Dünyanın yaşayan en eski dillerinden biri olan Süryanice belgesel oluyor.
Yönetmenliği Hakan Aytekin tarafından yapılan ve Süryanice’nin yarına kalma
savaşını konu alan “Yarına Bir Harf” başlıklı belgesel filminin
çekimlerine başlandı. Avrupa Birliği’nin “
Türkiye’de Kültürel Hakların
Desteklenmesi” hibe programı çerçevesinde sağlanan mali destekle
Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından gerçekleştirilen
belgesel film çalışması
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce de
destekleniyor.
BİRGÜN GAZETESİ
, Gülşen İŞERİ
Hakan Aytekin'in Süryani serüveni 2000'li yıllarda bir mektupla
başlıyor. Belki çoğunuz duymuşsunuzdur.
1992 yılında TRT-İNT'e yayımlanan
istek
programına Hollanda'dan gönderilen bir mektupla ve bu mektubun
bir arkadaşı tarafından
Hakan Aytekin'in eline geçmesiyle
başlıyor her şey. Aytekin mektubu okuduğunda çok etkileniyor ve mektubu yazan
Süryani
İsa Bakır'ın peşine düşüyor; bir mektup
yazıyor, bir
zamanlar Mardin'in
Harapmişki (Dağiçi)
köyünde yaşamış ama oradan ayrılmak zorunda kalmış,
İsa Bakır
için: "Mektubun ve sen ne kadar benziyorsunuz birbirinize,
doğduğun topraklardan
uzaklarda unutulmuşken, buruşturulmuş, çöpe
atılmış mektubunla bir tür kader ortaklığı yaşadığını görüyorum. Acı ama
öyle..." bu notu düşüyor Aytekin yazdığı mektubuna ve
daha neler
neler...
Uzun süren beklemenin ardından yanıt geliyor, sonra yazışmalar
uzun süre devam ediyor
ve bu mektuplaşma sonucunda Hakan Aytekin
'Hasret Rüzgârı' adını verdiği
'ağacından ayrı düşmüşlere' bir kitap
yayımlıyor. İşte tüm bu mektuplaşmaları ve hasreti kitapta Türkçe, Süryanice ve
İngilizce olarak anlatıyor. Bir mektupla başlayan Hakan Aytekin'in Süryani
serüvenine değinmeden Süryanilerle ilgili çektiği belgesel filmlerini
anlatmayalım dedik.
2002 yılında yayınlanan '
Işık Sesini
Arıyor' adlı belgesel filmin ardından yine Süryanileri konu alan Yarına
Bir Harfin çekimlerine Mardin'de başlandı. Film Mardin'in Midyat ilçesine bağlı
Bakısyan (Alagöz) köyünde geçiyor. Bu köyde sadece Süryaniler
yaşıyor. Hattatlık sanatının ustası ve
son halkası olan köyün papazı
Gabriel Aktaş'tan yola çıkılarak yapılıyor film.
17 belgesel filme imza
atan ve “
Benim derdim insan” diyen Hakan Aytekin'le bir araya
geldik, yok olmaya yüz tutmuş, dili bile neredeyse yok olan Süryanileri ve
“
Yarına Bir Harf”i
konuştuk.
» Daha önce de Işık Sesini Arıyor diyerek Süryanilerleilgili belgesel
çekmiştiniz.”Yarına Bir Harf” fikri nasıl çıktı?
Süryanilerle ilgili
ne duyduysam peşine düştüm. Süryanilerin yazı dili ve konuşma dili de çok
dikkatimi çekti. Yaşadığımız coğrafyaya baktığımız zaman yok olmaya doğru giden
bir kültür. Bu kültürün en önemli yanı dili. Baktığımızda özellikle şehirlerde
dil bitmiş durumda.
»Türkiye'de Süryaniler ne
kadar?
Türkiye'de 15 bin Süryani var, bunlardan sanırım en az 10-12
bini dilini bilmiyor. Mardin'e baktığımız zaman Arapçanın etkisinde kaldıklarını
görüyoruz. Sadece köylerde konuşuluyor. Tarihsel gerilimin içinde dilin darbe
aldığını düşünüyorum.
» Filmin asıl temasını Gabriel Aktaş
oluşturuyor, tanışmanız nasıl oldu?
Geziler ve çekimler sırasında
tanışmıştım. Bakısyan köyünde yaşıyor. Papaz aynı zamanda. Çok ilginç biri çünkü
hattatlık geleneğini sürdüren bölgedeki tek kişi. Ve belki de son kişi olacak.
Eğer Gabriel Aktaş da olmazsa bu kültür kısa zamanda yok olup gidecek. Müthiş
bir zenginlik, zincirin son halkasını filme konu etmek istedim.
»
“Yarına Bir Harf” derken...
Bu filmin ilginç yanı Süryanice
olarak çekilmesi. Türkçe ve İngilizce alt yazılı olacak. Süryaniceyi kendi
dilinde anlatmak istiyorum. Kendi kendime çok düşündüm nasıl bir kavram peşine
düşmeliyim ki insanlara en doğruyu anlatayım diye. Doğudaki hattatlar bir kitabı
kopyaladıktan sonra kitabın sonuna bir sayfa eklerler; o sayfada yaşadıkları
süreci yazarlar, o sayfa aynı zamanda tarihin iz düşümüdür. Yarına bırakılan bir
sayfadır aslında. Ben de "yarına bir sayfa mı" desem diye düşündüm ama işin
estetik ve grafik yanını düşündüğümde de farklı sonuçlar ortaya çıktı. Sayfalar
harfe dönüştü… Bu fikri geliştirmek için araştırma yaparken Süryani yazma
geleneği içinde üretilmiş bir kaynağa ulaştım. “Fardayso Aden” yani “Cennet
Bahçesi” adını taşıyan bir kaynak. Yıllar içinde kopyalanarak günümüze ulaşmış.
O kitapta da harfler üzerinden gidilmiş. Gabriel Aktaş'ı düşündüm, o bu kitapla
karşılaşsa, acaba nasıl bir harf bırakırdı diye geçirdim içimden ve
“Yarına Bir Harf” dedim.
» Belgesel sadece Gabriel Aktaş'ı mı konu
alacak?
Bakısyan köyünde sadece Süryaniler yaşıyor. Dolayısıyla
kameramızı zaten Süryani dünyasına çevireceğiz. İnsanı yok sayamazsınız; filmde
yaşayan herkesin peşinde olacağım. Gündelik yaşam, işinden tutun da dinsel
törenlerine, bayramlarına varıncaya kadar her şeyi filmin içinde
kullanacağım.
» Sadece Bakısyan köyü mü yoksa çevre köylerde
kameranıza yansıyacak mı?
Temelde o köy olacak ama yakın çevre
köyleri de işleyeceğim. Süryaniliği doğru şekilde anlatabilmek için o çevreye de
ihtiyacım var. Bölgedeki manastırlara, kiliselerdeki elyazması kitaplara...
Ulaşabildiğimiz her yerde olmaya çalışacağız.
» Kültürler arası
dayanışma nasıl? Dışarıdan bir göz olarak neler
görüyorsunuz?
Eskiden çok fazla birbirlerinin yaşamına göz dikme
meselesi yoktu. Mesela ben bir papaza sordum, "Burada yaşanılan PKK olayları
size nasıl yansıyor?" diye; o da "Ormana ateş düşünce bütün ağaçlar yanar" dedi.
Evet, orada herhangi bir şey olsa bütün kültürler
etkileniyor.
» Baktığımız zaman azınlık olarak Süryaniler daha çok mu
baskı altındaydılar?
Tabii. 60'lı yıllardan sonra gitmek zorunda
bırakılan Süryaniler o kadar fazla ki... Süryaniler Hıristiyan oldukları için
ötekinin ötekisi oluyor. Şimdi baktığımızda artık sınırlar keskin, bakışlar
farklı. 'Ötekine' tahammül yok. Eskiden tek ayrım vardı.
“Müslüman” ya da “Hıristiyan”... Dinsel ayrım vardı. Ama şimdi etnik kimlikler
de tartışılmaya başladı.
» Bu durum Mardin'de nasıl? Mardin'in
yerel halkı Süryanilere nasıl bakıyor?
Birkaç yıldır daha olumlu
bir hava var. Süryanilerin çok fazla taraf olmamaları, onların belli bir biçimde
tehlikesiz olarak algılanmalarına neden olmuş. Ama bence bu meselenin altında
insan olmayı öne çıkarmak gerekiyor. İnsanlar her türlü etnik yapıdan gelebilir
ama her insan doğduğu yerde yaşamak ister. Gabriel Aktaş'a "Sen buraya ait
değilsin" nasıl derim? İnsan olma hali ve yaşadığınız coğrafya asla
sorgulanmamalı. Bu şekilde bakılmaması için de bu işle uğraşıyorum. Derdim
insanla. Biz Süryanileri Hakkari'de yaşatamadık, onlar artık aramızda olmayan
ötekiler, ne acı değil mi? Bir kültürü biz yok ediyoruz.
Bu
kültür yok olmamalı
» Süryanice bilmiyorsunuz ama
Süryanice belgesel çekiyorsunuz zor olmadı mı?
Sıkıntı yarattı.
Bana çevirmenlik edecek insanların ahlakına sığınmak zorundayım. Keşke o
insanlar kendileri yapsaydı böyle filmleri. Benim gibi dışarıdan bakanlar
ilgileniyor ve onlar da Süryanice bilmiyor. İçeriden bakanlar bunları yapsaydı
şimdi bu dil yok olup gitmezdi. Düşünün sadece yüzde bir oranında Süryanice
okuma-yazma biliyor buradaki Süryaniler, bu çok ciddi bir rakam. Süryani kültür
derneğinden bir arkadaşımız var bize yardımcı olan. Tabii bu dili bilmeden
belgesel çekmek çok zor bir iş...
» Azınlık olmak nasıl
algılanıyor ve siz nasıl algılıyorsunuz?
Aslında azınlık olmanın da güzel bir şey olduğununfarkına
vardım... Mesela kendi dilinizi çoğaltıyorsunuz. Yaşadığınız bölgenin dili,
komşunuzun dili ve kendi diliniz. En az dört dil bilmek zorundasınız. Gündelik
hayatın içinde kendi dilleriyle anlaşıyorlar; alış-verişte Arapça ya da Kürtçe
konuşuyorlar. Türk biriyle de Türkçe konuşuyorlar. Oradaki dünya çokdilli olmak
zorunda; yaşamınızı ancak o şekilde sürdürebilirsiniz. İşte o zaman kendinizi
'öteki' gibi hissetmiyorsunuz.
» Film bittikten sonra yapılacak
eleştirilere hazırlıklı mısınız?
Bu çok doğal. Eleştiriler dünyanın
her yerinden olabilir. Milliyetçilik ve 'yükselen değerler' olunca birilerini
incitebilirsiniz. Eleştirenler içeriden bakanlar da, dışarıdan bakanlar da
olabilir. O, bu işin gerçeği. Ben bir film yaptım, Türkiye'deki Müslümanlar
filme baktılar, "Bunlar kim?" dediler; Süryaniler baktılar "Bunlar biziz."
dediler ve İsveç'te yaşayan Süryaniler de "Bunlar biz miyiz?" dediler. Algı
farklıydı. Süryani kültürü için de, diğer etnik kültürler için de her zaman tek
şey söyledim. Kendikültürleri içinde yaşamalılar.
» Mümkün
mü?
Kimliklerden sıyrılmak gerektiğine inanıyorum. İnsan olarak
böyle bir kültür var ve bu kültürün yaşaması gerektiği umudunu taşımak
istiyorum.
Haber: BirGün Gazetesi, 20 Mayıs 2007
Fotoğraflar : Hakan Aytekin Arşivi