Murathan Mungan bir şiirinde sormuş: “
Neresi sıla bize neresi gurbet?” Tüm zorunlu göç mağdurları gibi Süryanilerin sorunlarından biri bu.Göçtüğü yerlerin rahatlığı mı, köklerinin toprağın en derinlerinde sarıldığı memleketleri mi?
Bagok Dağı’nın gölgesindeki
Kafro köyü, 1994 yılının sonunda asker tarafından boşaltıldı. O dönemde yakılan, yıkılan ve yasaklanan 4 bin köy gibi... Köyde son kalan 4 aile de terk etmeye zorlandı. Köy 2006 yılına kadar, yani tam 12 yıl yasak bölge idi.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, 2001 yılında bir genelge yayınlayarak Süryanilerin anavatanlarına geri dönmesini istedi. Bir sorun yaşamayacakları teyit edildi. Devlet Süryanileri gerçekten “
özlemiş” miydi? Onların gitmelerine neden olduğu için özür dileyecek miydi?
Yoksa yatırım yapma, kenti geliştirme, istihdam yaratma gibi kendi asli görevlerini Süryanilere mi devretmek istemişti? Onların yurtdışında biriktirdiği sermayenin geri dönüş çağrılarında payı var mıydı?
Çeşitli köylerde geri dönmek için hazırlık yapanların bahçelerine geçtiğimiz yıllarda atılan el bombaları, onlara yapılan saldırılar ve istenen haraçlar bu konuda bir fikir veriyor.
Yine geri döndükleri Kafro köyünün bütün ihtiyacını köye dönüş yapan Süryanilerin karşılıyor olması da başka bir gösterge. Devlet 12 aile yeniden köye yerleştiği halde bu köye bir küçük ilkokul bile yapmış değil.
35 ÜLKENİN GÖÇERLERİ Kafrolu Süryaniler, “
dünyanın en lüks en rahat ülkesi” dedikleri İsviçre’yi bir çırpıda bırakıp köylerine geri döndüler. İsviçre’de 20-30 yılda oluşan birikimlerini hiç düşünmeden köylerini yeniden kurmaya harcadılar. Yeni evler inşa ettiler. Köylerine yol yaptılar. Avrupa’nın büyük şehirlerinden küçücük Kafro’ya getirdikleri çocukları için internet odası da kurdular. Belki hayal ettikleri gibi olmadı geri dönüş. Doğası tahrip edilmiş, ormanı çalılık haline gelmiş, kilisesi harabe olmuş bir köy buldular. Ama yine de geldiler.
Yakup Demir, 1977’de turist olarak İsviçre’ye gittiğini ve daha sonra orada işçi olarak çalışmaya başladığını anlatıyor. Çalıştığı yerde 35 ülkeden insanlar vardı. Ekmeğini yedikleri ve emek verdikleri topraklar kendilerine yar edilmemiş, insanlar…
“İlk başlarda İsviçre’de çok zorluk çekiyordum. İster insan açısından olsun ister kültür açısından olsun çok zorluk çekiyorduk. Değişik ülkelerden, kültürlerden insanlarla birlikte çalışıyorduk” diyor Demir ve devam ediyor: “Ama alıştıktan sonra artık İsviçre’de yaşamak bambaşkadır. Ama ne kadar mutlu, ne kadar huzurlu yaşadıysak da bizim ülkemiz değildi orası. Ben bu köyde doğdum, büyüdüm. Köklerimiz buradadır. Hep düşünüyorduk dönmeyi ve döndük.
Ancak önemli olan gençlerimizdir, çocuklarımızdır. Eğer bunlar burada yaşamı sevmezlerse bizim dönmemiz de hiçe sayılır. Onun için biz önem veriyoruz çocuklarımıza, gençlerimize. İster okul olsun, ister boş vakitlerini geçirmek için , ister iş olsun, biz bu sorunların üzerinde ağırlıkla duruyoruz.”
Yakup Demir, Mor Gabriel Manastırı’nın arazisine açılan davalar nedeniyle
çok üzgün olduklarını da dile getiriyor. “
Devletimizden hiç beklemiyorduk davalar açacağını” diyor.
Aziz Demir,
Kafro’nun muhtarı. Geri dönüşü bir de ondan dinliyoruz: “
Kafro, 50 ailenin yaşadığı bir köydü. 1994’ün sonunda boşaltıldı. En son burada yaşayan babamdı ve 1994’ün sonunda üç aile ile birlikte göç etmek zoruna kaldı. 2006’ya kadar köy boş kalmıştı. İsviçre’ye gittik. İsviçre dünyanın en lüks ülkesidir her bakımdan. Pek zorluk çekmedik. Ama O lüks yaşantıyı bırakıp buralara geldik. Bu da memleket sevgisi, vatan hasreti nedeniyleydi.
Memleket sevgisi bizi buraya çekti.”
KÖYDE ÜÇ DIŞARIDA ON BİN
Savur, Mardin’in en yeşil ilçesi olmalı. Her yer ağaç, her yer su ve her yer dağ…Bu dağların arasında Savur’a bağlı Qıllıt (Dereiçi) köyü, gördüğümüz en güzel köy olmalı. Burada da geri dönüşün izlerini görmek mümkün. Yeni birkaç ev yapılmış. Göç etmiş birçok aile hiç olmazsa yazın köylerine kavuşuyor.
Köyde 1915’ten önce 550 aile yaşıyordu. Şimdi üç Süryani aile var. Avrupa ve Amerika’daki Qıllıtlıların sayısı ise 10 bini bulmuş. Varın göçün matematiğini siz yapın.
Köyün dağ yamacına kurulmuş 350 odalı manastırından da birkaç taş parçası kalmış. Yer yer kuyular dikkat çekiyor. Harabede define arayanların, yıkımdan zenginlik umanların işi.
Muhtar İlyas Dal, köyü anlatıyor: “Mardin’in alt kesimlerinde bugünkü adıyla Dara Harabeleri yapılmıştı. Orayı yapan kral, oğlunun Hristiyanlığa geçtiğini öğrenince askerleriyle birlikte gelip oğlunu bu manastırda öldürdü. Süryani kilisesi Romalılar zamanında onarıldı. 1915’ten önce burada 550’ye yakın Süryani ailesi vardı. Onlarla ilgili bir ferman çıktı. Kimi kaçtı kimi öldürüldü kimi gitti. Şimdi bu köyden olan ve Amerika ve Avrupa’da yaşayan yaklaşık 10 bin nüfusumuz vardır. Lübnan’ı, Suriye’yi ve Avustralya’yı saymıyorum. Benim Avrupa’da yaşayan 3 oğlum var mesela. Kardeşlerim ve ailem, akrabalarım hepsi dışarıdadır. Köydeki en büyük aile bizimkisiydi. Fakat maalesef burada yalnız başımıza kaldık. Benim kısmetim buradaymış. 1986’da toplamıştık tüm eşyaları gitmek için ama abim kal dedi. Kaldım. Ekmeğim buradaymış demek ki.” İlyas Dal, öykünün halini tarif eden cümlelerle kapatıyor sohbeti: “Hayat çok güzeldir burada. İmkanlar boldur. Ama insan kıtlığı var.”
ŞARAP FABRİKASI KURULUYOR
Süryani köyüyken kendi şarabını üreten köylünün fabrikası, göç sonrası başka üretimlerde kullanılmış. Şimdi yeniden şarap fabrikasına dönüştürülme aşamasında. Üretim başlayınca köyde 2-3 tane kalmış gençlerin sayısı artabilir.
Yıldız teyze misafir geliyor o sırada. O da köyün Süryanilerinden.“Ah bir Türkçe, Arapça ve Kürtçeyi daha iyi bilseydim. O zaman dünyayı parmaklarımda oynatırdım. Evet, Türkçe bilmiyorum belki ama 1000 Türk kadar iyi biliyorum her şeyi!” diyor. Söylemeye gerek var mı, Süryani köylerinde de en az eğitim alanlar tabii ki kızlar ve kadınlar…
GENÇLER VE EĞİTİM
Gençlerden söz etmişken, eğitim koşullarını da anlatmadan geçmeyelim. İlkokulu köyünde varsa okuyabilen erkek çocuklarından bir kısmı Midyat’a, Mardin’e ya da ortaokul ve lisesi bulunan herhangi bir yere ancak manastırlar aracılığı ile gidebiliyor. Okuyabilmek için yıllarca manastırlarda kalan gençler, Süryaniceyi de ancak oralarda öğrenebiliyorlar. Malum, anadilde eğitim hakkımızdaki sorunları hatırlatmaya gerek yok. Böylece üniversiteye gidebilen gençlerin sayısı 25’i bulmuş. Üniversiteye giren kız öğrencileri ise hemen sayabiliriz; Mardin’den bir, Midyat’tan 2 kişi!
Konuştuğumuz bazı gençler, genç kızların yurtdışında yaşayan Süryanilerle evlenip gitmesinden şikayetçiydi. Hatta gençler, “Midyat’ta kız kalmadı” sözünü birkaç defa tekrar edecek kadar da dertliler.
Kaynak: Evrensel Elif Görgü , Güncelleme Tarihi: 8 Mayıs 2009
Fotoğraflar: Renkler Solmasın Kültürler Kaybolmasın
Not: Evrensel Gazetesindeki Yazının devamını buradan takip edebilirsiniz.