Türkiyeli Süryaniler önce 12 Haziran 2011 Milletvekili Genel Seçimi daha sonra da yeni anayasa çalışmaları vesilesiyle siyaset sahnesinde daha görünür oldu. Süryani sivil toplum kuruluşları, vakıf temsilcileri ve siyasetçiler verdikleri röportajlar ve kaleme aldıkları basın açıklamaları ile Süryani toplumuna ve ülke gündemine dair görüşlerini kamuoyu ile sıkça paylaşıyorlar. Kimi zaman çok farklı düşüncelerde olsalar da bu kişi ve kuruluşların çoğunun söylemlerindeki ortak nokta Süryani halkının tümünü temsil etme/desteğini arakasına alma ve dolayısıyla onun adına konuşabilme iddiası. Örneğin geride bıraktığımız ay içinde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na önerilerini sunan Süryani heyetinde bulunan A*** N*** komisyondaki görüşmeden sonra yaptığı açıklamada meclise gelen heyetin bütün dünyadaki Süryaniler adına orada olduğunu belirtiyordu.
Benzer vurgular son milletvekili genel seçimi öncesinde siyasi yelpazenin farklı noktalarında bulunan Süryani aktörler tarafından da yapılmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili aday adayı olan (***** ****) verdiği bir röportajda şöyle diyordu: “Benim adaylığım şu an 82 ülkede izleniyor… Adaylığımdan haberdar olmayan hiçbir Süryani yoktur. 4 milyona yakın Süryani bunu izliyor. Hepsinin de referansı var bana.” Aynı günlerde, öncülüğünü İzmir Süryani Platformu’nun yaptığı 15 Süryani derneği ise bir bildiri kaleme alarak Süryani halkının Ferit Markus Ürek’in aday adaylığına destek vermediğini ilan ediyordu.
Yukarıda değindiğimiz üç örnek, özellikle de son ikisi, Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkları homojen toplumsal gruplar olarak gören yaygın anlayışın kimi Süryani aktörler tarafından kendi pozisyonlarını güçlendirmek adına nasıl yeniden üretildiğini gösteriyor. Bir milletvekili aday adayı ve bir grup sivil toplum kuruluşu, Süryani toplumunu oluşturan bireylerin farklı yaşam deneyimleri ve dünya görüşleri olduğu gerçeğini bir yana bırakarak dünyanın dört bir yanına tespih taneleri gibi dağılmış milyonlarca insanın aynı kişinin adaylığını desteklediğini/desteklemediğini iddia edebiliyor. Kısacası bir yandan Süryanilerin demokratik hakları için söylem üretilip mücadele edilirken diğer yandan toplumun kendi içindeki farklı sesler ya duymazdan geliniyor ya da farklı sesler olup olmadığı sorgulanmıyor bile. Zaten neden yapılsın ki böyle bir sorgulama? Ne de olsa hepimiz aynıyız…
Bütün bunlar daha demokratik bir ülkede yaşamayı arzu eden Türkiyeli Süryanilerin aynı zamanda daha demokratik bir Süryani toplumu için mücadele etmeleri gerektiğine işaret ediyor. Sanırım bu mücadelenin önemli bir ayağı da tekleştirici söylem ve pratikler üreten tüm kişi ve kurumlara toplumun homojen olmadığını, adlarına konuştukları bazı insanların kendilerininkinden farklı görüş, talep ve beklentileri olduğunu/olabileceğini altını çizerek ‘hatırlatmak’.
Güncelleme Tarihi: 02 Nisan 2012