Türkiye’nin en eski halklarından olan Süryaniler, tarih boyunca yaşadıkları sorunlarla yüzleşmeye çalışıyor. Güneydoğu (Turabdin) Süryani Kültür ve Dayanışma Derneği ile Hollanda Büyükelçiliği işbirliğiyle İstanbul’da Süryani halkına yönelik ikincisi düzenlenen “Çok Kültürlü Yaşamda Süryaniler” konulu sempozyum da geçtiğimiz cuma günü bu amaçla gerçekleştirildi. Sempozyumda Süryani halkının önde gelen isimleri ve aydınlar geçmişten bu güne Süryanilerin yaşadıkları sorunları ve bu sorunların çözümleri üzerine tartıştı. Biz de, sempozyumun açılış konuşmasında “Süryaniler Anadolu’nun en kadim halklarındandır; ancak Türkiye’den gitme noktasına gelmişlerdir” diyerek tarihle yüzleşme çağrısı yapan Türkiye’nin ilk Süryani vekili, BDP Mardin Milletvekili Erol Dora ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
-Süryaniler, Lozan Antlaşması’nda azınlık statüsünde yer almasına rağmen cemaat vakıfları dışında uygulamada bu statünün getirdiği haklardan yararlanamıyor. Süryanilerin en temel taleplerinden biri ise bu haklardan faydalanmak, bu konuda neler söylersiniz?
Lozan Antlaşmasında gayrimüslim vatandaşlar azınlık olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla hukuken bütün gayrimüslimler azınlıktırlar. Süryaniler de diğer azınlıklar gibi vakıflara sahiptirler Lozan Antlaşması’ndan kaynaklanan. Cemaat vakıfları, azınlık vakıfları vardır. Ancak hukuken azınlık olmalarına rağmen fiiliyatta eğitim ile ilgili haklardan yararlandırılamamışlardır. Diğer azınlıkların, Ermeni, Rum ve Yahudilerin ilkokuldan başlamak üzere lise düzeyine kadar kendi anadillerinde eğitim ve öğretim yaptıkları kendi özel okulları vardır. Ama Süryanilerin okulları mevcut değildir. Bu uygulamayla ilgili bir çelişkidir.
-Süryanilerin Lozan’la sahip olduğu anadilde eğitim hakkından uygulamada yararlanamamasının nedenini ne olarak görüyorsunuz?
Azınlıkların, yani Ermeni, Rum ve Yahudilerin, Anadolu’nun her yerinde Lozan’dan kaynaklanan kendi özel okulları vardı. Ancak bugün Anadolu’da, Türkiye’de İstanbul hariç hiçbir okulları kalmamıştır. Süryaniler o tarihlerde hep doğuda yaşadıklarından dolayı bu haklarının bilincinde değillerdi. Süryanilerin de okulları vardı zamanında. Mesela Mardin’deki okul 1928 tarihinde, Lozan’dan beş sene sonra kapatılmıştır. Diğer azınlıkların okulları da kapatılmıştır. Şu an yalnız İstanbul’dakiler yaşıyor. Süryanilerin de İstanbul’da okulları olmuş olsaydı o tarihlerde, bana göre onlar da yaşıyor olacaktı.
“BÜTÜN VATANDAŞLARI KAPSAYICI BİR ANAYASA GEREKLİ”
-Geçtiğimiz ay TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na Süryaniler de kendi taleplerini dile getirdi. Bunların arasında anadilde eğitim, kültürel hakların tanınması, vatandaşlık kavramının etnik bağlamdan çıkarılması gibi talepler yer aldı. Yeni anayasa yapımı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz bu noktada?
Yeni Anayasa yapımı sürecinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmuştur ve meclisteki bütün partiler komisyona üç üye vermişlerdir. Dolayısıyla bu konuda eşit davranılmıştır. Partilerin meclisteki milletvekili ne olursa olsun, tüm partilerin üç üye vermesini bu açıdan olumlu değerlendirmek lazım. Ayrıca anayasa yapımı sürecinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu, bütün tüzel kişilerden, sivil toplum kuruluşlarından, farklı halklardan, etnik gruplardan, inançlardan insanları da davet ederek yeni anayasa konusundaki görüş ve taleplerini dinlemektedir.
Bu çerçevede Süryaniler de Ankara’ya geldiler ve kendi taleplerini ilettiler. Yeni anayasal vatandaşlık tanımının bütün vatandaşları kapsayacak bir biçimde oluşturulması, anadilde eğitimin serbest olması, bütün dini özgürlüklerin tanınması konusunda talepleri oldu. Biz bunu çok önemsiyoruz; çünkü Türkiye’de ilk defa bütün farklılıkların talepleri Ankara’ya çağrılıp dinlendi. Bu istemlerin dinlenmesini bile tarihi bir adım olarak değerlendiriyoruz. Umarız ki bu talepler dikkate alınacak ve tam demokratik, sivil, yasaklamalardan arındırılmış, anayasal vatandaşlık temelinde yapılacak tanımlamayla bütün vatandaşları kapsayıcı, din ve düşünce özgürlüğünün egemen olduğu bir anayasa yapılacak. Böylelikle bütün vatandaşların zorunlu vatandaşlıktan gönüllü vatandaşlığa evirildiği bir anayasa olacak diye düşünüyoruz. Biz bu konuda umudumuzu devam ettiriyoruz. Bu konuda katkılarımızı, çalışmalarımızı sunmaya çalışıyoruz. Süryanilerin Ankara’ya gelmesi de bu anlamda bir katkıdır. Türkiye’nin ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun bütün bu farklılıkları dinlemesi de Türkiye’nin değiştiğinin göstergesi ve değişeceğinin de bir ön adımıdır diye düşünüyoruz.
-Yani değişimden yana umutlu olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Tabii umutluyuz. Mesela bugün burada bir sempozyum gerçekleşiyor. Bu tür bir şey bir on beş sene önce yoktu. Demek ki Türkiye değişiyor. Tabii eksikler var hala. Düşünce özgürlüğü konusunda, siyasi partilerle ilgili yasaklamalar konusunda eksikliklerimiz var. Tam demokrasiyle ilgili, hukukun üstünlüğü ile ilgili, yargı bağımsızlığı ile ilgili sorunlarımız mevcuttur. Bugün Kürt sorunu hala mevcudiyetini devam ettirmektedir. En büyük sorun budur. Fakat buna rağmen umutluyuz, katkı sunmalıyız ve sorunlarımızı tartışarak adım adım gitmeliyiz diye düşünüyorum. Süreç devam ediyor.
“MÜLKİYET SORUNUNDA ANKARA’NIN İNİSİYATİFİ LAZIM”
-Mülkiyet sorunu da Süryaniler için yakıcılığını koruyan bir konu. Özellikle 1990’lı yıllarda bölgede yaşanan faili meçhul cinayetlerle birlikte Süryanilerin yurtdışına göçü hızlandı, geri dönenler ise sahip oldukları toprakları devlet tarafından hazine adına kaydedilmiş buldu. Bu konuda nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?
Süryaniler bölgeyi çoktan terk etmişlerdi. Ancak 12 Eylül’den sonra bu göç daha da hızlandı. Gidenler bir daha dönmemek üzere gitmişlerdi. Ancak Süryaniler, Avrupa’ya gittikten sonra da hiçbir zaman gönül bağlarını Türkiye’den koparmadılar. Türkiye’de başlayan değişimle birlikte tekrar ülkelerine dönmeye ve kendi gayrimenkullerine sahip çıkmaya başladılar. Burada olmadıkları zamanlarda da kadastro çalışmaları başlamış ve birçok gayrimenkulleri hazine ve orman adına kaydedilmişti. Zamanında bölgede kadastro geçmediğinden dolayı insanlar fiili olarak kendi gayrimenkullerine sahiplerdi. Tapulandırma ve kadastro çalışmalarıyla birçok gayrimenkullerin orman ve hazineye yazılması onları mağdur eden bir konudur. Süryaniler, bölgenin, Mezopotamya’nın en eski halkıdırlar ve daha önce sahip oldukları gayrimenkullerin tekrar kendilerine iadesi sorununa eğilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konudaki taleplerini bu tür sempozyumlarla, yargıya giderek dile getirmeye çalışıyorlar. Bu konuda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün ve hatta bakanlığın bazı inisiyatifler geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Bu biraz da Ankara ile ilgili bir olaydır.
-Son olarak, AKP hükümetinin Süryanilere yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir Süryani açılımı söz konusu mu?
Açılım münhasıran bir topluluğa, bir halka yönelik olmamalı. Türkiye’de demokratikleşme olduğunda bu genel anlamda bütün vatandaşları etkilemektedir. Dolayısıyla Türkiye bir hukuk devleti olacaksa yalnız bir grup vatandaş için değil, bütün vatandaşlar için demokratikleşmeye gidilmesi lazım. Türkiye’de her kesimin kendine has sorunları var. Süryanilerin de kendilerine has sorunları var. Ancak biz münhasıran Süryanilere yönelik bir değişiklik talep etmekten ziyade, Türkiye’nin tam demokratikleşmesini istiyoruz. Yeni yapılacak demokratik, sivil bir anayasayla bütün ötekileştirilmiş olan farklılıkların kendilerini özgürce ifade edebileceği, anadillerinde eğitim hakkı olmak üzere çeşitli hakların kendilerine tanındığı bir ortam yaratıldığında zaten tüm bu farklı kesimler de kendilerini daha iyi ifade edebilirler ve daha özgür temelde kendi sorunlarını dile getirebilirler diye düşünüyorum.
İlk Süryani gazetesi “Sabro” çıktı
Süryanicede umut anlamına gelen “Sabro” Osmanlı’dan bu yana çıkan ilk Süryani gazetesi olma özelliğini taşıyor. İlk sayısını bu ay veren ve şu an için aylık çıkan Sabro Gazetesi Türkçe ve Süryanice yayımlanıyor. Sabro Gazetesi, Süryanileri tanıtmayı ve taleplerini dile getirmeyi amaçlıyor. Gazetenin Genel Yayın Sorumlusu Tuma Çelik, gazetenin hedeflerini şöyle açıklıyor: “ Sabro olarak önümüze koyduğumuz esas hedef duyulmayan sesimizi duyurabilmek, sorunlarımızı ortaya koyabilmek, taleplerimizi dillendirmek ve geleceğe dair umudumuzu herkese göstermek, hissettirmek. Çok köklü bir geçmişe sahip olmamıza, verdiğimiz emekle birçok değer yaratmamıza rağmen yaşanan olumsuzluklardan dolayı bitme noktasına gelen bir halkız. Kültürümüz, dilimiz, bir bütün olarak kimliğimiz Türkiye’de bitme noktasına geldi. İşte biz buna bir dur demek için yola çıktık ve her şeye rağmen bir umudumuz olduğunu da göstermek istiyoruz.”
“Çok Kültürlü Yaşamda Süryaniler” sempozyumu gerçekleşti
23 Mart günü, Cezayir Toplantı Salonunda Süryani (Turabdin) Kültür Derneği ve Hollanda Büyükelçiliği işbirliğiyle “Çok Kültürlü Yaşamda Süryaniler” konulu sempozyum gerçekleşti. Açılış konuşmasını BDP Mardin Milletvekili Erol Dora, Hollanda Büyükelçisi Siyasi İşler Birinci Sekreteri Peter Van Der Bloemen ve Avrupa Süryaniler Birliği üyesi Tuma Çelik’in yaptığı sempozyumda Süryani cemaatinin önde gelenleri ve Sosyolog İsmail Beşikçi, İnsan Hakları Savunucusu Yavuz Önen, Akademisyen Suavi Aydın, Yazar Orhan Miroğlu gibi isimler Süryanilerin yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini tartıştı.
Kaynak ve Fotoğraf: BİRGÜN, Olgu Kundakçı ; Güncelleme Tarihi: 27 Mart 2012