“
Bu Toprağın Çocuk İsimleri Sözlüğü”... Kitabın adı bu. Arabada gidiyoruz. Orasına burasına bakıyorum kitabın. Hazırlayan Recep S. Tatar. Su Yayınları’ndan çıkmış. Altı başlığı şöyle:
“
Anadolu Halklarından Çocuk İsimleri”
“Kız Çocuklar İçin İsimler” bölümüyle başlıyor:
Abila: (Süryanice) Yaslı ya da yaslı olan, yas tutan.
Abja: (Lazca) Dere, çay, küçük akarsu.
Açelya: (Yunanca) Kokusuz, güzel renkli çiçekler açan bir bitki.
Adrine: (Ermenice) Adriyatik Denizi’nden ya da şehrinden olan.
Afitap: (Farsça) 1. Güneş. 2. Güneş ışığı. 3. Güzel kadın 4. Güzel yüz.
Arjin: (Kürtçe) Yaşam ateşi.
Alaz: Yanan bir maddenin çıkardığı, türlü biçimlerdeki ışık uzantısı, alev, yalaz.
Alime: (Arapça) Bilgisi çok olan, bilimle uğraşan, bilgin, âlim.
Böyle uzayıp gidiyor. Her bir isimden sonra Anadolu’da yaşayan hangi halka ait olduğunu gösteren bir kısaltma ve ismin anlamı.
Fısıldanan isimler...
Bir süredir ‘Ağrı’nın Derinliği kitabını imzalıyorum. İmza günlerine insanlar geliyor. Bazıları isimlerini yüksek sesle söylüyorlar:
Mehmet, Barış, Özgür, İsmet...
Ama bazıları sırası geldiğinde öne doğru bir adım daha atıyor, ağzını kulağıma yaklaştırıyor, ve fısıldıyor:
“
Yeğsapet...”
“
Sevag...”
“
Kevork...”
Bunu yapmaya çok alışık olduklarından “Nasıl yazılıyor?” diye sorduğumda hiç yadırgamadan harfleri söylemeye başlıyorlar. Fısıldayarak söyledikleri adlarını bir de hecelemek, kodlamak zorunda kalınca...
“Milliyetçilik ve milliyetçilik betonarmesiyle tek tipleştirdiğimiz Anadolu’ya neler ettik?” sorusunun cevabı bu işte. Bazılarımız, Anadolu halklarından bazıları bugün isimlerini fısıldamak zorunda kalıyor.
Yazsalar duvarlara
Birkaç yıl önce İstanbul’da sessiz ve tuhaf bir eylem başlamıştı. Gizli ve sessiz bir biçimde takip ediyordum bu “eylem sürecini”. İnsanlar duvarlara yazılar yazıyorlardı:
“Benim adım Baran!”
“Benim adım Rojbin!”
“Benim adım Zozan!”
En sert slogandan bile daha yakıcı geliyordu bu bana. Hâlâ gelir. Yazsalar duvarlara şimdi:
“Benim adım Zepür!”
Baksak hemen sözlüğe:
“Yazın düzenli olarak denizden karaya doğru esen rüzgâr. Meltem.” Ermenice.
“Benim adım Zelga!”
“Işın, aydınlık, ışıklı.” Süryanice.
“Benim adım Jiyan!”
Kürtçe yaşam, hayat, dirim...
Nasıl yazıldığını bilsek birbirimizin isimlerinin, anlamlarımızı bilsek karşılıklı. Herkes aynı sesle söyleyebilse isimlerini, yarısı fısıldanmasa.
Çünkü belki bir tek biz anlıyoruz birbirimizi. Başkalarına tuhaf geliyor bu anlam durumu. Kızılderili gibi bir şeyiz onlar için biz. İsimlerimiz Mavi Bulut gibi, Oturan Boğa, Özgür Geyik vesaire. Biz, bir tek bize tuhaf gelmiyoruz aslında. Unutmuşuz yalnız birbirimizin isimlerini ve nasıl yazıldıklarını. İçin için hatırlamak istiyor herkes aslında...
Kaynak: Milliyet
Güncelleme Tarihi: 18 Haziran 2008