Yasin topu at.
Tüm ideali kardeşçe birarada yaşamak olan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ,17 yaşında bir çocuk tarafından kurşunlandığı an, bu toplumun vicdanlarından birinin de dökülen kanla beraber akıp gittiğini duyumsadık hep beraber. Sokağa dökülüp yüz binleri bulan farklı kimliklerden vatandaşlarsa , o vicdanın sızısını taşıyorlardı yüreklerinde. Geniş yürekli dağ gibi adam, çocuksu bir masumiyetle yatıyordu kaldırımlar üzerine.
Vur Ogün Vur.
Çocuklar geleceğimiz, çocuklar yarınlarımız,çocuklar masumiyetin neferleri. Korku filmlerinde en çok, bakışları psikopatlaşmış minikler irkiltir insanı. Aniden dönen bir yüz, bakışlarını aşağıdan yukarıya yükselten çatık kaş gözler. Elindeki bebek , sanki rehin aldığı bir can olmuştur. Elindeki kalem bir cinayet aletine dönüşür. İmgeleriniz sarsılır temelden, huzurunuz kaçar. Filmdir film dersiniz de filmler gerçeklerden de esinlenir oysa.
Uç Hrant Uç.
‘’Başımıza icat çıkarma’’ diyen bir neslin cocuğuyuz ama ‘’komplo teorileri’’ni ballandıra ballandıra anlatma konusunda üstümüze yok. Hele ki başımıza gelen her olayı ötekilerden bulma hissiyle, suçlamayı pek bir severiz. Durdurulması gereken ‘’içimizdeki trafik canavarıdır’’ yoksa biz değil. Cinayetin olduğu gün daha fail belli olmadan koskoca puntoyla ‘’ Katil Ermeni’’ diyerek öldüreni de küfreder gibi öteki, Ermeni kökenli yapıverdi bir gazete. Arkasından, ne demek ‘’Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz’’ Hepimiz Türküz! , diye kışkırtmada bulunuldu; oysa ki empatinin ne demek olduğunu anlamak istemiyorlardı. Çocukluk ediyorlar canım kusura bakmayalım.
Çocuk ağzından ‘’ Benim olmayan kilisenin papazını bilmem ne yapayım’’ lafını çıkartıyor. Çocuktur çocuk...
Rahip Santoro’muz bir çocuk tarafindan öldürülüyor.
Çocuktur çocuk...
İlkokullarda kapsamlı bir anket yapılıyor. Sevdiğiniz ülkeler arasında sıralama yapın diye; Ermenistan en düşük oyu alıyor. Kimden öğrendiler acaba?
Çocuktur çocuk...
Diyarbakır’ı gezerken ara sokakta Keldani Kilisesi’ne doğru ilerlerken ,terkedilmiş bahçesine küçük taşlar atan cocukları görüyorum .Kızamıyorum onlara ; kartopu misali bu taşların ve en az onlar kadar ağır sözlerin de büyütüleceğini bile bile. Taşlar ve Düşler kenti Diyarbakır’da artık taşlar başka anlamları ifade ediyor ; yüreğimin demi taşıyor.
Çocuktur çocuk...
23 Nisan Çocuk Bayramı’nda TBMM başkanlığı koltuğuna sembolik olarak çocuk oturtulmalı . Getir 21 yaşında kocaman vatan evladını cocuk diye ,ona laiklik karşıtlığından bahsettir.
AKP’lilerin o cok sevdigi vurguyla ‘’ Şüphesiz ki çocuktur çocuk.’’
Namus için çocuklarımızın eline silahı ver, sonra da gelecegin mimarlarının yarınlarını karart.
Çocuktur çocuk...
Gazeteden namluları görmezden gel, ortamı ‘’kerinçsiz’’leştir ,seçim oncesi ‘’kurban olam ayına yıldızına’’ de, siyaseti en miliyetçi benim kavgasına kurban et ,vatan haini yaftalarını savur, adalet mekanizmasında suçsuzu suçlu yap 70 milyona hedef koy , gerçek failleri yakalama , barışın sembolü beyaz rengi kafaya takmış ama içi karartılmış bir coçuğa , gönül insanı Hrant’ımızı arkadan vurdurt. Sonra de ki :
Çocuktur çocuk...
Vatan sevmekten çocuklarımızı sevemeyen bir toplum olmuşuz. Bunların hepsi çocuksa adamlar nerede? Yoksa aramızda adam mı yok?
Şimdi de sözü merhum Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’e verme vakti geldi.
‘’Yaşı kaç olursa olsun 17 veya 27. Katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.’’
Fotoğraflar:
1) 2002 Uluslarası Çocuk Yarışması’nda Aslıhan Yılmaz’ın resmi.
2) Düzenleme Hakan Aytekin