Pek çok kişi, 1271-1292 yılları arasında Asya’yı dolaşan İtalyan seyyahı Marko Polo’yu tanır ancak çağdaşı Nasturi keşişi Rabban Bar Şauma’nın adını bilen çok azdır.
Şauma, Marko Polo’nun Asyalı karşılığı olup, onunkine benzer bir seyahati tam tersi istikamette, Pekin’den Fransa’nın Bordeaux şehrine doğru gerçekleştirmiştir. Bu geziye dair gözlemlerini aynen Marko Polo’nun yaptığı gibi bir günlükte toplayan Bar Şauma’nın şanssızlığı ölümünden hemen sonra başlar. Süryanice’ye çevrilen günlüğünün hem aslı hem de Süryanice kopyaları kaybolur. Dolayısıyla, Bar Şauma’nın kısa ama ilginç gezisi sadece Vatikan, Fransa ve İngiltere kayıtlarında yer aldığı şekliyle bilinir. Bu bilgiler de tahmin edileceği gibi yetersiz ve renksizdir. Ancak 1887’de günlüğün Süryanice kopyası İran’da bir rastlantı eseri bulunur, İngiliz bilim adamı Sir Wallis Budge tarafından İngilizce’ye çevrilir ve 1928’de yayınlanır. Ancak nedense Şauma’nın sıcak ve renkli anlatıları Marko Polo’nun mesafeli tüccar üslubunun kazandığı popülerliğe hiçbir zaman ulaşamaz. Belki de bir Doğulu’nun Batı’yı tasvir etmeye cüret etmesi pek hoş karşılanmamıştır.
Han’ın Sarayı’ndan I. Edward’ın Komünyonu’na
Rabban Bar (veya Mar) Şauma, Uygur asıllı Ongut (Ak Tatar) Türklerinden olup, bazı kaynaklara göre 1220’lerde Pekin’de doğmuştur. Ait olduğu boy o dönemlerde Asya’da çok faal olan Hıristiyanlığın Nasturi Kilisesi’ne bağlı olup, boyun mensupları Çin ve Moğol saraylarında önemli görevlerde bulunuyorlardı. Moğollar’ın Uygur yazısıyla tanışmalarının hemen akabinde “Cengiz Han’ın sözleri” demek olan bilik’lerin, Yasa adıyla yazıya geçirilmesinde bu boyun önemli katkıları olduğu sanılır.
Hz. İsa’nın tanrısal ve insani doğalarının birbirinden bağımsızlığını vurgulayan Konstantinopolis Patriği Nestorios’un öğretilerinin 431 tarihli Efes ve 451 tarihli Khalkedon (Kadıköy) konsülleri tarafından mahkum edilmesinden sonra esas olarak Anadolu ve Suriye’de gelişen Nasturiliğin 6. yüzyıldan itibaren Araplar arasında yayıldığı; 7.-10. yüzyıllar arasında Orta Asya’daki Maveraünnehir bölgesinde ve Çin’de önemli bir cemaati olduğu bilinmektedir. İşte bu cemaatin bir üyesi olan Şauma, 23 yaşlarında keşişliği seçmiş, yedi yıl süren münzevi yaşamını tamamladıktan sonra Kubilay’ın (1215-1294) sarayına yerleşerek bilge ve çileci bir öğretmen olarak büyük ün kazanır. Ancak saray öğretmenliği onu pek tatmin etmemiş olmalı ki Şauma yanına çömezi Markos’u da alarak 1275 ya da 1276’da Çin’in başkenti Han Balık’tan Kudüs’e doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Amacı Kudüs’teki kutsal mekanları tavaf etmek ve ruhani yolculuğunu zirveye ulaştırmaktır. Bu tarih bazı araştırmacılara göre Marko Polo’nun Kubilay Han’ın Pekin yakınlarındaki sarayına vardığı tarihe çok yakındır. Bu büyük rastlantıdan elbette hiçbir zaman haberi olmayan Şauma ve Markos, korkunç Taklamakan Çölü’nün güneyinden geçen İpek Yolu’na saparak Chenchen nehri boyunca 500 km yürüdükten sonra Hotan’a ulaşır. Daha sonra sırasıyla Kaşgar, Talas ve Tus şehirlerini, ardından Moğol-İlhanlı Devleti’nin başkenti Meraga’yı geçtikten sonra o yıllarda Nasturi Katoğikosluğu’nun başkenti olan Bağdat’a varırlar. 1280 yılına gelindiğinde, açlık, susuzluk, haydutların saldırıları gibi bir sürü engeli aşmayı başaran Şauma ve çömezi, Kutsal Topraklar’a çok yaklaşmışlardır. Ancak bölgedeki karışıklıklar yüzünden bir türlü Kudüs’e geçemeyen iki keşiş diğer hac merkezleri olan Beth Garmai, Nizip, Mardin, Erbil ve Musul civarındaki kutsal mekanlara ziyaretlerde bulunduktan sonra tekrar Bağdat’a dönerler. Buradan Tebriz’e ve bir zamanlar Ermeni Krallığı’nın başkenti olan Ani’ye (bugünkü Kars civarında) giderler. Tam Gürcistan’daki kutsal mekanlara yolculuk yapacaklardır ki, yolların hiç de tekin olmadığını söyleyen dostlarını dinleyerek Meraga’ya dönerler ve burada yedi yıl süre ile adeta hapis kalırlar. Rabban Şauma bu dönemde Nasturi Kilisesi’nin baş denetçiliğine atanırken çömezi Markos önce Nasturi Kilisesi’nin Kuzey Çin Metropoliti unvanını alır, 1281’de de III. Mar Yahbh Allaha (Yabahalla) adıyla Bağdat Metropoliti olur. Markos’un yaşamı artık Bağdat’ta geçecektir ancak yolculuk Şauma için henüz bitmemiştir.
Argun Han’ın elçisi
İran’da hüküm süren İlhanlı hakanı Budist eğilimli Argun Han, Mısır’ı işgal eden Müslüman Memluklara karşı Avrupalı güçlerle bir ittifak arayışına girdiğinde aklına elçi olarak Süryanice, Uygurca ve Çince bilen bu iyi eğitimli din adamı gelmiş olmalıdır. 1287 yılında, yanında hükümdarın bir mektubu (pukdana) ile yolan çıkan Şauma önce Trabzon’a, buradan gemiyle Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’e gelir. İmparator II. Andronikos Paleologos tarafından kabul edilir. Başta Aya Sofya olmak üzere şehrin önemli mekanlarını gezdikten sonra İtalya’ya doğru yola çıkar. Deniz yolculuğunun bir noktasında, gündüzleri duman püskürten, gece de alev kusan bir dağ görür. Bu ilginç olaydan bir süre sonra heyet Napoli’ye varır. Şauma orada Irıd Şardalo dediği bir kralla (Kral II. Charles) buluşur. O dönemde Charles, Şauma’nın Irıd Arkon (Aragon kralı) dediği II. James ile savaşmaktadır. Günlüğe göre James’in orduları Charles’ın ordularını yenmiş ve 12 bin asker gemileriyle birlikte denize gömülmüştür. (Modern araştırmalara göre bu olay 24 Temmuz 1287’de yaşanan Napoli/Sorrento Körfezi Savaşı’dır ve gerçekten de savaştan altı gün önce Etna Yanardağı korkunç bir patlamayla lav püskürtmeye başlamıştır. Yani, Şauma yolculuk sırasında yanardağın patlamasına şahit olmuştur.)
Napoli’den sonra rotasını Roma’ya çeviren Şauma şehre vardığında Papa IV. Honorios’un öldüğünü öğrenir. Yine de ilgi ile karşılanan Şauma, Kardinaller Kutsal Kurulu’nun huzuruna çıkarılarak Nasturilikle ilgili sorguya çekilir. Şauma, Nasturiliğin Batı’da sapkınlık sayıldığını bildiği için soruları ustaca savuşturur ve şehirden ayrılarak, Cenova üzerinden “Frangestan” dediği Fransa’ya geçer. Günlüğe göre, Paris’te kral “Yakışıklı” IV. Philippe tarafından törenlerle karşılanmış ve bir ay süre ile çok güzel biçimde ağırlanmıştır. Şauma’yı Paris’te gördükleri arasında en çok etkileyen şeyler, din kitaplarının yazım ve tercüme işlerinde çalışan binlerce bilim adamının varlığı ile felsefe, konuşma sanatı, geometri, aritmetik ve astronomi konusundaki ateşli tartışmalar olur. Paris’ten Bordeaux’ya geçen Şauma’nın burada İngiltere Kralı “Uzun Bacaklı” I. Edward’la tanıştığı, hatta bir Komünyon töreni icra ettiği anlaşılır.
Günlüğe bakılırsa dinsel misyonunu başarılı bir biçimde icra eden Şauma elçilik görevinde başarılı olamaz ve Bordeaux’dan Roma’ya döner. Burada yeni Papa IV. Nicolaus’la temaslarda bulunduktan ve Paskalya öncesi Pazar ayinine (Palm Sunday) katıldıktan sonra da 1288’de Bağdat’a doğru yola çıkar. Avrupa dönüşü Meraga’ya yerleşen ve misyonerliğe devam eden Şauma’nın Çin’den ayrılış nedeni olan Kudüs’ü görme mutluluğuna eremeden 1294’te hayata veda ettiği sanılır.
Rabban Bar Şauma’nın seferi başarısız olmuştur ancak, ileriki yıllarda Moğollar ile Avrupa Kralları arasında pek çok başarılı ittifak anlaşması yapılacaktır. Güneybatı Asya Nasturileri ise, “Aksak” Timur (1336-1405) döneminde büyük baskılara uğramışlar, Osmanlı tebaası olan Nasturiler 1915’te Ermenilerle tehcire tâbi tutulmuşlardır. Bugün Irak, İran ve Hindistan’da geniş bir Nasturi cemaati yaşamaktadır.
Kaynakça: The Monk of Kublai Khan, Emperor of China; or The History of the Life and Travels of Rabban Sawma, Envoy and Plenipotentiary of the Mongol Khans to the Kings of Europe and Markos who as Yahbh-Allaha III Became Patriarch of the Nestorian Church in Asia. Çeviren ve yayına hazırlayan: E. A. Wallis Budge (London: Religious Tract Society, 1928.) kitabının on-line metni için bkz.: chass.colostate-pueblo.edu/history/seminar/sauma.htm; J. L. Joseph, The Nestorians and their Muslim Neighbours, Princeton, 1961.
Kaynak: AGOS Gazetesi