İnsan, uzun süre şiddet, zulüm, baskı altında, korku içinde yaşıyorsa, çare bulduğunda bunlardan kurtulmak ister. Hele insanın canı tehlikede olursa kurtulmak için bedeli çok ağır yollara dahi başvurur. Görünürde bir düzelme durumu görünmüyorsa, ümit de kalmaz. Dolayısı ile böylesi bir ortamda gelecek hazırlanmaz, hazırlanamaz. Halkımız için durumun böyle olduğunu var sayabiliriz. Yani Ortadoğu’da özellikle
Bet-Nahrin’de (Mezopotamya) malesef asırlardan beri özgür ve rahat bir ortam bulamadı.
Etnik, dini, feodal yapı, iktidar çatışmaları, geri kalmışlık, devletin dışlaması, hak-hukuk, özgürlük ve demokrasi eksikliği yüzünden söz konusu coğrafyada insanlar bir türlü rahat yüzü göremediler. Hele hıristiyan azınlıklar hiç göremediler. Bu bir gerçektir, tartışılamaz. Kurtuluşu demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, yaşam standartlarının daha yüksek olduğu Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya göçmekte buldular. Geçmiş ve mevcut ortam gözönünde tutulduğunda bu göçün, kaçışın haklı olduğu kabul edilir. Esasında özgürlük, demokrasi, eşitlik, hak-hukuk, refah çok güzel ve değerli şeyler.
Ama gözönünde tutulmayan/tutulmak istenmeyen bedelleri, olumsuz yanları da vardır. Konuyu Asuri-Süryani halkı açısından ele alırsak, bilançonun çok parlak olmadığı görülecektir. Irak, Suriye, İran’dan gidenlerin durumunun pek farklı olmamasına rağmen, özellikle Türkiye’den gidenlerden bahsedeceğim.
İnsanlarımız bin bir zorluğa katlanarak, evlerini, topraklarını, köylerini bırakarak, çoğu borçlanarak umut/kurtuluş yollarına düştüler. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağıldılar. Ekonomik, sosyal, dil, konut, yalnızlık, mantalite sorunları ile boğuştular. Bu sorunların çoğunda önemli ilerlemeler kaydettiler. Otuz yıllık bir süre içerisinde, Avrupa’da yaşayan genel anlamda yabancı kökenlilerin, özel olarak da halkımızın yaşamının her kademesinde yer almış aktif biri olarak şu iddiada bulunabilirim: Toplumumuz Avrupa’da yaşayan yabancı kökenli toplumların en iyisi değilse de en iyilerindendir. Yaşam standartı, içinde yaşadığı ülkenin toplumuna uyum, kurumları, dayanışma-yardımlaşma yapısı vs. ile bayağı önemli adımlar atmıştır. Ekonomik konumları da fena sayılmaz. Toplumumuzun en önemli eksiklıği eğitimdir.
Her şeye rağmen batı toplumlarında, Avrupa’da yaşam biçiminin yarattığı olumsuz noktalar vardır. Bunlar, özellikle bizim gibi küçük ve dağılmış halkların sonunu bile getirebilir. Özgürlük ve demokrasi tabii ki çok değerli ilkeler ama onları sindirebilmek, sorumluluğunu sırtlayabilmek ve hakkını verebilmek lazım. Avrupa’da bir çok alanda kollektif şekilde (dernek, sendika, sosyal yardımlaşma, hayır kurumları, vs. ) hareket etmeye çalışılmasına rağmen, sonuçta her şey bireyselciliğe indirgenmiştir. Hatta egoizme yanaşmıştır.
İnsanlar, belli bir seviyeyi yakaladıktan sonra başka arayışlara girer, yaşam biçimini değiştirir; sisteme, ortama uyar. Ülkede büyüyenler yukarıda belirttiğim sorunlar ile uğraştılar, çalıştılar çabaladılar, çok zahmet ve çile çektiler. Avrupa’da doğan veya küçük yaşta gidenlerde ise ciddi sorunlar ortaya çıktı.
- Avrupa’da minimum bir yaşam için, geliri yoksa veya yetersizse herkese devlet tarafından belli bir miktar para verilir. Bir çok insanın gerçekten ihtiyacı olmasına rağmen, özellikle gençleri eğitimden, meslekten, işten sorumluluktan soğutmaktadır. Dolayısıyla işsiz gençlerimizin sayısı binlerle ifade edilebilir.
- Ailelerde parçalanmalar günden güne artmaktadır. Çocuklar ortada kalmıştır, yaşlıların bir çok sıkıntıları vardır. Yaşlılarla gençler arasında anlayış ve yaşam biçimi açısından ciddi sürtüşmeler olmaktadır. O çok önem verdiğimiz aile bağları, inanç, zayıflamıştır.
- Aileyi yüzüstü bırakıp giden gençlerin, özellikle genç kızların sayısı had safaya ulaşmıştır. Gidenler genel olarak bir daha topluma entegre olmuyor, kazanılmıyor.
- Kendini uyuşturucuya kaptırmış, marjinalleşmiş, yozlaşmış gençlerin sayısı da epey yüksektir.
- Suç işleyip cezaevine giren gençlerin sayısı keza öyle.
- Dillerini, kültürlerini, örf ve adetlerini hızla yitiriyorlar.
Yukarıda belirttiğim gibi, bunlar genel olarak Avrupa’da yaşayan yabancı kökenlilerin uğradıkları sorunlardır. Avrupa’da da evler soyuluyor, cinayetler işleniyor, kavgalar oluyor, arabalar kırılıyor, iş yerleri yağmalanıp yakılıyor. Avrupa’da yatırım ve iş yapmak da bayağı zor.
Bütün bu olumsuz öğelere rağmen Avrupa dünya’nın yaşam standartının en yüksek olan yeridir. Ama Avrupa büyük bir denizdir, yüzmesini bilmeyen boğulur, ölür. Şimdi önümüzde bu olumsuz öğeleri en aza indirecek başka alternatif ve seçenekler vardır. Ülke ile bağlantıları yeniden kurmak, köylerimizi tekrar inşa etmek, orada yeni ve iyi bir yaşam yaratmak yapacağımız en uygun hareketlerden biri olacaktır.
Bu projeden bahsettiğimizde bazıları karanlık tablolar çizmeye, geçmişten örnekler vererek bunun hayalden ibaret ve imkânsız olduğunu söylediler. Bu karamsar kişilerin gözönünde bulundurmadıkları bazı olgular var:
- Türkiye’de tahminlerden çok daha olumlu gelişmelerin kaydedilmesi ve bu gelişmelerin hızla devam etmesi,
- İnsanların zihniyetinin olumlu bir yönde değişmesi ve hoşgörünün artması,
- Yaşam seviyesini yükseltmek için gerekli iletişim ve teknik imkânların mevcut olması,
- Kürt siyasi ve aydın çevrelerinin geçmişte yapılan yanlışları, haksızlıkları tanımaları, kınamaları ve bir daha olmaması için duyarlı olmaları, dini ve etnik toplumların bölgeye gerekli ve yararlı olduklarını, renk ve zenginlik kattıklarını vurgulayıp geri dönmeleri için hassasiyet göstermeleri,
- Devlet politikasının hıristiyan azınlıklara karşı olumlu yönde gelişmekte olması ve
- çalışma potansiyelinin bulunması.
Avrupa’da sahip olduğu hakların ve imkânların hepsinden birden vazgeçip Güneydoğu’daki bir köye yerleşmesini kimseye önermiyoruz. Hak ve imkânlarını elinden bırakmaması lazım. Onlar bir garantidir.
Avrupa’da ki imkanları köyündeki, ülkesindeki imkânlarla birleştirerek muazzam bir yaşam seviyesine ulaşabilir. Hayatın anlamı kat kat artar. Ülkede kalanlar aç mı kaldılar? Toprağımıza, köyümüze, tarihimize, atalarımızın mirasına sahip çıkacağız. Ülke ile diyaspora arasında bir köprü oluşturacağız. Ülkede oluşacak varlık maya görevini görecek ve diasporayı besleyecek, yaşatacak. Yitirdiğimiz ve hâlâ yitirmekte olduğumuz değerleri tekrar kazanmaya ve yaşatmaya çalışacağız.
Bu iş; kararlı, kendine güvenen, gayretli, cesaretli ve ülkesine bağlı insanların işidir. Doğal olarak herkesin imkânı, durumu çesitli sebeplerden dolayı dönmeye uygun değildir. Onların da imkânlarının uygun olacağı gün gelecektir.
Kürt bir arkadaşım Midyat’tan bana biri beyaz, diğeri siyah üzüm veren seçme iki asma fidanı getirmişti. Bu fidanları Fransa’daki bahçeme ektim. Tutundular, büyüdüler ama hiç bir şeye benzemediler. Ne üzüm verdiler ne de yaprakları sarma yapmaya yaradı. Çardak bile olamadılar!
Güncelleme Tarihi: 6 Ağustos 2009