SÜRYANİ TARİHİ
Süryaniler Kimdir?

Eski Tarih

Süryani Tarihinde Bölünmeler

Sessiz Sedasız

Kültür

Risk Altındaki Süryani Mimari Mirası İçin Çağrı

Avrupalı Süryanilerden Orman Bakanına Çağrı

Süryanilerden Tur İzlo'da Yeni Yatırımlar

Malfono Mor NARSAY ve Kendini Tanımak

Kadim Halk Süryanilerden Şlomo yani Selam var

Papaz Diril: Cevap Bekleyen Çok Soru Var

Süryani Göçüne An'larla Tanıklık

İsveç'ten Dünyaya Ezilen Halkların Haberleri

hepsi

 
 
Faruk Turinay / TOPRAĞA GÖMÜLEN SÜRYANİ KÖYÜ: KILLIT
Hem Protestan hem Süryani aynı zamanda Katolik kilisesine sahip dünyada kaç tarihi metropol vardır? Bir elin parmakları kadar belki. Bu satırların yazarı öyle bir köyden söz edecek ki; bu köy şu sayılan üç kiliseyi de barındırıyor. Ne metropol ne bir kapital ne de bir şehir, yalnızca bir köy! Üstelik bu köy Türkiye’de. Birkaç ay önce Radikal2’de* anlatmıştım Mardin’i. Savur ilçesinin Kıllıt (Dereiçi) köyü hemen her insanın dudağını uçuklatacak bir hazineyle dolu. Ve aralıyorum eşsiz define sandığının paslanmış kapağını…

Savur-Midyat karayolunda Mezopotamya’nın gizemlerinin peşinde, ilerliyorum. Bahar serinliği, cırcır böceklerinin ıslıkları arasından duyuruyor sesini. Sağ tarafta çatısız, kahverengi evlerin yan yana sıralandığı yerin başladığı, kocaman söğüt ağacının altında duruyoruz. Üç-beş plastik sandalye var gölgelikte. Serin bahar rüzgârı yüzümüzü yalıyor. Sesleniyoruz bir çocuğa, köydeki kiliseyi gezmek istediğimizi söylüyoruz. Çocuk çağırmaya gidiyor rahibi. Kilisenin bir rahibinin olduğunu sanacak kadar iyimser ve habersiziz olanlardan. Beş dakika sonra yaşlıca bir adam yaklaşıyor yanımıza. Hoş geldinlerle karşılıyor, gülümser yüzüyle. Konuşması bir parça zor anlaşılıyor. Başlangıçta hiçbir şey anlamıyorum.

Adının İlyas olduğunu anlıyoruz bizi karşılayan yaşlı amcanın. Kıllıt (Dereiçi) köyünde yaşayan bir avuç insan gibi o da bir Süryani. Dindar bir Hıristiyan. Ağzından ‘Allah’ sözcüğü hiç düşmüyor: Allah korusun. Hepimiz bir tanrıya inanıyoruz. Musevi, Hıristiyan, Müslüman ne fark eder ki. Biraz konuştuktan sonra anlamaya başlıyorum.

Kıllıt (Dereiçi), katıksız bir Süryani köyü. Eski ismiyle ‘Kıllıt’ köyü geçmişi uzun bir yerleşim yeri. 1960 yılında 350 ilkokul öğrencisi varmış köyün. Binlerce insan yaşıyormuş daha o zaman. “Önce rahip göç etti Avrupa’ya” diyor İlyas amca, durmadan yakınıyor, çok dertli, “Köylüler bir bir onun peşinden gittiler. Şimdi köyde yaşayan 15 aile ancak vardır. Eskiden ne zengindi ne verimliydi bu topraklar, her yerden ürün fışkırırdı. Bağ bahçeden geçilmezdi her taraf” üzüm bağları bakımından da zengin Kıllıt köyü. İlyas amca 300 dönümden fazla bağı olduğunu söylüyor; diyor ki; “Bakımsız hepsi, ölüp gidiyor. İnsan yok ki bakacak. İnsan yok! Kim baksın, kimin için bakayım?” Kıllıt’ta üretilen üzümün işlendiği bir şarap fabrikası var. Fakat ağır aksak işler, bazen hiç çalışmazmış. Kimse Süryanice konuşmuyormuş köyde, hep Arapça. “Süryanice biliyor musun?” diye soruyorum; yanıtlıyor: “Birkaç kelime, ‘git, gel’ o kadar!” Kaymakamlığın ne kültürel miras için ne de fiziksel koşullara ilişkin bir çabası yok, ne acı!

Kılıt KöyüVaktimiz sınırlı olduğu için Kıllıt köyünün ortasında yan yana duran üç eserden sadece Süryani kilisesi Mor Yuhanun’u ziyaret edebiliyoruz. İnanılmaz! Milattan sonra 4. yüzyılda yapılmış. Milenyumlara meydan okurcasına dimdik ayakta duruyor. ‘Mor’ Süryani uygarlığında ‘aziz’lere verilen bir unvan. Mor Yuhanun adına yaptırılan kilise iki kattan oluşuyor. İlk katında klasik kilise mimarisinden ayrı olarak geniş bir antre, Süryani manastırlarına paralel olarak simetrik olarak konumlandırılmış penceresiz ayin odaları var. tavan oldukça yüksekte. Bu yükseklik ambiyansa sonsuzluk havası katıyor. Duvarlarda kızıl giysisi içinde İsa portreleri yer alıyor. Bir kenarda ölen her kilise rahibinin oturur biçimde gömüldüğü bir kabin yer alıyor. Vefat eden rahipler bir iskemleye oturtulur ve iskemleyle birlikte gömülürmüş. Önceki gezintilerimden Süryani manastırlarında böyle bir geleneğin varlığını biliyordum. Tam ortada ise haça gerilmiş İsa rölyefi yüzyıllara yayılan acıyı yüzüne yansıtmış. Vaftiz havuzu ile mumluklar rölyefin hemen sağında. İlyas amca içeri girer girmez mumları yakıyor. Bizim için!

Süryanice, İngilizce ve Türkçe basılmış birkaç incilin üstünde sararmış yaprakları, parçalanmış cildi, yıpranmış kapağıyla elyazması bir kitabın ayırdına varıyorum. Ancak müzelerde karşılaşılabilecek cinsten bu yapıta dokunuyorum parmaklarımla. Büyük bir merak ve özenle çeviriyorum sayfalarını. Asıl olarak Süryanice yazılmış. (Süryanice yazıyı ayırt edebiliyorum) fakat üzerinde her dilden notlar, yazılar, biçimler var. Benzersiz bir define duruyor parmaklarımın arasında. 1969 yılında Mor Yuhanun’a atanan rahibin Türkçe elyazısını okuyorum: “1969 senesinin Mart ayında Kıllıt köyündeki Mor Yuhanun kilisesine tayin oldum.” Elyazması kitabın yaprakları arasında ne harfler ne yazılar var… Kitabın baş kısmında Arapça sözcükler ve süslemeler var.

Kıllıt'ın uzaktan görünüşüAntredeki irili ufaklı çanları gösteriyor İlyas amca. En büyüğü 85 kg’mış. “Kaldırabilir misin?” diyor bana. Heyecanla kulpundan tutuyor ve kaldırıyorum koca çanı 3-5 saniyeliğine. Bahçesindeki anıtmezarlar ayrı bir inceleme konusu belki de. Mezartaşlarının üzerinde Süryanice, Arapça yazılar, işlemeler var. Yenilerinde Türkçe tarihleri de fark ediyorum. Sonra bir çırpıda ikinci kata çıkıyor, çan kulesine tırmanıyorum. Asılı duran küçük çanı çalıyorum. Tiz bir ses yayılıyor uzaklara doğru. Benden önce en son kimin çaldığını düşünerek iniyorum kuleden.

Bünyamin Circis 1992 yılında teröristlerce katledilen, Dereiçi köyünün eski muhtarı. Kilisenin bahçesindeki kabirlerden birine gömülü. Mezartaşının üzerinden adını, ölüm tarihini, niçin öldürüldüğünü okuyorum. Teröristlerin yardım isteğini reddeden B. Circis PKK’nın bölgedeki etkinliğini artırdığı sürecin başlangıcında öldürülen onlarca kurbandan biri. Ne yazık ki…

Bütün bunların ardından biraz Süryanice’den söz etmek istiyorum. Alfabesi olan nadir dillerden biri. Kökü binlerce yıl öncesine uzanıyor. Yüzyıllar önce parşömenlere, derilere kazınan kıvrımlı, ilk bakışta Arap harfleriyle benzeşen inciler, şimdi modern baskı tesislerinde kâğıtları boyuyor. Yine de gerekli koruma önlemleri alınmazsa toprağa gömülüp giden pek çok mücevher gibi onun da yok olup gideceğine kuşku yok.

Kulağımda kulesine tırmanıp çaldığım küçük çanın çığlığı, tenimde kilisenin mistik serinliğinin ölümsüz izleri, toprağa gömülen bir Süryani mücevherinden içim buruk ayrılıyorum…

*Not: Kıllıt ile İlgili Radikal 2 de yer alan yazı

Yazı: Faruk Turinay Bilgi Üniversitesi, Güncelleme Tarihi: 4 Kasım 2009

Resimler: Renkler Solmasın Kültürler Kaybolmasın

 
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım