi kötüden ayırt etmek içindir. Bütün bu kavgalar hayatta neyin önce geldiğini anlamak ve neyin gerçekten önemli olduğunu bilmek içindir. Bütün bu kavgalar üstünlük taslamayı ve kibri aşarak insan onurunu kutsamak içindir. Bütün bu kavgalar, farkındalığı geliştirerek insanın kendi içindeki iyiliği keşfetmesi içindir. Bütün bu kavgalar farkında olmak; "vicdan, ahlak ve erdemle" sorumluluk taşımak içindir. Bu sorumluluğu yerine getirme süreçlerinde vicdanı, şefkati ve merhameti kaybetmemek içindir. Ve bu anlayışın erdemleriyle harekete geçmeyi sağlamak içindir.

Bu, sevginin genişliğine ve derinliğine sahip olmayı gerektirir. Aynı zamanda, emek hırsızlığına selam vermemeyi ve sömürüye boyun eğmemeyi de şart koşar.

Sadece kendi çıkarını düşünen bencil tutumlar içinde ve mevcut realitede bu öze bağlı kalmak zor olsa da, yaşamın esenliği için temkinli ve sağduyulu olmak gerekir. Özdenetim ruhunu kaybetmemek icap eder.

Ne yazık ki günümüzün sert koşullarında bu anlayışa bağlı kalmak her zamankinden daha zordur. İnsan, aklını, ruhunu ve kalbini lüzumsuz düşüncelerle ve maddi kaygılarla öylesine doldurmuş ki, varlığı adeta nefessiz kalmıştır. Ruhun ışık ve hava alacağı alanlar kapanmıştır. İç dünya maddeyle o kadar tıka basa dolmuştur ki, içeriye ne hava ne de ışık sızabiliyor.

Şöyle bir durup düşünelim:

Neden bunca olumsuzluk ve huzursuzluk?

İnsanın ruhunu ezen tüm bu endişeler ve kaygılar neden ortaya çıkıyor?

Haksızlıklar ve mağduriyetler neden bu kadar yaygın?

Zulümler ve nobranlıklar neden dinmek bilmiyor?

Kolaylaştırıcılık varken nedendir bunca zorluk?

Oysa insan, duygusal yüklerden, tasa ve endişelerden, bencillikten ve tahakküm hırsından, açgözlülükten, hasetten ve kıskançlıktan kurtulabilse, kalp ve gönül dünyasının nasıl hafiflediğini, nasıl nefes almaya başladığını ve nasıl parladığını fark edecektir. Çünkü insan bencilliği kontrol altında tuttukça ve kötü arzuları yönetmeyi öğrendikçe, istenmeyen ahlaki kötülük yerini ahlaki iyiliğe bırakır.

İşte o zaman, toplumda az gibi görünen erdemler niteliksel anlamda artacak ve insan her şeyi daha derinlikli, daha huzurlu yaşamaya başlayacaktır. Bu da sevgi, şefkat, anlayış ve hizmet gibi hayatı ayakta tutan değerlerin el ele vermesi ve ahenk içinde olması demektir. Bu ahenk, hayatı daha anlamlı ve daha güzel bir yolculuk haline getirecektir.

Sizce öyle değil mi?

Unutmayalım: İnsan, en büyük mücadelesini kendi iç dünyasında verir. Yürek sıcaklığını koruyarak bu mücadeleyi kazanan kişi, yalnızca kendisini değil, insanlığı da yüceltmiş olur.

Yazı: Malfono (üstat) Yusuf Beğtaş  ; Güncelleme Tarihi: 20 Ocak 2025

 
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım