Herkesin ''birileri bir şeyler yapmalı'' deyip durduğu, fakat Süryaniler için çok az şeyin yapıldığı bir yer Irak'ın Erbil şehri. İŞİD ve benzeri cihadist örgütlerin elinden, üzerilerinde sadece elbiseleri ile kaçabilmiş Süryani halkının sığındığı bir yer. Daha çok Ankawa ve Dohuk ilçelerinde toplanan on binlerin hayata tutunabilmesi, Irak dışından gelecek yardımlara bağlı. Fakat, gerek ülkemizde gerekse de Avrupa'da medyanın Süryanilere ilgisi yok denecek kadar az. Süryanilerin kendi örgütlenmeleri de yeterli desteği veremiyor. Dağlarda yankılanacak bir çığlık olmamız gerekirken, korkak bir fısıltı gibi çıkıyor sesimiz. Açlığa sofra, yaraya merhem olmamız gerekirken, gözlerimizi kapıyoruz. Bir yardım çığlığına, kulaklarımızı tıkıyoruz.
Fakat fısıltı da olsa gelen ses, vicdanı ile duyar kimileri. Sanırım çokça bahsedilen 68 kuşağının farkı burada. Bir toplumun vicdanına dokunmanın yollarından biri de bireysel olarak aksiyon almaksa, Gabriel Oussi'nin de yaptığı tam da bu olmalı. Geçtiğimiz hafta Ankawa ve Duhok da incelemelerde bulunan Dr. Gabriel Oussi'ye izlenimlerini sorduk. Verdiği bilgiler hem durumun ciddiyetini hem de yapılabilecekleri görmemizi sağladı.
Halkımızın durumu ile ilgili sorduğumuz sorulara, bir doktor pratiğinden süzdüğü cevaplarla bizi bilgilendirdi. Durumun ciddiyeti ve yardım çağrısının aciliyeti açısından, herkesin okuması gerektiğini düşündüğümüz bir röportajı siz değerli okurlarımıza sunuyoruz.
1- Sevgili Gabriel Oussi, Irak'ta hangi bölgeleri görme şansı buldunuz ? Gördüğünüz insanların barınma sorunu ve temel ihtiyaçları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Erbil'de hatta daha çok Erbil'in bir semti olan Ankawa'da idim. Ankawa, Erbil'in bir banliyosu ve Erbil'e çok yakın. 15 - 20 bin nüfuslu bir semt iken nüfusu bugün, Musul ve Ninova ovasından gelen sığınmacılar yüzünden 60 - 65 bin civarına yükselmiş. Bütün okullar, kiliseler, kiliselere ait binalar ve derneklere ait yerler sığınmacılarla dolu. Kilise avluları, dernek avluları ve okul avluları da çadırlarla kaplanmış. Bunun dışında kilise ve derneklere yakin parklarda da çadırlar mevcut.
Sonrasında Dohuk'a gittim. Hem Dohuk'un merkezini, hem de civar köyleri inceledim. Dohuk'tan bir saat kadar uzakta, Sarseng de ki göçmenleri ziyaret ettim. Kilisede ve okullarda kalıyorlardı. Dohuk'a dönüşte halkımızın da bulunduğu Köre Giware isimli bir köyü de görme şansım oldu. Burada hem Asur Demokratik Hareketi merkezini, hemde Ezidilerin sığındığı bir okulu ziyaret ettim ve sığınmacılarla konuştum.
Bunların dışında, yol kenarında yüzlerce çadır gördüm ve bu çadırlarda Ezidiler kalmaktaydı.
Okullar açılamıyor, tedrisat yapılamıyor hala. Bütün lokaller meşgul. Sığınmacıların hepsi, üzerinde ki elbiseden başka hiç bir şey alma imkanı olmadan kaçmak zorunda kalmış. Barınma ve yatma konusunda bazı kuruluşlar yardımcı oluyor. Fakat ufak bir okula 400-800 kisi sıkıştırıldığında tuvalet ve temizlik sorunu çıkıyor. Tuvalet ziyaretini planlamak yıkanma sayısını azaltmak gibi hijyen sorunları var.
Su anda yaz ve sıcak. Kış kapıya dayanmak üzere. Yağmurlar başladığında, özellikle Dohuk ve dağlık bölgedeki köylerde kar yağışı olduğunda ne olacak? Çadırlarda yataklar yere seriliyor. Islaklık ve çamurdan nasıl korunacakları belirsiz.
2- Bölgede yaşayan insanlarımızın tıbbi gereksinmeleri nasıl sağlanıyor ? Ciddi yetersizliklere tanık oldunuz mu? Sizce bunlar nasıl önlenebilir ?
Sığınmacıların büyük maddi sorunları var. Hiçbir gelirleri olmadığı için, sadece barınma ve yemek türünde yardımlarla yetinmek zorundalar. Doktor ve ilaçlar konusunda pek yardim alamıyorlar. Kronik hastalıkları olanlar, yani sürekli ilaç kullananlar çok zor durumda. Mart Shmuni Katolik kilisesi bitişiğine yerleştirilen ufak, iki odalı bir baraka muayenehane olarak kullanılıyor. Bu küçük yapı, Vatikan'dan gelen yardımlarla kuruldu. Orada ki Rahipten aldığım bilgiye göre, 22 kadar gönüllü doktor gelip nöbetleşe çalışıyor. O gün görevde olan doktorla da tanışıp biraz bilgi aldım ve ihtiyaçları konuştum.
Ne yazık ki Dohuk'ta bunun gibi küçük bir muayenehane bile yok. Fakat konuştuğum bir bayan doktor, yapılacak bağışlar ile Duhok'ta da benzer bir yapı kurulabileceğini belirtti. Ayrıca kronik hastalara ilaç yardımı, dar bir alanda sıkışık yaşam nedeni ile enfeksiyonların yayılması ve tabii antibiyotik ihtiyacı çıkacak ortaya. Devamında bu travmanın sebep olduğu psikolojinin yol açtığı sorunlar da var. Dohuk'ta ki sığınmacılar değişik köylerde yaşadığı için belki de ambulans şeklinde bir muayenehane ve doktora ihtiyaç duyabilirler. Bütün bunların yanında onlara kulak verebilen, dertlerini sabırla dinleyebilen kişilere de büyük bir ihtiyaç..
3- Sıcak coğrafi koşulların ve dar bir alanda yaşamanın getirdiği salgın hastalık riskleri ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Önceki soruda da biraz bahsetmiştim. Dar bir alanda, kalabalık yaşamanın sebep olabileceği hastalıklar, enfeksiyonların yayılması tehlikesi, soğuklar başlayınca daha da artacak. Su anda dışarıda, avlularda ve gölgede kalabiliyorlar. Fakat soğuklar başlayınca hepsi içeride kalacak ve bu dar alanda yasamın zorluğu daha da hissedilir olacak. Evlerde yasayanlar tuvalet için sıra beklemek zorunda. Çadırda yaşayanlar da aynı sorunla yüz yüze. Tabii bazen ihtiyaçlarını dışarıda karşılamak zorunda kalıyorlar. Kadınlar bu durumda karanlığın inmesi beklemek zorunda olunca, idrar yolu iltihaplarına maruz kalabilirler. Enfeksiyon olunca epidemi riski çok yüksek ne yazık ki.
Hijyen maddelerine ihtiyaç çok .
4- Bebek ve gebe annelerin beslenme ve bakımları ile ilgili durum nedir?
Beslenme sorunu gelen yardimlarla saglaniyor, gebelerin veya bebeklerin durumu farkli degil. Ancak bu yardimlar cok yetersiz.
5-Buzdolabında saklanması şart olan, örnek olarak tip1 diyabette hayati öneme sahip insülin ve benzeri ilaçlara ulaşım şansları var mı?
Evet var ama maddi imkansızlıklar yine ön planda. Bu ilaçlar çok pahalı. Diabetes, kalp hastalıkları, tansiyon düşürücü ilaçlar, astım ilaçları çok pahalı. Hiç kimsenin maddi olanağı yok. Buz dolapları ancak binaların içinde yaşayanlara yetiyor. Çadırlarda, parklarda yasayanlar için durum çok daha zor. Bazı çadırlarda yakın binalardan elektrik çekildi ama yol üzerine kurulan, binalardan uzak cadirlarda bu imkan da yok.
6-İsveç'e döndüğünüzde ne tür bir organizasyon geliştirmeyi amaçlıyorsunuz ? Bu organizasyonun aktörleri kimler olabilir ?
Gitmeden önce tanıdığım doktorları acilen bir toplantıya çağırmıştım. Çağrımız yaklaşık 25 - 30 kişiye ulaşmıştı. Toplantıdan kısa bir süre önce yazmama rağmen 15 doktor arkadaşımızla toplantımızı gerçekleştirdik. Irak'a gideceğimi söylediğimde hepsi olumlu karşıladı ve edindiğim bilgileri aktarmak için yeni bir toplantıya karar verdik. Toplantimiz yarin ( 5 Ekim ) . Daha fazla sayıda katılım olacağını umut ediyorum.
Yapacağımız ilk şey örgütlenebilmek. Ben bu örgütlenmeye yalnız doktorların değil, tıbbın diğer dallarının da katılımını önereceğim. Örneğin hemşireler, eczacılar, diş hekimleri hatta laboratuvar uzmanları.
Öncelikle para ve ilaç toplamamız gerekiyor. Bölgeye gönüllü olarak gitmek isteyenlerin katılımlarını örgütlemek gerekecek. Önümüzde yapılacak çok şey var. Halkımızın acılarını biraz da olsa dindirebilirsek, kendimi mutlu hissedeceğim.
7. Orada hangi kurum ve örgütlerle irtibat kurdunuz?
Bölgeye gitmeden önce Asur Demokratik Hareketinin bölge temsilcisine geleceğimi bildirmiştim. Daha önceden tanıdığım, örgütün Bağdat lideri ile sohbet ettik. Beni ağırladılar ve bu inceleme sırasında yalnız bırakmadılar. Örgütün elemanları beni istediğim yerlere götürdü ve söz konusu yerleri çok vakit kaybetmeden görme şansım oldu. Asur yardım kuruluşu (Assyrian aid society) yöneticileri ile de görüştüm. Yardımları nasıl kanalize edebileceğimizi tartıştık.
Oradayken Asur Demokratik Hareketi yöneticileri dışında ayrıca bir papaz, bir rahip, iki doktor ve göçmenlerden birçoğu ile tanıştım. Onlara kulak verme, onları dinleme imkanım oldu.
Göçmenler daha doğrusu sığınmacılar, yaşanan bu travmanın yarattığı şok evresindeler. Gerek halkımızın insanları, gerekse konuştuğum Ezidiler genel olarak aynı isteği dillendiriyordu. Hepsinin arzusu köylerine, kasabalarına dönmek. Emeklerini biriktirdikleri mal ve mülklerini geri almayı istiyorlar. Fakat bir şartları var. Enternasyonal bir gücün himayesi ve kendi savunma güçlerini kurabilmek. Ne merkezi hükumete, ne de peşmergeye güvenleri kalmadı. Tek istedikleri, kendi kaderlerini tayin hakkı...
Gabriel Oussi kimdir ?
Midyat doğumludur. Çocukluğu Midyat'da geçti. Lise tahsilini Diyarbakır Ziya Gökalp lisesinde tamamladı. Daha sonra İstanbul'da ÇAPA Tıp fakültesini kazandı ve buradan mevzun oldu. 1980 yılında İsveç'e yerleşti. 34 yıldır İsveç'te doktor olarak çalışmaktadır. İhtisası Aile doktorluğu olduğu halde şirket doktorluğu, sigorta doktorluğu uzmanlığı ve sağlık ocağı yöneticiliği de yaptı. Şu anda emekli olduğu halde halen doktor olarak çalışmayı sürdürmektedir.
Yazı: Faruk Kahraman, Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2014