Erkan Metin / KAÇIRILAN METROPOLİTLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
Suriye’deki kargaşa ve yıkım biz Süryanileri de derinden etkiliyor. Yaşananlar anlatılacak gibi değil. Bildiğiniz gibi bu kaosun içinde 22 Nisan’da iki Metropolitimiz Suriye’de kaçırıldı. Kendilerinden bugüne kadar hiçbir haber alınamadı. Bu konudaki bilgi karmaşasını gördüğümde üzerime sorumluluk düştüğüne ve kaçırılma olayını araştırmaya karar verdim. Kaçırılma olayını araştırdıkça, konunun daha da derinleştiğini gördüm. Yaklaşık 3 haftadan beri tüm boş zamanlarımda bu konuyu inceliyorum. Olaya dair vardığım sonuçlar çok şaşırtıcı oldu. Sadece sorular sormayı değil cevapları da bulmaya çalışan bir kişiliğim var. Bu kaçırılma olayıyla ilgili sadece soru sorup, teori üretmeyeceğim, cevapları da bulduğumu düşünüyorum.
Araştırmamın dayanağı sadece ve sadece açık olan internet kaynakları. Sonuçta bir soruşturma yürütmüyorum, insanları sorgulayıp, bilgileri toplayacak bir halim yok. Sadece aslında internette olan ve herkesin ulaşabileceği ama nedense hiç kimsenin dikkatini çekmemiş verilerle hareket ettim. Ulaştığım her veriyi kriminal açıdan mantık süzgecimden geçirdim. Bu arada kaçırılma olayıyla ilgili en detaylı bilgiyi 19.8.2013 tarihli Lübnan’daki As Safir gazetesinde yayınlanan Mohammad Ballout’un makalesinde bulabildim. Bu kaynaktan ilk bölümde çokca faydalandım.
Kaçırılma konusunda gerçeğe ulaşmak için eldeki tüm verilerin değerlendirilmesi, bilinmesi gerektiğini savunuyorum. Veriler elimizde olmalı ki neyi, nerede, nasıl arayıp bulabileceğimizi bilelim.
Tüm bu yöntemlerin sonunda ortaya çok uzun bir makale çıktı. Bu yüzden yazımı birkaç bölümde yayınlayacağım. Sizden tek ricam yazıyı dikkatle okumanızdır ve bu hassas konu üzerinde “geyik” yapılmadan mantıklı, seviyeli bir bilgi paylaşımında bulunulmasıdır.
Bu arada 18 yaşından küçük kardeşlerimin bu yazıda geçen bazı şiddet içerikli internet bağlantıları nedeni ile bu yazıyı okumamalarını rica ediyorum.
Umuyorum bu yazı yakın tarihimizdeki bu karanlık kaçırılma olayının aydınlatılmasına ufak da olsa bir katkıda bulunacaktır.
-BÖLÜM 1- TUHAF BİR KAÇIRILMA OLAYI: DETAYLAR
Anlatacağım olay 2013 yılının 22 Nisan Pazartesi günü saat 15:45 sıralarında gerçekleşir. Halep Süryani Ortodoks Metropoliti Mor Yuhanna İbrahim ve Halep ve İskenderun Rum Ortodoks Metropoliti Pavlus Yazıcı, gümüş renkli Kia Sorento marka bir araçta Fouad Eliya ile beraberlerdi. Aracı da Diyakos Fathallah Kabud kullanıyordu. Metropolit İbrahim, Türkiye’den dönen Metropolit Yazıcı’yı Suriye tarafındaki Bab-El-Hawa sınır kapısında karşılamıştı.
Hep birlikte Bab-El-Hawa yolu üzerinden Halep’e doğru yola koyuldular. Bölgede özellikle anayollar üzerinde o bölgeye egemen olan güçler kontrol noktaları oluşturmuştu. Yol geçişini kontrol etmek pek çok faydanın yanı sıra o gücün egemenliğinin de göstergesi sayılıyordu.
Halep’e doğru giderken, sınırdan yaklaşık 20 km kadar uzakta ilk önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kontrol noktasıyla karşılaşırlar. ÖSO kontrol noktasındakiler iki metropolitle selamlaşırlar ve sorunsuzca geçmelerine izin verirler. Kontrol noktasından uzaklaştıktan birkaç dakika sonra içinde 8 silahlı adamın bulunduğu dört çekerli mavi bir araç onların aracını takip etmeye başlar. Özgür Suriye Ordusu’na ait Mansoura kontrol noktasını tahminen 700 metre geçtikten sonra takipteki mavi renkli dört çeker araç tarafından yolları kesilir. Araçtan inen silahlı adamlar cipin etrafını çevirir.
Halep’e doğru iki kilometre uzaklıkta Suriye Rejim Ordusu’nun kontrol noktası da vardır. Özgür Suriye Ordusu, Bab-El Hawa’ya doğru, rejim ordusu ise Rashideyn’in (Al-Rashidin) kuzeyine konumlanmıştı. Arada nötr bir kontrolsüz bölge vardı. Suriye Rejim Ordusu, cipin olduğu bölgede olup bitenleri görebilecek bir konumda değildi. Yoldan arabalar geçiyordu ama riskli olduğu için kimse durmuyordu.
Silahlı adamlardan birisi Kia’daki şoförü (Fathallah Kabud) aşağı indirir ve direksiyonun başına geçer. Tanık Fouad Eliya’nın anlatımına göre yarım saat boyunca şoför sağdır. Sonra içinde Metropolitlerin de bulunduğu Kia araç, Rashideyn (Al-Rashidin) kontrol noktasına doğru gider.
Şoför Fathallah Kabud’un mermiyle öldürülmüş bedeni biraz ileride nötral alandaki bir fabrikanın kenarında bulunur. Fathallah Kabud’un cesedinin bir muhalif tarafından Mansoura’da bulunuşuna dair bir video’yu uzun bir araştırmadan sonra internette buldum. (+18 Uyarısı – Şoför Fathallah Kabud’un cesedinin bulunması: http://www.youtube.com/embed/8dM_zizQg2g?t=24s
Söylenene göre –ki bulduğum video da bunu adeta doğruluyor- onu öldüren mermi Bilimsel Araştırma Merkezi’ne (Military Research Center) konumlanmış rejime bağlı bir keskin nişancı tarafından atılmış.
(Halep’teki rejim ordusunun keskin nişancılarıyla ilgili bilgi için Bkz. 5N1K Programı, CNNTurk Tv :
)
Şoför Fathallah’ın cesedi daha sonra bir arkadaşı tarafından yakınlardaki Kfardael kasabasına götürülür daha sonra ailesine telefonla haber verir. Bu telefon görüşmesi nedeniyle iki Metropolit’in Kfardael kasabasındayken kaçırıldıkları bilgisi basında yanlışlıkla yayılır.
Sekiz silahlı adam etraflarını kuşatınca Fouad Eliya onlarla yüzyüze gelir. Adamlar Kafkas veya Çeçenlere benzemektedir. Pekçok Kafkas ve Çeçen mücahit Suriye’de savaşmaktadır. Fouad Eliya’nın anlatımlarına göre bu adamlar tıpkı Taliban’lar gibi yün başlıklı, gri renkli orta-asya kıyafetli ve uzun sakallıydılar. Fouad Eliya kapısını açtı, adamlardan biri Kalaşnikof tüfeğiyle araçtan inmesini işaret etti. Adamların hiçbiri yeterince Arapça konuşamıyordu. Bir silahlı savaşçı Eliya’nın peşinde elinde tüfeğiyle işaretlerle ona talimat veriyordu ve onun peşinden ayrılmıyordu. Eliya oradan gitmeyeceğini,arabadakilerin din adamı olduğunu söyledi ama karşısındaki hiçbir şey anlamış gibi gözükmüyordu.Adamlarla bir kelime dahi diyalog kuramadı.
Metropolit Yazıcı arka koltukta oturuyordu ve sakin gözüküyordu. Diğer Metropolit İbrahim de arka sağ koltukta oturuyordu. Metropolit İbrahim iki defa gayet sakin bir tonla “Biz din adamıyız” dedi. Onun sözü üzerine adamlardan heyecanlı bir tanesi Metropolit’in camına tüfeğinin dipçiği ile vurdu. Yaklaşık 10 dakika kadar sonra adamlardan biri Eliya’yı oturduğu yerden tutup yere fırlattı.Adamların bir tanesi daha Metropolit’lerin aracına binerek aracı kuzeye Bab-El Hawa’ya doğru sürdü. Diğer altı adam da kendi araçlarına binerek silahlarını da camlarından dışarı uzatarak oradan uzaklaştılar.
Bu bir tuzak mıydı? Kaçıranlar planlı bir kaçırma mı yaptı yoksa tamamen tesadüfen mi olay gelişti? Bu sorunun cevabını bu yolculuğun başında arıyoruz…
-BÖLÜM 2-
KAÇIRILMA ÖNCESİ
Metropolit Pavlus Yazıcı, Cilvegözü sınır kapısından Suriye’ye girdiğinde Metropolit Yuhanna İbrahim’in onu araçla alması sadece son birkaç saat içinde kararlaştırılmıştı. Normalde Metropolit Yuhanna İbrahim’in onu alması söz konusu değildi. Bu durumda –çok büyük istihbari bir planlama ve organizasyonun da o kaotik şartlar altında olamayacağını düşünürsek- Metropolit Yuhanna İbrahim’in hedef alınması düşünülemez. Nitekim Metropolit İbrahim Halep’de etkili olan, saygı duyulan ve kaçırılma olaylarında arabulucuk yapmış bir şahıstı. Ona planlı bir şekilde zarar vermek ya da kaçırmak isteyenler için pekçok fırsat zaten vardı.
Metropolit Yazıcı, Antakya Rum Ortodoks Patriği Yuhanna Yazıcı’nın kardeşiydi. Metropolit Yazıcı, genellikle senede iki-üç defa İskenderun’a gelirdi. Olaydan evvel de Mersin’e, İskenderun’a ve Antakya’ya gelmişti. Samandağ’a, Altınözü’ne, Sarılar’a ve Tokaşlı’ya gitti. 35 gün kadar çeşitli ziyaretlerde bulundu ve ayinler yaptı. Paskalya Bayramı için Halep’e dönecekti. Lübnan’dan Suriye’ye girip Halep’e gidecekti. Bunun için önce Lübnan’a gitti. Halep’e giremeyince tekrar Beyrut’tan İstanbul aktarmalı olarak uçakla Cumartesi sabahı Hatay’a geldi. O gün İskenderun’da kaldı ve ertesi gün orada Pazar ayinine katıldı. Ayinden sonra cemaatle yemek yediler ve 21 Nisan 2013 günü saat 15’e doğru Antakya’ya gitti. (Ruhani Dimitri Yıldırım’ın anlatımları,
O akşam Metropolit Yazıcı’nın nerede kaldığı konusunda bir bilgiye ulaşamadım.
21 Nisan akşamı iki Metropolit telefonla görüşür. Ertesi gün Bab-El Hawa sınır kapısında buluşmak üzere o an anlaşırlar. Metropolit Yazıcı öğlende Türk taksisiyle Cilvegözü sınır kapısına gelir. Metropolit İbrahim ise saat 12:30-13:00 sıralarında sınıra gelir.
Metropolit İbrahim daha evvel 2013 yılının Şubat ayında Halep ve Humus yakınlarında kaçırılan Ermeni Katolik rahibi Michel Kayal ve Rum Ortodoks rahibi Isaac Moawad’ın kurtarılması için patrikhaneler tarafından görevlendirilmişti. (Bu arada bu iki ruhaniden de hala haber yok. Adeta Dünya hıristiyanları da onları unuttular.
Metropolit İbrahim son bir yıl içerisinde yaklaşık 20 rehine kurtarma olayında görüşmeci olarak başarılı olmuştu. Olaydan iki gün önce kaçırılan iki rahiple ilgili olarak bir arabulucu ile buluşup görüşmüş ancak bir sonuç alamamıştı. Aynı günün gecesi arabulucu şahıs, rahiplerin teslim edileceğini kendisine bildirmişti. Ancak anlaşıldığı kadarıyla bu olumlu bir akıbete varmamıştı.
-BÖLÜM 3-
HALEP’TEKİ KAOSA BİR BAKIŞ
Kaçırılma olayının karmaşası bölgedeki mevcut kaostan geliyor. Kaosu çözebilmek için önce anlayabilmek gerekiyor. Öncelikle kaçırılma olayının yaşandığı bölgeyi inceleyelim. Halep, Suriye’nin pek çok açıdan en büyük kenti. Metropolitler Halep’e doğru gidiyorlardı. Halep-Türkiye sınırı arasındaki bölge özellikle o tarihlerde ÖSO kontrolündeki bir bölgeydi. Nisan ayında Halep’in kuzeyinde de muhalifler ile rejim ordusu arasında yoğun bir çatışma yaşanıyordu. Halep’in kuzey batısındaki Mansoura’da muhalifler kontrol noktası oluşturmuş, birkaç km ileride ise orduya bağlı keskin nişancılar Askeri Araştırma Merkezi’ne konuşlanmıştı. Mansoura’nın sonlarına doğru yol kavisleniyor ve kavis noktasının ilerisinde Askeri Araştırma Merkezi bulunuyordu. Yol, Bab-El Hawa yoluydu. Büyük bir anayoldu ve Mansoura, yolun etrafında evlerin, fabrikaların bulunduğu bir alandı. Mansoura’nın gerisinde kuzeyde Kafr Dael denilen bir kasaba mevcuttu. Mansoura giriş noktası ile Askeri Araştırma Merkezi arasında nötr bir kontrol dışı alan vardı. Muhtemelen araç şoförüMansoura’da bu nötr alanda kaçarken 2 km ötedeki Askeri Araştırma Merkezi’ndeki Suriye rejim ordusu keskin nişancıları tarafından öldürüldü. Cenazesi bir fabrikada bulundu. (+18 Uyarısı – Şoför Fathallah Kabud’un cesedinin bulunması:http://youtu.be/8dM_zizQg2g?t=24s )
Muhalifler düzenli bir ordu olmadıkları için kendi özel amaçları ve ideolojileri doğrultusunda gruplar halinde savaşıyorlar. Çoğu zaman bir grup Şam’ı elegeçirme çabasından ziyade bir köyü ya da kasabayı elegeçirmeyi hedefliyor. Bu karakteristik yapı kaosu arttırıyor. Yani ortada serseri mayın gibi dolaşan silahlı gruplar tüm savaş kurallarını ihlal ederek, sivilleri de hedeflerine alıyorlar. Tanığın anlatımı bunu doğruluyor. Mansoura’daki ÖSO kontrol noktasından gayet rahat bir şekilde geçen Metropolitler 8 kişilik bir grubun ani hamlesiyle kaçırılıyorlar. Kontrol noktasının tam olarak nereye kurulduğunu bilemediğimiz için kontrol noktasındaki muhaliflerin kaçırılma olayını görüp göremeyeceği konusunda yorum yapamıyorum. Ancak Mansoura girişinin biraz gerisinde de yolun kavislendiğini muhtemelen olayın olduğu yerin görüş açılarında olmadığını düşünüyorum. Şoförün ve sağ kalan tanık Eliya’nın kaçıranlar tarafından öldürülmemesi de silah sesinin duyulmasından çekindikleri izlenimini uyandırıyor. Yoksa hiç çekinmeden bu iki insanı rahatlıkla öldürebilirlerdi. Bu da gruplar arasında da farklılıklar olduğunu ve grupların kendi içlerinde de birbirlerinden çekindikleri gerçeğini hatırlatıyor. Nitekim ileride de detaylıca açıklayacağım üzere Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasında özellikle serseri mayın olarak nitelendirebileceğimiz bölgedeki bazı gruplar sevilmiyor ve dışlanıyor. Zaman zaman kendi aralarında ideolojik ya da ganimet ve güç çıkarları konusunda çatışmalar, dışlamalar oluyor. (Bu konuda pekçok haber ve inceleme var. Örnekler için;
Bkz. CNNTurk: Suriye’de muhalifler kendi aralarında çatıştı,
Bölgede o tarihlerde Halep yakınlarında yoğun çatışmalar oluyor. Özellikle bazı mücahit gruplar havaalanını elegeçirmek için yoğun olarak çatışıyor. Sivil ölümler çokca yaşanıyor.
Şimdi gelin o şartları anlamaya çalışalım. Aşağıda izleyeceğiniz videoda muhaliflerin yol kontrol uygulamasıyla ile ilgili bilgi sahibi olabiliyoruz. El Kaide'ye bağlı "Irak ve Şam İslam Devleti" (ISIS) isimli örgüte bağlı muhalif grup yoldan geçen üç kamyoncuyu durduruyor ve sorguluyor, bazı duaları okumalarını istiyor. Okuyamadıkları (Hatta bazıları duayı iyi okuyamadıkları) için üçünü hemen orada yolun kenarında silahla öldürüyorlar. Bu üç kamyoncuyu Nusayri ve Esad’ın ajanı olmakla suçluyorlar. (+18 Yaş Uyarısı- “ISIS”in yol kesme katliamı;
Bkz. ;
Benzeri yol kesme kontrol uygulamaları için Bkz.
Aşağıda izleyeceğiniz diğer videoda ise 2012 yılının sonlarında Türkiye’den Suriye’ye girdikten sonra kaçırılan ve 5 gün boyunca tutsak tutulan Amerikalı gazeteci Richard Engel’in kaçırılış ve kurtuluş öyküsünü detaylıca anlatıyor:
Tüm bunlardan görülen şu ki yol operasyonlarını küçük gruplar halinde yapıyorlar. İnsan öldürmekten hiç çekinmiyorlar. Dolayısıyla rahatlıkla öldürme imkanı olduğu halde şoför ve araçtaki diğer yolcu tek sağ kalan tanığımız Eliya’nın neden öldürülmeden salıverildiği sorusu tekrar karşımıza çıkıyor. Planlı bir kaçırma dahi olsa iki sivilin serbest bırakılması gene mantığa uymuyor. Bu durumda benim aklıma sadece silah sesinden dolayı, kaçırılma noktasına çok yakın bulunan ÖSO ya da rejim ordusu tarafından duyulabilir endişesi ile o an silah sıkmak istememeleri geliyor. Tanık Eliya’nın mavi araç ile ilgili anlattıkları bu mavi aracın kontrol noktasında değil de başkaca bir noktada konuşlandığı ya da ara yollardan ana yola sonradan girdiği izlenimini uyandırıyor. Tipik ani bir operasyonel hareket olarak algılıyorum. Tanığın anlatımlarından yol kesildikten sonra minimum 10 dk maksimum 30 dk orada beklendiğini tahmin ediyorum. Ancak bu husus yeterli bilgi olmadığı için bir türlü netleşmiyor.
Tanık Eliya’nın anlatımları kaçıranların Arap değil Kafkas kökenli olduğu izlenimini bırakıyor. Tanık, bölgede, savaş ortamında yaşayan birisi olduğu için tanımladığı profilin doğruluğuna rahatlıkla güvenebiliriz. Suriye’deki Kafkas kökenli mücahidlerin kıyafetleri bu tanıma uyuyor. (Bkz. Resim 3)
Yün şapka ya da bere, uzun kıyafetler, gri renkli pantolon, tipik sakal bıyık görünümü ile resmin ortasındaki Kafkas kökenli mücahit komutanı Ebu Ömer Şişani (Ebu Ömer el-Chichani))
Bu durumda olağan şüphelilerimiz Kafkasya halklarına mensup kişilerden oluşuyor. Gelin bu Suriye’deki Kafkas grupları biraz daha yakından tanıyalım…
-BÖLÜM 4-
OLAĞAN ŞÜPHELİLER: SURİYE’DEKİ KAFKAS MÜCAHİDLER
Kafkasya’daki uzun süreli çatışmalar, savaşı yaşam biçimine getirmiş bir nesil bıraktı. Suriye’deki kaos bu nesli adeta kendine çekiyor. Çeçenler başta olmak üzere Kafkasyalı militanları Suriye’ye çeken birincil neden elbette küresel cihat dayanışması ve İslam coğrafyasının kurtarılmış bir parçasında ‘şeriat emirliği’ kurma hayali. Ama bunun ötesinde bazı önemli sebepler de var.
Kafkasyalılar için eski düşmanları Rusya’nın Suriye’ye kalkan olması kışkırtıcı bir etken. Suriye’deki savaş anavatanlarındaki savaşın bir devamı adeta. Bu militanları Suriye’ye çeken bir başka etken de şu: Kafkasya’da Rusya tarafından aranan ve sürekli ‘Siloviki’nin yani polis ve gizli servisin baskısı altında kalan militanlar Suriye’yi bir kaçış yeri olarak görüyor. Türkiye’de kaçak yaşayan Kafkaslar Suriye’deki kurtarılmış bölgelere gittiklerinde onlardan kira isteyen, pasaport soran kimse yok, üstelik Rus Silovki gizli servisinin tehdit ve korkusu da yok. Aksine; zenginleşme, cihad evliliği, güç ve ün kazanma şansı var. Normalde kolay kolay başka halklarla evlilik yapmayan Kafkas savaşçılar için cephede evlilik ‘vaat edilmiş bir ödül’. Bu savaşta ölene de “şehitlik” ünvanı var. Yani sağ kalsa da, ölse de kazanmak var. Bu nedenle özellikle gençler çok fazla katılımda bulunuyor.
Doku Umarov’un 2006’da ilan ettiği Kafkasya Emirliği, Çeçenya’daki savaşı önce diğer Kafkas cumhuriyetlerine taşıdı. Çeçen mücadelesi Adıge, Karaçaylı, Balkarlı, Oset, Nogay, Dargin, Lezgi ve Avar gibi diğer etnik gruplardan devşirilen militanlarla çok milletli bir yapıya büründü. Şimdi bu çeşitlilik Suriye’deki savaşa da yansıyor.
Kafkasyalılar katıldıkları gruplarda savaşçılıklarıyla öne çıktı. Ebu Ömer Şişani’nin ya da Ebu Ömer Çeçen (İngilizce’de: Ebu Omer el-Chichani) (Bkz. Yukarıda Resim 3) kurduğu Hattab Tugayları kısa sürede nam saldı. EbuÖmer El Çeçen, Gürcistan’ın Pankisi Vadisi’nde Çeçenlerle aynı etnik havuzda yani Vaynakh grubunda yer alan Kistinlere mensup. Tugayın ismi de Çeçenya’daki savaşı Selefileştiren Ürdünlü savaşçı Emir Hattab’dan esinlenme. Suriyelilerin onlara taktığı isim ise ‘Türk Kardeşler’. Lazkiye, Halep kırsalında bulunan Muhacirun Tugayı, Muhammed Tugayları Ordusu ve Hattab Tugayları 2013 yılının Mart ayının sonlarında EbuÖmer El Çeçen’in komutasında Muhacir ve Ensar Ordusu’nu (Ceyş'ul Muhacirunvel Ensar) kurdu ( Biat -yani başka bir topluluğa bağlılığını bildirme- videoları genellikle o grubun ideolojisini ve yapısını ortaya koyuyor. Bu grubun biat videosu için Bkz: http://youtu.be/2mPyJV5lSN8 ). Grubun başlıca faaliyet bölgesi Halep ve civarıydı. EbuÖmer El Çeçen şimdiye dek bazen El-Kaide bağlantılı gruplarla bazen de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ortak operasyonlara katıldı. 19. yüzyılda Kafkasya’dan sürüldükten sonra Suriye’ye yerleştirilmiş bir avuç Adıge, Dağıstanlı ve Çeçen diyasporasından kaç kişinin EbuÖmer El Çeçen’e katıldığı meçhul. Ancak grup kurulduğunda kendisi, 1000'den fazla mücahidi bünyesinde barındırdığını bildirmiştir. Ayrıca EbuÖmer El Çeçen’in adamlarının çoğu Kafkasya’dandır.
2013 yılının Ağustos ayında “Muhacir ve Ensar Ordusu” lideri EbuÖmer El Çeçen,Irak ve Şam İslam Devleti (ISIS)Kuzey Direktörlüğü komutanlığına atandı. EbuÖmer El Çeçen’in, El-Kaide bağlantılı Irak ve Şam (Suriye) İslami Devleti, kısa adıyla ISIS ile birlikte hareket ettiği yönünde artık hiçbir tereddüt kalmadı. 2013’ün Nisan ayında ISIS lideri Ebu Bekir El Bağdadi, El-Nusra hareketini kendi yönetimine aldığını açıklamış ama El-Nusra'nın lideri Ebu Muhammed el Golani bunu yalanlamış ve hatta tepki göstermişti. Gücü kuzey ve doğu Suriye'de yoğunlaşan ISIS'in en çok yabancı savaşçı barındıran grup olduğu söyleniyor. ISIS'in ayrıca kuzeydeki Rakka kentinde de bir başka isyancı gruba büyük bir saldırı yönelttiği, Rakka ile Halep'te bazı kaçırma ve kurşuna dizme olaylarına karıştığı söyleniyor. (Bkz. “FT: Iraklı el Kaide Suriye'deki savaşı keskinleştiriyor”
Olayımızın olduğu tarihlere dönersek 2013’ün Mart ayında Çeçen komutanların Suriye'deki yönetim karşıtı savaşa katılması, örneğin Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'nden tepkiyle karşılanıyor, bu grupların devrimlerine zarar vereceği açıklanıyordu.
Kaçırılma olayındaki olağan şüphelilerimiz Suriye’deki Kafkas gruplarla ilgili incelememize devam etmeden evvel –objektif olabilmek için pekçoğu siyasi ve komplo teorisi olarak dursa da- Metropolitlerin kaçırılma olayından sonra ortaya konulan görüşlere de bir göz atalım:
ÖSO yetkilileri kaçırılma olayının Esat rejimi tarafından gerçekleştirildiğini, Esat yönetimi ise ÖSO tarafından gerçekleştiğini, Türkiye’nin desteğinin olduğunu defalarca açıklar.
Halk Savunma Birlikleri (YPG) Komutanlığı, yaptıkları araştırma sonucu söz konusu kaçırma olayının Özgür Suriye Ordusu na (ÖSO) bağlı Feteh El-Hesun liderliğindeki grup tarafından gerçekleştirildiğinin açığa çıkarıldığını belirtir, ama bir daha bundan bahsetmez. Ancak bu gruba ilişkin hiçbir bilgi ve bulguya rastlamadım.
Asuri-Süryani-Keldani Derneği Başkanı Özcan Kaldoyo İslamcı gruplar tarafından Türkiye’nin işbirliği ile kaçırıldıklarını iddia eder. (Bkz.http://www.acsatv.com/?p=2326 )
Keza bir İran TV kanalı olan Al-Alam’de çıkan habere göre; ismini açıklamayan bir İngiliz Diplomat, ABD Pennsylvania kongre temsilcisi Charlie Dent’ten aldığı bilgiye göre; metropolitlerin sağ olduğunu ve muhaliflere bağlı bir grup tarafından Türkiye topraklarında tutulduklarını, İstanbul Metropoliti Yusuf Çetin’in bir sonraki Patrik olarak seçilebilmesi için halen tutulduklarını iddia eder. (Bkz. http://en.alalam.ir/news/1501762 )
Bu iddia maalesef bazı Avrupa kaynaklı Süryani kaynaklarınca da tekrar edilir. Bu haber İran kaynaklı, yani Suriye rejimini destekleyen bir iddiaya benzemektedir. Nitekim Charlie Dent, bu çatışma ortasında kaçırılanların bulunması için ABD diplomatları ile Suriyeli diplomatlar arasında resmi irtibat sağlamış ancak bir sonuca ulaşamamıştır.
Keza Metropolit Yusuf Çetin de Türkiye’de defalarca gerek Türkiye devlet makamları ile gerekse yabancı diplomatlarla üst düzeyde irtibat kurmuş, metropolitlerin bulunmaları için her türlü çabayı göstermiştir. Ayrıca Suriye’deki halkımız konusunda büyük bir yardım çabası gösterdiğine bir İstanbul cemaati mensubu olarak tanığımdır. Yazının ilerisinde de anlaşılacağı gibi metropolitlerin kaçırılması olayını hemen hemen herkes kendi siyasi çıkarı ve tuttuğu tarafa göre ele almıştır. Kimse maalesef şu yazıda benim yapmaya çalıştığım gibi gerçeği araştırma derdinde olmamıştır. Nitekim bu spekülasyonlar ben de dahil pekçok Süryani’yi adeta isyan ettirmiştir.
Bu makalede kaçırılma olayının şüphelileri olarak görülen örgütler belirtilmiş. Buna göre olaydan sonra pekçok kaynak, Metropolitleri kaçıranın Ebu Ömer al-Kuwaiti (Abu Omar al-Kuwaiti) liderliğindeki Jund al-Khilafa (Halife’nin Askerleri) adlı grup olduğunu belirtiyor.
(Kuruluş ilanı videosu için:
Eğitim kamplarının videosu için : http://www.liveleak.com/view?i=924_1360018847&comments=1#comment_page=1 ) Bu grup bir süre sonra adeta buhar oluyor. Grubun aniden kaybolması dağılma, isim değişikliği ya da koşulsuz başka bir gruba biat ettiğini akla getiriyor. Bazı uzmanlara göre bu metropolitleri kaçıran 8 kişilik Çeçen grup birkaç ay önce Jund al-Khilafa olan adlarını Müslüman Tugayları olarak değiştiren grup. Ebu Ömer el-Kuwaiti grubu yaklaşık 200 Çeçen barındırıyor. Ebu Ömer’in babası Şii mezhebindeyken Sünni olmuş birisi. Ebu Ömer’in gerçek adının Hussein Laari olduğu iddia ediliyor. Bab-Al Hawa yakınlarındaki köylüler Ebu Ömer el-Kuwaiti’in Sünni ya da Selefi kimliğine kuşku ile bakıyor bu yüzden onu Şii Ebu Ömer olarak adlandırıyorlar. Ebu Ömer, Muhammed Rifa'i isimli kişiyi halife olarak kabul etmiş ve ona bağlılık yemini etmişti. Rifa’i, halen Londra’da yaşayan Afgan cihadında rol almış eski bir savaş gazisidir. İki Metropolit’in kaçırıldığı tarihlerde Ebu Ömer’in komuta kademesi ve savaşçıları Bab-ül Hawa sınır bölgesindeki köylerine konuşlanmıştı. Makaledeki kaynağı belirtilmeyen iddiaya göre Ebu Ömer el-Kuwaiti, Antakya’da Türk istihbaratının gözcülüğünde bir savaş komuta merkezinde Halep kırsalındaki operasyonları yönetiyor.
Ebu Ömer’e vahşi şiddet uygulamalarıyla ünlenen Ebu el-Banat yardımcı oluyor.
As-Safir’deki makaleye göre; “Ebu Ömer el-Kuwaiti, Ebu Usame el-Irak, Ebu Bekir el-Bağdadi ve Irak ve Şam (Suriye) İslami Devleti(Islamic State of Iraq and al-Sham), kısa adıyla ISIS ile işbirliği içinde başka ülkelerden gelen savaşçıların Suriye’ye girişini Türkiye’de koordine ediyordu. Ebu Bekir el-Bağdadi, Ebu Ömer’i babası eski bir şii olduğu için rejim ajanlığıyla suçluyordu. Bu nedenle Ebu Usame el-Iraki, Ebu Ömer Bağdadi’ye Ebu Ömer’i savunan bir mektup yazdı. Kendi web sitesinde yayınlanan bu mektuba göre Ebu Usame el-Iraki, “ Ebu Ömer el-Kuwaiti, Türk tarafındayken Suriye’ye gelen savaşçıların girişlerinde önemli bir rol oynadı.” demektedir.”
Yani özetle Ebu Ömer’e bağlı olanlar temelde ISIS bağlantı ve yöntemlerini kullanıyorlar. ISIS ise bölgedekilerin El-Nusra Cephesi’nden (Jabhat al-Nusra) bile daha tehlikeli bulduğu bir grup. Daha önce Irak’ta ISI adıyla savaşan Ebu Bekir el-Bağdadi örgütünün adını Nisan ayında ISIS olarak değiştiriyor. ISIS2013 yılının bahar aylarında El Nusra ile iyice ayrık düşüyor ve yaz aylarında ani bir yükselişe geçiyor.
Yukarıda da anlattığım gibi Ebu Ömer al-Kuwaiti’nin ve ana grup olarak ISIS grubunu destekleyen Ebu el-Banat isimli şahıs da kendi grubuyla yardımcı oluyor. Bu isimleri unutmayın…
-BÖLÜM 5-
RAHİP FRANÇOİS MURAD’IN KATLEDİLMESİ
DÜZELTME: Yazıyı hazırladığım zamanlarda başta Vatikan olmak üzere tüm kaynaklarda kafası kesilen kişinin Rahip Francois Murad olduğu yazılıydı. Ancak sonradan çıkan bilgilere göre Rahip kendi kilisesinde silahla öldürülmüş olarak bulundu ve cenazesi bizzat babası tarafından teslim alındı
Burada ele aldığımız görüntülerdeki öldürülenlerin kimliği halen meçhul. Ayrıcahttp://vk.com/aboodaud adresinde bir linkte yeni bulduğum ham görüntüde kafa kesme olayının hiç bilinmeyen yeni bir görüntüsüne ulaştım. Bu görüntünün yüklenme tarihi 23 Nisan 2013. Ebu Banat’ın 19 Nisan tarihli aynı sitedeki başka bir propaganda filminde bu videodan bir kare fotoğraf olarak verilmiş. Bu da demektir ki kafa kesme olayını 19 Nisan’dan daha önce yaptı. Bu bölümü bu yeni bilgiler ışığında okuyunuz.
Dünya, Suriye’deki Katolik Rahip François Murad’ı kafa kesilme olayı ile tanıdı. 2013 yılının Haziran ayında ortaya çıkan vahşet dolu görüntülerde Rahip François Murad’ın ve başka bir hıristiyanın kafası kesiliyor. Bu vahşiliği yapan -görüntülerde açıkca görünen- şahıs Ebu-el Banat (Kızların babası, İngilizce: Abu al-Banat) lakaplı şahıs olarak tespit ediliyor.
Kafkas kökenli soğukkanlı katil rusça ve aksanlı arapça sloganlar arasında bu vahşeti yapıyordu. İnsan Hakları Gözlem Kuruluşu (Human Rights Watch) uzmanlarının yaptığı topoğrafik veri analizi ve yüz tanıma teknik analizlerine göre bu katliam sanıldığı gibi Rahibin Ghassaniyah’daki manastırında değil 120 km ötedeki Mashdad Ruhin denilen köyde yapılmıştı.
(Resim :HRW uzmanlarının yaptığı topoğrafik incelemede katliamın köyünün Mashad Ruhin olduğu ortaya çıkıyor)
Vahşet, videonun internette yayınlandığı yaz aylarında değil Nisan ayı ortalarında gerçekleşmişti. Rahip Manastırından 120 km uzaktaydı. Muhtemelen bu üç kişi aracıyla giderken durdurulup kontrol edilmişlerdi. Çünkü görüntülerdeki konuşmalara göre; Rahip François’in ve kimliği bilinmeyen diğer hıristiyanın cep telefon rehberinde Suriye ordusundan subayların telefonları kayıtlıydı. Bu nedenle Esat ajanlığıyla suçlanıp kafaları kesilerek vahşice katledildiler. Görüntülerde de açıkca görüldüğü üzere bu katliamı elindeki bıçağıyla bizzat Ebu-el Banat yapıyor.
İnternete ilk defa bu görüntüyü son 2 yıldır Esat yanlısı yayın yapan bir YouTube kullanıcısı yükler. Bu nedenle muhalifler, bu videonun Esat rejiminin bir propagandası ve yalanı olduğunu iddia ederler. İnsan Hakları Gözlem Kuruluşu (HWR) yöneticisi Peter N. Bouckaert, yaptığı açıklamada bu iddianın spekülasyon olduğunu, sonuçta ortada vahşice işlenmiş bir cinayetin olduğunu ve sorumlularının cezalandırılması gerektiğini belirtir. ( “Syria: Father Francois Murad Beheading Video an Assad Propaganda Hoax”, İBT, http://www.ibtimes.co.uk/articles/485700/20130702/syria-catholic-priest-beheading-video-murad.htm ) ((+24 Yaş Uyarısı: İnternete ilk yüklenen görüntü: http://www.youtube.com/watch?v=alCsFKyAZR8&bpctr=1380159506 ; +24 Yaş Uyarısı: Katliamın tüm görüntüsü, bu görüntüde başka bir hıristiyan daha kafası kesilerek katlediliyor: http://www.liveleak.com/view?i=854_1377509866 )
HWR yöneticisi Peter N. Bouckaert, Ebu el-Banat hakkında bilgi vermeye devam eder. Ebu el-Banat’ın yazımızın 4. Bölümü’nde bahsettiğimiz EbuÖmer El Çeçen’in komutasında Muhacir ve Ensar Ordusu’na (Ceyş'ul Muhacirunvel Ensar) bağlı olduğunu, bir olasılıkla Ebu Ömer El Çeçen’in de katliam izleyicileri arasında bulunduğunu belirtir.
Ayrıca Ebu el-Banat’ın adı böylelikle duyulur.
-BÖLÜM 6-
EL MEŞHED KÖYÜNÜN YENİ SAKİNLERİ: EBU ÖMER EL-KUWAİTİ ve EBU AL-BANAT
El-Meşhed mezrası, Bab-El-Hawa sınır kapısından 5 km uzaklıkta, Qah ve Aqrabat’ın güneydoğusunda, Atmeh köyüne 3 km mesafededir. Halife’nin Askerleri veya İslam Tugayları adlı 200 kişilk mücahit bir grup Ebu Ömer el-Kuwaiti önderliğinde, Ebu el-Banat’ın komutanlığında 2013’ün bahar aylarında bu alana yerleştiler. Bu mezrada tarımla uğraşan köylüler de vardıMücahitlerle yerel halk arasında anlaşmazlıklar başgösterdi. Örneğin sigara içen bir köylünün iki parmağını kestiler. Evlilikler ve kadınların giyimi konusunda yerel halkta rahatsızlıklar arttı. Bu grup arasında nam salan Ebu el-Banat, sırf otoritesini kanıtlamak için sebepsiz yere bir köylüyü öldürdü.
Yukarıdaki bilgiler ve birazdan aktaracağım bilgiler ÖSO yanlısı bir internet sitesinde –eğer tarihlerde bir oynama yapılmamış ise- 15.4.2013’te yani kaçırılmadan 1 hafta önce yayınlanmış bir yazıdan.
(http://www.all4syria.info/Archive/78121 ) Yazının önemi kaçırılmadan önce yazılmış olmasından kaynaklanıyor. Itab Mahmud adlı bir kişini yazdığı bu yazıya göre Ebu Ömer el-Kuveyti isimli şahsın 200 kişilik Çeçen ağırlıklı bir tabur kurduğunu, içlerinden hiç birisinin Arapça bilmediğini, Türkiye’den yaklaşık 3 km ötede Otma mülteci kampı yakınlarında konuşlandığını belirtiyor. Hatta Ebu Ömer el-Kuveyti’nin “ Fantezi kampı” olarak değerlendiriyor. Yazının genelinde bu grubun şüpheli olduğu belirtiliyor. Şüpheler üzerine ÖSO’ya bağlı bir grubun teftiş amacıyla El-Meşhed köyüne gittikleri, köye girmek üzereyken kendilerine ağır silahlarla hiçbir uyarı olmadan ateş açıldığını belirtiyor. Bazı grup üyelerinde taşınabilir uçaksavar olduğunu, ağır silah, mühimmat ve paraya sahip oldukları yazılıyor.
Mayıs ayının sonlarında Ebu Ömer el-Kuveyti internet sitesinde kendisinin gerçek kimliğini (Gerçek adının Hüseyin olduğu yani şahsın aslında Şii olduğu iddia ediliyor) ifşa ettiği iddia edilen bir şahsın evine baskın yaptırır ama şahıs orada yoktur. Bu olay üzerine kendisi ve grubu Şii olarak değerlendirilir.
Gene yazıda ÖSO’nun köy sakinlerinden aldığı bilgiler doğrultusunda da bu şüpheli grubun bir dizi başkaca eylemlerle birlikte Metropolitlerin kaçırılmasını da gerçekleştirdikleri anlatılıyor.
Itab Mahmud isimli yazar Rahip Francois Murad’ın kafasının kesilmesi olayı ile ilgili olarak da bir yazı daha kaleme alır. (+24 Yaş uyarısı: http://all4syria.info/Archive/87905) Bu yazıda da Ebu Ömer el-Kuveyti’nin adamı olan, onun finanse ettiği Ebu El-Banat hakkında değerlendirmelerde bulunur. Videonun İran, Rus ya da Suriye propagandası olduğunu ve bu olayın İran-Rus istihbarat işbirliği ile gerçekleştirildiğini açıkca yazar. (Tüm bu bilgileri ayrıca emekli Fransız diplomat Ignace Leverrier kendi blogunda aktarıp değerlendiriyor : http://syrie.blog.lemonde.fr/2013/07/02/qui-a-cree-et-manipule-la-katiba-des-tchetchenes-nouvel-epouvantail-jihadiste-en-syrie-22/ )
Vardığımız bu ilginç sonuçlar bizi bütün verileri tekrar gözden geçirme zorunluluğuna sürüklüyor.
Ebu Ömer al-Kuwaiti’ninbaşında oup desteklediğiEbu el-Banat’ın cellatlık yaptığı bir gruba ÖSO’ye bağlı bir site tarafından kaçırılmadan önce şüpheyle yaklaşılıyor. Grup ÖSO’nun da tepkisi ve dışlaması ile tekfirlik, ajanlık söylentileri ile ortadan dağıldıktan sonra da bu grup açıkca Rus-İran ajanı olmakla suçlanıyor. As-Safir’de yayınlanan ve ilk bölümde tek detaylı inceleme dediğim makalede de benim vardığım sonuca varılıyor. Kaçırılma olayının şüphelisi Ebu Ömer el-Kuwaiti ve Ebu el-Banat’ın grubu.
Araştırmam burada bitmiyor. Bir soru aklıma geliyor: 200 civarında Kafkas kökenliden oluşan bu gruba diğer Kafkas mücahit grupları nasıl bakıyor?
GÖZDEN KAÇAN BİR BİLGİ DAHA BULGULARIMI DOĞRULUYOR:
KAVKAZCENTER
Yukarıda Bölüm 4’te detaylıca açıkladığım halen ISIS dahilinde Suriye’de savaşan Kafkas Emirliği’nin resmi yayın organı http://www.kavkazcenter.com adresinden, Norveç’teki bir merkezden yayın yapıyor. Resmi bir haber ajansı gibi Kafkas Emirliği’ne ilişkin haber ve değerlendirmeler bu sitede çokca yapılıyor. Bu içeriği tek tek araştırdığımda daha evvel hiçbir kaynakta geçmeyen bir yazı ile karşılaşıyorum.
Yazının başlığı : Suriye’de Rus izleri. (http://kavkazcenter.com/tur/content/2013/07/03/8897.shtml ) Yayınlanma tarihi 3.7.2013. Yani Rahip François Mourad’ın vahşice öldürülmesine ilişkin görüntüler çıktıktan sonra. Tüm dünyada insanlar bu vahşete tepki göstermiş, olay büyük infial uyandırmıştı. Yazının ilk kısımlarında bahsekonu videonun nerden ne zaman yüklendiği, çeşitli Rus-İran-Suriye basın kaynaklarında olayın kasten çarpıtıldığı, Ebu el-Banat isminin ilk ortaya atılışını anlatmaktadır. Ve yazı şöyle devam ediyor:
“Bununla birlikte Kavkaz Center'ın Suriye'deki kaynakları ise şu bilgileri vermektedir:
Rahip ve arkadaşının infaz görüntüsünün ilk kez sadece İran ve Esed medyasında yayınlanmış olması, şimdiden soru işaretlerini çoğaltıyor. En azından olayın birinin himayesi ve kontrolünde olduğu hissini uyandırıyor.
İnfazın Dağıstanlı ve Çeçen mücahidlerce gerçekleştirildiği iddiası, tamamen asılsız ve boştur. Bu asılsız propagandanın dışında Kafkasya Emirliği mücahidlerinin bu olaydaki dahlini kanıtlayan hiçbir belge yoktur.
Bir süre öncesine kadar birkaç düzine silahlı kişiden oluşan küçük bir grubu yöneten Ebu Benat isimli şahsa gelince; bu şahıs, Halep'teki mücahid komutanlığı tarafından uzun zamandır şüphe uyandırmaktaydı.”
Adeta yazar bu kötü imajın etkilerinden kurtulmak ve aklanmak istercesine samimi bir dille anlatıyor.Ebu el-Banat’ın Halep’de muhalif gruplar tarafından kuşkuyla karşılandığını bir önceki bölümde yazmıştım. Bu bilgi burada da doğrulanıyor. Yazar devam ediyor:
“Ebu Benat, Dağıstan yerlisi ve Lezgi değil Dargi asıllıdır. Suriye'ye gelmeden evvel Dağıstan'daki kukla "İçişleri Departmanı"nda, bazı iddialara göre 6.Şube'de, polis amiri olarak hizmet etmiştir.
Ebu Benat, kalıtsal olarak da Rus polisidir. Babası da emekli olmadan evvel Dağıstan'ın bir bölgesinin trafik polis şefiydi.
Ebu Benat, Suriye'ye gidişinin ardından bir kez uzun sakalı ve saçları olduğu halde sorun yaşamaksızın Dağıstan'ı ziyaret etmiştir.
O'nun ailesi ve akrabaları, Dağıstan'da oldukça prestijli bir ticari hayata sahiptir. Bununla birlikte FSB hiçbir sorun yaşamamaktadırlar.
Suriye'ye vardıkları zaman Halep bölgesindeki mücahid komutanlığına biat edilmesi sorusu ortaya çıktığında Ebu Banat, kendisinin El Kaide'ye biat ettiğini ve bundan başka hiçbir organizasyona itaat etmeyeceğini açıklamıştı. Daha sonra ise O'nun yalan söylediği ortaya çıkmıştı.
Ebu Benat ve Dağıstanlı, Azeri, Tatar ve diğer etnik gruplardan oluşan grubu(bu grupta Çeçenler hiç yoktu) Suriye'de iken neredeyse hiçbir askeri operasyona katılmadılar fakat sürekli Suriyeliler ile çatışma içinde oldular.
O'nun grubu, yerleştikleri Halep'e bağlı Meşhed Ruhi Köyü'nde Şeriat ilan etti. Bu dönemde Ebu Benat ve grubu, yerel halka karşı çok agresif ve kaba davranıyordu. O'nun hareketleri, her zaman gösteriye yönelik ve kışkırtıcıydı”
Yazılanlar tanıdık geldi değil mi? Bir önceki bölümde detaylıca incelediğim Itab Mahmud ‘un anlattıkları ile örtüşüyor.(http://www.all4syria.info/Archive/78121 ve http://all4syria.info/Archive/87905 ) Ama bu benzerlik birbirini kopya etme değil, farklı tarihlerde, farklı gruplar birbirini teyit eden bilgi parçaları veriyorlar.
Kavkazcenter, makalede Ebu el-Banat’ı ve grubunu ajanlıkla açıkca suçlamıyor, sadece ajanlık imasında bulunuyor. Bahsedilen kişisel ve ailevi bilgileri doğru bile olsa bunlar Ebu el-Banat’ın Rus ajanı olduğunu kanıtlamıyor. Keza grubun Meşhed köyünde yerleştiği, şeriat ilan ettiği, köylü halkla sürtüşme içinde olduğu bilgileri de diğer kaynaktaki bilgilerle örtüşüyor.
Yazı devam ediyor:
“Ebu Banat ve grubu, tekfirci üsluplarından dolayı diğer mücahid gruplar ve ÖSO unsurlarıyla sürekli çatışma halinde oldu.
Halep'teki mücahid komutanlığı, O'nu bu gibi uygunsuz davranışlarından dolayı Şeriat Komitesi'nce cezalandırma hususunda defaatle uyardı.”
ÖSO ile çatışma ve teftiş olayını hatırlayın.Bu bilgi de doğrulanmış oluyor. Ancak ne hikmetse Halep mücahid komutanlığı tüm şüphelere rağmen bu şahsı uyarmaktan ötesini yapmıyor.
-BÖLÜM 8-
BULGULARIN GÖTÜRDÜĞÜ ACI BİLGİ
Kavkaz Center’daki yazının sonları bizi en çok ilgilendiriyor:
“22 Nisan 2013'de kaçırılan 2 Suriyeli Ortodoks rahibin infazı de Ebu Benat'ın eylemiydi.”
22 Nisan 2013’te kaçırılan iki Suriyeli ortodoks rahibi, bizim Metropolitlerimiz oluyor. Ebu el-Banat’ın Metropolitlerimizi kaçırdığını ve “infaz” edildikleri belirtiliyor.
Yazı devam ediyor ve bir bilgi daha aktarıyor:
“KavkazCenter'ın bazı kaynaklarına göre; her iki rahip de bizzat Ebu Benat tarafından katledildi. Rahiplerin üzerlerine bomba bağlanıp havaya uçuruldular.”
Burada Metropolitlerimizin üzerlerine bomba bağlanarak Ebu el-Banat tarafından bizzat katledildikleri, bu bilginin KavkazCenter’ın kendi kaynaklarına dayandığı belirtiliyor.
Yöntem, bizzat Ebu el-Banat’ın kendisinin yaptığı bilgileri celladın profili ile örtüşüyor. Bomba bağlayarak öldürme yöntemi ise daha evvel başka olaylarda kullanılan yeni olmayan bir vahşi yöntem.
Burada bir soluklanıp tüm edindiğimiz bilgilerle mantığımızı kullanmalıyız.
KavkazCenter Rahip François’ının kafasının kesilmesi olayını Çeçenlere yönelik büyük bir propaganda olduğunu, işin içinde bir bit yeniği olduğunu ima ediyor. Ama açıkca ajanlıkla suçlamıyor.
Ayrıca dikkatinizi çekti mi? Yazıda hiç “Ebu Ömer al-Kuwaiti”den bahsedilmiyor. Önceki kaynağımızda (Itab Mahmud’un yazısı) bu grubun lideri olan Ebu Ömer al-Kuwaiti isimli şahıs açıkca ajanlıkla ve tüm bu olaylarla suçlanıyordu. Burada hiç değinilmiyor. Olay sadece Ebu el-Banat’ın üzerine ve şahsiyetine yıklılmak isteniyor. Acaba As-Safir’deki makalede de geçtiği gibi ve Bölüm 4’de anlattığım gibi Ebu Ömer el-Kuwaiti, ISIS örgütüne hizmetleri ve mücahidlerin Türkiye’den geçişi konusundaki hizmetleri nedeni ile mi açıkca suçlanamıyor. Nitekim hatırlayın KavkazCenter.com’un resmi yayın organlığını yaptığı EbuÖmer El Çeçen,Irak ve Şam İslam Devleti (ISIS)Kuzey Direktörlüğü’ne atanmıştı. Kavkaz Center’daki yazıda Ebu Ömer el-Kuwaiti’nin suçlanması kendi konumları ile çelişecek ve belki de bir sorumluluk yaratacaktır.
Vahşi öldürme ve kaçırılma olayları özellikle sadece Ebu el-Banat’a indirgeniyor. KavkazCenter’daki bu yazıda gerçeğin bir kısmı olduğu gibi anlatılıyor ancak Kafkas/Çeçen mücahidlerle ilgi kurulmaması için de aşırı bir çaba sarfediliyor. Bu nedenle Ebu el-Banat’ın etnik kimliğinin Dagıstan’ın yerlisi değil Dargi olduğu vurgulanıyor.
Kriminal açıdan tüm verileri düşündüğümde yüreğim ne kadar kabullenmek istemese de mantığım ve tüm bu araştırmalarım sonucunda ulaştığım bilgi kaçırılan Metropolitlerin Ebu el-Banat tarafından Meşhed Ruhi mezrasında, üzerlerine bomba bağlanarak öldürüldüğü sonucuna götürüyor. Aksini ne kadar umut etsek de mantığımız bunu doğruluyor.
Nitekim 1.7.2013 tarihinde Rus Devlet Duması sözcüsü Sergey Zhelezniak “Kaçırılan Metropolitlerin ellerindeki verilere göre Çeçen mücahitler tarafından öldürüldüğü yönünde bilgi aldıklarını” beyan ediyor (http://txt.newsru.com/religy/01jul2013/yakimchuk.html ). Kafkas örgütlerini çok iyi tanıyan ve izleyen Rus Devleti de vardığımız bu bulguyu adeta teyit etmiş oluyor.
Olaylar ve araştırmamız burada bitmiyor. Kaçırılma olayının sonrasında özellikle Haziran ayı sonrasında yaşananlar, bulgularımızı daha da güçlendiriyor. Yazının çok uzaması nedeni ile kaçırılma ve cinayetlerin faili olduğunu düşündüğüm Ebu el-Banat’ın izini sürmeye ve bulduğum bilgileri paylaşmaya bir sonraki yazımda devam edeceğim…
Yazar: Erkan METİN ; Güncelleme Tarihi: 29 Eylül 2013