Midyat’ta gerçekleştirilen
I. Uluslararası Süryani Sempozyumu çerçevesinde , akademisyenler, yurt dışından katılım gösteren Süryaniler ve yöre halkı ile birlikte çeşitli etkinlikler düzenlendi. Bölgedeki hareketlilik ve yarınlara umutla bakma algısı , toprağından uzak kalmış Süryaniler ve bu tarihi coğrafyanın eski halini özlemleyenler için oldukça anlamlıydı. Döneminde, Doğu ile Batı arasında
kültürel köprü işlevini gerçekleştirmiş bu kültürün bireyleri, şimdi de Batı’daki yaşamları ile
ait olduklarını hissettikleri topraklar arasında köprüler kurma dileğindeler. Haliç’e balık gelmesi misali yeniden nefes alacak mecralar yaratma gayreti , hayalperestlikten ziyade kimliğini ve geldiği yeri,
köklerini unutmama arzusuyla şekilleniyor. Kültürün dinamik bir varlık olması bağlamında , diasporada yaşayan Süryaniler’le Türkiye’de yaşayanlar arasında değişimin izleri görülse de ,temel kültür kodlarınının korunması konusunda çeşitli girişimlerde bulunuluyor.
Bu sembolik girişimlerden biri de Midyat’ın Bağlarbaşı (Arnas) Köyü’nden 80’li yılların ortalarına doğru göç etmiş Süryaniler’dendi. Aziz Mor Kuryakos’ın adına ithaf edilmiş 1,400 yıllık tarihi kilisenin restorasyonu elbirliği ile yaptırılmış ve Mor Kuryakos’un ölüm yıldönümü olan her 15 Temmuz’da, köyün ziyaret edilmesi konusunda sözleşilmiş.*
Konuyla ilgili haber, basında ‘’Yıllar Sonra Aynı Kilisede’’ olarak yer almıştı. ‘’Yıllar sonra’’yla başlayan cümleler genelde özlemi duyulanların hikayelerinde geçer; uzak kaldığı sevdiğini yıllar sonra görenlerin hissettikleri aktarılır. Burada da doğup büyüdükleri sevgili memleketlerine, çeyrek asır sonra kavuşanların hikayelerine tanık oluyoruz . Köylerine, hala var olduklarını, onu sahiplendiklerini vurgulamak için Avrupa’dan gelmişler. Gerek siyasi gerek ekonomik nedenlerle yurtlarından göç edip sağa sola savrulan Süryani nüfusu , sarı sıcak bir coğrafyadan sonra steril, cilalı mı cilalı o Avrupa kentlerinde yaşamaya kimbilir kaç yıl sonra adapte olabilmiştir ya da hala olamamıştır?.
Dünya'nın en gelişmiş 5 ülkesini sıralıyor gazeteler, Norveç, İsveç, Finlandiya, Hollanda ,Kanada. Zamanında kendilerini kurtaracak korunaklı mekanlar bulmuşlar ,ileriyi görebilmişler de o büyük büyük ülkelerde o küçük taş evlerini özler olmuşlar. Şimdi onlar, yüzbinlerle ifade edilen koloni hayatlar yaşayıp çevreledikleri şehirlerin havasını teneffüs ederken, Türkiye’dekiler on beş binlik dağınık bir nüfusla kimliğini, kültürünü koruma noktasında.
Azlık-çokluk düzleminden varlık-yokluk düzlemine çekilen bu yüzyılın kimlik geriliminde, oradakiler de buradakiler kadar düşünceliler. Hüzün ve sevinçlerin harmanlandığı bu yüreklerde kimi zaman Murathan Mungan'ın '', Dönmek, mümkün mü artık dönmek / Onca yollardan sonra, yeniden yollara düşmek?/ Neresi sıla bize, neresi gurbet '' dizeleri gelir akla; kimi zaman da isyankar bir zılgıt sesi yükselir, süryanice ezgilerde dindirilir kaygılar, halaylarda çoşulur.
Ve Arnas köyünün evlatları, umuda yolculuklarında her Temmuz ayının 15'inde restore ettikleri kiliseye gelecekler Avrupa'nın dört bir tarafından. Hikaye üstüne hikaye dökülecek suskun dillerden. Yıllar sonra hayat yorgunluğundan sıyrılıp, kabuğunu çatlatıp suya koşan kaplumbağa yavrusunun heyecanıyla memleketine koşanları mı?, eş dostunun neler yaptığını nerelerde yaşadığını bulmak isteyenleri mi ?, küçükken gönül verilen güzelin şimdi çoluk çoçuğa karışmış halini , canlanan anıların heyecanla anlatılışlarını mı ?, masumiyetlerini uzak düştükleri ağaçlarının altında tütsüleyenleri mi görürsünüz? , çocuksu gözlerde bümbüyük duran kilisenin aslında ne kadar küçük olduğunu mu ?, en güzel yılların yaşandığı toprakların o çoraklığında, sert taşlar arasında bırakılan hayal gücünün , şimdinin en fiyakalı modern şehirlerinde insanı nasıl da yalnız bıraktığını mı düşünürsünüz ?. Yıllar sonra akrabalarının ne çok olduğunu ve hiç de az olmadığının sevincini paylaşanları mı? .
Tüm bu gel-gitler içinde yaşanan gerçeklik ve doğup büyünen yere bağlılık bilincine saygı duymak gerekiyor. Kök vermeyen üzüm bağlarını ve Arnas ’ın evlatlarının umutlarını yeşertmek adına, geçmişle atılan köprülerin tekrar kurulması yolunda her türlü çabanın filiz vermesini arzuluyor ve bu zengin kültüre sahip çıkılması gerektiğine inanıyoruz; zira medeniyetlerin beşiği olan ve susuz toprak misali kimsesiz köyleri hak etmeyen bu coğrafya hepimizin.
*http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=122406