Bir zamanlar Mardin’de Süryani Kadim Kilisesi Patriklik Makamı’nın bulunmasından bugün ise olmamasından anlaşılacağı üzere övüne övüne bitiremediğimiz “
hoşgörü” değirmenimizin öğüttüğü cemaatlerden biri de Süryaniler. Nüfusları 15 bine düşse de, cemaat önderleri tarafından itina ile ‘azınlık’ olmadıklarının altı çizilen Süryanilerin bu topraklardaki tarihi çok uzun.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi sonrasında, Arap asıllı nüfusun yoğun yaşadığı Mardin hakkında verilmiş bir karar yoktu. İngilizler ve Fransızlardan hangisi daha ikna edici olursa, bölge o tarafın payına bırakılacaktı. Önce Irak’taki İngiliz yetkilisi Binbaşı E. W. Corbett Noel geldi şehre. 11 Mayıs 1919’da V. Kolordu Komutanı Miralay Kenan Paşa ile görüştü, ardından kenti teslim etmeleri için şehrin ileri gelenlerini ikna etmeye çalıştı. Suriye ve diğer Arap toprakları İngiliz ve Fransızların idaresine geçmişti. Bir yandan üstün bir güce sahip olan İngiliz ve Fransızlar, öte yandan dağılmakta olan bir Osmanlı Devleti vardı. Mardin de bir karar vermek durumundaydı. Rivayete göre Müslüman Araplar, Kürtler ve Süryanilerin ileri gelenlerinin katıldığı istişare toplantısında alınan kararı Süryani Kadim Kilisesi Patriği
İlyas Şakir Efendi açıklamıştı: "Biz Araplar, Kürtler ve Süryaniler olarak Osmanlı idaresinden ayrılmak istemiyoruz. Halifeye bağlıyız ve Türk kardeşlerimizin yanında kalmaya devam edeceğiz. Gerekirse mallarımız ve canlarımızla savaşacağız."
Olumsuz cevabı alan Binbaşı Noel, bu sefer Derik kazasına gitti ve Deriklileri kazanmaya çalıştı ancak, orada da başarılı olamadığı için 28 Mayıs 1919’da Mardin’i terk etti. 21 Kasım 1919’da Mardin’e gelen Fransız Albay Normand da şehirde pek hoş karşılanmamış, Müslüman ve Hıristiyan halkın tepkisiyle karşılanınca aynı gün şehri terk etmişti.
İlyas Şakir Efendi’nin Çabaları
İlyas Şakir Efendi, sözünün arkasında durdu ve 18 Nisan 1919’da Süryani nüfusun yoğun olduğu yerlere uzun bir geziye çıktı. Esas olarak Urfa gibi yerlerde Ermenilerle işbirliği yapma eğiliminde olan cemaat üyelerini ikna etme amacı taşıdığı anlaşılan gezi Diyarbakır, Siverek, Urfa, Halep, Humus, Hama, Şam, Zahle ve Beyrut’un ziyaret edilmesinden sonra İstanbul’da son bulmuştu. 26 Eylül 1919’da Sultan Vahdettin ile görüşen İlyas Şakir Efendi’nin 1915’te Ermenilerle birlikte Suriye’ye göçürülen Süryanilerin yeniden memleketlerine dönmelerine izin verilmesi ve Mardin’de yapımına başlanan okulun inşası ile yetim ve dullarının iaşesi için örtülü ödenekten (tahsisat-ı mesture) yardım yapılmasını talep ettiği biliniyor. (1914 yılı Ağustos ayında, o dönemki Süryani Patriği Mar Şamun ile Van valisi Cevdet Bey irtibata geçmiş, Süryanilerin savaş sırasında yansız kalmalarına karşılığında mali, idari ve dini sorunlarına çözüm getirileceği sözü verilmişti.
Ancak, İngiliz-Amerikan misyonerleri ve Rusya ile ilişkileri bulunan Hakkari yöresindeki Nasturilerin bir bölümü, Ermenilerle birlikte davrandıkları için, Deyr Zor çöllerine sürülmüşlerdi.) Padişahın emri ile konu Meclis-i Vükelâ’da (Bakanlar Kurulu) 22 Kasım 1919 tarihinde incelenmiş şöyle denmişti: “Vaki isteklerden harp esnasında tehcir edilmiş olan Süryanilerin memleketlerine iadesiyle iskânı ve menkul ve gayrı menkul mallarının istirdad ve kendilerine teslimi, hükûmetçe yardımda bulunulması ve maarif iane hissesinden Süryani mekteplerine tahsisat verilmesi, Galatasaray Sultani mektebi ile resmî mekteplerde her sene Süryanilerden ikişer çocuğun leylî olarak meccanen kabulü (.) muharebede ve tehcir esnasında ölenlerin çocuklarına hükûmetçe yardım yapılması ve Süryani yetim ve dullarının kendi ruhani reislerine teslimi, bunlardan mezhep değiştirenlerin asıl dinlerine serbestçe dönmelerinin sağlanması,evvelce hükûmet tarafından tahsis olunmuşken bir seneden beri kesilmiş olan 2000 kuruşun elli liraya iblağı, gerek İstanbul gerek taşrada meclis ve dairelerde Kadim Süryani cemaatinden de ehil ve lâyık olanların hizmete alınmaları, Süryani kilisesi bitişiğinde inşasına başlanan mektebin ikmali için nakdi yardımda bulunulması (.) Ancak bahis konusu olan mektep için usulen resmî müsaade alınması icap ederken usule aykırı olarak inşaata başlandığı anlaşılmasına binaen nakdi yardım yapılması hakkında patriklikçe vaki olan isteğin yerine getirilmesine bittabi mahal olmadığı kararlaşmıştır.” (Aktaran Mustafa Oral, “Mardin’in Son Süryani Kadim Patriği Mar İgnatios III. İlyas Şakir Efendi”, Makalelerle Mardin IV,, Mardin 2007, s. 281-2)
İlyas Şakir Efendi, Birinci Dünya Savaşı’nı bitirmek üzere Ocak 1919-Ocak 1920 arasında toplanan Paris Barış Konferansı’na bizzat kendisi gitmek yerine Suriye Metropoliti Severios I. Afram Barsavm başkanlığında bir heyeti göndermeyi tercih etti. Barsavm’ın konferansta “Orada halkımın başına gelen bin bir türlü felaketi tek tek açıkladım. Baskı ve zulmü ayrıntılı olarak anlattım. Özellikle de savaşta hunharca katledilen, açlıktan ve soğuktan telef olan ölülerimizin resimlerini önlerinde sergilememe rağmen, konferansa katılan delegelerin hiç birinin gözyaşı akıtmadığını ve hatta delegelerin bize acımadıklarını görünce, orada taştan heykellere konuşma yaptığımı hissettim “ demesine bakılırsa Süryaniler hayal kırıklığına uğramışlardı. (Mar Iğnatiyos I. Afrem Bet-Barşawmo, Tur-Abdin Tarihi, Nsibin, Sdörtalye-İsveç, 1996, s.5.’ten aktaran Talip Atalay, “Lozan Anlaşması Öncesinde ve Sonrasında Süryani Eğitim Kurumları”, www.akader.info/KHUKA/2005_mart/63-69.pdf)
Ancak, 18-26 Nisan 1920 tarihleri arasında yapılan San Remo Konferansı’nın 19 Nisan günkü oturumunda İngiliz Başbakanı Lloyd George Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşünü açıklarken, Kürdistan’ın Ermenistan’a komşu olduğunu ve geleceğinin Süryani ve Keldani Hıristiyanları ilgilendirdiğini söyledi. 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Anlaşması’nın 62. Maddesi’nde ise Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu bölgede yerel özerklik gerçekleştirileceğini, özerklik planının, Süryani ve Keldanilerin yanı sıra bölgedeki diğer etnik ve dinsel azınlıkların korunması için bütün güvenceleri içereceğini belirtildi. Bunlar, azınlıklara karşı sürekli kuşku duymayı adet edinmiş olan Ankara’nın kulağına kar suyu kaçırmış olmalıydı.
Karşılama tarihi Lozan barış görüşmelerine ara verildiği günlere denk gelmektedir. 9 Şubat 1923’te Mustafa Kemal’e yakınlığı ile tanınan sahibi Celal Nuri (İleri) Bey’in İleri Gazetesi’ne bir röportaj veren İlyas Şakir Efendi “Azınlık hukuku meselesi, bu dakikaya kadar mümessili bulunduğumuz cemaatin ne akıl ne de hayaline gelmiştir, ne de gelmesi ihtimali vardır. Biz, bunu olanca kuvvetimizle protesto ederiz. Ben cemaatim namına ne böyle haklar talebinde bulundum, ne de bulunacağım. Süryaniler, Misak-ı Milli hudutları için yaşayan milletin bir azınlığıdır. Biricik arzuları ise, iyi günlerde de fena günlerde de birlikte bulunmaktır” diyerek Mustafa Kemal’e mesaj göndermişti. Ancak, Ankara’da iki ay daha kalan İlyas Şakir Efendi, (her ne kadar Süryani kaynaklarında aksi iddia edilse de) Mustafa Kemal’le görüşemeden, 19 Mayıs 1923 tarihinde Diyarbakır üzerinden Mardin’e dönmek zorunda kaldı.
Şeyh Said İsyanı ve Tedirginlikler
Süryaniler Lozan Barış Anlaşması’nın sunduğu azınlık haklarını kullanmaktan feragat ettiler ama, Ağustos-Eylül 1924’te bölgede bir keşif gezisi yapan Hakkari Valisi başkanlığındaki heyete yönelik Nasturi saldırı ile 13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Said İsyanı’na bir grup Midyat Süryanisi ile Nasturi’nin destek verdiğinin iddia edilmesi, Süryaniler için zor günlerin başlamasına neden oldu. Patrik İlyas Şakir Efendi’nin Şeyh Said İsyanı’na katılanları yargılayan Diyarbakır Şark İstiklâl Mahkemesi heyetini ziyaret etmesi, heyetin Deyrulzafaran (Deyrü’z-Zafaran) Manastırı’na mukabil ziyarette bulunması, hatta Mahkeme Reisi Mazhar Müfit Kansu’nun manastırın hatıra defterine övücü sözler yazması, bile cemaati rahatlatmamış olmalıydı, çünkü 1925 yılının sonlarında Halep’e giden İlyas Şakir Efendi bir daha dönmedi.
Buna karşılık cemaatin devletle uzlaşma çabaları aralıksız sürdü. Örneğin 1926’da Mardin’deki sivil ve din adamı Süryaniler Medeni Kanun’un getirmiş olduğu kılık kıyafet değişikliğine uygun giysiler giyinmiş halde çarşıya inerek rejime bağlılıklarını göstermişlerdi. (Süryani ruhanilerin halen fötr şapka giymeleri geleneği bundan kalma bir gelenek.) Ayrıca ayin metinlerinden bir bölümü ve yazışmalar Türkçe yapılmaya başlamıştı. Ancak azınlıkların en uyumlusu bile, bu ülkede kendisine yer olmadığını hissetmiş olmalı ki, Patriklik Merkezi, 1933’te “cemaatin arzusu doğrultusunda”, “görülen lüzum üzerine” ve “muvakkaten” (geçici olarak) Mardin’den Humus’a, 1959’da ise Şam’a nakledildi ve orada kaldı. (Patriklik makamının daha 1925 yılında İlyas Şakir Efendi ile birlikte yurt dışına gittiğini ancak, bu tarihin zaman içinde ileri çekildiğini ileri süren kaynaklar da vardır.) Bazıları bu kararla Süryani Kadim cemaatinin Patriklik Merkezi’nin Mardin’in elinden çıktığını söylerken, bazıları Patriklik Merkezi unvanını Mardin’e bahşeden Antakya’dan getirilen Kutsal Taş’ın Deyrulzafaran Manastırı’nda bulunmasından hareketle, Mardin’in hala Patriklik Merkezi olduğunu ileri sürer. O tarihten sonra Mardin’de sadece bir metropolit bulunuyor.
Asıl adı Nasri Şakir olan İlyas Şakir Efendi ise 13 Şubat 1932 günü İngilizlerin daveti üzerine gittiği Hindistan’ın Malabar Eyaleti’ndeki Kerela kentine bağlı Mancanikara köyünde vefat etmiştir.
NOT: Süryani adı eskiden Aramca konuşan ve 451 tarihli Khalkedon (Kadıköy) Konsili’nden sonra İsa’nın “Monofizit” öğretiyi benimseyen Hıristiyanlar için kullanılır. Khalkedon Konsili’nde İsa’nın biri tanrısal diğeri insani nitelikte iki doğası olduğu ancak bunların birbiriyle karışmaz, değişmez ve ayrılmaz olduğu kabul edilmişti. Monofizitler’e göre ise İsa’nın tek doğası vardı. İnanışa göre, Aramca konuşan halk İS 38 yılında, Hz. İsa’nın havarilerinden Petrus ve Thomas’ın (Toma) çabalarıyla Hıristiyanlığı kabul etmiş, ilk Hıristiyan kilisesi de Antiokheia’da (Antakya) kurulmuştu. Süryaniler, örgütlenmelerinde önemli rol oynayan Edessa (bugünkü Şanlıurfa) Piskoposu Yakub Baradaos’un adından dolayı Yakubiler diye de anılır. 451 tarihinden sonra Süryani Kadim Kilisesi’nden (Süryani Ortodoks Kilisesi) ilk ayrılan kol, İsa'da hem insansal, hem de tanrısal doğa olduğunu ileri süren “Diofizit” Konstantinopolis Patriği Nestorios’un müritleri olan Nasturiler’dir. 1304’te Katolik Nasturiler, Keldani Kilisesi’ni kurdular. Bunu Melkit Kilisesi (Rum Ortodokslar), Maruni Kilisesi, Melkit Katolik Kilisesi (Rum Katolikler), Süryani Katolik Kilisesi, Süryani Protestan Kilisesi izledi. 7. yüzyıldan itibaren İslam topraklarında “millet” statüsünde yaşayan Süryaniler bugün genel olarak Doğu Kilisesi (Nasturiler, Keldaniler) ve Batı Kilisesi (Süryani Kadim Kilisesi) diye iki ana başlıkta ele alınırlar.
Ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz: Mustafa Oral, “Mardin’in Son Süryani Kadim Patriği Mar İgnatios III. İlyas Şakir Efendi”, Makalelerle Mardin IV, Önemli Simalar, Dini Topluluklar, Mardin 2007, s. 269-297. M. Hanna Dolapönü, Tarihte Mardin (Itr-El-Nardin fi Tarih Merdin), Hilal Matbaası, İstanbul 1972; P. Gabriel Akyüz, Osmanlı Devletinde Süryani Kilisesi, Mardin 2002; Nesim Doru, Doğu'dan Batı'ya Köprü: Süryaniler, Dipnot Yayınları, Ankara 2007.
AYŞE HÜR
ÖZGEÇMİŞ: Ayşe Hür 1956’da Artvin’de doğdu. Her ikisi de lise öğretmeni olan Balkan kökenli babası ve İstanbullu annesi ile Urfa, Nazilli ve Edirne’de yaşadı, ardından İstanbul’a yerleşti. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü ile Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü’nde çift anadal eğitimini 1992’de tamamladı. Aynı üniversitenin Atatürk Enstitüsü’nde “Avrupa Birliği’nin Tarihle Barışma Politikaları ve Ermeni Meselesi” üzerine lisansüstü tezini 2005’te verdi. Halen aynı enstitünün doktora programına devam ediyor. 20 yıl işçilik, memurluk ve yöneticilik yaptı. Son 10 yılda, hayatını sosyal bilimler ve piyasa araştırmacılığı ve moderatörlük yaparak kazanıyor. Radikal, AGOS, Toplumsal Tarih başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde tarih ve siyaset yazıları yazıyor.
NOT: Yazarın AGOS’taki (S.590) köşe yazısından alınmıştır.
Fotoğraflar: Anton Kiraz Arşivi
Güncelleme Tarihi: 13 Mayıs 2008