Aşkı, hayatı, ayrılıkları yaşadığımız
ama kavrayamadığımız yıllardı.
Pişmanlıklarla boğulduğumuz anlarda,
Yeni Türkü eşlik ederdi bize.
“dönmek,
mümkün mü artık dönmek
onca yollardan sonra
yeniden yollara düşmek…”
İçimizin, sılaya, gurbete kıvrılan yollarında kaybolunca,
Murathan Mungan, tutardı ellerimizden.
“Uçan halılar, sevdalı bulutlar eşlik ederdi” dumanlı başlarımıza.
Mümkün mü artık dönmek?
İçinizin bilmediğiniz bir yerinde bir şey koptuğunda,
bir şehre, bir kadına, dönmek mümkün mü?
Ben bu şehrin kasveti ve çıkmaz yollarından yoruldum.
Tuttum, yola revan oldum.
Mardin'in Midyat'ına.
Oradan Ayınvert Köyü"ne.
Süryani bir aileye misafir oldum.
Bir süre onlarla yaşadım.
Şehirden de kendimden de kaçmak istedim.
Yol hep iyi gelmiştir bana.
Belki içimde hep bir gurbet olduğundandır.
Bilmediğim yer ve hayatlara adlandıramadığım özlem.
Çok insanlardı.
Bilmediğim kadar iyi.
Ekmeklerini paylaştılar.
Güvenmemek için bu ülkede başlarına onca şey gelmişken,
güvendiler.
Dahası sevdier.
Ayınvert"in taş evleri, 4. Asırdan kalma klisesi, geometrik damları,
sokaklardaki kemerleri görünce, nasıl bir cenneti cehenneme çevirdiğimize bir kez daha tanıklık ettim.
İnsanı, tarihi, taş evleri ve doğasıyla
Ayınvert bir cennet.
Ama son demlerini yaşayan bir cennet.
Köyde
on kadar Süryani aile kalmış.
Çoğu, aile bile değil artık.
Köyündeki tezeği, Avrupa"ya değişmeyen inatçı birkaç ihtiyar,
ve o yaşlılara bakmaya gönüllü birkaç genç.
Süryanilere ait diğer evlere, paslı kilitler asılı.
Köy sohbetlerinde konu Avrupa"dakiler.
Döncekler mi?
Belki bir gün diyor
Yohanin.
Yüzündeki çizgiden kendisinin de pek umutlu olmadığını anlıyorum.
Bu toprakları görmüşler, köyünde vazgeçemiyor.
Yılda beş on günü geçirmek için yeni evler yaptırılıyor.
Her yaz gelip, köyü ziyaret ediyorlar.
Peki ya onlar ölürse.
İşte o zaman zincir kopacak gibi.
Çünkü, gençler Avrupa"da mutlu görünüyor.
Yol, yine başka bir dünyanın kapılarını araladı.
Dönmek ise hep zordur.
Bir parçan, oralarda kalır.
Adana"da basık bir hava karşıladı bizi.
Yağmur mu güneş mi,
Soğuk mu sıcak mı?
Karar veremediğiniz bir hal.
Tam da şehrin ruh hali gibi.
Tanıdık ekranlara gönülsüz baktım.
Aynı yüzler, aynı masalları, aynı görev duygusuyla anlatıyordu.
Bu koşullarda bu kent, nasıl bir eziyettir.
Kapattım televizyonu.
Gözlerimi de.
Ayınvert"e uzandım,
Yavnon ile top oynadım,
Nehrin"in fotoğraflarını çektim,
Hanıme"nin yaptığı peyniri yedim.
Bir şehrin bulutlarını, böyle böyle dağıttım.
Ben yine, kendimden gittim…
Kaynak:
Adana Medya, Güncelleme Tarihi: 17 Haziran 2009