Geçtiğimiz haftalarda Agos’ta çıktıktan sonra merkez medyada da küçük küçük görülmeye başlayan bir haber, bir süredir gündem tutmayı hak ettiği halde pek yansımayan bir olay hakkında tekrar düşünmeye sevk etti.
(İlgili haberler şöyleydi: 1. haber x 2.haber )
Haberin içeriği bir zaman önce Suriye’de kaçırılan Süryani din adamlarıyla ilgili. Habere göre bu din adamları öldürülmüş ve daha önemlisi öldürenlerden biri şu anda T. C. hapishanelerinde.
(Peşinen söyleyeyim haberin kaynağı sevgili Erkan Metin eski bir dostumdur. En az bir akademisyen kadar şüpheci ve titiz bir araştırmacıdır. Elindeki bilgilere çok güvenmese yayınlatmazdı soruları. Dolayısıyla haberin doğru olduğundan hareket ediyorum)
Bu kaçırma olayı yakın zamana dek ülke gündeminde çok yankı bulmadı ama gerek diaspora gerek Türkiye Süryanilerinin belli bir kısmı için birinci gündem maddesiydi!
“BU İŞİN MÜSEBBİBİ T. C.”
Diasporadaki genel kanı bu kaçırma olayının adi bir olay değil organize bir hareket olduğu ve burada açıkça ilan edelim yurt dışında görüştüğüm birçok Süryani aktivist, (bunların içinde din adamları da var) bu işin müsebbibinin T. C. olduğuna inanıyor.
Efendim genel kanı şu; yurt dışında bulunan Süryaniler 1915 konusunu fazla dillendiriyorlar. Ve kendilerinin de bu katliamın mağdurlarından olduklarını iddia ediyorlar. Buna karşın devlet aklı bu topraklarda, bilinen en eski paradigmayı uygulamaya koyuyor. Ortadoğu devletlerinin de çok iyi kullandığı bir enstrüman olan kilise üzerinden bir operasyona girişiyor. Malum doğu hristiyanları bütün toplumsal örgütlenmelerini kilise üzerinden gerçekleştirir ve eğer siz kiliseyi ele geçirirseniz toplumu çok rahat manipüle edersiniz…
İşte T. C.’nin stratejisi, yaşını başını almış ve hasta olan patriğin yerine Türkiye cumhuriyeti güdümlü bir patriğin başa geçirilmesi ve bu sayede diasporayı baskılamak. Bunun için öncelikli hedef olarak Süryani patrikhanesi Suriye’den Türkiye’ye getirilecek. Yok bu yapılamazsa Türkiye’ye yakın bir kişi patrik yapılacak!
Zaten bu metropolitlerin kaçırılması veya öldürülmesi olayı da bu doktrinin neticesidir. Zira kaçırılan metropolit patrik olma ihtimali en yüksek olanlardan bir tanesidir. Ve muhtemelen Suriye’ye yakındır.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki olayın çok sıcak olduğu o günlerde bazı internet haber siteleri bu olaydan Esad rejimini sorumlu tuttular. Onların tezi ise T. C. ile dirsek teması kuran metropolitlerin derinleşme ihtimali kuvvetli bu ilişkilerinden ötürü Esad rejimi tarafından ortadan kaldırıldığı yönündeydi.
Yine bir buçuk ay kadar önce İsveç’te düzenlenen üst düzey ziyarette çok çarpıcı fotoğraflar düştü internete, Süryanilerin üye olduğu sosyal ağlara. Asla aynı fotoğraf karesinde göremeyeceğimizi düşündüğüm yılların hizipleşmiş Süryani organizasyonları Başbakan Erdoğan’la bir araya geldiler. Ona İsveç’teki Süryanilerin futbol takımının formasını hediye ettiler. Yani Süryani diaspora entelijansiyası ile Hükümetin derinleşecekmiş gibi gözüken yakınlaşmasına tanık olduk.
Bu fotoğrafı olumlamakta fayda var. Zira siyasi sorunlar siyasi aktörlerle çözülmeli. Olması gereken bu! Dünyasal sorunları çözmek için dünyasal enstrümanlar kullanılmalı. Açık konuşmak gerekirse kiliseyi siyasi işlere alet etmek çok etik değil. Yani bir toplumun iman-vicdan hassasiyetinden faydalanıp, bundan kendi siyasi çıkarının gereği operasyonlar yapmak gayri ahlakidir.
Aslında söylemek istediklerim burada başlıyor. Politika -çok yalan- kelime anlamından da anlaşılacağı üzere hiç de sevimli bir şey değildir. Siyaset özü gereği kaypak bir zemindir, sadece çıkar üzerine kurulmuştur. Ve ciddi omurgasızlıklar barındırır. Açık söylemek gerekirse çirkindir. İlkeli siyaset denilen şey çoğu zaman temenniden öteye gitmez. Dolayısıyla aslında T. C.’den burada göze hoş gelen bir tutum beklememiz de gerçekçi olmaz. Aslında yukarıdaki devlet eleştirisi de anlamsızdır. Dünyadaki hiçbir devlet organizasyonunun siyasetin kaypaklığından ve kirliliğinden bağımsız sabıkası yokken T. C.’den böyle bir şey beklenmesi hem haksızlık hem de saflık olur.
Peki o zaman ne anlatmak istiyoruz?
Kilisenin dünya siyasetinin sıkışıklıklarını açmak için bir enstrüman olarak kullanılması çok çok ciddi problem arz etmektedir.
Bu doğru; ama bu nasıl değişir?T abiki bunu değiştirecek yapı gene kilisedir.
Nasıl?
Asli işlevine dönerek! Kuruluş amacı neyse o amaca odaklanarak. Bu ruhani kurum Dünyanın en eski kurumudur, çünkü kurucusu Tanrıdır. Ve dünyanın sonuna kadar hep var olacaktır. Şu an yeryüzündeki hiçbir devlet yokken kilise kurumu vardı.
Hristiyan iman hareketi -Özellikle Doğu kilisesi- global anlamda yeniden formatlanmalıdır. Bir gerçek var ki Dünyayı ve insanı en iyi Allahadamı tanır ve yorumlar, bu doğru. Birçok konuda bu kurumun görüş bildirmesi doğaldır ve olmalıdır. Ancak Burada gördüğümüz kadarıyla kilisenin üstlendiği rol siyasi önderliktir. İşte itirazımız bunadır… Bu çok önemli sıkıntılar barındırır. Ruhsal önderlerin mümkün olduğu kadar el etek çekmesi gereken yer siyasi eylemler içinde olan birlikteliklerdir.
Din adamının yeri kilisedir ve hareket alanı kalın çizgilerle çizilmiştir.
Siyaset demek bazen hristiyan amentüsüne çok da uymayan şeyleri görmezden gelmek bazen iftar sofralarına konuk olmak gibi hristiyan imanına taban tabana zıt aktivitelerde bulunmak demektir. Dolayısıyla sadece Tanrısal doğruları çiğnemek suretiyle Tanrısal öfkeye maruz kalmaz aynı zamanda sizi izleyen ruhsal öğrencilerinize de çok yanlış örnek olmuş olursunuz.
Burada şu soru pekala akla gelebilir. Peki bu misyona kilisemi talip yoksa halk mı bunu böyle istiyor? Yani Süryani din adamını siyasi önder olarak kim tayin ediyor. Kendisi mi? Yoksa halk mı?
Bu soru cevabı zor bir soru, yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıktı paradoksu gibi. Bu bize belki de hiç kolay olmasa da Süryani toplumunun ve pek tabii doğu kilisesinin bir evrim geçirmesi gerekliliğini düşündürmekte.
Yukarıda yazdığımı yineleyeceğim Kilise demokrasi ile değil teokrasi ile yönetilir. Ve sadece yukarıdan emir alır. Dolayısıyla güçlü bir ruhani yaşam gerektirir. Bu da dünyevi tartışmalarda görüş bildirmekten öteye bir aktiviteye izin vermez. Fazlası ruhani gelişmenin önünde engeldir. Kilisenin patronu Tanrıdır ve patrona itaat etmeyen işçi kovulur.
Kaynak: Demokrathaber, Güncelleme Tarihi: 10 Ocak 2014