“Yüzyıllardır bir arada yaşıyoruz, Sorun baştakilerde, biz kardeşiz, Bu topraklar hepimize yeter”.
Hayat, kulağa hoş gelen, söylemesi kolay sözlerin toplamından oluşmuyor ne yazık ki. Yüzyıllardır bir arada yaşayanların değil, yüzyıllardır birbirine karşı kışkırtılmışların; kendinden başkasının düşman olduğu inancı ve propagandası üzerine kurulmuş ülkede yaşayanların toprağı paylaşmasından oluşuyor hayatımız...
Hele ki
toprağınızı bırakmak zorunda kalmışsanız. Hele ki toprağınıza el koyanlar arasında sizin gibi toprağını bırakmak zorunda kalmışlar da varsa... Hele ki ne kadar güzel çiçekler açarsa açsın gurbetin toprağı da
çöl görünüyorsa...Ne kadar zor...Ama aslında hem de ne kadar kolay.
Herkes kendisi için istediğini toprağını paylaştığı için de isteyebilse ne kadar kolay...Bu yazı dizisinde, toprağımızın eski sahiplerinden Süryanileri; onların neden kendi toprağında
bu kadar az kaldığını ve bu kadar az kalmış topraklardan bile
pay istenmesinin kederini paylaşmaya çalıştık. Paylaşmak kelimesi, sorunları da çözümleri de özetliyor sanki. Hayatı paylaştığımızla toprağı da paylaşabilmek; ama kimsenin payına göz koymadan yapabilmek bunu...
Çünkü toprağımız yüzyılların acısına; Türklerin, Kürtlerin ve Süryanilerin acısına doymuş. Kimini yüzyıl önce yaşadık, kimini yüzyıl sonra... Ama yine de ortak acılarımız. Acılarımızdan arta kalmışlarımız; kanımız, kemiğimiz, tarihimiz toprağın altında birbirine karışmış, hiçbir kadastro çalışmasının
bölemeyeceği kadar derinlerdeler...Toprağın daha fazla acıya takati yok...Bizim de...
Diğer halklar ne istiyorsa biz de onu istiyoruz. Sait Yıldız Merkezi Suriye’de bulunan Asuri Demokratik Örgütü İsveç temsilcisi. Memleketi Midyat’tan 1980 darbesinden hemen önce göç etmek zorunda kaldı. Ortadoğu Tarihi Uzmanı da olan Yıldız’a Süryanilerin göçünü ve geri dönüşünü sorduk.
Süryaniler ne zaman göç etmeye başladılar?: Göçün başlangıcını, halkımızın yaşadığı topraklarda istikrarsızlığın başladığı yıllara odaklayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde gayrimüslim bir topluluk olarak ödedikleri haraçlar ve cizyelerle nispi anlamda bir güvenliği vardı Süryanilerin. Ancak 19. yüzyılda Osmanlı’nın himaye sistemi sarsıldı. Feodal sistem aşılmak durumunda kaldı. Parça parça bu sistem çatırdamış ve yıkılmıştır.
Panislamizm ve sonrasında Pantürkizm olarak şekillenen zihni yapılanma ve uygulaması ile Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan gayrimüslimlere karşı sistematik bir temizlik hareketi başlamıştır. Dağılan imparatorluğu ayakta tutmak için “ağır ve acı fatura” gayrimüslimlere kesilmiştir.
I. Dünya savaşı sürecinde 1915 yılıyla birlikte yüzyılın ilk sistematik kırımına Asuri/Süryaniler de diğer gayrimüslim halklarla birlikte maruz kalmıştır. Bu halk severek, isteyerek, aç olduğu, toprağı-evi ve yaşayan bir kültürü olmadığı için göç etmemiştir bu topraklardan...
1930’lu yıllarda yürütülen asimilasyon ve tek tipleştirme politikaları ve 1938-1940’lı yıllarda “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları başladı. 1941’de 25 ile 45 yaş arasındaki gayrimüslim erkeklerden “amele taburları” kuruldu. Bu taburlarda çalıştıranların çoğu evlerine geri dönemediler. Ertesinde hayata geçirilen haksız Varlık Vergisi’ni ödeyemeyen Süryaniler çareyi göç etmekte buldular.
6-7 Eylül olayları ve on yıl kadar sonra patlak veren Kıbrıs sorunu, sadece İstanbul’daki gayrimüslimi değil Midyat’taki Süryani’yi de hedef gösteriyordu. 1964’de Midyat’ta yapılan “Ünlü Kıbrıs” mitinginde, Hıristiyanlar için kutsal sayılan bir “haç” bir köpek ve bir eşeğin boynuna takarak Midyat’ta dolaştırıldı.
60’lı yılların sonlarında Almanya’ya açılan iş gücü, Süryaniler için bir kurtuluş kapısı olarak görüldü. 1980-90’lı yıllarda bölgeyi cehenneme çeviren kirli savaşta Süryaniler iki cephe arasında sıkışıp, kaldılar. Savaş sürecinde sadece Turabdin bölgesinde 57 Süryani faili meçhul cinayetlerde öldürülmüştür.
Kısacası I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı sınırları içindeki Süryanilerin nüfusu yaklaşık 800 bin iken, Yukarı Mezopotamya, Turabdin diye adlandığımız bölgede 3 bin kişiye inmiştir. Bu da binlerce yıllık bir tarihin bir kültürün yok olmayla karşı karşıya bırakılmasıdır.
Göç eden Süryaniler gerçekten geri dönüş yapıyor mu? Neden dönüyorlar son yıllarda?: Ben birkaç ailenin evlerinde tadilat yapıp yaz tatilini, her şeye rağmen büyüdükleri memleketlerinde geçirmek istemelerini çok doğal karşılıyorum. Ama buna geri dönmek demek hem erken hem de biraz yanlış bence. Tabii ki kesin dönüş yapan birkaç aile vardır, ve her ailenin nedenleri kendine göre değişiyor. Kimileri Avrupa topluma adapte olamamış ondan dönmüş, kimisi Avrupa’da yıllarca çalışıp emekli olduktan sonra son yıllarını memleketinde geçirmek istediği için dönmüş. Söz konusu dönen çocuklu ailelerin sayısı 10’u geçmez, diğerleriyse emekli olup dönen yaşlı çiftlerden oluşuyor. Buna gerçek bir geri dönüş diyemeyiz. Tabi ki devlet ve renkli basın AB ve başka yerlere mesaj vermek amacıyla bu “geri dönüşlerin” propagandasını yapacaktır. Devlet bir yandan Süryanilere 24 Nisan’larda mülklerinin tapularını devlet töreniyle dağıtıyor, ama diğer yandan bazı aşiretler ve köy korucularının yanında bizzat devletin kendisi de Süryaniler için kutsal olan Mor Gabriel manastırı hakkında davalar açıyor. Bu durum devam ettikçe gerçek geri dönüşten söz etmek mümkün değildir.
TÜM YURTTAŞLARINI KUCAKLAMALI
Peki Süryaniler nasıl bir anavatan, nasıl bir Türkiye istiyorlar? Nedir talepleri?: Süryaniler Türkiye’de yaşayan diğer halklar gibi ilk önce Türkiye’nin kendi tarihiyle hesaplaşmasını, insanlık suçlarından dolayı mağdurlardan özür dilenmesini ve etnik kimliği cinsiyeti, dili dini ne olursa olsun tüm yurttaşlarını saygıyla kucaklayan bir anavatan olmasını istiyor.
Türkiye, Asuri-Süryanileri ülkenin en eski yerleşik halkı olarak kabul etmeli ve BM’in en eski yerleşik haklara değin konvansiyonunu imzalayarak hayata geçirmelidir. 1900’lerin başlarında imzalanan Lozan barış Antlaşması, Süryanileri kapsıyor olmasına rağmen bunun dışında tutulduk. Süryani tarihi ve kültürünün yaşatılması için imkanlar sağlanmalıdır. Örneğin Süryaniler kendi dilinde radyo ve televizyon yayını yapma hakkına sahip olmalıdırlar.
Savaşın bir sonucu olarak boşaltılıp yerle bir edilen köyler ve tarihi eserler onarılmalı, sahiplerine geri verilmelidir. Son yapılan kadastro çalışmasında Hazine malına dönüştürülen tarlalar var. Bunlar geri vermeli ve köylerine dönmüş ya da dönecek olan Süryanilerin hayat güvencesi sağlanmalıdır. Mor Gabriel Manastırı hakkında açılan haksız davalar durdurulmalıdır.
Türkiye Devleti “Türkiye Türklerindir” zihniyetini değiştirmelidir. Bunun yerine, Türkiye, ırk, etnik köken veya din bağlarına bakmaksızın, bütün Türkiye vatandaşlarınındır anlayışını hayata geçirmelidir.
Kaynak: Evrensel, Elif Görgü, Güncelleme Tarihi: 11 Mayıs 2009
Fotoğraflar: Renkler Solmasın Kültürler Kaybolmasın