"Sinemasal değerinden çok mesajıyla ilgiye layık bir film. Ama bunun için bile olsa görmeye değer..."
1996’da başladığı kariyerinde Yaban, İlk Aşk, Mutlu Aile Defteri, Babam gibi filmler ve birkaç TV dizisi bulunan Nihat Durakanlaşılan hep aile sorunlarıyla ilgileniyor. Ve bu kez farklı bir aileyi ele alıyor.
Mardin’li Süryani bir aile 25 yıl önce Berlin’e göç edip orada yerleşmişlerdir. Üç çocukları ve torunları vardır. Büyük oğulları Mikael’in 25 yıl önceki ölümü onlar için unutulmaz bir dram ve göçlerinin nedeni olmuştur.
Sonra birden, onunla ilişkili bir haber gelir. Ve Yakup’la Şemsa çoluk-çocuk anavatana dönerler. Orada Mikail’in ölümüyle ilişkili anılar canlanırken, bir başka dram ortaya çıkar: ailenin çoğunluktan farklı olan inanç ve kültürlerinin ve onları simgeleyen yapıların nasıl yok edildiğini görmeleri...
Film ülkemizin bir diğer acı gerçeğine kendi yolu ve tarzıyla teşhis koyuyor: Doğu’daki bu Hıristiyan azınlığın özellikle 20. yüzyılda yaşadığı acılar...Günümüzde sanıyorum ki artık değişen ve onların göç ettikleri Avrupa ülkelerinden yavaş yavaş vatanlarına dönüşlerini sağlayan durum, elbette bu acıları tümüyle unutturmuyor. Özellikle en dramatik sahnelerden birinde, Şemsa ananın eski evlerinin yerinde dört koca delik bulmasıyla başlayan feryadı uzun zaman kulaklarımızdan çıkacak gibi değil...
Ayni acıyı Yakup dede de çekiyor. O da o taş evleri, becerikli Ermeni işçileri, en çok da kendisinin bizzat yaptığı tahta üzerine oymalı işleri anımsıyor. Ama aklını en çok evin o güzelim tahta kapısına takmıştır: ceviz ağacından yapılmış, nefis süslerle donatılmış bir sanat eseri...Yakup dede, civarda bulunan Suriye işi Roma sikkelerini ve başka şeyleri pazarlayan Remzi adlı üçkağıtçıyı da yanına alarak, hala Mardin çarşısında bulunan antikacı dükkanını ziyaret ediyor.
Ve burada kapının izini buluyorlar. Yıllar önce antikacı onu satmış ve kapı birkaç kent dolaşmıştır. Böylece onun peşinde önce Kayseri’ye, oradan da İstanbul’a geliyorlar.
Film genelde hayli Yeşilçam tadı veren bir melodram havası taşıyor. Kadir İnanır uzun bir süreden sonra döndüğü oyunculuğunda içburucu bir kompozisyon çiziyor. Ve bakışlarıyla ya da açıkça ağlarken, sanki bizi de ağlamaya davet ediyor. Katılıp katılmamak size kalmış!...
Onun yanısıra Şemsa anada Vahide Perçin, hinoğlu hin Remzi’de Timur Acar, sanki dedesinin tüm yeteneğini almış ve geleceğe taşımaya aday becerikli torun Nardin’de Aybüke Pusat da yeterince iyiler. Erdal Beşikçioğlu’nun başpapazını ve küçücük rolünde Menderes Samancılar’ı da unutmadan...
Önümüzdeki hafta yeniden ziyaret edeceğim büyüleyici Mardin ve hiç değişmeyen Dar-ül Zeferan da tüm hikâyeye etkileyici bir dekor oluşturuyor.
Sonuç olarak, sinemasal değerinden çok mesajıyla ilgiye layık bir film. Ama bunun için bile olsa görmeye değer...
FİLMİN FRAGMANI:
Yönetmen: Nihat Durak Senaryo: Filiz Üstün Durak Görüntü: Eyüp Boz Müzik: Güldiyar Tanrıdağlı Oyuncular: Kadir İnanır, Vahide Perçin, Timur Acar, Aybüke Pusat, Erdal Beşikçioğlu, Sermet Yeşil, Menderes Samancılar, Sinan Helvacı, Nilay Erdönmez, Özgür Çoban, Reyhan Özdilek, Serhat Midyat
Not: Bu yazı ve fotoğraflar T24 Sitesinde Atilla Dorsay'ın yazısından alınmıştır.