Yerinden yurdundan edilen, sürgün halkların derdini en içten şairler dillendirir. Bu sebeple Yuhanna Bar Madeni der ki:
“Ey sağduyulu!
Ana vatanında kalman,
Saygınlığını korur.
Hakareti ve acı dolu gurbeti hor gör.
Saç, başta oldukça değerlidir.
Olmadığında, küçümsenir ve ayaklar altına alınır”
Bundan tam 6766 yıl önce (MÖ 4750) Asur ve Babil kaynaklarına göre, tarihte Mezopotamya olarak bilinen bölgenin “organik kültüründe” 1 Nisan günü yeni yıl bayramı olarak kutlanırmış. Hem de 12 gün sürermiş. Tanrı ve tanrıçaları “Tammuz”ile “İştar”ın aşkı bu bayrama eşlik ya da rehberlik edermiş. 12 gün boyunca, büyük coşkularla, barış, kardeşlik, dayanışma esas alınırken, kırgınlıklar ve dargınlıklar gündeme dahi getirilmezmiş.
İnsanlık tarihiyle en eskiden bu yana yaşıt olarak genel kabul gören 1 Nisan Bahar Bayramı, hayatı, doğanın dirilişini, bolluk ve bereketi, aynı zamanda da özgürlüğü simgeliyormuş Süryani, Asuri felsefesinde. Bayram, bir yönüyle de büyük tufana, Nuh Tufanı’na kadar, hatta tanrı Marduk'a kadar dayanıyormuş…
Tufandan kurtuluşun olanca heyecanıyla baharla birlikte gençler kendilerini doğanın koynuna, cümle çiçeğe, börtü böceğe kesmiş tabiat ananın böğrüne salıyormuş…
Zamanla unutulmuş Asurî/Süryani halkının bu “kadim” bayramı. Ta ki 19. yüzyılda yapılan bölgedeki kazılarda geleneğin izleri bulununcaya kadar. Yazılı belgelerin gün ışığına çıkmasıyla bayram yeniden anımsanır olmuş.
İlk kutlama 2005’te
Süryani halkının yaşadığı çevre ülkelerde o tarihten bu yana kutlanagelen 1 Nisan Akitu Bayramı, 2005 yılında Midyat'ta, Turabdin’de bütün Midyat şehir dokusuna tepeden bakan Mor Hobel ve Mor Abrohom Manastırının hemen bitişiğindeki tepede binlerce konuğun katılımıyla ilk kez kutlanmıştı. Ben de davetli olarak katılmıştım bayramlarına…
Sahnede Diyarbakır'ın eski ve kadim Gâvur Mahallesi’nden Ermeni Garabêt Bubo Menekşe’nin oğlu sanatçı Kenan Menekşe ve dilinde nağmesi:
“Yola Çıktım Mardin’e / Düştüm senin ardına...”.
Ve yüzlerce insan kadınlı erkekli oyuna durmuşlardı. Hep bir ağızdan ve hep bir telden Süryaniler, binler yıl öncesinden kalan bahar bayramlarının ardına düşmüşlerdi sanki!
Dünyanın dört bir yanından akın akın gelmişlerdi Midyat’a Süryaniler. Heyecanları yüzlerinden, konuşmalarından, dokunsan boşanacak gibi duran görüntülerinden hemen fark ediliyordu. Turabdin’le yüzleşmenin, içsel zenginlikle bütünleşmesinin çağrısıydı belki de bayramın asıl vurgusu.
Binlerce yıldan bu yana coğrafyanın “asli unsuru” olan bu kadim kavmin temsilcileri hangi nedenle bugün kendi topraklarında yabancı gibi duruyorlardı ki! Soru kaba hatlarıyla o yıllarda buydu! Hoş, şimdi de pek farklı değil ya, neyse!
Doğrusu bu cevaplanmayı bekleyen koskoca bir soru.
'Siz de Hıristiyan mısınız?'
Bir ayağı İsveç'te diğeri Şam'da ve 7 yaşında Midyat’tan ayrılmış neredeyse kırk yıldan sonra ilk kez o bayram günü nedeniyle ata toprağına gelen Hanna, “Hayat bizim için buralarda çok zor. Diyarbakır büyük şehir; belki orada olsa tahammül edilebilir. Ama burası küçük yer. Halen o kadar çok önyargı var ki!” demişti…
Belki Hanna’nın öngörüsü, aracının lastiği patlayan bir dosta tanıklığımda, Şırnaklı tamircinin lastiğini tamir ettiklerini daha iyi tanımak için sorduklarında gizliydi: “Min êfû bikin! Hûn ji fille ne?” (Beni affedin! Siz de Hıristiyan mısınız?)
Ama her şeye karşın bölgede ilk kez kutlanan bir bayram olarak kıyafetleri, oyunları, Süryanice ezgileri ile Mezopotamya coğrafyasının zengin kültürünün sürdürmede çok önemli bir heyecanı yaşatmışlardı Süryaniler. Hem uzak düşüp de uzaktan gelen kendi insanlarına, hem de halen bölgede yaşayanlara. Tabii bir de, onları bayramlarında yalnız bırakmak istemeyen dostlarına...
Türkü yıllardan beridir söylenegeliyordu:
“Bir o yani, bir bu yani
Xeyyo şavkan eg bu yani,
Bir alav çıkti xavından
Yandırdi cani, canani
Ne kül kaldi, ne dumani,
Mehlemız doli Süryani”
Gündelik hayatta Mardin’de Deyr ul Zahfaran’da, Midyat’ta Mor Gabriyel’de ya da Diyarbakır’da Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’nde ancak görebildiğimiz Süryani hemşehrilerimizi / dostlarımızı ilk kez Akitu Bayramlarında göğüslerini gere gere meydanda halay çekerek, şarkı söyleyerek, “Mehlemizde xoş Süryani” ünlemesiyle o gün kucaklamıştık...
1 Nisan şakası
Not düşmüşüm o tarihte Midyat dönüşü kendime sorduğum soruyu: “Sakın bu Akitu Bayramı dedikleri ve bizlere yaşattıkları Süryanilerin bir Nisan şakası olmasındı!”
İşte o 1 Nisan 2005 tarihinden bu yana, her 1 Nisan gelende bir dolu ademin 1 Nisanda şaka yapma derdine düştüğü günde, ben ajandamda kayıtlı Süryani dostları arar bayramlarını kutlarım. Yine öyle yaptım. 1 Nisan günü Süryani aydınlarından ve hem Mor Gabriyel, hem de Deyrul Zahfaran Manastırlarında uzun yıllar görev yapmış dostum Malfono Yusuf Beğtaş’ı arayıp Akitu Bayramlarını kutladım. Ardından da sordum: Nasıl geçti, ne yaptınız bu bayram? “Kutlayamadık, daha doğrusu kutlamadık. İçimizden gelmedi. Bölgede bu denli bir şiddet iklimi yaşanıyorken bayram filan kutlayamazdık.”
Ne denir ki; savaş böyle bir şey. İnsan tekine, halklara bayramlarını bile “kara bayram”a dönüştürebiliyor. Kutlatmayabiliyor.
Yine de kadim Asurî / Süryanilerin Akitu Bayramları kutlu olsun… Bayramları bayram gibi barış, huzur ve mutlulukla yaşayabilecek günlere…
Not: 2005 1 Nisan’ında katıldığım Midyat Süryani Akitu Bayramı sonrası yazdığım kısa bir izlenim yazısı ve arşiv notlarımı değerlendirilerek bugünü yazdım…
Fotoğraflar ve Kaynak: Kültür Servisi, Şeyhmus Diken
Bu yazının paylaşımına izin veren www.kulturservisi.com platformuna teşekkür ederiz.
3 Nisan 2016 Diyarbekir