Mardin, Nusaybin ve Midyat arasındaki bölge olarak tanımlanabilecek Tur Abdin, Mezopotamya’nın ilk Hıristiyan halkı olan Süryanilerin de anayurdu. Kilise kayıtlarına göre, eskiden 1 milyonu bulan Türkiye’deki Süryani nüfusunun bugün 3 bini bu bölgede, 12 bini de İstanbul’da olmak üzere 15 bin civarında olduğu düşünülüyor. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan Süryanilerin dilsel ve kültürel kimlikleriyle birlikte, manevi ve tarihi değeri paha biçilemeyecek olan kilise ve manastırları, sadece Türkiye için değil, dünya kültür mirasına sahip çıkmak adına da korunmalı. Maalesef, tarihsel ve kültürel değerlerin korunup kollanması, siyasi yolculuğunun hatırı sayılır kadarını muhafazakâr sağ iktidarlarla geçirmiş bir ülke olarak, ısrarla sınıfta kaldığımız bir mesele. Açık ki, sağ düşüncenin muhafaza alanı, kendi sınırından öteye uzanamıyor. E tabii geçmişe sahip çıkmanın zorlayıcı yanını da atlamamak gerekir; anlama ihtiyacı ve sorumluluk alma, ki bunlar milletçe en iyi derslerimiz olmadı hiç.
2008 yılında, 1620 yıllık tarihiyle dünyanın faal durumdaki en eski Süryani Ortadoks manastırı olan Mor Gabriel, komşu köylerin sınırları içerisindeki arazileri işgal etmekle suçlandı. Muhtarların şikâyeti üzerine Hazine’nin açtığı ‘tapu tescili’ davası, mahkemenin ‘kilisenin tüm arazilerinin kadimden beri kilisenin mülkiyeti olduğu, vergilerinin ödendiği’ şeklinde görüş bildirmesiyle reddedildi. Hazine kararı temyiz etti. Yargıtay, vergi kayıtlarının ibraz edilmediğini söyleyerek yerel mahkemenin kararını bozdu. Manastır, belgeleri 2009’da ibraz ettiklerini söyleyip yeniden dosyaya eklediyse de Yargıtay kararını değiştirmedi. Yerel mahkemenin kararında direnmesiyle dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti.
Kurul, binlerce yıllık Tur Abdin halkını işgalci ilan etti. Süryanilerin, inançlarını ve dillerini yaşatan tek yer olarak gördükleri Mor Gabriel’i bağışlar dışında ayakta tutan en önemli şey ekip biçtikleri topraklarıydı. Manevi değerlerin koruyucusu olma iddiasındaki AKP iktidarının; bir yandan azınlık mallarının sahiplerine iade edileceğini müjdelerken, diğer yandan Süryanilerin topraklarına göz dikmesi büyük tepki çekti. Kamuoyunda oluşan duyarlılık ve dayanışma sayesinde Hazine’ye devredilen Mor Gabriel Manastırı Vakfı’na ait araziler 2013 yılında vakfa iade edildi.
AKP iktidarının geçtiğimiz günlerde 7. kez Meclis’e getirmeye çalıştığı ve kabul edilirse Anadolu’nun bir başka kadim kültürü zeytinin ölümü anlamına gelecek yasa tasarısından da kolayca anlaşılabileceği üzere, AKP tepkilere rağmen hayata geçmesini istediği düzenlemeleri çöpe atmayıp yastık altına saklıyor. Tıpkı avının direncini kaybetmesini bekleyen bir avcı gibi! 2017 yılı haziran ayı itibariyle geldiğimiz nokta şu; Mardin’de Süryanilere ait kilise, manastır ve mezarlıklar Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi! Süreç Mardin’in büyükşehir olmasının ardından yasa gereği köylerin mahalleye dönüştürülüp il idaresine bağlanmasıyla başladı.
2012 yılında Mardin Valiliği tarafından kurulan Tasfiye Komisyonu, kentte tüzel kişiliği sona eren kurumların mülklerini paylaştırdı. Süryani cemaatine ait mülkler önce Hazine’ye sonra da Diyanet’e devredildi. Ahmet Türk başkanlığındaki Mardin Büyükşehir Belediyesi kararlara itiraz ederek mahkemeye başvurmuşsa da yerine atanan kayyımla bu sürecin nasıl ilerletileceğini tahmin etmek zor değil. Ana muhalefet liderinin 15 gündür ‘adalet’ için yürüdüğü bir coğrafyada yaşıyoruz en nihayetinde… İnsanların ibadet ettikleri, cenazelerini gömdükleri, dillerini, kültürlerini yaşattıkları yerler; Süryaniler için ikinci Kudüs sayılan, tarih boyunca binlerce din ve bilim insanının yetiştiği bir okul olan Mor Gabriel ve onlarca kilise, manastır ve mezarlıklara devlet tarafından el konması, azınlıkların haklarını koruyan Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu kadar, inanç özgürlüğünü hiçe sayan, gayri vicdani ve de gayri insanı bir karar. Maddeler açık; Türkiye hükümetleri, imzalanan antlaşmaya göre azınlıklara ait kilise, havra, mezarlık ve diğer din kurumlarına tam bir koruma sağlamakla yükümlü ve yenilerinin kurulması için gereken imkanı sunmakla görevlidir.
Bugün Türkiye, binlerce yıldır toprakları üzerinde yaşamış kadim halkların dil, din, kültür ve inanç zenginliğine sahip çıkarak; iklimsel ve coğrafi çeşitliliğinin yanında tarihsel mirasının büyüklüğü ile de övünebilirdi. Kavga yerine barışı seçerek ne kadar güçlü olduğunu gösterebilirdi. Tek olmanın vasatlığından kurtulup farklı olmanın özgüveniyle hareket edebilirdi. Yapamadı. Mor Gabriel’in sadece Süryanilerin değil, hepimizin tarihi olduğunu anlayamadıkça da bu talan ve çürüme son bulmayacak.
Kaynak: Gözde Bedeloğlu - BİRGÜN Gazetesi, Güncelleme Tarihi: 30 Haziran 2017