Renkler Solmasın Kültürler Kaybolmasın

             
 
KÜLTÜR / SANAT
KEVKEB MEDINHO (ŞARK YILDIZI)

Etnik ve Dinsel Azınlıklar - Baskın ORAN

Yok Hükmündeki Millet-i Mahkumeler

1912'de Şark Yıldızı Gazetesi

Süryani Edebiyatının 2000 Yıllık Geçmişi

Süryani Kültürü ve İçsel Dönüşüm Kitabı

Gabro: Peygamber Ocağında Bir Süryani

Süryani Mistizmi Kitabı

Risk Altındaki Süryani Mimari Mirası Yayınlandı

Ufuklarımın Manastırı

Süryanice Kitap: Savaşın ve Umudun Tesellisi

Kadim Halk Süryanilerden Şlomo

Keldaniler ve Diyarbakır

Soğan Kabukları ve Adıyaman'ın Öteki Tarihi

İstanbul Süryanilerine Bakış:Mazlum ve Makul

hepsi

Süryani Dili

Süryanilerde Tiyatro ve Sinema

Süryanilerde Popüler Müzik

Süryanilerin Müzikal Çığlığı

Süryanilerde Kilise Müziği

Süryanilerde Halk Oyunları

Süryanilerde Ölüm Gelenekleri

Diyarbakır'da Geleneksel Bir Meslek Puşicilik

Turabdin'de Siboro Geleneği

Süryanilerin Yüzyıllardır Yaşattığı Sanat: Telkari

Şarabın Süryani Ustaları

Süryanilerde Paskalya Bayramı ve Hazırlıklar

Kaybolan Bir Süryani Sanatı: Basmacılık

Süryani Geleneğinde Noel (Yaldo) Bayramı

Bir Süryani Geleneği : Hano Kritho

Taştan Çıkan Beyaz Çorba: Gabula

Turabdinin Temel Yemeği Bulgur

Babağannuç

Yemek Tarifleri

 
 
/ SÜRYANİLERİN YÜZYILLARDIR YAŞATTIĞI SANAT: TELKARİ
Süryanilerin yüzyıllardır yaşattığı önemli sanatlardan birisi de telkâriciliktir. Süryani telkâri ustaları bu alandaki maharetlerini yaptıkları eserlere yansıtmış ve birbirinden kıymetli parçalar üretmişlerdir. Telkâri'nin sözcük anlamı tel ile yapılan sanattır. Ancak bu tanım, tel ile yapılan her sanatsal çalışmanın telkâri olduğu anlamına gelmez. Örneğin, 'Trabzon işi' hasır örgü bileziğe tel ile yapılmasına rağmen telkâri denilmez.Telkâriden yapılan işler sayılamayacak kadar çeşitlidirler. Mesela sigara ağızlıklarından, tütün kutusundan, fincan zarflarından tutun da çeşitli tepsiler, kemerler, tepelikler, aynalar hep telkâri tekniği ile yapılmışlardır.

Bu sanatın kaynağının Mezopotamya olduğu sanılmaktadır. Buralardan Uzak Doğu'ya, başka bir koldan ise Anadolu'ya ve Anadolu üzerinden de Avrupa'ya yayıldığı bilinmektedir.

Yurdumuzda ise en önemli telkâri merkezi Süryanilerin eskiden çokça yaşadığı Mardin'in Midyat ilçesi olmuştur. Midyat işleri son derece zarif ve kıymetlidirler. Bugün bu sanatı yaşatmaya çalışan çok az sayıda Süryani telkâri ustası kalmıştır. Süryani ustaların yaptıkları parçaların değerleri bugün bile yörede anlatıla gelmektedir. Ne yazık ki bu sanata diğer insanlar Süryaniler kadar ilgi göstermemişlerdir. Bu nedenle telkâri sanatı son demlerini yaşamaktadır. Yörede yaşayan diğer insanların bu sanata sahip çıkması gerekmektedir.

Ayrıca bu sanata çift işi diyenler de vardır. Bu ismin kaynağı ise, işin yapımı sırasında parçaların teker teker biraraya getirilmesinde kullanılan, cımbıza benzer ancak ucu daha ince olan ve 'çift' olarak isimlendirilen alettir. Bu iki isim de genellikle sanatkârlar arasında kullanılır.

Bir çok geleneksel sanatta olduğu gibi, telkâride de sanatkâr, işinde kullanacağı her türlü malzemeyi kendisi yapmak zorundadır. Yani usta, telkâride kullanacağı telleri kendi atölyesinde ham maddeden elde etmektedir. Öyle ise, bu sanat dalını anlatmaya, kullanılacak telin yapımı ile başlanabilir. Ocakta pota içerisinde eritilen maden (bu işte en çok kullanılan maden gümüştür, bazen altın ve başka madenler de kullanılır) çubuk haline getirilmek için kalıba dökülür. Yapılacak işin şekline göre çubuk döküm, üzerinde genişten dara doğru delikleri olan çelikten yapılmış haddeden geçirilir. Haddeden geçirme işlemi zor ve zaman alıcıdır. Hadde sağlam bir yere tesbit edilmelidir. Haddenin geniş tarafından sokulan tel öbür ucundan çekilirken uzar ve aynı zamanda incelir. Maden, bu tekrarlar sırasında sertleşir; sertleştikçe tavlanır, yani kor haline gelinceye kadar ateşte bekletilir; sonra da haddeden kolay geçsin diye balmumuna daldırılır. Haddeden çekmek için özel penseler kullanılır. Haddeden çeken usta beline manda derisinden yapılmış, üzerinde madeni halkalar olan kalın bir kuşak bağlar. Kol gücünün yetmediği ve telin uzadığı zamanlar telin ucunu belindeki derinin madeni halkalarına takar ve beden gücünü de kullanarak işi sona erdirir. Bu yorucu çalışma, kalınlığı aşağı yukarı 0.5 cm olan gümüş çubuk 1 mm' lik ince bir tel haline gelinceye kadar sürer.

Her telkâri işi iki ana kısımdan meydana gelmiştir. Birincisi işin ana iskeleti olan 'muntaç' (kılavuz); ikincisi de muntaç içine yerleştirilmiş vav, kake, dudey, gül, tırtıl, güverse vb. isimlerle anılan her biri farklı biçimlerde yapılmış motiflerdir.

Çalışmaya önce muntaç yapımıyla, yani ana iskelet kurularak başlanır. Muntaçın tel kalınlığı motiflerin tel kalınlığının iki katıdır. Muntaçdan sonra ara boşluklar teker teker büyük bir titizlik ve sabır ile doldurulur. Bütün bu çalışmalar, ceviz ağacından kesilmiş düz yüzeyli bir levha üzerinde yapılır. Bu ceviz levha, üst yüzü yakılarak yağı alındıktan soma, ağır demir levhalar altında iki-üç gün bekletilerek kullanılacak hale getirilir. Son zamanlarda, ceviz levha yerine iletken özellikleri zayıf, yanmaz amyant levhalar da kullanılmaktadır.

Bazı kaynaklar, ana iskeletin kurulmasında tellerin 'lehim'le birleştirildiğinden söz etmektedirler. Bu bütünüyle yanlıştır. Çünkü bir gümüş işine lehim değdi mi, o iş hurdaya atılır. Lehim gümüşü çürütür.

Gümüş tellerin birleştirilmesinde kullanılması gereken yöntem 'kaynak'tır. Milimetrik tellerin kaynak yapılması çok güçtür. Çünkü ısı biraz fazla kaçırılırsa telin kendisi erir. Dolayısıyla bu çalışma büyük titizlik ve sabır ister. Bunun için önce, ayarı belli bir ölçüde düşürülen gümüş, eğelenerek küçük tanecikler halinde bir güderi parçası içine toplanır. Eğelenmiş gümüş bir kaba konur ve içerisine toz boraks katılır. Suya daldırıldıktan soma amyant üzerine yerleştirilen ana iskeletin her bir parçası bu gümüş-boraks karışımı ile kaynak yapılarak birleştirilir.

İskeletin yapımından sonra motif yerleştirme işi, aynı şekilde kaynak yöntemiyle devam eder. Ancak motif yapımı uzun zaman alır. Bu yapım sırasında da büyük bir titizlik ve sabır gereklidir.
Bu kadar zor ve sabır isteyen, ama son derece zevkli ve güzel bir sanatın kaybolmasına insanın gönlü razı olmamaktadır. İnsanların bu sanata sahip çıkması ve yaşatılabilmesi için eğitim olanaklarının seferber edilmesi gerekmektedir.

Ülkemizi dünyada tanıtabilecek ürünlerin üretilebildiği bir alan olan telkâri sanatını kaderi; azınlıkların kaderi ile aynı olmamalıdır.

NOT:Bu yazının hazırlanması sırasında www.midyat.net sitesindeki telkaricilik ile ilgili yazıdan yararlanılmıştır.

 
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım