Bu ayın başında, Türk yargı tarihinde bir devrim oldu. Ankara 13. İdare Mahkemesi, Süryani vatandaşların Lozan Antlaşması'nda yer alan 40 ve 41. maddede ki okul açma hakkını tanıdı. Ülkeye Bayram’da büyük bir insan hakları hediyesi vermiş oldu.
Diyeceksiniz ki, kurucu antlaşmamız Lozan’da zaten mevcut bir hakkı tanımanın devrimcilikle, hediyeyle ne ilgisi var. Ne durumda olduğumuzu buradan hesap edin. Bağımsızlığımızın sembolü, yere-göğe koyamadığımız Lozan’a, Kürtlere ve Gayrimüslimlere getirdiği haklar söz konusu olduğunda daima paçavra muamelesi yaptık. Bunda da öncü rolü maalesef Türk yargısı oynadı. Bu noktaya aşağıda döneceğim; önce olayı ve kararı görelim.
Süryaniler de “artık” Hıristiyan!
Beyoğlu Süryani Kadim Meryemana Kilisesi Vakfı, “Milli Eğitim müfredatına ek olarak haftanın belli gün ve saatlerinde Süryanice dersi verebilmek” için Bakanlığa başvuruyor. Cevap: Ret. 24.09.2012’de tekrar başvuruyor. Bakanlık cevap bile vermiyor. Vakıf dava açıyor. Mahkemenin 18.06.2013’te oybirliğiyle verdiği 2013/952 sayılı gerekçeli karar özetle şöyle demekte:
‘Lozan’da azınlıklar için Gayrimüslim Türk vatandaşları denmiş, bunların kimler olduğu ayrıca belirlenmemiştir. Gayrimüslim Türk vatandaşı olan Süryanilerin, Lozan 40 ve 41’de diğer azınlıklara verilmiş haklardan yararlanması gerekir. Davalı idarenin dayandığı kısıtlayıcı yasa hükümleri burada geçersizdir, çünkü Anayasa Md. 90/5’e göre, bazı kanunlar ile Lozan gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmaların çatışması halinde, antlaşma hükümleri (yani Lozan) esas alınır’.
Karar, Türkiye’nin yüz akı. Çünkü devletimiz 1915’ten beri azalta azalta bitiremediği azınlıkların sayısını daha da azaltmak için, bunların haklarını sadece Rum, Ermeni ve Yahudilerle sınırlayageldi. Mesela Anadolu’daki en eski Hıristiyan halk olan Süryanileri inkar etti, okul açtırmadı. Süryaniler de, taşrada yaşamanın getirdiği dezavantajlar yüzünden bugüne kadar gıkını çıkartamadı. Ama artık bu insanlar haklarını çatır çatır arıyorlar; bu da onların devrimi.
Milli Eğitim’in yaptığının esas fecaati şurada: Mahkeme kararından okuduğumuza göre Bakanlık, mide kaldırıcı bir gerekçeye dayandırmış reddini: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu birer vatandaşı olan Süryani vatandaşlar, Lozan Antlaşması’nda azınlıklar arasında sayılmayıp asli unsur olarak kabul edildiğinden…”. Derhal iki şey söylemek gerek:
1) Bakanlık ya Lozan konusunda zır cahil ya da Lozan umurunda değil. Tam 19 yıldır sürekli yazıyorum: Lozan’da “Ermeni, Rum…” diye hiçbir azınlığın adı geçmeeez. Azınlık deyince sadece “Gayrimüslim Türk vatandaşları” terimi geçeeer.
2) Bakanlık çok ayıp ediyor çünkü Süryanilere hak vermemek telaşesiyle “azınlık değildirler, asli unsurdurlar” derken, tüm Gayrimüslim vatandaşlara “tali unsur” (ikinci sınıf) diye dolaylı hakaret ediyor. Tabii, çoğunluk Müslümanlar da “asli unsur” (birinci sınıf) olmakta!
Anayasa Mahkemesi icat etmişti
Yalnız, olayı hemen AKP’nin İslamcılığına da bağlamayın çünkü bu bir “Dövlet söylemi”. Bizim Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 1990’larda icat edildi. AYM, “Azınlık yaratmak suçtur” deyip Kürt partilerini kapatırken, kararlarında (ki bunların tümü AİHM’de mahkum edilmiştir) şablon-formül olarak şunu kullandı:
“…ırk ve dil farklılıklarına göre azınlık statüsü tanımak ülke ve millet bütünlüğü kavramıyla bağdaşmaz”. En net biçimde DEP Haziran 1994’te kapatılırken kullanılan bu şablonu gündelik Türkçeye çevirelim: ‘Gayrimüslim vatandaşlar, ırk ve dil bakımdan farklı oldukları için, ülke ve millet bütünlüğü kavramıyla bağdaşmazlar’.
Burada bitmiyor ve devam ediyor 1994 kararı: “…Böylesine ayrıcalıksız konumdaki bir kısım yurttaşlar arasında, bir azınlığa mensup olduğu duygu ve düşüncesini yaratmak ve onların sınırlı haklar rejimine tabi kılınmasını, ulusun bizzat kendisi iken azınlık haline gelmesini istemek, ulus bütünlüğünü bozmaktan başka biçimde yorumlanamaz”. Bu çetrefilli hukuk cümlesini de tercüme edelim: a) Azınlıklar, sınırlı haklar rejimine tabidir; b) Kürtler Müslüman oldukları için ulusun bizzat kendisidir, azınlıklar ise ulusun dışındadır; c) Azınlık, ulus bütünlüğünü bozan bir unsurdur.
Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru demiş. AYM’nin bu dediğinin neresini düzelteyim ben?
Bir kere, azınlıklar sınırlı haklar rejimine tabi falan değildirler. Tam tersine, uluslararası belgelerde çoğunluktan fazla haklara sahip kılınırlar; onların büyük dezavantajlarını bir nebze azaltmaktır amaç. Buna azınlık hukukunda “pozitif haklar” denir. Bu kararı yazan AYM yüksek yargıcı (ki şahsen tanırım ve severim), bu ayrımı maalesef bilmiyor veya daha kötüsü, bilmezden geliyor.
İkincisi, bu yüksek yargıç, aynı kararda kullandığı “Devlet tek, ülke tüm, ulus bir” formülüyle Kemalist edebiyat denemesi yaparken, çoğunluk (Müslüman) vatandaşlarımızı birinci sınıf (“asli”), azınlık (Gayrimüslim) vatandaşlarımızı da ikinci sınıf (“tali”) ilan ediyor. Kemalizm yapayım derken dincilik yaptığının farkında değil.
İzleyenler bilir, çok yazdım: Yönetim ve Yasama erklerinin yanı sıra, bu konuda en çok günahı Yargı erki işledi. Daha öncesini ve alt derece mahkemeleri bırakın, 1960’ların sonundan itibaren Yargıtay, Gayrimüslim vakıf mallarını gasp etmeye “hukuki dayanak” icat etti (“1936 Beyannamesi”). Yine Yargıtay; 1971, 1974 ve 1975 tarihlerinde yani üç ayrı kere, Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nın kanun gereği TC vatandaşı olan mütevellilerini “Türk olmayanlar” ilan etti. Danıştay, İstanbul 2 Numaralı İdare Mahkemesi’nin Gayrimüslim yurttaşlar için “Yabancı Uyruklu TC Vatandaşı” garabetini kullanan 1996 kararını oybirliğiyle onadı. Şimdi, Milli Eğitim’in AYM’den kopyaladığı ve “…TC’nin onurlu birer vatandaşı olan…” diyerek formüle ettiği savunma gerekçesi, bütün bunlardan bile daha itici. Çünkü bu alabildiğine efendi insanlarla “Sen aslansıııın, sen aslansııııın” diye açıkça alay ediyor.
Yine karardan okuyoruz ki, Bakanlık bir de kalkmış, Ermeni-Rum-Yahudi okullarını padişah fermanlarına dayandırmış. Ne padişahı yahu? Aynen İmroz ve Bozcaada Rum okullarının 1927’ye, Heybeliada Ruhban Okulu’nun da 1971’e kadar açık olması gibi, Süryani okulları da 1928’e kadar açıktı. Bakanlık bunları o tarihlerde Lozan’ı ihlal ederek bizzat yasakladığını dahi bilmiyor veya daha ayıbı, bizi de bilmiyor sanıyor.
AKP’nin dürüstlük sınavı
Önceki iktidarlara oranla Gayrimüslimlere daha iyi davranmış AKP iktidarı şimdi büyük imtihanda. Taraflara 31.07.2013’te tebliğ edilen karar, 1 ay içinde Danıştay’da temyiz edilebilir. Bakalım AKP temyize gidecek mi. Niye soruyorum biliyor musunuz?
Çünkü AKP döneminde Hazine’miz, Mor Gabriel (Deyrülumur) Süryani Manastırı topraklarına el koymak için 2009’da Midyat Kadastro Mahkemesi’ne dava açmış ve kaybetmişti. Bunun üzerine, eğilimini yukarıda yeterince anlattığım Yargıtay’da temyize gitmiş ve oradan, bu 17 asırlık manastır topraklarının Hazine adına tescil edilmesi kararını çıkartmıştı da, ondan soruyorum.
Güncelleme Tarihi: 19 Ağustos 2013