‘Kadim Halk Süryaniler’den Şlomo’ (Selam) başlıklı kitap, Yeni Anadolu Yayıncılık tarafından yayınlandı. Dokuz yazarın kaleminden çıkan toplam 38 yazıdan oluşan kitap, kolektif bir çabanın ürünü olarak okuyucuyla buluştu. Yusuf Atuğ, Yusuf Beğtaş, Abut Buğday, Zekiye Dayar, Musa Ergin, Özcan Geçer, Muzaffer İris, Faruk Kahraman ve Feyyaz Kerimo yazılarıyla kitaba katkıda bulundular. Kitabın editörleri Zekiye Dayar ve Musa Ergin’in yanı sıra yazarlarından Özcan Geçer ile kitaptan yola çıkarak Süryani toplumunu ve sorunlarını konuştuk.
Kitaba yazdığı önsöz'de Baskın Oran, “Turabdin’de karşılaştıkları dayanılmaz baskılardan kurtulmak için Süryanilerin önemli bir kısmı İstanbul’a ve yurtdışına (özellikle İsveç’e) göç etti ve halklarının Lozan’daki haklarını dile getirmeye başladılar. Yani ‘şerden hayır doğdu’” diyor. Konuştuğumuz yazarlara hem kitaba katkılarını, Süryaniler'in dünü ve bugününü, hem de Oran’ın bu tespiti hakkında ne düşündüklerini sorduk.
Zekiye Dayar:
Kitap beklediğimizin üzerinde ilgi gördü
Bu kitabın serüveni aslında suryaniler.com internet sitesiyle başlıyor. Bu site bu kitaba yazılarıyla katkıda bulunan arkadaşlarımız için adeta bir buluşma mekânı oldu. Farklı bakış açılarıyla, farklı alanlarda yazan dokuz Süryani yazarın yazılarını tek bir kitapta toplamış olduk. Her bir yazı Süryanilerin hem bugününü hem de tarihini farklı gözlerle anlatıyor. Kitap, beklediğimizin üzerinde bir ilgiyle karşılandı. Hem Türkiye’de hem de Diasporada yaşayan Süryaniler için bunu söyleyebilirim. Farklı yaş gruplarından, yaşlılar kadar gençlerden de kısa sürede bu kadar ilgi görmemiz bizi çok sevindirdi.
Süryani toplumunda kadın olmak, diğer toplumlarda kadınların yaşadığı sorunlarla ortak sorunlar yaşamayı beraberinde getiriyor. Ciddi bir değişim ve dönüşüm içinde olsa da Süryaniler geleneksel bir toplum olmanın özelliklerini de sürdürüyorlar. Bunu da kadınlar yaşamlarının farklı boyutlarında hissediyorlar.
Diaspora’da oldukça etkili bir Süryani toplumu var. Demokrasi ve özgürlüklerin sonucu olarak kendilerini geliştirdiler. Baskın Oran’ın Önsöz’de dediği gibi Süryani toplumunun haklarını arama açısından oldukça aktifler. Öte yandan anavatan herkes için olduğu gibi Süryaniler için de oldukça önemli ve belirleyici bir kavram. Diasporada ne kadar özgür olursanız olun, asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıyasınız. Her insanın bir gün dönebileceği bir anavatanı olduğunu bilmesi, bunu unutmaması bence çok önemli. Bu kitabın da anavatanından uzak düşmüş herkese katkıda bulunmasını diliyorum.
Özcan Geçer:
Hrant Dink’in dediği gibi yaptık
Geçen Aralık ve Ocak aylarında Avrupa’daydım. Süryanilerin göçüyle ilgili olarak hazırladığımız ‘An’ belgeselinin gösterimleri için gitmiştim. Orada bir kez daha gördüm ki insan yaşadığı yere benziyor. Nasıl Mardinli Süryani ile İstanbul’da yaşayan Süryani aynı değilse, Almanya’da yaşayan Süryani ile İsveç’te yaşayan Süryani de birbirinden farklı. Almanya’da gündelik hayat, çalışma koşulları İsveç’e göre daha zor. İsveç ise refah devletinin nimetlerinden çok daha fazla yararlanılabilen bir ülke. İsveç’te yaşam ve kültürel etkinliklere zaman ayırmak Almanya’ya göre çok daha kolay.
Öte yandan ‘zamanın ruhu’ dediğimiz şey her yerde devreye giriyor. İsveç’te şartlar çok daha uygun olsa da orada da her yerde olduğu gibi kültürel üretim ve tüketim toplumun belli kesimlerine özgü kalıyor. Diasporada Süryani olmanızın ayırt edici özelliği diliniz oluyor. Süryanice konuşuyorsanız farklısınız. Çünkü Hıristiyan olmanız İsveç’te ya da Almanya’da fark yaratmıyor. Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde ise din farkı öne çıkıyor. Diyarbakırlı Süryani, Süryanice bilmez ama o İsveç’e gittiyse bilirsiniz ki Süryanice öğrenecektir.
Günümüz şartlarında kimseden koşullar ne olursa olsun, Avrupa’da kurduğu yaşamı bırakıp da anavatanına kesin dönüş yapmasını bekleyemeyiz. Ancak dedesinin evi ya da köyündeki kilise ya da manastır restore edilmişse en azından senede bir hafta gelip köklerinin ait olduğu topraklarda ‘baba evi’nde zaman geçirmesini umut edebiliriz. Örneğin ‘An’ belgeselini izledikten sonra iki ailenin çocuklarıyla birlikte atalarının yaşadıkları yerleri görmek için buraya geldiklerine tanık oldum. Bu kitabın arka kapağında da belirttiğimiz gibi işte bu nedenle, “yeni neslin duyarlılığını arttırmayı ve hasret duygularına tercüman olmayı” temenni ediyoruz.
2000 yılında suryaniler.com’u kurduğumuz zaman önerilerini almak için Hrant Dink’le görüşmeye gitmiştik. Çok heyecanlanmıştı. “Çok güzel bir iş yapıyorsunuz ama sakın yılmayın. Karşınıza zorluklar çıkacaktır ama yolunuza devam edin” demişti. Biz de öyle yaptık.
Musa Ergin:
Diasporanın farkı özgürlükte
Günümüzde Süryani toplumu içinde yazan insanlar var ama bunlar toplum içinde yeterince tanınmıyor. Süryaniler arasında yazılı medya çok güçlü ve yaygın olmadığı için yazılı eser veren Süryanileri tanıyanlar çok az. Bu nedenle düşündük ve aramızda yazan insanların tanınır olması için böyle bir kitap etkinliğine giriştik. Bu kitabı sadece Süryaniler arasında değil, Süryanilerin birlikte yaşadığı haklar arasında dağıtmaya çalışmayı da hedefledik. Ayrıca bunun tek bir kitap olarak kalmamasını istiyoruz. Bu kitabı görerek yazmak isteyecek ya da yazmış olup da henüz yayınlamamış arkadaşlarımızı da cesaretlendirip bu kitabın devamı olacak başka kitapları da üretip yayınlamak istiyoruz. Bunun geliriyle bundan sonraki kitapların baskı maliyetlerini de karşılamak istiyoruz. Bir başka deyişle, bu kitap gelecek kitapların yükünü de taşıyor.
Bugün Türkiye ve Ortadoğu’daki Süryanilerin durumuyla Diasporadaki Süryanilerin durumunu karşılaştırınca aradaki farkı görüyorsunuz. Bu tabii öncelikle maddi olanaklardan kaynaklanıyor. Diasporadaki maddi olanakların itici gücüyle ortaya konulan kültürel üretim anavatanlarında yaşayan Süryanilerin de yaşamlarına yansıyor. Ancak bunu sadece maddi olanaklarla açıklamak doğru değil. Diasporadaki Süryaniler, inanç ve ifade özgürlüğünün olduğu demokratik ülkelerde yaşıyorlar. Bu nedenle onlar yazıp çizerken, kültürel üretimde bulunurken, korku duymuyorlar. Yazıp çizdiklerinden ötürü başlarına bir şeyler geleceği endişesi taşımıyorlar. Böyle olunca da Diasporadaki Süryaniler daha üretken oluyorlar. Anavatanda yüz yıl içinde iki üç dergimiz olduysa Diasporada 15-20 dergimiz oldu.
Bir örnek daha vereyim. 1970’lerde Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan CHP-MSP koalisyonu döneminde Süryanilerin anadilde eğitim yapması yasaklandı. Manastırlarımızla ilgili yasaklar konuldu. Buna rağmen biz Süryanice öğrenmeye çalışırdık. Masalarımızda biri Türkçe diğeri Süryanice iki kitap olurdu. Eğitim görürken dışarda bir nöbetçi olurdu; dışarda bir asker ya da polis gördüğü zaman bize seslenirdi. Türkçe kitapları masanın üzerine koyup, Süryanice kitapları masanın altına saklardık. Bugün Türkiye’de bunlar kalmadı. Öte yandan 60 yıldır Diasporada yaşayan Süryaniler hiçbir zaman bu tür baskılarla karşı karşıya kalmadılar. Diasporadakiler kültürlerini korumak için teşvik edildiler. Sadece biz değil, Ermeniler, Aleviler, Kürtler, Türkler herkes desteklendi, teşvik edildi. Durum böyle olunca insanlar daha fazla inisiyatif alıp, üretken oluyorlar.
Genç kuşaklarda anavatana dönüş eğilimi zayıf. Daha yaşlı kuşaklarda böyle bir temenni kısmen var ama mevcut şartlarda kimse bunu gerçekçi görmüyor. Bu sadece Türkiye için geçerli değil elbette. Suriye’den, Irak’tan ve İran’dan gelen Süryaniler için de aynı şey geçerli. Ortadoğu’daki savaş ve çatışma ortamı sürdükçe de bu doğal. 2015’te Suriye’deki savaştan kaçıp Avrupa’ya gelen Süryaniler kısa süre sonra geri dönmek istiyorlardı ancak aradan beş yıl geçti. Gelenlerin çocukları burada okula gitmeye başladılar, burada büyüyorlar. Bu çocukların Suriye’deki savaş bitse dahi geri dönmek isteyeceklerini sanmıyorum. Türkiye’den gelen Süryaniler için de aynı şey geçerli. Gençler arasında anavatana dönmek isteyenlerin sayısı çok az. Örneğin benim babamın 15, 16 torunu var. Hemen hepsi de büyüdü. Bu 16 gencin hiçbiri dedelerinin topraklarına dönmek istemiyorlar.
Yazı ve Fotoğraflar : AGOS - Ferda Balancar ; Güncelleme Tarihi: 21 Ekim 2020