İnsanın tabii emeğinin yerine makine çarklarının hâkim olmaya başladığı Batı’daki sanayi devrimi ile birlikte, göçerlik de insanlığın ortak kaderi oldu. Bu yeni düzende artık kimse bir yere ait değil, herkes sürekli göç ediyor. Türk toplumu da hem kendi içinde, hem de dışa doğru yoğun bir göç yaşadı, yaşıyor. Bu göçerlerden biri de yüzyıllardır Türkiye topraklarında birlikte yaşadığımız Süryani toplumu.. Hz. İsa’nın kullandığı dili konuşan, Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olan Süryaniler; Alman-Türk İşçi Anlaşması neticesinde 1963’ten itibaren önce misafir işçi olarak Orta Avrupa ülkelerinde, bu antlaşmanın durdurulmasıyla da mülteci olarak da daha çok göç ettikleri İsveç’te yeni bir memleket arayışına girdi.
Bu göçlerle birlikte, hiç şüphesiz, Süryani toplumu da bir metamorfoz geçiriyor. Bu bağlamda, çağın getirdiği buhranların İsveç’teki Süryani halkına olan yansımalarını, cemaat mensuplarının sorunlarını, yaşadıkları müspet ve menfi değişimleri ve genel ahvallerini bizzat kendilerinden öğrenmek için, Süryanilerin gurur kaynağı Assyriska Futbol Kulübü Başkanı Nail Yoken’e konuk olduk. Sivil toplum kuruluşlarında oldukça aktif olan, toplumunun sorunlarının çözümü için büyük bir gayret ortaya koyduğunu bildiğim Yoken ile doğal olarak daha çok futbol konuştuk…
Sizi tanımakla sohbetimize başlayalım..
1962’de Mardin’in Midyat ilçesinin Enhil köyünde doğdum. 1988 yılında İsveç’e geldim. Bir yıl sonra Almanya’daki biraderimin de katkılarıyla gastronomi üzerine ilk işyerimi açtım. Burası ekonomik olarak tatmin edince devam ettirdim. Aslında bu benim için bir geçiş dönemiydi. Bu süreci iyi değerlendirerek, tecrübe kazandım. Kendi ekonomik meselemi çözünce boş zamanlarımı bizim topluma ayırmak istedim. İsveç’e gelmeden önce Midyat’ta kurduğumuz amatör bir takımda yöneticilik yapmıştım. Dolayısıyla futbola ilgim vardı. Burada da gençlerimize futbol ile hizmet vermek istedim. 1974 yılında kurulan Assyriska Futbol Kulübü’nde çeşitli vazifelerden sonra, yaklaşık dört yıldır yöneticiliğini yapıyorum.
Kendi ticari işinizle kulüp yöneticiliği birlikte yürüyor mu? İşiniz aksamıyor mu?
Günde en az sekiz saatimi bu takıma ayırıyorum. Bu işi ciddiye almak gerekiyor. Çünkü büyük bir mesuliyeti var. Bu yoğunluktan dolayı işi çok ihmal ediyorum, ama burada A takımının yanı sıra, alt yapımızda yaklaşık 500 gence spor eğitimi veriliyor. Bu gençlerle ilgilenmek bizim asıl vazifemiz, bizim için çok daha önemli.
İsveç’teki Süryani toplumunun çabalarıyla kurulan Assyriska FF ve Syrianska FC adlarıyla anılan çok başarılı iki takım var. Syrianska 2010 yılında çıktığı Allsvenskan (süper lig) liginde top koşturmaya devam ediyor. Sizin takımınız 2005 yılında Allsvenskan’a çıkıyor ancak bir yıl sonra Superettan’a (ikinci lig) düşüyor ve burada başarılı bir çizgide seyrediyor. Bildiğim kadarıyla birinci lige çıkan dünyadaki ilk göçmen kökenli takımsınız. Süryanileri bu konuda öne çıkaran nedir?
Doğrudur, 2005 yılında, süper lige çıkan dünyadaki ilk göçmen kökenli takım unvanını aldık. Bizi öne çıkaran en büyük unsur belki de, alt yapıya çok önem vermemizdir. Hem bizim takımda hem de Syrianska’nın alt yapısında yaklaşık 500’er genç bulunuyor. Takımımızda kendimizin yetiştirdiği yaklaşık 10 oyuncumuz var. İyi hocalarla çalışıyoruz. Bizim eski hocalarımızdan biri şuan Malmö ve bir diğeri de Helsingborg futbol takımlarının başında. Bir de burada gençlerimize gönüllü hizmet eden 100’ü aşkın insanın gayretlerini de saymak gerek.
Süper ligden düşmenize neden olan sebepler nedir sizce?
Ekonomik nedenlerden dolayı süper ligde fazla dayanamadık. Şartlarımız az daha elverişli olsaydı çok daha başarı olurduk. Bizim şuan ki bütçemiz 15 milyon kron civarında, ancak rakiplerimizin 30-35 milyon arasında değişiyor. Öte yandan, diğer takımların hem sponsorları daha fazla, hem de belediyelerden biraz daha çok destek alıyorlar. Buna rağmen yine mücadelemizde oldukça başarılıyız.
Geçtiğimiz yıl Almanya’nın Köln takımına sizin altyapınızda yetişen bir futbolcu sattınız. Türk takımlarından da size bu yönde bir talep geliyor mu?
Türkiye’ye henüz bir futbolcu veremedik, çünkü Türk takımları çok büyük isim peşinde koşuyor. Bizim gençler arasında Türkiye’de oynayacak ve çok da başarılı olacaklarına inandığım gençler var, ancak büyük isim olmadığı için Türkiye’den talep olmuyor. Aslında sadece bizim takımdan değil, İsveç’in diğer takımlarından da oyuncu yönlendirilebilir. Birçok takımla iyi diyaloglarımız mevcut. Örneğin, Malmö takımından Gençler Birliği’ne transfer olan Jimmy Durmaz’ın gidişinde benim de büyük rolüm oldu.
Syrianska ile aynı stadyumu kullanıyorsunuz. Aynı bölgedesiniz ve aynı kitleye hitap ediyorsunuz. Aranızda bir rekabet oluşmuyor mu?
Hem de nasıl. Aramızdaki rekabet Fenerbahçe – Galatasaray arasında yaşanan rekabeti aratmıyor. Derbiler müthiş oluyor. Hitap ettiğimiz kitle konusuna gelince; takımımızda her millet ve inançtan oyuncular var. Formamızı giyen bizim çocuğumuzdur. Hepsi aynı muameleyi görür.
Hedefte neler var?
Hedefimizde üç yıl sonra Süper lige çıkmak var. Geçen yıl yeni bir antrenörle üç yıllık bir kontrat imzaladık. Bu süre zarfında her yönlü eksikliklerimizi giderip inşallah tekrardan Süper ligi hedefliyoruz.
İsveç’teki Süryani toplumu, futbolun yanı sıra ticaret, siyaset, medya gibi hayatın diğer birçok alanında da oldukça etkin. Uyum problemini büyük ölçüde aşmış gibi görünüyor. Yanılıyor muyum?
Çalışkan bir milletiz. Türkiye’de de bu özelliğimizle biliniriz. Mardin’deki zanaatkârların büyük bir kısmı Süryani’ydi. Alın teriyle kazandığımızla dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. İsveç hükümeti burada bize büyük imkânlar sağladı. Hiçbir problemle karşılaşmadığımız için çok kısa bir sürede bu başarıları ortaya koyduk.
Yeni nesilde durum nedir? Aynı gayreti onlarda da görüyor musunuz? Okumaya karşı ilgileri nasıl mesela?
Yeni yetişen neslin okumaya karşı ilgisi çok iyi. Örneğin benim beş çocuğum var; üçü üniversite mezunu, biri hala devam ediyor. Gençlerimizin yüzde 80’inde durum böyle.
Avrupa’daki muhafazakâr Türk kitlenin en büyük kaygısı dini, dili ve kültürü koruyamamaları. İşte; dil işlenmiyor, yeterince din adamı yok, kültür yozlaşıyor. Gençler asimile olma durumuyla karşı karşıya… Bu noktada Süryani cemaatindeki tablo nedir? Aynı endişeler sizde de var mı?
Elbette endişe vardır. İsveçlilerin yüzde 70’i ateist olarak biliniyor. Ateizmin bu derecede revaç gördüğü bu toplumda aynı endişeyi biz de tabiî ki yaşıyoruz. Ancak Södertälje’de nüfusumuzun fazla oluşu (30 bin) gençlerimizi korumamız açısından aslında bir avantaj. Aramızdaki güçlü bağlar bir sosyal kontrol oluşturuyor çünkü. Okullarda çocuklarımıza Süryanice öğretiliyor. Kendi aramızda dilimizi konuşuyoruz. Kiliseler inşa ediyoruz. Burada üç kilisemiz mevcut. Altı tane derneğimiz var. Siyasette aktifiz, bugüne kadar beş milletvekilimiz oldu. Södertälje’de bugün İsveçlilerin yapamadıklarını yapıyoruz. Bizim kulüplere gelen 1000’e yakın genci içkiden, uyuşturucudan, diğer kötü alışkanlıklardan bu vesileyle uzak tutuyoruz. Bütün bu oluşumların amacı kültürümüzü ve benliğimizi yeni nesle aktarmak ve korumak. ‘Asimilasyon problemini yaşamayacağız’ demiyorum, ama diğer Avrupa ülkelerine kıyasla çok daha iyi bir durumdayız.
Süryani gençliğinin Türkiye ili bağları ne seviyede. Türkiye’yi hala anavatan olarak görüyorlar mı? Örneğin, Türk gençleri gibi yaz tatilini Türkiye’de geçirme özlemi duyuyorlar mı?
Bizim nesil hala Türkiye’yi özlüyor. Yaz tatilini Türkiye’de geçirmek istiyor. Bizim köyümüzde son yıllarda 70’e yakın ev onarıldı ve tatiller orada geçirilmeye çalışılıyor. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı gençlerimiz ilgisiz. Özellikle güvenlik nedenlerinden dolayı gitmek istemiyorlar. Dil de bir diğer etken. Evlerimizde iletişim dili Süryanice veya Asuricedir. Ondan sonra İsveççe gelir. Yeni yetişen nesil maalesef Türkçe bilmiyor.
Bundan, ‘Süryani toplumunun Türkiye ile bağları gittikçe zayıflıyor’ anlam mı çıkıyor?
Maalesef. Keşke İsveç’in bize sunduğu imkanları Türkiye, ülkemizde bize sağlasaydı da kendi vatanımızdan kopup gelmeseydik ve bu ülkeye yaptığımız katkıları doğup büyüdüğümüz topraklara yapsaydık. Dini özgürlüğümüz yoktu. Lisanımız yasaktı. Konuşup öğretemiyorduk. Ben hala Süryanice yazamıyorum. Şunu özellikle belirtmek istiyorum. Türkiye’nin Süryanileri kazanma şansı hala mevcut. Bizim nesilden sonra Türkiye bu şansını tamamıyla kaybeder. Bu nesil varken bu işi çözmek lazım. Bu nesil giderse, Türkiye açısından Süryani toplumu kayıptır.
Son yıllarda Türkiye’de özellikle temel hak ve özgürlükler noktasında, eksiklikleriyle beraber bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Farklı inanç ve kimlikteki insanlara yönelik yaklaşımda da bir bakış değişikliği var; anadil sorunu çözümünde atılan adımlarda olduğu gibi.. Üniversitelerde bölümler açılıyor. Devlet yetkilileri azınlık cemaatlerini ziyaret ediyor, bir diyalog başladı. Bütün bunlar size bir ümit vermiyor mu? Politikacılar sizlere yönelik, “Süryaniler topraklarına dönebilirler. Onlar artık güvence altındadırlar" çağrısı yapıyorlar. Ne dersiniz?
Bu yapılanları destekliyoruz, ancak kâfi değil. Hala Türkiye’de yeni bir kilise inşa edemiyoruz. Eski kiliseler onarılıp ibadete açılabiliyor ancak kanunen yeni kiliselerin yapımına izin verilmiyor. Ayrıca devletinin açtığı bir dava sonucu Mar Gabriel’in mallarına el konulmuştur. Bu bizim için büyük bir zulümdür. Türkiye’ye dönüp dinimizi, kültürümüzü özgürce yaşayamayacaksak, dönmemizin bir anlamı olmaz. Türkiye’nin bu sıkıntıları artık aşması lazım.
İsveç’teki Süryani toplumunun nüfusu ne kadardır?
Emin olmamakla beraber 70 bin olduğunu söyleyebiliriz. Bu rakamın 40 bini Türkiye, 30 bini ise Suriye’den gelenler oluşturuyor.
Kaynak ve Fotoğraflar: Haber İsveç, Menaf Alıcı ; Güncelleme Tarihi: 20 Eylül 2012