Mor Gabriel Kampanyasına ve Süryanilerle ilgili deklarasyona ilişkin olarak Süryaniler’in şimdiki durumlarını, taleplerini ve Süryanileri çoğu insana hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi gelen sözcükler olmaktan çıkarıp yaşam içinde gösterebilmek için
Yeşil Gazete adına İzmir Süryani,dostluk,kültür ve dayanışma platformu sözcüsü
Zeynep Tozduman ile söyleşmenin uygun olacağını düşünerek kendisine bu isteğimizi iletiyoruz. İçtenlikle kabul ediyor.
Yeşil Gazete: Zeynep hanım siz Süryani misiniz? Yanıtlamak istemeyebilirsiniz, saygı duyarız. Asıl olarak bu konuda aktif olma nedenini biraz açar mısınız bize?
Zeynep Tozduman: Ben aslen Girit Türklerindenim 1923 mübadelesinde atalarım Girit’den gelmiş. İkinci kuşaktır İzmirliyim. Yani Süryani değilim. Ayrıca ezilen bir halkın daha doğrusu anavatanlarında yok olmaya yüz tutmuş bir halkın yanında olmak için Süryani de olmam gerekmiyor. Sosyalistim. Bir Sosyalist olarak ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına ve halkların kardeşliğine inanıyorum. Beslendiğim kaynak SOL ideolojidir aslında. Birde çocukluğumun o yaralı coğrafyasında atalarımın sürekli GİRİT’e özlemleriyle yani memleket hasretiyle donatılmış biri olarak bu gün ekonomik, siyasi, sosyal, politik nedenlerden ötürü anavatanından uzakta yaşamak zorunda olan Süryanilerin MEMLEKET HASRETLERİ konusunda onları anlamanın ötesinde ortak bir kaderimiz var. Bu da beni SÜRYANİ halkına yakınlaştıran nedenlerden sadece biri.
Yeşil Gazete: Bize biraz deklarasyon sürecini anlatır mısınız?
Zeynep Tozduman: Uzun yıllardır SÜRYANİLERİ araştırıyorum Haziran ayında Morgabriel’e duruşmayı izlemeye gittiğimde bu düşüncemi Midyat ve çevresindeki dernek başkanlarıyla ve ayrıca Avrupa’da yaşayan Süryani dostlarımla paylaştım. O günden beri telefon ve mail yoluyla bu projeyi nasıl geliştirelim ortaklaşarak diye görüşmelerimiz sürdü. Biz de buradan İzmir’den o kadar acılar yaşamış bir halkla nasıl dayanışma yapabiliriz diye bir platform kurduk. İçimizde iki tane de Süryani kökenli arkadaş var platformda. Türkiye genelinde 18000 kalan Süryani halkına birazda sahip çıkma anlamında yola çıktık açıkçası. Her rengin olduğu bir çiçek bahçesi en güzeli olduğuna inanaraktan bu ülkede, Biz Türklerden önce krallıklar ve medeniyetler kurmuş bu halka İzmir den Platform adına el uzatmak istedik.
Yeşil Gazete: Bu süreçten kısaca beklentileriniz talepleriniz nelerdir?
Zeynep Tozduman: Bir yıllık ortak çalışmadan sonraki dostluğa dayalı güven ve Türkiye nin BARIŞA dair çizdiği bu yol haritasında Bir umut olabilir düşüncesiyle yüzyıldır kanayan bu yarayı hep birlikte SARMAK adına bu deklarasyonu hazırladık ve kamuoyu ile paylaştık.
Yaşanan süreç itibarıyla yarına dair umutlarımız ve demokratik taleplerimiz var ülkemizden: Kendi anadilinde eğitim, din ve inanç özgürlüğü, ifade hakkı, yayın hakkı, kamu kuruluşları ve parlementoda eşitlik ve fırsat eşitliği, daha fazla yok olmadan bu ülkede, Avrupa’dan geri dönüşlerin cazip hale getirilmesi ve yaşanabilir bir ülke istiyoruz. Kısaca: “korkusuzca ve özgürce yaşam hakkı istiyoruz” diyebiliriz. Bu dünyaya gelen herkesin insan hakları sözleşmesi gereği olması gerekendir, bu istekler.
Yeşil Gazete: Süryaniler kimlerdir ne düşünürler, nerede yaşarlar, nasıl insanlardır, acıları sevinçleri… İlişkilerinizden, dostluklarınızdan, yaşadıklarınızdan, anılarınızdan yola çıkarak anlatmanızı istesek…
Zeynep Tozduman: Sizinle bu yaz, Avrupa’dan gelen evimde ağırladığım karı-koca ile ilgili anımı paylaşmak istiyorum. Uzun bir zaman değil ama kısacık bir yılda, yüzyıla sığacak dostluklar yaşadım Süryani halkıyla. Geçtiğimiz Temmuz ayı başlarında Avrupa’dan gelen dostlarımı tipik bir İzmir’li olarak İnciraltı’ndan başladım gezdirmeye sonra Alsancak’a getirdim. Kıbrıs Şehitleri caddesini gezdikten sonra 1. Kordon’a, sahil kenarında oturmak için bir tekel bayiine gidip kutu biralarımızı aldım. Başladık sahile doğru yürümeye. Kordon’da bir bankta oturup herkesin eline bir kutu bira verdim. Şaşkınlıktan ne içeceklerini anlayamadılar onlar, eve aldım sandılar, sohbetin belini kırarken anlattıklarına bakılırsa!. Ben yakamozları seyre dalıp yaz akşamında buz gibi biramı sakin sakin yudumlarken onlar hala tedirgin. “Ya Zeynep, başkalarına saygısızlık etmeyelim” düşüncesiyle Alplerden fırlamış gibi olan biraları ısıtmaya devam ediyorlardı. Bende dedim, “Bakın çimlerde oturan gitar çalan gençlere onlarda bira içiyorlar. ” Biraz olsun rahatlayınca; içkileri daha fazla ısınmadan, ortamı yudumluyorlardı aslında. Avrupa dan yıllardır sürekli bir şeklide Midyad’a gelen bu aile İSTANBUL dışında Türkiye’nin her yerini Mardin / Midyad gibi düşünmüş olacaklar ki, bir çekinmedir sormayın; İsa’nın kuşları da denilen bu halkın insanları, (Hıristiyan olmalarına rağmen. Hıristiyanlıkta şarap kutsaldır. Yani içki günah değil!)yaşatılan korkulardan olsa gerek güvercin ürkekliğindeydi… İlk anlarda dostluğuma güvenmelerine rağmen İsa’nın yaralı kuşları Süryaniler… Hemen Başbakanımızın İzmir’e “GAVUR İZMİR!” dediğini ve “Türkiye’de Gavur olmakla övünen tek İl İzmir’dir” deyince kahkahayı bastık hep birden.
Evde yemek yediğimizde en çok ilgimi çeken şey ev sahibi yemeğe oturmadan ASLA yemeğe başlamamalarıydı. Bu sanırım Mezopotamya’da yaşayan tüm halklarda geleneksel olarak hala devam eden bir anlayış; 28 yıl gibi Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi İSVEÇ de bile sıkı sıkıya bu geleneklerine bağlı kalmalarından olsa gerek diye düşündüm. Kuşadası’na yolcu ederken yüreklerinin diliyle gözlerinde gördüğüm müteşekkirlik öylesine içten, öylesine yalındı ki. Yolcu ettiklerim bir dosttan öte kardeşimdi benim.Daha gitmeden dostlarım, özlem çörekleniverdi birden yüreğime.
Yeşil Gazete: Bize bu sıcak anıyla kocaman bir dünyayı görünür kıldınız Teşekkür ederiz ama son sözü size bırakarak sözlerinizle umuda yolculuk yapalım…
Zeynep Tozduman: Yönetenler ne derse desin bir gün gelecek vicdanın sesi bu topraklarda egemen olucak. “Nasıl oluyor da en yakınımdaki Süryani komşum en uzaktaki olmuş? Komşumu istiyorum” diye avaz avaz bağırmak geliyor içimden. Kırık bir dilde nasıl anlatılır ki bu duygular. Yaşanan acılara, uzak diyarlara inat biz kadınlar bir gün gelecek komşumuzu yanı başımızda isteyeceğiz. Belki kış gecelerinde mangalda kahve pişiremeyeceğiz komşumuza (Teknoloji geldi mertlik bozuldu misali)ama dostluk köprüsünü biz kadınlar öreceğiz. Buna tüm yüreğimle inanıyorum. Çocuklar doğuran biz kadınlar bir gün gelecek bu topraklarda BARIŞ’ı da sevgiyi de birlikte doğuracağız. Yeter ki yüreğimizde atan sevgi damarı sürekli İnsanlık ve Barış adına pompalansın.
Kaynak: Yeşil Gazete, Derya Özgüzel ve Mustafa Cevdet Arslan
Güncelleme Tarihi: 20 Ağustos 2009