Varoluşundan bu yana, insanoğlu yaşamını devam ettirecek temel gereksinmeler için devamlı didinip durmaktadır. İnsanlar bu uğraşın bir sonucu olarak, tarihi süreç içinde, genelin yararını gözeten çeşitli icatlara ve yeniliklere imza attı. Bütün icatları, "yaradanın" bağışladığı, en önemli varlığı olan düşünme yeteneği ile -yani "akılla"- gerçekleştirdiği tartışma götürmez bir gerçek olarak, uluorta bizi aydınlatmaktadır.
Doğanın güçlerini kullanarak, yaptığı temel ve gözde icatlardan birisi de, kuşkusuz "buğday"dır. O ki, önemliliğinden ötürü, kutsal kitapların derin anlatımına ana tema oldu: "Buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe, yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir" (Yuhanna 12:24)
Buğdayın tarihi, insan tarihi kadar eski ve geniştir. Tarihin derinliklerine kadar iner. Tahıl üretiminin Mezopotamya'da başladığına dair bilimsel buluntular vardır. Dolayısıyla bugünkü uygarlığın temelini oluşturan eski uygarlıklar gibi, buğday denilen nesnenin de bu bölgenin bereketli topraklarında yeşerdiğini savlamak, tarihi bilgilerle çelişmeyecektir.
Buğdayın insanlara verdiği bütün yararlar, diğerleri gibi, ancak emek ve bedelle olur. Turabdin'de toprak, sabanla işlendikten sonra, buğdayın tohumu sonbaharda toprağa serpilir. Bu tohum filizlenince, eklem ve boğumlardan oluşan bir sap olur. Bu sapın başında kılçıklar ve taneleri içeren başak bulunur. Ekin biçme vakti gelince, biçicilerin oraklarıyla hasat gerçekleşir. Demet demet biçilen ekinler, desteler halinde küme küme harman yerine taşınır. Tahılı saptan ayırmak için orada (dövme makinası veya hayvanlarda) dövülen ekinler, saman haline getirilir. Taneleri samandan ayırmak için dövülen buğday sapları, yabalarla savrulur. Harman yerinde buğday ve saman öbek öbek yığıldıktan sonra, her ikisi de evlerde depolanır.
Her yerde olduğu gibi, Turabdin'de de "buğday"dan çeşitli yemekler yapılır. Bunların başında kuşkusuz ki, bulgur denilen o leziz yemek gelir. Yapımı şöyle olur:
Bulgur sonbaharda hazırlanır. Yapımında iri taneli, sert ve kaliteli buğday kullanılır. Taş ve toprağından temizlenen bu buğdaylar, haşlanmak için bir tarafa bırakılır. Yıkanma sonucunda suyun üstünde birikenler, evcil tavuklara yem olur. Öte yandan büyük bir kazan daha önceden hazırlanmış olan ocağın üstüne yerleştirilir. Bulgur olmak için haşlanmayı ve pişirilmeyi bekleyen kazandaki buğday, sulandırıldıktan sonra ocak tutuşturulur. Kaynama olayından sonra, haşlanmış buğdaylar kazandan çıkarılır. Süzülerek daha önce hazırlanmış havalı, güneşli bir damda (veyahut başka bir zeminde) kurumağa bırakılır. Kuruduktan sonra, kümeler halinde toplanır ve zemini sert geniş bir alana (bazen dibekli bir yere) götürülür. Suyla ıslatıldıktan sonra, tokmaklarla ikişer sıra halinde toplanmış gençler tarafından dövülmeye başlanır. Dövme sırasında etrafa saçılan taneler, genç kızlar tarafından kümeye geri getirilir. Bu dövme ve kırma işleminden sonra, kepeğin giderilmesi için o taneler yine kurumağa bırakılır. Kuruyunca savrularak, kepeği giderilir. Kepek bazen, hayvanların yemine karıştırılır, bazen de yastık yapımı için kullanılır.
Haşlanmış, kurutulmuş, dövülmüş ve kepeği giderilmiş taneler, yabancı maddelerin ayıklanması için tekrar kalburlanarak elenir. Bu sefer kadınlar ve kızlar, kollarını sıvayarak, -bazen şarkılar eşliğinde- bunları eldeğirmeniyle öğütmeye başlarlar.
Daha çok sabah ve akşam serinliğinde yapılan bu öğütme işinde genç kızlar, büyük rol üstlenir. Elendikten sonra, öğütülenler, boylarına göre beş gruba ayrılır. Birincisi ve taneleri en iri olanı rişo olarak adlandırılır ve bundan dana kemikleriyle karışık bir çeşit yemek ve işkembe (gebebayat) yapılır. İkincisi bulgurdur. Üçüncüsü smido ve hurik ismiyle bilinir. Bundan mercimek karışımlı balu yemeği ve kursikat yapılır. Dördüncüsü samdo diye çağrılır. Çiğ köfte ve içli köfte bu samdo'dan yapılır. Beşincisi ise, en incesidir. Ve bir çeşit un gibi bazen günlük ekmeğe karıştırılır.Ayrıca üzüm suyunun kaynamasıyla oluşan; halile'nin (Katı üzüm tatlısı) yapımında kullanılır.Bütün bu çeşitleri, birbirinden ayıran ayrı ayrı elekler vardır. Bu çeşit eleklerden geçtikten sonra, ince ve son kepeğin ayrılması için tekrar savrulur. Ve yıllık yiyecek olması için tulumlara konularak veyahut başka bir şekilde saklanır.
Hatırlatmak gerekir ki, bulgur yapımında kadın ve erkek arasında görülen ortaklık ve kollektif çalışma, başka bir iş alanında belki de yoktur.
Bu çalışmaların tümü, Turabdin'de geleneksel bir görünümdedir. Ancak makine ve teknolojik gelişmelerin etkin gücü sayesinde, bu gelenekselliğin çoğu, Turabdin'de de nostaljik özellikler taşımaktadır. Bu yenilikler bir yandan insana, rahatlık ve kolaylık; öte yandan, gevşeklik ve rahatlık vermektedir. Bunun için, bazı insanların düşünceleri, yararları ve zararları arasında debelenmekteyse de, hayatın akışı, her ikisini de aynı ölçüde ve aynı boyutta değerlendiren bir gidişat sergileyebilir.
Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, Turabdin'de biçilen ekinlerin harman yerine getirilişi sırasında dökülen terler, kadın ve erkeklerin ortaklaşa yaptıkları haşlama ve bulgur öğütme işinden sonra yenilen omletli ve etli bulgurların damak tadı, herşey rağmen... unutulamaz.