Agos’un ortaya çıkardığı, nüfus kayıtlarında gayrimüslim vatandaşların ‘soy kodu’ ile fişlendiği haberiyle ilgili hiç de önemsiz sayılmayacak bir ayrıntı dikkatinizi çekti mi bilmiyorum: Konu gündem yarattı, başka gazetelere manşet oldu, televizyon programlarıyla tartışıldı, köşe yazarlarınca irdelendi ama tek bir hükümet yetkilisi çıkıp da, “Bu ülkede gayrimüslim vatandaşlarımız herkesle eşittir, onların fişlenmesi kabul edilemez, bu uygulama bizim Türkiye tahayyüllerimize aykırıdır” minvalinde bir açıklama yapmadı.
Oysa AK Parti’nin bu konuda çok önemli bir şansı vardı: Uygulama onların döneminde başlamamıştı. Yaşadığımız tarih, bize, ta Cumhuriyet döneminin başlangıcından beri nüfus kayıtlarının gizli bölmelerinde gayrimüslimlerle ilgili bilgilerin tutulduğunu zaten öğretmişti. Her fırsatta gayrimüslimlere karşı geçmiş dönemlerin dışlayıcı bakışını paylaşmadıklarını, onları bu ülkenin eşit vatandaşları olarak gördüklerini ilan eden AK Parti iktidarı için bundan âlâ fırsat mı olurdu? Hem geçmişi mahkûm edebilir, hem de yarınlar adına olumlu bir adım atıp Cumhuriyet’in ayrımcı uygulamalarına son vermek yönünde güçlü bir mesaj verebilirlerdi.
Nerede…? Tek bir hükümet üyesi, bakanlardan hiçbiri, parti üst yönetiminden bir efendi, kameraların, mikrofonların karşısına geçip bu konuda tek bir laf etmedi.
Etmedi, çünkü sıkça vurguladığımız üzere, bu ülkede milliyetçilik sadece kendine milliyetçi diyenlerin değil, muhafazakârların, dindarların, solcuların da düşünce dünyasını şekillendirdi. Bu düşünce dünyasında, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani ve diğer gayrimüslim gruplar; yani Kod 1, Kod 2, Kod 3, Kod 4 ve Kod 5, düşman, hedef, tehdit, iç mihrak, dış mihrakların uzantısı ve başka bilumum olumsuz sıfatların taşıyıcısı oldu. Bugünkü siyasi iktidarın Cumhuriyet’in ayrımcı doğasını çırılçıplak eden böyle önemli bir belge ve haber karşısında suskun kalmayı tercih etmesi, aynı ayrımcı doğayı paylaştığını söylüyor şüphesiz.
Haberin yayımının ardından İçişleri Bakanlığı’nın Agos’a yasak savma kabilinden gönderdiği ve söz konusu kodlamanın sadece Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, Lozan Anlaşması gereğince okul açma hakkına sahip olan topluluklara mensup olanların hak kaybına uğramaması için kullanıldığı açıklamasının hiçbir önemli soruya cevap vermediği ortada.
O önemli sorular, bu ülkede yaşama tecrübesine sahip ve aklı körelmemiş herkesin kolayca sorabileceği sorular. Misal:
• Nüfus kayıtlarında böyle bir kod varsa, bu kayıtlardan yararlanan diğer devlet kurumlarının bu bilgiyi kullanmaması düşünülebilir mi?
• Askeri ve polisiye işlerinde, tapu işlemlerinde, yargı kararlarında, memur işe alımlarında, atama ve terfi kararlarında bu kayıtların rol oynamadığı söylenebilir mi?
• Bu kodlar neden gizli?
• Gayrimüslimler dışındaki gruplar için de kodlar var mı? Misal, bir nüfus memuru, haberin fikri takibini yapan Agos muhabiri Uygar Gültekin’e, Müslümanlar için de ‘11’ kodunun kullanıldığını itiraf etti. 1’den 5’e kadar kayıtlar gayrimüslimlere ait olduğuna göre, 6, 7, 8, 9, 10 kodları kime ait mesela? Yoksa gayrimüslim olmayanlar için 11’le başlayan başka bir numaralama sistemi mi var? Ya da, diyelim ki, dinsel değil de etnik sınıflandırma için 20’li numaralar mı kullanılmakta?
• Aleviler, Kürtler, Araplar, Lazlar, Çerkesler için de kodlar var mı?
• Nüfus kayıtlarına erişimi olan tüm resmi kişi ve kurumlar bu gizli kayıtları görebildiğine göre, gayrimüslim vatandaşlar hayatın her anı ve alanında izlenmiş olmuyorlar mı? Bu, onların Lozan’dan veya başka hukuk metinlerinden kaynaklanan haklarının korunmasını mı, yoksa haksızlığa uğramalarını mı güvence altına alan bir izleme faaliyeti?
Uzatmayacağım; böbürlenmeden ama gereksiz mütevazılık da göstermeden söyleyeceğim. Biz, belki çok da farkında olmadan önemli bir iş yaptık. Yayınladığımız belge, Türkiye devletinin hep bildiğimiz ırkçı damarını faş eden, inkâr edilemez bir kanıt. Bu ülkenin kendi vatandaşlarına yönelik etnik ayrımcılığı apaçık ortaya döküldü. Bundan sonra, siyaset ve tarih kitaplarında daima göndermede bulunulacak bir belge yayımladık.
Emin olun, gerisi çorap söküğü gibi gelecek; Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi vatandaşlarını nasıl utanmazsa kodladığına ilişkin sistem tüm ayrıntılarıyla, ayan ve beyan olacak.
Biz takipçisiyiz. Ta ki bütün kodlar kaldırılana; bu devlet benim, senin, onun, bizlerin dinleri, kökeni, dili karşısında bir duvar kadar tepkisiz hale gelene kadar.
Irkçılığa sahip çıkarak ırkçılıkla mücadele edilmez
Uluslararası Güreş Federasyonu tarafından Dünya şampiyonu milli güreşçi Rıza Kayaalp’e, Gezi direnişi sırasındaki ırkçı tweet’leri nedeniyle verilen 6 ay men cezasının ardından yetkililerden yükselen seslere bakmak, Türkiye’de ırkçılıkla ve ayrımcılıkla mücadelede makam sahiplerinin ne kadar samimi olduğu konusunda başka söze yer bırakmayacak kadar net bir fotoğraf sağlıyor bize.
Atılan tweet’ler; hem Ermenilere, hem direnişçilere yönelik hareketler ortada; sahibi tarafından da reddedilmedi. Ama Rıza Kayaalp, memlekette başka sporcu yokmuş gibi, Akdeniz Oyunları’nda, hepimizi temsil etmesi gereken Türkiye kafilesinin önünde, hepimizin olan bu ülkenin bayrağını taşımak için seçildi. FILA’nın cezasının ardından ise, geçen dönemin AK Parti milletvekili eski dünya şampiyonu güreşçi ve bugünün Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya, Kayaalp’e sahip çıktı; sonra da Spor Bakanı Suat Kılıç FILA yetkilileriyle görüşerek, Kayaalp’in cezasının tahkim kurulunun vereceği karara kadar askıya alınmasını sağladı.
Gariptir, bütün bunlar olurken, AK Parti hükümeti, spor sahalarında ırkçılıkla mücadele adı altında bir yasa hazırlığı içindeydi. (Gerçi, ırkçılıkla mücadele diye sunulan bu taslağın asıl amacının tribünlerde siyasi sloganlar atılmasını engellemek olduğunu hepimiz pekâlâ biliyoruz.)
Bir yandan ırkçılıkla mücadele ediyorum de, diğer yandan ırkçı açıklamalar yapan bir sporcuya kol kanat ger… Buna tezat bile değil, ancak ikiyüzlülük denir.
Oysa, yapılan araştırmalar, ikiyüzlülüğün ırkçılıkla mücadelede pek de makbul bir yöntem olmadığını; aksine, onu güçlendiren yan etkileri olduğunu gösteriyor ama bunun hükümetin umurunda olduğunu hiç sanmıyorum.
Kaynak: AGOS Gazetesi - Rober Koptaş ; Güncelleme Tarihi: 16 Ağustos 2013