Mezopotamya’dan acılı bir yürüyüşün durağı diaspora…1915 den bu yana nar taneleri gibi dünyanın dört bir yanına dağılan Kadim Süryani halkı yaşadıkları her yerde yüreklerini Turabdin’de bırakarak gibi, gibi yaşamışlar. Geçtiğimiz hafta Asur federasyonu, Seyfo, Asur dernekleri ve Asur demokratik örgütü(
ADO) davetlisi olarak
ilk kez çıktığım Avrupa/Almanya ayağında gördüğüm o ki, Kadim Süryani halkı gittikleri her yere Turabdin’de gördükleriyle yaşayıp Mardin’le yatıp, kalkıp yürekleri Mardin’de atmakta. Bu nemenem aşk böyle dedirten memleket hasreti. Toprağından ayrı yaşamak zorunda kalan halkların gözleri belkide bu yüzden hep sağanak. Her halk kendi toprağına yakışır ve yine her halk kendi toprağına benzer sözü misafir edildiğim ailelerde o kadar anlam kazanıyordu ki. Yüreğimin bir yarısı bu güzel Halkla birlikte kanıyor, birlikte dağlanıyordu. Avrupa’da doğan yeni nesil bile Mardin kültürüyle o kadar sarmal olmuş ki bir anda kendimi Mardin’de hissettim. Hiç görmedikleri
Bethnahrin/Mardin için yanıp, yakılmak, toprağından sürgün yaşamak zorunda kalan insanlara has bir olgu olsa gerek. Sanki bu halka gurbet elde Turabdin’nin o naif ve hüzünlü kokusunu götürmüşüm gibi; dostça sarılan her insan bir daha, bir daha sarılıyordu.
Mor Gabriel’i gözlerinin keder coğrafyasında görür gibi bakıyorlardı bana.
Ah! Acılarından keder damıtan halkların o sessiz ve o güzel insan kokusu
hangi dilde nasıl anlatılır bilmiyorum. Bildiğim tek şey Mezopotamya’nın çocukları gittikleri her yerde hüzün ve özlem yüklü bulutlarla yaşıyordu. 1915 ve daha sonra yaşadıklarından ise hafızalarından hiç silinmeyecek olan korkularıyla mavi bir erguvan yumuşaklığında isyan ediyorlardı.
25 Nisan Gutersloh Asur derneğindeki seminerde buluştuğum kadim Süryani halkı artık inadına isyan, inadına örgütlenme der gibi acılı coğrafyadaki onbinlerin sesine ses olmaya çalışıyordu.
Asur dernek başkanı Aziz Yousef konuşmalarında ve gösterdiği misafirperverlikle bana hep Mor Gabriel’in dost kokusunu anımsattı. Asur derneğinde düzenlenen seminerde ise en geniş katılımın sağlanması için herkes bir nefer gibi çalışmış adeta. Evinde konuk olduğum Schamiram Bagandi Ayaz ve eşi Nuri Ayaz 9 Mayıs’ta yapılacak seçime hazırlanıyorlardı. Gider, gitmez bir seçim atmosferinde buldum kendimi. Türkiye gibi buzdolabı, çamaşır makinası, deniz feneri yardımlarıda yoktu orada. O kadar sakin geçiyordu ki seçim çalışmaları!. Bir anda Dersim’e gitti aklım elektriksiz köylere çamaşır makinesi hediye eden anlayışlar ve Alevi köylerine seksenli yıllarda cami yaptıran zihniyetler gözlerimin önünden geçti birer, birer. Türkiye’de kavga ve seçim afişleri kirliliğine alışan gözlerim,gördüklerine inanmamak için direnirken Avrupa’da insanı yücelleştiren demokrasiden nasibini almış bu ülke bana kuzuların sessizliği gibi geldi. Belki de biz bu ülkede her gün haber ajanslarında şiddet, faili meçhul cinayetler, cezaevleri sorunları, operasyonlar, baskılar, azınlıklar sorunu, ekonomik sorunlarla boğuşa, boğuşa başka türlü yaşamasını bilemedik. Onlar etnik ve dini olarak ötekiydi bizler düşüncelerimizle ötekiydik.Payımıza bu yüzden belkide hep acı, hep gözyaşı düşmüştü kimbilir?
Paderborn’da ilk kez SPD’den bir Süryani asıllı Türkiyeli, Nordlan Westfallen eyalet meclisine aday oluyor Türk’lerin ve Süryanilerin yoğun yaşadığı bölgede. Umarım Nuri Ayaz, Süryani halkı ve ezilen tüm halkların sesi olur. Seçilme şansı yüksek olan bu dostumu o bölgede daha fazla beslemek kanısındayım. Bunun yanı sıra ikinci Süryani asıllı dostum, yoldaşım Johann Roumee’de Sol bir partiden aday oluyordu. Şu anki Almanya Nordlan Westfallen eyalet meclisinde yeni kurulan Sol partinin hiç şansı olmamasına rağmen bu bir başlangıçtır, medeni bir cesarettir Johann’nın yaptığı diye düşünüyorum. Avrupanın her ülkesinde politik arenada Süryaniler aday olur daha fazla örgütlenirse sanırım dipnot gibi anılmaktan da kurtulur. Almanya Asur federasyonu başkanı Shlemon Yonan’a gelince koca Çınar, uzun yıllara yayılan bir mücadele anlayışı ile bizim İnsan hakları derneğinde emek veren şimdi BDP’den milletvekili olan tıpkı Akın Birdal gibi gelecekle ilgili Barışa dair umutların örgütlülüğünü örüyordu Almanya genelinde.
Birde gizli kahramanlar vardı bu bölgede Konferanslarda ve afişlerde adı geçmeyen. Asur mücadelesine destek veren dostum Morris Dal ve Basna’yı anlatmak ise kâğıdı boğmaktır. Gösterdikleri dostluk adına, mücadele adına Morris’e hayran kalmamak mümkün değil. Asur Derneği ve Avrupa/Brüksel parlementosundaki konferans için sanki Julis Fuçik’in romanından çıkmış bir kahraman edasıyla Morris, militan gibi her yere yetişmeye çalışıyordu yüreği güzel insan. Morris gibi gizli kahraman olan adını hatırlayamadığım düşünce yoldaşlarıma bu organizasyonlarda gösterdikleri emek adına müteşekkürüm. Onca güzel insan tanıdım bu süreçde. Ama biri var ki, Avrupa’da Süryani halkıyla buluşmamda kilit rolü oynayan "Sabri Atman" nasıl anlatılır bilmiyorum. Her gün bir Avrupa ülkesinde Süryani halkının acılarını duyurmak için yaşamını ona göre programlamış adamış, bir yiğit, bir nefer Sabri arkadaş.
Sabri Atman; yaşayan Süryani şair Ninos Aho ile birlikte gelmişti Avrupa parlementosuna. Ninos Aho; fiziki olarak koca çınar ama yüreği genç kalanlardan. Şiirlerinde hep Süryani halkının acılarını, hüzünlerini, katliamlarını dile getirmiş bir yaralı yürek… Onunla tanışmak, şiirlerini onun ağzından dinlemek unutulmaz an’lar tarihime geçecek bir anektot olarak kalıcak daima. Kürt edebiyatçısı Mehmet Uzun’u yaşarken görmeyi o denli istememe rağmen bir türlü görmek nasip olmadı. Ninos Aho’nun şahsında Mehmet Uzun’la, Ruhi Su’la,Aram Digran’la,Ahmet Kaya ile,Yılmaz Güney’le,Hrant Dink’le, Süryani asıllı Aziz Kalaycı ile yüreği Barıştan yana olan bütün düşün adamlarıyla yüreğimin denizinde bir kez daha buluştum.
Evinde beni misafir eden dostum Nuri Zhaco ve değerli eşi Elizabeth ve çocuklarınla modern bir coğrafyada Mardin’i yaşadım. Yemek kültürleri ve çok çocuklu olmaları (en az olan 4 çocuklu genelde!) hala Mardin’de yaşıyorlar diye geçirdim içimden. Devlet olamayan halklar kültürlerini yaşatmak için ya ibadethanelerle ayakta kalır ya da diliyle ama ben bir kadın olarak bunların yanı sıra kadınlarla kültürler devam eder diye düşünüyorum. Erkekler yaşadıkları her yerde iş hayatı veya sosyal konumları itibarıyla çok çabuk entegre olurlar. Oysaki kadınlar! çocukluğun geçtiği düşlere yolculuğunda aldıkları kültürü yaşamları boyunca taşır ve evlatlarına birer miras olarak bırakırlar. Bu yüzdendir ki Nuri Zhaco’nun eşi Elizabeth’in Süryani kültürünü inatla ve ısrarla yaşatma çabalarına selam duruyorum. Hep yazılarımda ve konuşmalarımda derim ki; katliama uğruyan halklar için kadınlar acıyı iki kez yaşarlar hem bedenlerinde tecavüzlerle, hem yüreklerinde kaybettikleriyle. Bu nedenle Asur kadınlarının bu gelenekçi yaklaşımını olması gereken ama eksik diye niteliyebilirim pekala.
Nuri Kino; Avrupada yaşayan Süryani halkı için bir değer. Gazeteci ve yazar olan Nuri Kino dostum, İsveç Pulitzer araştırmacı gazetecilik ödülünü alan tek Süryanidir. Nuri Kino Neon ışıklarının altından çıkmış gibi etrafa sürekli gülen ve umut veren gözlerle Avrupa parlementosunda en sempatik kişi ünvanını da benden almıştır. Nuri Kino o kadar entelektüel ve pozitif olmasına rağmen iş 1915 ve sonraki sürece gelince Gözlerindeki ışık demeti, hüzne terk ediyordu hep sözlerinde.
Egeden İzmir’den bir Giritli kadının Turabdin coğrafyasına uzanan öyküsü. Acılarımız ve özlemlerimiz kardeş Süryani halkıyla. Ezilen ve acı çeken halklar aynı acının nehrinde yıkanmıştır. Ben İzmir’de Girit’e olan hasret öyküleriyle büyümüş biri olarak diasporada yaşayanların memleket hasretlerini anlamanın ötesinde Barış içersinde daha yaşanılabilir bir dünya özlemiyle yürüyorum Süryani halkına ve ezilen tüm halklara. Yıllardır Sol ideoloji ile beslenmiş biri olarak bu gün Süryani, Ermeni, Kürt halkıyla buluşmamı bu düşünceye borçluyum. Girit; tarih boyunca hep sürgünlerin gözyaşının adresi olmuştur. Tıpkı Turabdin gibi... Ah Turabdin İnsanlığın şehri, medeniyetlerin ve dinlerin ilk doğduğu yer. Çok dilli, çok dinli bir coğrafyanın dilsiz çığlıkları yankılıyor şimdilerde mezopotamyada . Avrupada gördüğüm o ki, benim yaralı yanım Turabdin. Mor Gabriel'de büyük insanlıkla tanışınca dedim ki; şimdi ölsemde gam yememin resmini çizebilirim gözlerimin rituellerinde.
Güncelleme Tarihi: 7 Mayıs 2010