Bazen hala bedeller ödemesine rağmen bıraktığın yerlerde yaşayan dindaşlarını, ırkdaşlarını ve yoldaşlarını anlatmak yerine niye gitmek zorunda kaldığının gerekçelerini anlatırsın durmaksızın. Bu öylesine evrensel bir gerekçedir ki gittiğin yerlerde ki herkes sana hak verir, ama onlar için aslında ötekisindir tüm geçerli gerekçelerine rağmen ve aslında onlarda 'öteki'dir senin için. Çünkü sen köklerini saldığın yerlerin bir avuç toprağını hala yanında taşımaktasındır ve bir Süryani istese de binlerce yıldır köklerini saldığı coğrafyanın o bir avuç toprağını atamaz, o toprağın her tanesinde mutlaka atalarından birinin dokunuşu vardır .
Ve bu hep öteki olmak seni yoracaktı, yordu da. Sonra terk ettiğin coğrafyanın şimdilerde neler yaşadığını bilemeden o coğrafya için politikalar üreteceksin, binlerce yaşam kilometreleri ötesinden. Ama aslında terk ettiğin yerlerde şimdilerde farklı yok oluşlar, farklı mutluluklar; farklı hayatlar yaşanmaktadır ama sen bunları bilmiyorsun aslında şimdilerde, ama bunu kabul edemezsin çünkü aslında en zoru insanın anavatanında ötekileşmesi. Ama dialektik kendi kurgusuyla buralarda da yaşamı şekillendirmiş ve değiştirmiştir. Ve bakacaksın ki aslında artık kendi topraklarında kendi halkının ötekisi olmuşsun.
Kalanlar kalmalarını bir tek şeyle anlatabiliyorlardı. Biz buraları terk edersek biz topraklarımızı bir bilinmeyene veya yalnızlığa bırakırsak kim bilir daha neler gelecek buralarının başına, belki daha az lüks evlerde ve belki daha zor insanlık koşullarında yaşayacağız ama asla ayrılmayacağız buralardan. Gidilen yerlerde ferah mutsuzlar olmak yerine topraklarımızda mücadele eden fakirler olmalıyız. Avrupa burjuva demokrasisi belki daha fazla özgürlükler verebilir bize ama biz buralarda özgürlüklerimizi vereceğimiz mücadeleler ile kazanarak yaşayacağız. Çünkü biz buraların çocuklarıyız, ve buralarda atalarımın kemikleri toprak oldu, yeşerdi fidan oldu, ağaç oldu, çünkü ben bu toprakların binlerce yıllık efendisiyim. Evet Kefro bana bunları düşündürmüştü bu yaz, üzüntüm çok fazla idi bir gün önce yaşadığım mutluluğun arkasından.
Bayan Svahnström ve Prof. Dr. Knutson köy ile ilgili bilgileri aldıktan sonra güneydoğunun bir klasiği olan bir beyaz renault arabaya binip yola çıktılar ve kavşaktan onları yolcu ettik onlar Diyarbakır'a, ben ve Yusuf ise tekrar Midyat'a.
Biliyordum ki şimdilerde bu güzel köyün güzel insanları hala burada yaşıyor olsalardı şimdilerde bir şeyler daha kolay olacaktı. Ama onlar ve diğer Türkiye coğrafyasındaki insanlar mecburen diyerek çıktıkları yolda vardıkları yerlerde kaldılar. Bizler özlüyoruz diasporadaki dostlarımızı. Ama korkulacak bir şey yok, coğrafya yeni çocuklarını büyüttü ve yaşayan çocukları mücadele etmeye devam etti, ediyor ve edecek. Keşke sizlerle birlikte aynı yerlerde yaşayıp birlikte mücadelemizi verebilseydik. Ve biliyorum ki ve eminim ki sizler buralarda yaşamlarınıza devam ediyor olsaydınız şimdilerde daha fazla kazanımları elde etmiş olan bir coğrafyayı birlikte yaşıyor olacaktık.