Yıl 1937, yer Elazığ. Vatandaş Türkçe Konuş kampanyasının sürdüğü yıllar. Gazeteci Elazığ'daki Süryani Kilisesi'ni ziyaret ediyor ve manzarayı tarihe not ediyor. Manzara özetle şu: Süryaniler gene bir adım önde. Patrik, Süryanice dua etmeyi yasaklamış anlatılana göre...
Cumhuriyet Gazetesi'nin 2 Nisan 1937 tarihli haberini aynen aktarıyorum:
"Elâzizdeki Süryanii kadim Kilisesi, Bütün Dualarını ve Vazilerini Öz Türkçe İle Yapıyor
Elâziz (Hususi)- Yurdumuzdaki ekalliyetler arasında güzel türkçemize asırlardan beri bağlı kalarak onu öz dillerinden daha ileride tutmuş olan tek bir müessese vardır. O da Elâziz Süryanii Kadim kilisesidir.
Geçenlerde şehrimiz mabedinde yapılan dini toplantıya gittim ve ruhani ayini en hararetli devresinde, herkes huşu içindeyken rahibin türkçe olarak okuduğu dualar arasında: "Sulh ve selameti ve Cumhuriyeti berdevam eyle. Biz günahkarların kusurlarını affedip aziz tut! Bizim Tanrımız, bunu rahmetinden isteriz" Şeklindeki niyazlarını dinleyince cidden mütehassis oldum ve ayinden sonra kendilerile görüşerek türkçemizi kullanmalarına teşekkür edecek oldum. Fakat onlar: "Bu ötedenberi böyledir. Hatta yirmi dört sene evvel Patrik Abdülmesih buraya gelmişti, rütbe itibarile bir derece dunünde olan Mıtran bir cemile olarak Süryani lisanile bir dua okumak istedi.
Patrik amirane ve asabi bir tavırla: "Dua türkçe...Süryanice yok.. dedi ve türkçeyi Süryanii kadime kalb için yapılan teşebbüs bu suretle suya düştü. Bu hadiseden sonra Mıtran, Süryani cemaatini teşkil eden bütün ferdlerin Türk isimlerini almak ve manen de onlara yaklaşmak için beyannameler neşretti, nutuklar verdi. Onun için içimizden pek çoklarının Türk adları vardır" dedi. Yurdumuzun diğer azlıklarının bu güzel ve samimi harekete uymalarını temin için yapılan neşr,yat ve teşebbüslere buradaki müsbet tablo ile iştiraki lüzumlu buldum. (Cumhuriyet gazetesi 2 Nisan 1937 sf.5) "
...
Rahmetli bir Papazımızın o çarpık Türkçesi ile nikahlarda hep kullandığı söz aklıma geldi. Nikah kıyarken Rahmetli hep şunu derdi: "Sizi koca karı ilan ediyorum.."
Bizim devlet ile ilişkimiz biraz buna benzemiş...Zoraki öğrenilmiş Türkçe ile "koca karı" ilişkisi...
Rıfat Bali'den o döneme ait bir anektodu sizlerler paylaşmak istiyorum: Otuzlu yıllarda bir nüfus sayımı sırasında sayım memuru Balat’taki bir Yahudi ailenin evine gelir ve sorularını sıralamaya başlar. Evdeki yaşlı anne Türkçe bilmediğinden her seferinde kızına “ke dişo?” (“ne dedi”?) diye sormakta, kızı suali Yahudi İspanyolcasına tercüme etmekte, yaşlı anne de tek tek cevap vermekteydi.
Sayım memuru “ana diliniz nedir?” sualini sorduğunda yaşlı anne yeniden “ke dişo?” diyerek gözlerini kızına yöneltti. Sualin tercümesini duyduktan sonra sayım memuruna yüksek sesle “Turkça” cevabını verdi!
(Aktaran: Rıfat Bali)
Yazıya Dr Gabriel Oussi tarafından yapılmış bir katkı: Bilindiği gibi patrik Abdülmesih akıl hastalığı yüzünden makamindan indirilip yerine patrik Ilyas Şakir seçilmişti. Patrik Ilyas da sonradan sürgün edilerek Hindistan'da gömüldü. Patrik Abdulmesihin akıl hastalığı ne derece baskıların sonucuydu bir araştırma konusu olabilir.
Rıfat Bali'nin Yahudi hikayesine benzer bir hikayeyi ben de Mardinlilerden duydum. Türkçe konuşmayanlara ceza vermek için zaptiye memurları vardı Mardinde. Türkçe konuşmayan birini zabıta memuru yakalayinca ceza kesti ve ondan parayı vermesini istiyor. Adam bildiği birkaç Türkçe sözle: -Yok memur beg ben arapça kelam etmek. Ben Türkçe kelam etmek gibi sözleri tekrar ederek kendini savunmaya çalışıyor. Ama sonunda öfkelenen memur, bu öfkesi yüzünden kontrolü kaybedip kendisi Arapça konuşmaya baslar; - de cti verek inte kaçamt arabi. (Cezayi ver ulan, sen arapça konuştun işte ver cezayı).
Halk baskıları hafifletmek için fikralara dönüştürüyordu. Bu örnekler Kültürel soykırımın delilleri olarak gösterilebilir. (Aktaran Dr Gabriel Oussi)
Güncelleme Tarihi: 9 Mayıs 2014