Bir Şubat günü, dağların ötesinde ve Süryanilerin kalbi Turabdin/Midyat’ta dünyaya geldi. Yaşadığı kuşağın o dönemdeki uğraşlarından biri olan futbola çocuk yaşlarında sevdalandı. Top oynarken attığı çalımları, kıvraklığı, karşı takıma attığı golleri dillere destan oldu. Her maçtan sonra sırtlarda taşındı. Golleri ve muhteşem futbol oyunları O’nu gazetelere taşıdı. Bölge takımlarının ve daha sonra ünlü Beşiktaş Amatör takımının gözleri futbolcu Kenan’ı yakalamada gecikmedi.
Onun için futbol bir fırtınaydı. Kendini ona kaptırdı. Fakat Kenan Kerimo daha büyük bir kasırgaya doğru yol almıştı. Mutlaka okumak istiyordu. İlk ve ortaokulu Midyat ve Adana’da, Liseyi Elazığ’da okudu. Elazığ Lisesinde, hocaları genellikle Sol cenahtan insanlardı. Değerli hocalarından özgürlüğü, mücadeleyi, kardeşliği dinledi. Öğrendi ve öğrendikçe bir şeyler yapmak lazım geldiğini biliyordu.
İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümüne girdi. İstanbul’a taşındı. 60’lı yılların sonuna doğru üniversite eğitimi sırasında gelişen Sol harekete paralel olarak; yoksul, örgütsüz ve baskı altında tutulan halkı için de bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyordu. O dönemde İstanbul'da üniversite okuyan öteki Süryani gençleriyle (örneğin Dr. Melek Kavakçıoğlu gibi) birlikte Asur Demokratik Örgütünün içinde ilk yurtseverlik mücadelesini vermeye başladı. Dağılmış, ezilmiş ve katledilmiş olan halkının, Süryanilerin, bir daha aynı acıları yaşamasın diye örgütlenmesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden de, çevresindeki gençleri örgütlemek ve bilinçlendirmek için hayatının en son saniyesine kadar mücadele etti.
Son nefesini verdiği gün, evden ayrılırken ’aşkım’ dediği eşi Rabita ile 1977 senesinde beraberliklerini kurdular. Hayat arkadaşıyla birlikte İstanbul’da yaşamlarını sürdürürlerken, bir yandan da mesleğini icra ediyordu. Yaptığı çizimler ve inşa ettiği binalar bugün hala aynı görkemiyle ayakta duruyorlar.
Sertleşen siyasi şartlardan dolayı halkı içinde birlikte mücadele verdiği arkadaşları tek tek ülkeyi terketmek zorunda kaldılar. Kenan Kerimo, inatçıydı ve son dakikaya kadar kendi topraklarından ayrılmamakta kararlıydı.
1979 yılı, iki sevgili; Kenan ve Rabita’nın ilk meyveleri dünyaya geldi. ’Kartopu gibi bir oğlum’ oldu dediği Sargon, bütün ailenin İstanbul’daki tek bebeği olarak kucaktan kucağa taşındı. Uyuduğu zaman dahi Rabita’dan habersiz kucağa alındı öpüldü, sevildi ve büyük bir aşkla büyütüldü. Sevgi seli içinde ikinci çocukları, 1983 yılında da, ’aşklarının meyvesi’ olarak gördükleri kızları Nişa dünyaya geldi. Ailenin maskotu, babasının biriciği Nişa, ailenin en büyük aşkıyla sarıldı sarmalandı. Kıvırcık saçları, hareketli vücut diliyle bir yumurcak olan Nişa ve kartopu gibi abisi Sargon; baba ve annelerinin, biricikleri, aşkları, nefesleriydiler. Onlarla günleri doğuyor, gündüzleri ısınıyor ve yağmurda ıslandıklarında akılda kalan tek gülücükleri, Sargon ve Nişa ile hayata daha da tutunuyorlardı.
1980 Cuntası, ülkede terör estirdiğinde, halkının ihtiyaçlarına cevap olabilmek için hiç tereddüt etmeden tek başına Turabdin’e gitti. Köy köy, bütün Süryani köylerine yardım elini uzattı. Manastırlara koştu, enkaz haline gelen bazı manastırları bütün hukuki yasaklamalara rağmen restore etmek için hayatını koydu. Susuz köylere kuyu açtı, işssiz köylere aş götürdü. Mühendis Kenan, zamanı geldiğinde inşaatta çalışan bir amele, şantiyede bir marangoz, Hasana’da bir köylü, Mizizah’ta bir yurtsever, yurdun her yerinde gençliğe bilinç vermek için koşturan bir militandı. Katettiği her kilometrede karşılaştığı her genci etkilemeden ve umut vermeden durmadı.
1994 yılında, ülkedeki dayanılmaz ekonomik ve siyasal şartlardan dolayı yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Ama O, ilerleyen yaşına rağmen İsveç’te de kendinden önce lk sıraya halkını koydu. Halkların mücadelesinde örgütlenmeye özel önem veriyor ve daima çevresindeki yedisinden yetmişine her bireyi düşünmeye, okumaya, öğrenmeye teşvik ediyordu.
Örgütlü mücadelede bir ’ihtiyar delikanlı’ olarak, en son Mezopotamya Özgürlük Partisi ve Mezopotamya Halk Kongresinde onurlu yerini aldı ve kurucuları arasında bulundu. Son nefesine kadar da ’halkıma daha fazla nasıl katkı sunarım’ diye sürekli düşündü, azimle mücadele verdi. Halklar arasında barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe olan bağlılığını hiç bir şey sarsamadı.
Kenan (Düzgünoğlu) Kerimo, doğduğu günden itibaren nefes aldığı her anda, karşısındaki, yanındaki, birlikte olduğu işçiye, köylüye, üniversiteliye, öğrenciye, ameleye, demirciye, duvarcıya, boyacıya ve halkına/halklara şöyle bir dokundu! Dokunduğu her insana, ondan kalan hatırası sorulsa; Mühendis Kenan’ın bitmeyen insan sevgisinden, tükenmeyen iyimserliğinden ve gelecek için yarattığı projelerinden bahseder.
İnsana dokunan Kenan (Düzgünoğlu) Kerimo, yol arkadaşı ve ’umudumu aradığımda bulmuştum: O da sensin’ dediği eşi Rabita; ’aşkımızın meyveleri’ olarak gözleri parıldayarak bahsettiği çocukları Sargon ve Nişa’yı, dokunduğunda yarattığı tılsıma güvenerek elveda dedi.
Hayatının her anında sevgiyi, aşkı, kardeşliği, barışı ve özgürlüğü kendine bir pusula edinen; futbolcu, yurtsever, öğrenci, öğretmen, işçi Kenan, artık aramızda değil. Çünkü O, artık yıldızların arasında kendi yerini aldı ve bizlere denizler aracılığıyla artık bir yakamoz kadar yakın.
Güncelleme Tarihi: 3 Eylül 2016