Lozan antlaşması 24 temmuz 1923'de Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri ile Türkiye Devleti arasında imzalanmıştır. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin Misakı Milli sınırlarını belirleyen, Türkiye'yi bağımsız bir devlet olarak tanıyan ve bunu uluslar arası planda tescil eden belgedir. Bu nedenle, Antlaşma Türkiye devletinin kurucu belgesidir.
Antlaşmanın 37.maddesinden 44.maddesine kadar ki bölümü "Azınlıkların Korunması" başlığı altında, Türkiye Cumhuriyeti'nin gayrimüslim vatandaşlarının azınlık haklarını belirleyen ve güvenceye alan kısmını oluşturmaktadır.
Azınlıkların Korunması
Madde 37-Türkiye, 38.nci maddeden 44.ncü maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin, temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir (taahhüt eder).
Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye'de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklar, bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için, ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme (yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.
Madde 39-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla, (medeni haklar) siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayii ile uğraşmasına engel olmayacaktır.
Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.
Madde 40-Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan aynı muamele ve aynı güvencelerden (garantilerden) yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.
Madde 41-Genel (kamusal) eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde, bu Türk vatandaşlarının çocuklarının, ilk okullarda kendi dilleriyle eğitim yapmalarını sağlamak amacıyla uygun kolaylıklar gösterecektir. Bu hüküm Türk Hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır.
Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.
Madde 42-Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri,kişi halleri ) konularında, bu sorunların adı geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine elverecek tedbirleri almayı kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa Türk Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Avrupa hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır.
Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Aynı azınlıkların halı hazırda Türkiye'de bulunan vakıflarına, dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.
Madde 43-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmaya zorlanamayacakları gibi, hafta tatili (dini istirahat) günlerinde mahkemelerde bulunmadıkları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.
Ancak bu hüküm, söz konusu Türk vatandaşlarını, kamu düzeninin korunması için, diğer Türk vatandaşlarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.
Madde 44-Türkiye bu kesimin yukarıdaki maddelerinin Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslar arası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi (garantisi) altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça değiştirilmeyecektir. Büyük Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisinde işbu maddeler konusunda, yöntemine uygun biçimde, çoğunlukla kabul edilecek olan her hangi bir değişikliği reddetmemeyi bu antlaşma ile yükümlenir.
Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden herhangi birinin bu yükümlerden (taahhütlerden) herhangi birine, aykırı herhangi bir davranışı ya da böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmaya yetkili olacağını, Meclisin duruma göre uygun ve etkilikabul edilecek bir hareket tarzı seçebileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri (talimatları) verebileceğini kabul eder.
Bundan başka Türkiye bu maddelere ilişkin olarak, hukuk bakımından ya da uygulamada, Türk Hükümeti ile imzacı öteki devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, Milletler Cemiyeti Misakı'nın (Nizamnamesinin ) 14.cü maddesi uyarınca uluslar arası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Divanın kararı kesin, Milletler Cemiyeti Misakı'nın (nizamnamesinin) 13.cü maddesi uyarınca verilmiş bir karar gücünde ve değerinde olacaktır.
İşte yukarıda sıraladığımız, Lozan Barış Antlaşması'nın açık ve net hükümlerine karşın devletin bazı kurumları, Lozan'la belirlenmiş olan azınlıkları, Rum, Ermeni, Musevi, Süryani, Keldani, Gürcü ve Bulgar olarak belirlemekte; devletin bazı organ ve kurumları da azınlıkları yalnızca Rum, Ermeni ve Museviler olarak telakki etmektedirler. Bu şekilde yapılan bir belirleme, Lozan Antlaşması'nın lafzına ve ruhuna tamamen aykırıdır. Lozan Antlaşması'nda,yalnızca gayrimüslim (Müslüman olmayan ) Türk vatandaşlarının azınlık sayılacağı, müzakerelere katılmış olan Türk temsilciler ve imzacı diğer devlet temsilcileri tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır. Azınlık olup olmama tartışmalarında, "gayrimüslim" olmanın kıstas alınacağı konusunda, müzakerelere katılan taraflarca konsensüse varılmış ve antlaşma da bu temelde imzalanmıştır. Ancak, gayrimüslimlere getirilen haklardan tüm gayrimüslimler yararlandırılmamaktadır; yalnızca üç cemaat yani, Rum, Ermeni ve Museviler yararlanmaktadırlar. Örneğin Süryaniler-Keldaniler vb. Mad.40'a göre okul açıp orada kendi dillerini okutamamaktadırlar. Oysa, Lozan'ın hiçbir maddesinde azınlıkların yalnızca Rum, Ermeni ve Museviler olduğuna dair herhangi bir ibare mevcut değildir. Yani, bu üç cemaatin adı, anlaşmanın hiçbir maddesinde geçmemektedir; tek kullanılan terim "gayrimüslim" dir. Süryanilerin niye yararlandırılmadığı sorusuna, resmi makamlar, bu cemaatin Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bu haklardan feragat etmiş oldukları yanıtını vermektedir. Oysa, böyle bir feragat olayı mevcutsa bile, hukuken geçersizdir. Çünkü azınlık hakları, Hobbes'dan (1588-1679) bu yana bireysel haktır. Yani, kollektif olarak kullanıldığı halde gruba değil, bireye verilmiştir. Grup, hak sahibi değildir. Dolayısıyla, bir bireyin hakkından, o bireyin mensubu olduğu grubun lideri/temsilcisi (Patriği veya dini lideri) feragat edemez. Özellikle bu hak uluslar arası bir antlaşmayla getirilmişse ve hiçbir biçimde kaldırılamayacağı açıkça belirtilmişse, feragat etmenin hiçbir hukuki sonucu olmayacaktır.
İkincisi, azınlıklar bu antlaşmada (Lozan Antlaşması) taraf değildirler; bu antlaşmada taraf olanlar imzacı ilgili devletlerdir ve antlaşmanın nasıl değiştirileceği de, antlaşmada ayrıca belirtilmiştir. Kaldı ki bir azınlığın ya da grubun, toplumsal, politik ya da ekonomik etkilerle uluslar arası belgelerle sağlanan haklardan feragat etmesini kabul etmek, uluslar arası antlaşmaların amacına tamamen aykırıdır.
Lozan antlaşmasının açık ve yorum kabul etmez hükümleri gereğince, Süryaniler ve Keldaniler de azınlık olarak Lozan'ın kapsamındadırlar. Lozan'da tanınmış olan azınlık haklarının Süryanilere ve Keldanilere kullandırılmamış olması ayrı bir konudur; bu durum Süryanilerin ve Keldanilerin Lozan Anlaşması'nda tanınmış olan azınlık haklarına sahip olmadıkları anlamında yorumlanamaz.
Sonuç olarak, Lozan Antlaşmasının azınlıklarla ilgili maddelerinin, Milletler Cemiyeti ile ilgili maddesi hariç, yürürlüktedir ve azınlıklar tarafından kabul edilip edilmemesinin de hiçbir önemi yoktur.
KAYNAKÇA :
Meray,Seha L. (çev.), Lozan Barış Konferansı, tutanaklar, Belgeler, Takım II,cilt 2, SBF Yayını,1973.
Oran,Baskın(ed.),Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,Belgeler,Yorumlar, Cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s.225-231.