1969’dan beri milliyetçilikle, 1974’ten beri de azınlıklar konusuyla uğraşan Profesör Baskın Oran bu geniş çalışmasında azınlıklar konusunu A’dan Z’ye sergiliyor. Bunu yaparken de, kullandığı bütün kavramları, aynen Türk Dış Politikası ciltlerinde olduğu gibi kutular içinde açıklıyor.
Kitabın planı şöyle:
Giriş’te meselenin tarihsel geçmişi anlatılıyor. Ortaçağ’da (800-1453) Kilise/Papalık’ın egemen olduğu ve toprak mülkiyetine dayanan feodal ortamda din her şeye hakim. Faiz yasak, para kazanmak tu kaka, ilkel tarım yeter de artar, önemli olan Kilise’ye ve onun uzantısı olan feodal beylere çalışmak ve itaat.
Zaman geliyor, ticaretin canlanmasına dayanan yeni ekonomik düzende Kilise ve feodal beyler düşüyor, kentlerde burjuvazi yükseliyor. Onunla birlikte de, üstyapı da değişiyor: Çok farklı bir din yorumu olan ve para kazanmayı kutsayan Protestanlık ortaya çıkıyor. Bugüne kadar gelen azınlıklar çizgisinin ilk örneği, işte bu dinsel azınlık. 1815’ten sonra, sadece dinsel açıdan farklı olan bir azınlığa değil, aynı zamanda, medeni-siyasal haklara sahip olan/olmak isteyen, yani belli bir yurttaşlık bilinci sahibi olan azınlığa, ulusal azınlık’a dönüşecek.
Avrupa devletleri önce kendi içlerindeki Katolik veya Protestan azınlığı ezmeye çalışıyorlar, sonra bunu başaramayınca onlara haklar vermek zorunda kalıyorlar. Günümüze kadar devam eden azınlık koruma belgeleri böylece oluşuyor ve uzlaşma sayesinde birbirini yemekten kurtulan Avrupa ülkeleri her bahar gelen Osmanlı akınlarını sona erdiriyorlar.
Erdirdikleri gibi, Osmanlı’daki Millet Sistemi’nde ikinci sınıf tabaa olarak aşağılanan Hıristiyanları korumaya, bu sayede Osmanlı’ya müdahale etmeye başlıyorlar. Osmanlı’nın merkantilizmi yani denizleraşırı ticaret kapitalizmini ıskaladığı için vermek zorunda kaldığı kapitülasyonlar da bu müdahaleyi kolaylaştırıyor.
Bu Giriş’te, günümüze kadar kesintisiz uzayıp durmadan gelişen Avrupa azınlık koruma tarihinin yanı sıra, günümüze kadar uzayıp hiç gelişmeyen bir konuya daha temas ediliyor: İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Muhammet tarafından oluşturulan 623 tarihli “Medine Vesikası”.
***
Birinci Bölüm’de bu azınlık koruma sisteminin önce Milletler Cemiyeti (1920-1946), sonra Birleşmiş Milletler (1945) aracılığıyla evrensel hale getirilmesi anlatılıyor. Bu süreçte, zaman içinde Avrupa Konseyi ve AGİT de önemli rol oynamaya başlayarak dünyadaki azınlıkları koruma belgeleri çıkarıyorlar. Soğuk Savaş’ın ardından,1991’den sonra da, devletlerin “bende azınlık yoktur” demesi anlamsız hale geliyor.
Bu bölümde bütün bu uluslararası kurumların çıkardıkları belgeler madde madde inceleniyor çünkü Beşinci Bölüm’den itibaren bunların Türkiye’de uygulanıp uygulanmadığına bakılacak.
***
İkinci Bölüm’de işin tarih kısmı bitiyor, teori kısmına giriliyor. Azınlıklar konusunu anlamak için gerekli temel kavramlar veriliyor. Azınlığın sosyolojik ve hukuksal tanımı nedir, azınlıklar nasıl oluşur, sınıf bilinci kadar önemli olan azınlık bilinci nereye oturur, alt kimlik-üst kimlik meselesi nedir, aralarındaki ilişki nasıl gelişir…
Bu bölüm esas olarak kimlik meselesi üzerine kurulu.
***
Üçüncü Bölüm’de azınlık hakları konusundaki temel kavramlar ve tartışmalar veriliyor. İnsan hakları nedir, azınlık hakları nedir. Pozitif haklar vermek eşitliği bozar mı. Devletin ve çoğunluğun endişeleri nasıl önlenir. Bireysel hakları ile grup hakları çatışabilir mi. Azınlıklara ne tür haklar tanınır…
***
Dördüncü Bölüm, üçüncünün tamamlayıcısı. Sözü edilen azınlık haklarını devlet uyguluyor mu, nasıl uyguluyor, hangi biçimlerde ihlal ediyor. Asimilasyon ile entegrasyonun ilişkisi nedir, nereye varır. Etno-dinsel temizlik hangi biçimlerde yapılır. Self determinasyon ne demektir, yalnızca ayrılma anlamına mı gelir, bu hak kime tanınır. Azınlıklara self determinasyon hakkı tanınır mı, tanınırsa bunun koşulları nelerdir.
Azınlıklar etnik ve dinsel simgeler kullandıkları zaman ne olur, bu konu dünyada nasıl düzenlenmiştir. Buna bağlı olarak; laiklik nedir, sekülerlik nedir. Yukarıdan Devrim yapılıp da feodal düzene zorla evrim geçirtildiği zaman bunun kuralları nedir, sonuçları nedir...
***
Beşinci Bölüm, Türkiye’de azınlık haklarına sahip olanları 2 kategoride anlatıyor: 1) Lozan’daki “resmî” azınlıklar, ve 2) Uluslararası standartlara göre hak sahibi olanlar.
Lozan’daki azınlıklar da 2’ye ayrılıyor: a) Azınlıkları “TC yurttaşı Gayrimüslimler” olarak tanımlayan Lozan’a rağmen devletin tek hak sahibi olarak gördüğü Ermeniler, Museviler ve Rumlar; b) Devletin Lozan’a rağmen tamamen görmezden geldiği Gayrimüslimler. Ör. Antakyalı Rum Ortodokslar, Ezidiler, Protestanlar, vb.
Bu bölümde, özellikle ilk üç azınlık ve Süryaniler konusunda çok ayrıntılı bilgiler var: Nüfusları, ibadet yerleri, mezarlıkları, vakıfları, okulları, dernekleri, yayın faaliyetleri, vb.
İkinci kategoriye gelince:
Lozan’a göre azınlık sayılmayan, ama azınlıkları “soy, dil, din bakımından farklı olma”yla tanımlayan uluslararası standartlara göre hak sahibi olanlar arasında devlete “problem çıkartmayan” Araplar, Balkan-Kafkas kökenliler, Romanlar bulunduğu gibi, “problem çıkartan” Aleviler ve Kürtler de var.
Bu bölümde Alevilerin ulusal ve ulusüstü mahkemelerden aldıkları kararlar sergileniyor, Aleviler ile Kürtlerin niye asimile olmadıkları araştırılıyor, her ikisinin de azınlık hakları talep etmelerine rağmen niye azınlık olmayı reddettikleri tartışılıyor.
***
Altıncı Bölüm, Lozan’ın “Azınlıkların Korunması” kesiminin incelenmesine ayrılmış.
Beşinci Bölümde sözü edilen Gayrimüslim haklarının nasıl eksik uygulandığının yanı sıra, Lozan’ın aslında Gayrimüslim olmayanlara da haklar getirdiği burada anlatılıyor. Ör. Md. 39/4 “herhangi bir TC yurttaşına” her türlü ilişkilerinde (ticaret, basın, yayın, açık toplantı, vb.) istediği dili kullanma olanağı getirmekte. Md. 39/5 ise “Türkçeden başka bir dil konuşan TC yurttaşları”nın mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanmalarını mümkün kılıyor.
Lozan, daha da ilginci, yurttaş olmayan ve farklılık arzeden gruplara bile haklar tanımakta. Ör. Md. 38’de, “Türkiye’de oturan herkes”in, inancının gereklerini açıkça yerine getirme hakkı bulunduğu söyleniyor.
Oysa gerçek hayatta örneğin Alevilerin cemevleri tanınmıyor, örneğin Kürtlerin kendi dillerini her yerde kullanmaları ve mahkemelerde savunmalarını Kürtçe yapmaları yasaklanıyor.
Bölüm, “Türkiye’nin tapusu” diye anılan Lozan konusunda ülkedeki büyük cehaleti yansıtan şehir efsaneleriyle sona eriyor.
***
Yedinci Bölüm’de Türkiye’deki azınlık mevzuatı, uygulaması ve içtihadı inceleniyor.
Mevzuat deyince, anayasa ve yasalarda geçen “Milletin bölünmez bütünlüğü” bağlamında yurttaşın ve Türk’ün tanımı meselesi ortaya çıkıyor. Devletin ve kendini devletle özdeş sayan kişilerin “Türkiyeli” terimine alerjileri tartışılırken, bu terimin Kurtuluş Savaşı sırasında kullanıldığı fakat sonra terk edildiği anlatılıyor.
Bu bölümde resmî ideolojinin Türk’ü soy ve dinle tanımlaması incelenirken; Dördüncü Bölümde sözü edilen etno-dinsel temizliklerin, bu soy ve din ölçütleri kullanılarak nasıl uygulandığı 1910-20’lerden itibaren sergileniyor. Bu bağlamda; Türkçeden başka dil kullanma yasakları, memuriyete girmede ve bazı mesleklerde uygulanan “Türk olma” şartı, azınlığa devlet izni ve yardımıyla saldırı anlamına gelen pogromlar, Varlık Vergisi gibi ayrımcı baskılar ayrıntılı biçimde söz konusu ediliyor.
Bölüm, Türk yargısının bu konulardaki tutumuyla sona eriyor: AYM’nin Kürt partisi kapatma kararları ve Yargıtay’ın Gayrimüslimlere vakıflar konusunda yapılan baskıları onaması anlatılıyor.
***
Sekizinci Bölüm konuyu 2018’e getiriyor.
Önce, Türkiye’nin AB’ye girebilmek için 2001-2004 arası çıkardığı Uyum Paketleri insan ve azınlık haklarına ilişkin bütün maddeleriyle veriliyor.
Ardından, bu reformların 2016 OHAL’e kadarki uygulanmaları iki bölüm halinde sunuluyor: Hem Gayrimüslimlere ilişkin uygulamalar, hem de Kürtlere ilişkin olanlar. 2004-2005’e kadar olan süreç, Ecevit ve Erdoğan hükümetlerinin, Kürtlere karşı şartlanmış olan bürokrasiye karşı verdikleri demokrasi mücadelesi biçiminde ortaya çıkmakta.
Bundan sonrası, Erdoğan yönetiminin bu Uyum Paketleri’ni sıfırlayan antidemokratik uygulamalarından ibaret. Önce OHAL KHK’lerinin ana hatları yani anayasa ve hukuk dışı nitelikleri ve AYM’nin bu duruma katkıları anlatılıyor. Arkasından, OHAL düzeninin bireyler ve her türlü kurum (vakıflar, üniversiteler, medya, dernekler, şirketler, sendikalar, vb.) üzerindeki tahribatı özellikle Kürtlere ilişkin olarak ayrıntılı biçimde veriliyor.
***
Dokuzuncu Bölüm, kitabın bu noktasına kadar anlatılmış olanları nasıl bir zihniyetin yaratmış olabileceğini, bu zihniyetin temel kalıplarını ve kaynaklarını sorguluyor.
Türkiye’de ulusalcıların ve sonra da İslamcıların azınlıklara ilişkin ideolojisi anlatıldıktan sonra, bu zihniyetlerin sonucu olarak ortaya çıkan nefret söylemi/suçu ve ayrımcılığın ayrıntılı bir öyküsüne geçiliyor: Türkiye’nin bu konulardaki uluslararası yükümlülüklerine rağmen Türk hukukunda nefret ve ayrımcılık konusunun nasıl ele alındığı, nihayet, Türk yargısındaki nefret ve ayrımcılık olayları ve davaları.
***
Sonuç bölümünde, Türkiye’de gerek Lozan’a gerekse uluslararası standartlara göre azınlık gruplarına karşı geliştirilmiş temel yaklaşımın, “Azınlıklar devletin ve milletin birlik-beraberliğini bozar” biçiminde ortaya çıktığı tespit ediliyor.
Türkiye’de ister ulusalcı isterse İslamcı olsun, bütün kitap boyunca “ulusun tek kimlikli olduğunu iddia eden ve bunun dışındaki tüm alt-kimlikleri yasaklayan devlet türü” olarak tanımlanan ulus-devlet’in demokratik devlet’e dönüşmek zorunda olduğu belirtilerek konu sonlandırılıyor.
--------------------------------- -------------------------------------
Etnik ve Dinsel Azınlıklar Tarih, Teori, Hukuk, Türkiye
ISBN : 9789750407871
Sayfa Sayısı / Ebatı : 19 x 24,5 cm
Kağıt / Baskı : 70 gr. Holmen Kitap Kağıdı, 2 Renk baskı
İlgili Kişi: Melinda SAKA / melinda@literatur.com.tr
Güncelleme Tarihi: 23 MArt 2018