Gizli bir sırrı taşır, akik tavanlarında işlenmiş çinileri olan evler...Ne itinalarla ve ne büyük bir şevkle oyulmuştur takaları süsleyen oyma taşlar, motif motif bezenmiş gerdanlıklar. Haç şeklindeki asma tavanların ruhunu hissedersiniz, bir insanın canlılığını hissettiğiniz kadar. Bir zemin üzerinde bir kaç oda inşa edip sözüm ona yaşanası bir ev yarattık demekten ziyadesi vardır bu taşlara ruh kazandırmakta.
Yeni bir hayat oluşturur gibi taşı taşa katar ustanın hası. Bunları nasıl mı biliyorum, ben o çağlarda yaşamadım,yaşım çok genç daha. O çağlardan da gelmedim, zaman içinde seyahat da etmedim. Böyle bir evde yaşıyorum ve tarihselliğinin farkında olarak nefesini aldığım için de mutluluk duyuyorum ama bunu övünmek için belirtmiyorum. Sınırlarını aşmak için çok kişi bu evleri terkedip gitti. Tabii bu evlerden önce çok şeyi geride bırakıp ayrılmak zorunda kaldılar. İyi mi ettiler, kötü mü buna ancak kendileri karar verebilir. Ne var ki; ne kadar güzel olursa olsun bu
taş evlerin bekçiliğini yapmak uğruna insanlara hayallerinizden vazgeçiniz de denemezdi
Şekil ortada ;ne olursa olsun insanlar ne kadar dağılmış da olsa bu kentte varolan bir tarih var ve benim herşeyden önce emeğe saygım var. Makinalar bu çağda harikalar yaratıyor bu doğru , ama
hangi makina bir taşa ruh verebilir ki... anlatmak kafi değildir. Ruh gözle görülmez ki hissedileni eller anlatsın. Takılırdı gözlerim arada; dalıp gitsem de desenlerin sarmaşıklığına, onlara dokunduğum an hissettiklerimse bambaşka. Benden önceki nesilde bu evde hayat geçirmiş insanların ne hatıralar bıraktıklarını, elleri nakışların üzerinde gezinirken hangi zaman dilimi içinde kimbilir ne duygular hissederken bu taşların tozunu yutmuş olduğunu merak ediyorum.
Emeğe saygım var benim. Ustanın alnından terler aktığı zaman bile ellerinin neler yarattığını gördüğünde duyduğu gururu hissediyorum, elimde bezle taşların tozunu alırken... açıkçası mutlu oluyorum. Bir tek dokunamadığım yer var ki izlerken ulaşılamayanları hatırlatır insana ; akit tavanın merkezinden taaa yükseklerden bakar tüm ev halkına. Kimbilir ne büyük bir sevinçle tavanın merkezine yerleştirildi o güzelim çini. Zaman içinde üzeri örtülmüş tüm güzelliğinin. İnşa edilirken taş evler badana mı yapılırdı? Sözüm ona daha güzel ve temiz görünecek diye bizim ev dahil birçok ev beyaza boyanmış zamanında.. Ne yazık ki geri dönüşü de zor bu işin. Orjinal haline getirmek için taşların tek tek traşlanması gerekir ki bu da aylar alır. Herşey bir yana tavanda duran çiniden ne istediler de üzerini beyaz bir tabakayla örttüler anlayamadım. Nicedir badana sıvası altında bekler dururdu, ta ki bikaç yıl öncesine kadar. Yıllardır biri beni farketsin de yüzümü göstereyim der gibiydi, üzeri kazınırken. O ihtişamlı duruşu ve ince desenlerle bezenmiş harfleriyle ben burdayım diyordu ve öyleydi. Çini, belli belirsiz rengini gösterirken duyduğum heyecan şimdi size anlatırken bir değeri keşfetmenin sevincini aksettiriyor bana.
Tarihi Süryani evlerinin çoğunda olduğu gibi çeşitli çini hatları ve motifleriyle evlere başka bir güzellik katılıyor ; şimdilerde de bizim evin çinisi arap harflerinden bir cümle ile artık tüm etik değerini sergiliyor. Kaç kişiye okutuldu da çözemedi; kimi ise osmanlıca dedi. Nitekim bir gün yazıyı okuyan çıktı. Okunduğu sözler çok anlamlıydı. ‘’INNU ĞATIR, U SUR’U YIKBAR’’ konuşma dilindeki arapçaya göre çok farklı ama çok da etkileyiciydi. Değilmi ki bu sözlerle asırlık yapıyı inşa eden usta bize: ‘’BEN NE KADAR YÜKSELSEM DE BU SURLAR ÖNÜMDE BÜYÜYOR’’ desin. Yüreğiyle emek veren, kudretin sırrını bilir; elbette bu yorum tercüme sahibine ait, belki birgün bir başkası daha farklı yorumlayacaktır. Ne var ki bu ifade çininin hakkını fazlasıyla veriyor. Her karesini özenerek işleyen ustayı da, bu ellerle bir varlık kazanan taş yapıtı da, hayatın felsefesini de hakkıyla anlatıyor. Çininin eve farklılık kattığı bir gerçek . Diğer evlerdeki çinilerin özelliğini yok saymayın. Haç motifli çinilere bakarken ilahi bir gücün sizi koruduğunu, ince figürlerle bezenmiş bir çinide hayatın narin çizgilerini izlersiniz.
Sır sadece çinide saklı değil tabii ki; sizin ayağınız yere basarken ve sizin elleriniz ona ulaşamazken onun sizi izlemesi, siz geçip giderken ve nesiller değişirken dahası o koca bir tarihe şahit olurken ve anılarınızı paylaşırken hala ben burdayım diye öylece tavanda dikilip durmasıdır ki; benim de en zoruma giden yıllardır onun tozunu alamamaktır.