‘’Hepimizin bilmesi gereken bu toprakların kendi gibi rengarenk insanlara sahip olduğu gerçeği.’’
Türkiye"nin kültürel çeşitliliğini yansıtan çarpıcı fotoğraf ve öykülerden oluşan “Ebru: Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar” isimli kitap ve bir dizi sergiyi içeren EBRU Projesi ,Türkiye"de yaşayan 40’ tan fazla etnik grubun renklerini bir araya getirdi. Projenin ruhuna uygun olarak çok sayıda kurumun desteği ile hayata geçen, kültürel çeşitliliğimizi alışılmışın dışında bir Türkiye öyküsüyle anlatan EBRU kitabı, yaklaşık on beş bin fotoğraftan seçilmiş 300 fotoğraf, düşünür John Berger"in önsözü ve aralarında Sezen Aksu, Ara Güler, Elif Şafak, İshak Alaton, Nebahat Akkoç ve Murat Belge"nin de bulunduğu 24 yazar ve düşünürün metinlerinden oluşuyor. Metis Yayınları tarafından yayımlanan kitapta ayrıca Kalan Müzik tarafından derlenen ve müzikal zenginliği yansıtan 21 parçalık bir CD de yer alıyor.
“Ebru” kelimesi; akışkanlık, hareket, esneklik, geçişkenlik ve değişkenlik çağrıştıran görsel bir metafor olarak, kültürel zenginliğimizi anlatmak için kullanılan “mozaik” gibi alternatiflere nazaran çok daha anlamlı -ve olanaklı- göründüğü için projenin adı olarak seçilmiş. Projeye katılanlar da Türkiye"nin kültürel çeşitliliğinin akışkan, birbirini etkilemiş, yer yer birbiriyle karışmış renklerden oluştuğunu düşünüyor. Su ve kağıdın yaratıcı bir şekilde bir araya getirilmesiyle oluşan ebru, aynı anda hem tarihsel akışı hem de “geçici kalıcılığı” kavramsallaştırmak için çok uygun bir sembol olarak görülüyor.
Attila Durak"ın merak, tutku ve emekle dolu yedi yıllık yolculuğundan doğan bu çalışmanın temel referans noktası, suda hayatı yansıtarak önümüze çıkaran ebru sanatıdır. Ebru sanatçısı, eserini suda yaratır, ardından kâğıda geçirir. Su temelli olan ebru, akışkanlık, esneklik, geçişkenlik ve değişkenlik çağrıştırır. Ebru, Türkiye"deki kültürel çeşitliliği görünür ve anlaşılır kılacak yeni bir dil arayışıdır.
Mozaikte kültürler kendi içlerinde homojen, diğer kültürlerden net farklılıklarla ayrılan, katı, sabit birimler olarak ele alınır. Su temelli ebruda ise kültürel kimlikler sabit değildir. Sosyoloji Profesoru Alan Duben"in çok güzel ifade ettiği gibi, ebru kağıdına yansıyan kalıcılık ancak “geçici bir kalıcılık” olarak yorumlanabilir. Bir sonraki anda elimizdeki ebru farklı bir ebru olacaktır. “Ebru” kitabını oluşturan fotoğraflar, tarihsel, kültürel ve insanlararası akışkanlığın derinliklerine işaret ederek hem
bu akışın hem de geçici kalıcılığın ifadesi olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de yaşayanların da geçmişinde ve bugününde çok renkli akışkanlıklar, geçişkenlikler söz konusu. Çalışmanın odak noktası Türkiye"deki kültürel çeşitlilik, ama anlatmak istediği bütün kimliklerin ve kültürlerin melez olduğu, kültürel çeşitliliğin her yerde
ebruli olarak düşünülebileceği.
“Ebru”, bir azınlıklar projesi değil. Tam tersine, “azınlık” ve “çoğunluk” kavramlarını sorgulayan, bütün kimlik ve aidiyet biçimlerine ilişkin merak uyandırmayı hedefleyen bir çalışma. Aynen bu fotoğraflarda, Attila Durak"ın objektifi aracılığıyla bize açık yüreklilikle bakmaktan çekinmeyen insanlar gibi, çokkatmanlı korku ve endişelerimizin üstesinden gelip birbirimizin gözüne bakabilsek neler göreceğiz acaba?
Türkiye , bu sene Frankfurt Kitap Fuar’ında onur konuğu olarak davet edildi. Kitap ve panellerin yanı sıra ülkenin çok kültürlülüğüne dair görsel ve işitsel zenginlikle fikirler sunulmasına çalışılan organizasyonda Ebru Projesi de 26 Eylül 2008 itibariyle fotoğraf sergisi olarak yer aldı.
Ebru İçin Ne Dediler ?
Yüz Dediğimiz, John Berger: Bu kitapta karşıma çıkan her şey -Attila"nın fotoğrafları, Attila"nın beş yıl süren yolculuğu, karşılaştığı bütün insanlar, yüzlerini ona doğru çevirenler ve çevirmeyenler, yaşlılar, gençler ,teni yılların izini taşıyanlar, ve bir sonra gelecek olanı bekleyen terk edilmiş yerler, nakışlar, boyalar, çiçekler . Doğa filozofu Empedokles ,iki bin beş yüz yıl önce Sicilya"da yaşayan bir hekimken varolan her şeyin ateş, su, toprak ve hava adlı dört akıllı unsurdan oluştuğunu ve Aşk’ın ya da Kavga’nın önderliğinde, sürekli ya tek olmaya ya da çokluğa doğru bir çaba içinde olduğunu söylemiştir, ve işte bunun içindir ki her şey bütün farklılıkları ve benzerlikleri içinde ebediyen varolur ve varoluşları kutlanmalıdır.
Ebruli Türkiye, Sezen Aksu: Sadece tek bir renk ne kadar yaşatabilir zenginliği, çeşitliliği ve onun nimetlerini? Bu tek renk ve aynılık, kimlik kazandırmak bir yana dursun, “hiç kimselik” vermekten başka ne işe yarayabilir? İşte bu nedenle Türkiye, kimliğini tanımlarken renklerine muhtaçtır.
Deq, Şeyhmus Diken: Ebru sanatının yol arkadaşlığında gezmedik görmedik yer bırakmayan Attila Durak"ın fotoğraflarına baktığımda beni çocukluğumdan bu yana alıp götüren, çoğu bir bilinemezi çağrıştıran, Batı dünyasının tattoo dediği ama biz Kürtlerin, hatta Arapların vet Süryanilerin deq dediğimiz, Türkçedeki dövme"yi düşündüm. Doğunun, insan tenine halk işi nakkaşlarca nakşedilmiş gizinin görsel paylaşımı olan deq, neyi çağrıştırıyordu?
Melez Yaşamlar Giydirilmiş Kimlikler, Fethiye Çetin: Birileri, benim aidiyetimin ne olması gerektiğini, kimliğimi, kendimi nasıl tanımlamam gerektiğini bir yerlerde belirlemiş ve beni o kalıbın içine girmeye zorlamışlar; melez yaşamlarımıza tamamen aykırı, sınırları yukarıdan belirlenmiş hücrelere bizi hapsetmeye çalışmışlar. Ben bir melezim. Bunun keyfini yaşıyorum. Ama bir yanım haksızlığa uğradığında, işte o yanım çok acıyor.
Akışkan Kimlikler, Prof. Alan Duben: Kısa dönemde etnik kimlikler, bu kimlikleri taşıyanlara ve onları gözlemleyenlere gayet doğal ve aşikâr görünür; ama konuya mesafeli yaklaşıp tarihin uzun dönemli hareketine bakanlarımız açısından, söz konusu kimliklerin sürekli değişim geçirdiği, zaman içinde ancak belli bir anda kesin çizgilere kavuştuğu açıktır. Paganlar Hıristiyan olur; Hıristiyanlar, Müslüman; Ermeniler ve Arnavutlar, Türk… Sünni ve Sufi, Türk ve Kürt kimlikleri, aynı kişide çoğu zaman ayrılmaz şekilde birleşir.
Yemeğin Milliyeti Olur Mu?, Musa Dağdeviren: Temelde tek bir yerleşim alanı (dünya) olduğunu ve bu coğrafyada farklı farklı iklimlerde yaşadığımızı unutuyoruz çoğu zaman. Birbirimizin yemeklerini yediğimizi, etkilediğimizi, etkilendiğimizi, karşılıklı geçişler olduğunu unutuyoruz. … Bizler bu coğrafyada yokken de yemekler şekilleniyordu; var olduğumuzda da devam ediyor; ölüp gittikten sonra da devam edecek.
“Yan”lı Hikâye, Takuhi Tovmasyan Zaman: “Mozaik” dendiğinde kendimi bir yere oturtamıyorum. Ama “ebru” dendiği zaman kendimi zemindeki renklerin içinde buluyorum. Ben “ebru”nun zeminindeki renklerden biriyim; bu topraklara, bu dünyaya aidim.
Babamın Öyküsü, Ara Güler: Artık cenazeye gitme zamanı gelmişti. Üç küçük naylon torba buldum, iki-üç avuç dut kurusu, birkaç parça pestil, biraz erik kurusu… Hepsini naylonların içine doldurdum. “Hadi, gidelim” dedim. Yemişleri peder gömülürken tabutuna koydum. Köylüleri ona özlemini çektiği yemişleri getirmişlerdi.
Farklılıklarımızla Zenginiz, Tosun Terzioğlu: Bütün bu yüzyıllar boyunca çok şey aldık birbirimizden. Her birimizin konuştuğu dile birçok başka dillerden kelimeler girdi. Şarkıları, türküleriyle müziğimiz, halk oyunlarımız birbirimizden duyduklarımızla, gördüklerimizle gelişti ve zenginleşti. Bilenlerin dünyanın sayılı mutfakları arasında kabul ettiği özgün mutfağımızı yarattık. Çoğu zaman birbirimizin inançlarına saygı göstermesini bildik. Hatta dinimizi yaşama biçimimiz bile etkilendi başka dinlerden, farklı inançlardan. Öyle bir toprak parçasına uçaktan bakar gibi uzaktan, üstünkörü bakıldığında fakir görülebiliriz. Oysa bu kadar çeşitli kaynaktan beslenen kültürümüzle, aslında biz farklılıklarımızla zenginiz.
Rastlantı ve İrade, Herkül Millas: Tarihte kaçınılmazlık varsa bile—ki bence yok—irademizin etkili olmasının doğuracağı sonuçların kaçınılmazlığı da neden egemen olmasın?
Türk Ama Aynı Zamanda Laz, Ruşen Çakır: Kendi şahsıma Lazca öğrenmekten umudu kestim; oğlum Ali Deniz de herhalde öğrenemeyecek. Ama ona kendisinin “Türk ama aynı zamanda Laz” olduğunu söylüyorum. Çünkü sayımız az olsa da, dilimizden, kültürümüzden ister istemez kopsak da, Türkiye"nin biz Lazlara hep ihtiyacı oldu, bundan sonra da olacak. Bizim de Türkiye"ye çok ihtiyacımız var.
Mozaik ve Eritme Potası, Prof. Murat Belge: Kılıktan musikiye, üretim tekniklerinden konut yapımına her şey, çeşitli insan topluluklarının çevrelerine, koşullarına verdikleri cevabı, varolmak icin buldukları yolları, hayatı güzelleştirmek icin ortaya koydukları yaratıcılığı sergiliyor. Bu bakımdan son derece değerli ama aynı zamanda bir “kapalılık” ürünü. Sanayi devriminden bu yana inanılmaz bir hızla gelişen iletişim imkânları bu kapalılığı ortadan kaldırdı. Öyle sanıyorum ki önümüzdeki döneme, fusion yani “karışma” ve “kaynaşma” mantığı damgasını vuracaktır.
Kaynakça:
1- Ebru Projesi
2- Atilla Durak Kişisel Web Sayfası
3- İndigo Dergisi
Güncelleme Tarihi: 9 Ekim 2008