‘’Uyuyordum
Düşümde yaşamın neşe olduğunu görüyordum
Uyandım ve yaşamın hizmet olduğunu gördüm
Ve gördüm ki hizmet neşeymiş.’’
Süryani Kadim Vakfı Kültür & Sanat Komitesince 22 Aralık Pazar Günü Garaj İstanbul’da, ‘’ Zamanın Dışında / Gerçekliğin İçinde – BAHE’’ etkinliği gerçekleştirildi.
Bahe, tam 76 yıl önce 8 yaşlarında küçük bir çocukken, babasının vefatı ile çocuklarının hepsine bakamayacağını düşünen annesi tarafından, gelin geldiği Suriye’ye giderken Mardin’deki Deyr-zafaran Manastırı’na korunulması için bırakılır. O günden bu güne hem Manastır’a hizmet veren hem de onun koruyuculuğuna sığınan bir kimlik olur. Zamanla Manastırın bu karakteri, toplumca sevilen, şakalarla ilgi gösterilen, saflığıyla koşulsuz sevginin bir figürü olur.
Yıllardır manastırı ziyaret eden herkesi kapıda karşılayan ilk kişi olur. Manastır, teknolojik kameralarla korunurken ve kapısı otomatik olarak kontrol edilirken bile o yine de her zaman olduğu gibi daima manastırın bekçiliğini yapmaktan ve gelenleri karşılamaktan vazgeçmemişti. Terkedilmenin hüznü ve büyük sürme kilidi sürerken kafasını kapıdan her dışarı çıkardığındaki bakışı annesini özlemle bekleyişini belli ederdi sanki. Manastıra adım attığınızda hep o mağrur tavrıyla karşılardı sizi. Hatırını sormanız onun için en güzel hediyeyken, sohbet etmekse başlı başına bir eğlenceydi . Son üç kuşağın sevgisine mazhar olan Bahe’nin , binlerce yıldır duaların yükseldiği bu kutsal tapınakla özdeşleşmesi beni de çocukluğumda etkilemişti. Onunla ilgili anlatılan ‘’ hekkoye’’ler toplumsal bir mizah kodu yaratmıştı adeta.
Yıllar önce, Mardin’de alışverişten manastıra dönecek kocasına şaka yapmak isteyen Leyla Hanım’ın Bahe’ye kendisini dövdüğünü söyleyip şikayet etmesi, kapıyı dönüşte açmamasını istemesi ve kapıda kalan kocasının nafile çabaları, çareyi Bahe’ye ‘kırmızı’’ çoraplar ve gömlekler aldığını söylemekte bulması, metropolitlerin giydiği kırmızı renkli çoraplardan ötürü hürmet görmek için kırmızı giymeyi seven Bahe’nin bunu duyunca kilidi açmaya davranmasına itiraz eden Leyla Hanım’a ‘’ kocan o sever de döver de, hem evlenirken bana mı sordun ? ‘’ şeklindeki nükteleri gibi nice anılar toplumda dillenmeye devam ediyor.
O’nun hakkında hep birşeyler yapma isteğindeyken çok yakın zamanda iki ayrı olay bu fikrimi ateşlememe sebep oldu. Kültür&Sanat komitemize izlettirmek istediğim Sayın Lusin Dink’in Saroyan Ülkesi filmine, sinemadaki ilk gösterim günü olan 6 Aralık’ta salonu kapatarak rezervasyon yaptırmıştım. Oldukça etkilendiğim filmin hemen ertesinde okuduğum, Saroyan’ı anlatan Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘’Amerika’dan Bitlis’e’’ isimli kitaptaki bir sözü beynimde çınlamaya başladı. Basit ama o denli çarpıcıydı benim için.
"...Birileri yazmalı. Hakkında bir şey yazılmadan kimse bu dünyadan göçüp gitmemeli."
Bir uhrevi mesaj gibiydi. Birkaç gün sonra Bahe Dede’nin yoğun bakıma alındığını duyduğumda bir akşam önceki mesaj artık daha fazla anlamlıydı benim için. Bu dünyadan göçmeden, eksikliğiyle manastırdan diri bir taşın düşeceğini hissettiğimiz Bahe’ye bir saygı etkinliğini hızlı bir şekilde planladım. Bir şeyler yazmıştık belki ama bir şeyler de yapmalıydık. Noel öncesinde Pazar günü gibi geniş bir zaman için tasarladığım organizasyona 12. Aralık itibariyle sadece 10 gün vardı.
Bugüne kadar hayatımda biriktirdiğim dostlarım, komitemizin sanatçıları ve alanında tanınmış sanatçılara onun hayatını aktarıp kendi dallarında hazırlayacakları eserlerden oluşan bir sergi tasarladığımı ilettim. Dün var olan yarın da var kalacak Bahe’nin zihinlerdeki zamansızlığını, yine sonsuzluğa ulaşma gayretinde araç olan sanatın plastik ve görsel farklı disiplinlerinden yansımalarla aktarmak istedim. Hem klasik hem modern sanatların, geçmişten geleceğe olan çizgiyi vurgulamasına özen gösterdim. Buradan hareketle , kendisinin vefatı ertesinde yapılacak anma yerine yaşarken ona saygı etkinliğinin çok daha anlamlı olacağı fikrine herkesin sahip çıkması ile hummalı bir süreç başladı. Bir yandan Bahe dedenin sağlığı ile ilgili gelişmelere, ihtiyaçlarına kulak kabartırken öte yandan da üretilecek işlerle ilgili tasarımlara kaynaklık edecek bilgi ve belge güncellemeleri sağlıyordum. Teknolojiden faydalanıp komite üyeleri ile ilgili uzaktan erişim toplantılarıyla aşamalar, her gün gözden geçirildi.
Eserlerin görsel sanatlar açısından çeşitliliğini sağlamaktan, bu kısa sürede işin yetişmeyeceği ile ilgili algıları değiştirmeye, davetiye tasarımından basın bültenine kadar zamanla yarışılan bu proje gerçekleşiyordu. Yakın dönemde danışmanlarından biri olduğum Bahe-Misafir isimli Haydar Demirtaş’ın yaptığı ve Boston Film Festivali’nden birincilik ödülü ile dönen belgesel film de etkinliğin sinema sanatı ayağını oluşturacaktı.
İlerleyen birkaç gün içinde komite üyelerimizden talep ettiğim tamamlanmamış işlerin görselleri geldikçe heyecanım artıyordu. Bir yandan da sanatçı dostlarımızın eserleri de güz yüzüne çıkmaya başlayınca on gün gibi bir sürede Bahe sevgisi ile oluşan bu sinerjiye inanamıyordum.
Etkinlik mekanının bulunması, tasarımlarımı hazırlamam, sergi hazırlıkları, program akışı gibi birçok konuyu koordine ettikten sonra nihayet Bahe dede için ileride unutulmayacak bir performansa hazır durumdaydık. Etkinlik günü herkesin heyecanı gözlerinden okunuyordu. Manastırın bu saf imgesine saygıya Süryani Kadim Metropoliti Mor Filüksinos Yusuf Çetin ve yönetim kurulu başkan&üyeleri, Keldani Toplumu Ruhani Lideri François Yakan, Keldani yönetim kurulu Başkanı Yusuf Basmacı ve farklı kesimlerden ilgililer yoğun katılım göstererek bizleri yalnız bırakmadılar.
Bahe temalı yaklaşık 30 eser ve 35 görselin yanısıra içinde yaşamış olduğu Manastır ve Mardin’le zenginleştirilen sergiyle sanatsal anlamda yaşanan görsel şölen, mini konser ve nihayet ödüllü filmle taçlandırıldı. Bu süreçte Bahe’ye sağlık temennilerimizi sunarken, rekor denebilecek bir sürede başarılan bu projeyle her birimiz onun zamanın dışındalığı ve gerçekliğin içindeki imgesine saygı duyarak geceyi tamamladık. Saroyan’ın sözünü tutmanın ve Bahe’nin otuzbeş gönüllü dostun kafasında gece gündüz yer etmesinin enerjisi ve dualarıyla sağlığınıa bir parça olsa kavuştuğunu bilmenin huzuruyla gönüllü olarak emek veren sanatçılarımıza içten teşekkürlerimizi sunup evlerimize dağıldık.
‘Misafiriz bu dünyada’ diyerek bize bilgece seslenen sen yaşayan efsane;
‘Tanrı seni kutsasın BAHE’
Foto 1: Ömer Kılıç, Foto 2: Erğün Karadağ, Büst: Fahir Kuzu, Ebrû: Hikmet Barutçugil
Güncelleme Tarihi: 27 Aralık 2013