Aradan geçen on yıldan sonra
amcasını tekrar görmek
Gabriel'i çok sevindirmişti.
Almanya'da yaşayan amcası, oğlu
Melke ile birlikte İstanbul'a
Gabriel'lere ziyarete gelmişlerdi. Bir cumartesi sabahı kapıda onları karşılarında görünce ailece çok şaşırmış ve
sevinmişlerdi. Onlara küçük bir sürpriz yapan baba oğul, yaz tatilini fırsat bilerek hasretliklerini gidermeyi arzuluyordu. .
Gabriel, amcasını en son gördüğünde ilkokula henüz yeni başlamıştı. O güne kadar köyde yaşayan amcası, zamanında
birçok Süryani gibi yurtdışına
göç etmeye karar vermişti. Almanya'ya gitmeye niyetlenip, gidiş işlemleri sonuçlanıncaya kadar İstanbul'da kardeşinin yanında kalmıştı. Bu esnada ilk defa gördüğü amcasını
çok sevmişti Gabriel. Kısa süren bu birliktelik sonucu oluşan sevgi, amcasının Almanya'ya gidişi ile yerini
üzüntü ve özleme bırakmıştı.
Özlem duygusunun kalbinde yeşermesi sonucu Gabriel babasına neden kendilerinin de Almanya'ya gitmediğini sorup durmuştu
uzun bir süre.
Yaşanılan bu güzel sürprizin şaşkınlığını üzerlerinden attıktan sonra oturup konuşmaya;
özlem gidermeye başladılar. Fakat bu konuşmalar esnasında Gabriel kuzeni Melke ile tam olarak
iletişim kuramıyordu. Çünkü
Gabriel, kuzeni Melke'nin aksine Süryanice
bilmiyordu. Büyükleri ise Süryanice bilmenin verdiği rahatlıkla konuşuyorlar, yeri geldiğinde onların anlaşmalarına
yardımcı oluyorlardı.
Anne konuklara alelacele yemek hazırlamaya koyulmuştu mutfakta. Bir ara oğlu
Gabriel'e bakkaldan ekmek alması için seslendi. Yanına kuzenini de alan
Gabriel evden çıkarak bakkalın yolunu tuttu. Bakkala vardıklarında ekmeğin yanında
içecek bir şeyler almak istedi ve
Melke'nin fikrini
sormak için ona baktı. Dil ile iletişim kuramayacağı için eliyle içecekleri gösterip hangisini içmek istersin anlamında hareketler yapmaya başladı. Gabriel kuzeni Melke ile iletişim kurmak için
mimik ve
jestlerden yararlanmak zorunda kalıyordu..İki kardeş çocuğu iletişim için neredeyse
dillerini hiç kullanamıyorlardı.
************************************************************************************
Halbuki insanoğlu dilini kullanmak için ne çok zorluklardan ve aşamalardan geçmişti. Evrim aşamasında dilini kullanabilme yeteneği ve becerisini elde etmek insanlık için büyük bir kazanım olmuştu. Çok uzun bir süreç iletişimi sağlamada insanoğlu tıpkı Gabriel'in kuzeniyle anlaşırken yaptığı gibi el, kol hareketlerinden ve mimiklerinden yararlanmıştı. Oldukça zayıf ve tek düze olan bu iletişim insanın en önemli jesti fark etmesiyle son bulmuştu.
Jestler için o güne kadar kullandığı el, kol, ayak gibi organların yerini; iletişim için en uygun organ olan, dili almıştı. Diğer organlara göre dil hareketleri en az dikkat çeken jest olmasına rağmen en avantajlı olanı idi. Bu avantajın sebebi ise diğer jestlerden farklı olarak işitilebilmeleriydi. Dilini kullanabilme yetisine sahip olan insanoğlu geçen süreçle birlikte dünya üzerinde birbirinden farklı binlerce dilin doğmasına neden oldu. Farklı bölgelerdeki, farklı etnik yapıya sahip, farklı insan grupları birbirinden farklı dillerle konuşup iletişim kurar olmuşlardı. Bugün dünya üzerinde konuşulan bu dillerin sayısının 7000 civarında olduğu söylenmektedir.
Bu dillerin 10'u İngilizce, Çince, Hindu/Urduca, İspanyolca, Arapça, Portekizce, Rusça, Bengali, Japonca ve Almanca) dünya dillerinin % 0.15'ini oluşturmalarına rağmen, dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kapsamaktadır. 2100 yılında dünya üzerinde konuşulacak dil sayısının sadece 600 civarinda olacağı tahmin edilmektedir. Geriye kalan dillerin tümü tehdit altında olan diller ve ölü diller grubuna girmektedir. Bunun nedeni de günümüzde dünya üzerinde var olan dillerin yarısına yakının ne yazık ki çocuklar tarafından öğrenilememesidir.
***************************************************************************************
Gabriel de kendi dilini bilmeyen çocuklardan biriydi. Kuzeni ile iletişim kurmak için; tıpkı tarih öncesi dönemde yaşayan ataları gibi dilini kullanamıyor mimik ve jestlerden yararlanıyordu. Şair Bedri Rahmi'nin şiirinde dile getirdiği
… Elin ayağın kadar senin,
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava …
olan ana dilini Gabriel öğrenememiş, kendi dilinde nenni, masal dinlememiş, küfür edememişti.
Gabriel; anne, babası, amcası ve kuzeni ile birlikte pazar sabahı kiliseye gittiler. Papaz o günkü vaazda; Süryanice'nin kutsal bir dil olduğundan, İsa Mesih'inde bu dili konuştuğundan bahsedip Süryanice'nin önemini vurgulamaya çalışmıştı. Kilise çıkışı Melke avluda babasına yaklaşıp, hiç bir şey anlayamadığı vaazda papazın nelerden bahsettiğini sordu. Oysa ki Melke; eli, ayağı kadar onun olan, ana sütü gibi tatlı, ana sütü gibi bedava olan ana dili Süryanice'yi biliyordu. Ama Süryanice'nin öneminden bahsedilen vaaz; bu dilin mirasçıları olan Süryani toplumuna herkesin anlaması için Türkçe verilmişti.