M.Ö. 12. yüzyıldan, M.S 7. yüzyıla kadar tüm Ortadoğu’nun kültür, sanat ve ticaret dili olan Aramice aynı zamanda İsa Mesih’in konuştuğu dil olarak biliniyor. Binlerce yıllık bir kültürel mirasın aktarımını sağlayan Arami dili kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya.
Sadece Mesih İsa değil dili de çarmıha gerildi
Etrafına toplanan binlerce insana Tanrısını anlatırken Aramice konuşuyordu kumral, uzun saçlı, sakallı ve aydınlık yüzlü “adam”. Körlerin gözlerini açar ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklara yakalananları iyileştirirken de Arami dilinin sözcükleri dökülüyordu Mesih İsa ’nın dudaklarından. Kendisini zalim Romalı askerlere teslim eden Yahuda İskaryot’un gözlerinin içine bakarken Aramice düşünüyordu. O, sırtına yüklenen çarmıhıyla Kudüs’ün dar sokaklarında yürürken Aramice sözcükler çıkıyordu etrafını saran insanların ağzından. Kimi onunla alay ediyor, kimi ise kendi dillerinin en sevgi dolu sözcüklerini mırıldanıyorlardı ardından. İşte bu yüzden dindar bir Katolik olan aktör ve yönetmen Mel Gibson, İsa Mesih’in son 12 saatini anlattığı The Passion of the Christ filminde, Aramice konuşturmuştu oyuncularını.
Mesih İsa’nın konuştuğu dil olan Aramice yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Aslında sadece Mesih İsa’nın dili de değil burada söz konusu olan; M.Ö. 12. yüzyıldan, M.S 7. yüzyılda İslamiyet’in bölgede yayıldığı ana kadar tüm Ortadoğu’nun ortak dili olmuş, büyük bir kültürel ve tarihi mirasın binlerce yıl boyunca taşıyıcılığını yapmış bir dil hazinesi kayboluyor gözlerimizin önünde. Kelimeler sadece bir ses öbeği değildir; duyguların, fikirlerin, geniş bir tarihsel süreç içinde oluşmuş bir kültürel birikimin anahtarıdır aynı zamanda. Kaybolursa o anahtar, onun açtığı kapıların ardındaki hazineler de yok olur gider.
Üç köyün dili
Geçmişte Ortadoğu’nun tüm sokaklarında, pazar yerlerinde, ibadethanelerinin duvarlarında yankılanan Arami dilini konuşan sadece 15 bin kişi kalmış yeryüzünde. Bu 15 bin kişi, Suriye’nin başkenti Şam’a 1 saatlik mesafede bulunan 3 köyde yaşıyor. Söz konusu köylerden biri olan Sednaya Malula’nın muhtarı İlyas Habib Saleb, “Köyümüzün nüfusu yaklaşık olarak 5 bin kişi civarında. Diğer iki köyle birlikte 15 bin kişiyiz Aramice konuşan. Müslümanlar ve Hıristiyanlar burada birlikte yaşıyor. Her iki dinden olanlar da kendi aralarında Aramice konuşuyorlar” demiş. Sednaya Malula ve diğer iki köyde yaşayanların eğitim almak ve ekonomik sıkıntılar gibi nedenlerle dünyanın değişik ülkelerine göç ettiklerini ve bu durumun Aramice’nin farklı coğrafyalara yayılmasına vesile olduğunu ifade etmiş İlyas Habib Saleb. Ancak köylerini terk etmek zorunda kalan bu insanların ana dillerini gittikleri ülkelerde ne kadar yaşatabilecekleri tartışmalı. İlk kuşak Aramice kullanmaya devam etse bile mecburen yaşadıklarını ülkenin diline, kültürüne ve yaşam biçimine adapte olmak zorunda kalacak olan ikinci ve üçüncü kuşakların Aramiceyi nereye kadar koruyabilecekleri tartışmaya açık bir konu.
Aslında Suriye’de, çok tatmin edici boyutta olmasa da, Arami dilini gelecek kuşaklara aktarabilmek adına bazı çalışmalar yapılıyor. İki yıl önce Sednaya Malula’da, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın talimatıyla, Şam Üniversitesi’ne bağlı bir Aramice Dil Enstitüsü açıldı. Aramice konuşan, ancak büyük bir bölümü bu dilde okuyup yazmayı bilmeyen o 15 bin kişi, belki bu enstitü sayesinde tarihin arşivi durumundaki Arami dilinde yazılmış metinleri okuyabilecek artık.
Sednaya Malula ve diğer iki köy sadece Aramice konuşan insanlarıyla değil, içinde barındırdığı tarihi eserlerle de dikkat çekiyor. Buralarda ilkçağdan beri kullanılan ibadethanelerin kalıntıları var. Bölge, buradaki potansiyelin farkına varan Beşar Esad’ın girişimleriyle turizme kazandırılmaya çalışılıyor. Sednaya Malula’da M.S. 4’üncü yüzyıldan beri yapılan ve artık gelenekselleşmiş olan törenlere dünyanın dört bir yanından binlerce insan katılıyor. Törenler 13 Eylül gecesi köye hakim iki tepe üzerinde ateş yakılmasayla başlıyor. İlk ateşin, İsa Mesih’in asıldığı çarmıhın parçalarının bulunduğunu halka haber vermek üzere yakıldığına inanılıyor.
İlk Hıristiyanlara ev sahipliği yapan yerleşim yerlerinden biri olan Sednaya Malula ile ilgili bir de hikaye var. Milattan sonra 1. yüzyılda İsa Mesih’in öğretilerinden haberdar olan ve Konya’da yaşayan Tacla adında bir kız inancını yaymaya başlar. Ancak o dönemde Pagan inanışlarına sahip olan Konyalılar, Tacla’ya çeşitli işkenceler yapar. Büyük bir ateş yakarak Tacla’yı ateşe atarlar ancak son anda bir fırtına çıkar ve ateş söner. Ardından yırtıcı hayvanları 40 gün aç bırakırlar ve Tacla’yı yırtıcı hayvanların arasına atarlar ancak hayvanlar onu yemez.
Bu olayların ardından Tacla bir süre daha Hıristiyanlık öğretisini yaymaya devam eder, ancak hakkında idam kararı verilince Konya’yı terk ederek Antakya üzerinden Sednaya Malula’ya doğru yola çıkar. Konya Valisinin görevlendirdiği askerlerin Sednaya Malula’ya kadar takip ettikleri Tacla, köyün girişindeki dağın önüne ulaştığında Allah’a dua ederek kendisini kurtarmasını ister. Dağ ikiye ayrılır ve Tacla dağın arasından ilerleyerek Sednaya Malula’ya ulaşır. Burada 30 yıl yaşayan Tacla, bu süre içinde Hıristiyanlık öğretisini yayar. Aziz Gregoryus’un da kendisine yönelen baskılardan dolayı Antakya’dan kaçmasının ardından aynı köye sığındığına, beş yıl Sednaya Malula’da yaşadığına ve mezarının orada olduğuna inanılıyor. Köydeki manastırda eskiden çok sayıda Aramice el yazması eser varmış ancak bunların birçoğu sonraki tarihlerde tahrip olmuş. Buna rağmen Aramice üzerine çalışan araştırmacılar bölgeyi mutlaka ziyaret ediyorlar.
Aramilerin tarihi
Yazılı kaynaklarda Aramilerin adına ilk kez M.Ö. 12. yüzyılda rastlanmaya başlandı. Bu yüzyıl, Aramilerin o sırada Mezopotamya’daki en güçlü devlet olan Assur İmparatorluğu için tehdit oluşturmaya başladıkları dönemin başlangıcına tekabül ediyor. Aynı İbraniler ve Amurrular gibi Kuzeybatı Sami grubuna giren bir dil konuşan Aramilerin anayurtları kesin olarak bilinmemekle birlikte, dillerindeki benzerlikten dolayı Mezopotamya’ya göç etmeden evvel Arap Yarımadası’nda ya da Kuzey Suriye’de yaşadıkları düşünülüyor. Göçebe bir halk olan ve aşiretler halinde örgütlenen Aramilerin M.Ö birinci binyıldaki tarihleri Mezopotamya’da Assur ve Babil; Kuzey Suriye’de ise Assur’un yanısıra Geç Hitit Kent Devletleri’nin tarihiyle bağlantılıdır. Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Luvilerin kurduğu Geç Hitit kentleri çeşitli siyasi gelişmeler neticesinde zamanla Arami etkisine girmişti. Bu etki, Sam’al (Zincirli), Karatepe (Asatiwataya) gibi Geç Hitit kentlerinde bulunan sanat eserlerinden de izlenebiliyor. Assur Krallığı’nı akınlarıyla sürekli tehdit eden Aramiler’i durdurmayı başaramayan Assur kralları, onlardan kurtulmak için büyük nüfus nakillerine başvurma yoluna gittiler. Bu nüfus nakillerinin neticesinde Assur ülkesinin her yanına yayıldı Aramiler. Tarihte hiçbir zaman büyük bir siyasal yapı etrafında örgütlenmeyen Aramiler, genellikle aşiret reisi ya da kurucusunun adının önüne eklenen “bit” (ev) sözcüğüyle tanımlanan kent devletleri kurdular. Bunların ilk akla gelenleri Bit Zamani, Bit Adini, Bit Bahiyani ve Bit Halupe’dir.
Aramiler tarihe ve kültüre en büyük katkıyı dilleriyle yaptılar. Assurca ile akraba olan ve kolay anlaşılan Aramice, kısa zamanda tüm Ortadoğu’nun kültür ve ticaret dili haline geldi. Aramice’nin Ortadoğu halkları tarafından kolaylıkla benimsenmesinin en önemli nedeni, Assurca’dan farklı olarak kolaylıkla öğrenilebilen bir alfabesinin olmasıydı. Assurca ise binlerce karmaşık işaretten oluşan çivi yazısıyla yazılıyordu ve belli bir zümre dışında kimse çivi yazısını öğrenemiyordu. Kolay okunması ve yazılabilmesi neticesinde Assur saraylarında da resmi kayıtların tutulduğu ikinci dil konumuna gelen Aramice, genellikle papirüsler üzerine yazıldığı için günümüze o dönemden kalan çok fazla Aramice belge bulunmamaktadır.
Süryanice ise Arami dilinin geç dönem lehçelerinden biridir. Lozan Antlaşması’nda azınlık statüsü kazanamayan Türkiye vatandaşı Süryaniler kendi dillerinde eğitim veren okullar açamadıkları için çocuklarına ana dillerini öğretmekte zorlanıyorlar. Bu yüzden, en azından Türkiye’de, Süryanice de kaybolma tehlikesi altındaki diller arasında yer alıyor ne yazık ki…
Güncelleme Tarihi: 9 Eylül 2008