SÜRYANİ TARİHİ
Süryaniler Kimdir?

Eski Tarih

Süryani Tarihinde Bölünmeler

Sessiz Sedasız

Kültür

Risk Altındaki Süryani Mimari Mirası İçin Çağrı

Avrupalı Süryanilerden Orman Bakanına Çağrı

Süryanilerden Tur İzlo'da Yeni Yatırımlar

Malfono Mor NARSAY ve Kendini Tanımak

Kadim Halk Süryanilerden Şlomo yani Selam var

Papaz Diril: Cevap Bekleyen Çok Soru Var

Süryani Göçüne An'larla Tanıklık

İsveç'ten Dünyaya Ezilen Halkların Haberleri

hepsi

 
 
Suphi Aksoy- Yakup Nuhomu / 100.YIL ÖNCE KATLİAMLAR NASIL BAŞLAYIP YAYILDI?

Türkiye’de ve dünyada katliamlar yılı dendiğinde akla ilk 1915’te Ermeni, Süryani (Asurî- Keldani-Nasturi-Arami), ve Helen halklarına karşı yapılan tarihin en büyük soykırımları gelir. Bu dönemin iki büyük katliamı olan Ermeni ve Seyfo soykırımlarında 2 milyona yakın Hıristiyan katledildi Osmanlı İttihat ve Terakki yönetimi öncülüğünde 1915’te Süryani (Asurî-Keldani-Nasturi-Arami), Ermeni ve Helen halklarına karşı tarihin en büyük soykırımlarından birisi gerçekleştirildi. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarafından hala kabul edilmese de, uluslararası alanda gittikçe kabul gören bu insanlık suçu halkların vicdanında hak ettiği mahkumiyeti çoktan almış durumda. Genelde Ermeni katliamı olarak hatırlanan 1915 tarihi, aynı zamanda Mezopotamya’nın kadim halklarından olan Süryani halkının da katliam tarihiydi. Süryani ya da Süryaniceyle Seyfo katliamından bugüne aradan yüzyılın ardından, tekrardan tarihe ışık tutarak bu katliamı tarihsel ve güncel boyutlarıyla yeniden ele aldık. Katliamda uluslararası güçlerin rolü, soykırım sürecinde Süryanilerin durumu, nüfusu ve dönemin tanıklarının ifadeleri bütün gerçekleri bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. 

KATLİAM DALGA DALGA YAYILDI 

Hıristiyan dinine mensup halkların 1912 Balkan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından Afrika ve Arabistan’da da Arap ve diğer halkların isyanları; Osmanlı İmparatorluğu’nu, Mezopotamya’da, Trakya ve Anadolu’ya sıkıştırdı. İçinde bulunduğu bunalımı ve yenilgiyi 1914’ün Temmuz’unda başlayan 1. Dünya Savaşı’nı fırsat bilerek atlatmaya çalışan Osmanlı, 1912- 14 yılları arasında Ege, Trakya, Van ve Hakkari bölgelerinde Hıristiyan halklara karşı gerçekleştirdiği yerel saldırı ve katliamları yoğunlaştırdı. Bu saldırılarına 1915’te de devam eden Osmanlı, nisan ayında Van, Bitlis ve yakın alanlardaki Süryani ve Ermeni halklarına karşı başlatmış olduğu soykırımı, mayıs ayının başında Diyarbakır ve Hakkari’ye doğru genişletti. Soykırım, haziran ayında ise bütün Turabdin’i ve yakın alanları kapsadı. 

MALLARINA EL KONULDU 

Mezopotamya ve Anadolu’da yaşayan Süryani, Ermeni ve Helen halklarına karşı başlatılan bu soykırımda, 500 binden fazla Süryani, bir milyondan fazla Ermeni ve 300 binden fazla Helen yok edildi. Soykırımdan arta kalan yüzbinlerce insan ya Müslümanlaştırıldı, ya göç ettirildi ya da inkar edilerek büyük bir demografik değişim yaratıldı. Bu değişimle birlikte Süryani vd. Hıristiyan halkların mal-mülk ve bütün zenginliklerine el konularak; ulusal, toplumsal dinamikleri, tarihsel değerleri büyük oranda tasfiye edildi. 

OSMANLI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN ORTAK SUÇU 

İkinci Meşrutiyet’i gerçekleştiren İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminde yapılan bu soykırımda, bu cemiyetin başta gelen yöneticilerinden biri olan Talat Paşa büyük bir rol oynadı. Cemiyetin bir diğer yönetecisi Enver Paşa da soykırım baş mimarlarından biri olarak bilinirken, soykırımın en yetkili isimlerinden birisi de Cemal Paşa’dır. Katlimda bu insanlar önemli görevler üstlenirken, soykırımın 1913-1918 yılları arasında planlamasında, örgütlemesinde ve uygulamasında İttihat ve Terakki hükümeti büyük oranda Jön Türkler’den oluştu. Bunlar ise daha çok o dönemin akımlarından olan Turancılığın temsilciliğini yaptılar. İtihak ve Terakki Cemiyeti aynı zamanda Osmanlı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunu da oluştururken, günümüze kadar etkisini sürdüren “Türk Milli” düşüncesi olarak kabul edilen Kemalizmin de kökenini oluşturdular. Bu nedenle, 1915 soykırımı; hem Osmanlı’nın hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak bir suçu olduğu ortada. Ki zaten Türkiye Cumhuriyeti de kendini Osmanlı’nın mirasçısı olarak görmektedir.

KATLİAM ÖNCESİ SÜRYANİ NÜFUSU

Soykırımın yoğun olarak yaşandığı yerlerde, 1915 yılı öncesindeki Süryani nüfusu ise şöyleydi: Azerbaycan-Kuzeybatı İran 70.000, Hakkâri ve Sınır bölgeleri 153.000, Sivas Vilayeti 25.000, Harput Vilayeti 5.000, Diyarbakır Vilayeti 60.000, Van Vilayeti 98.000, Bitlis Vilayeti 15.000, Turabdin bölgesi 200.000, Musul 100.000, Sapna 10.000, Zibar 15.000, Botan 5.000, Aşağı Pervari 5.000, Urfa 5.000, Siirt 25.000. Bağdat, Erbil, Kerkük, Basra ve çevreleri ile Antakya, Çukurova, Suriye ve Lübnan’daki Süryani halkının nüfus bilgileri bu istatistik verilerin dışındadır. 

300 BİN SÜRYANİ KATLEDİLDİ 

Süryani halkına yönelik 1915 yılının baharından başlayan ve sonbahara kadar yoğun olarak devam eden bu soykırımda; yaklaşık 300 bin Süryani katledilirken, 200 bin kişi ise toplama kamplarında kaybedildi. Onlarca Süryani şehri ve binlerce köyün yaşanmaz hale getirildiği soykırımda bir kısım Süryani Müslümanlaştırılarak devşirilirken, bir kısım ise canını kurtarmak için yerinden-yurdundan kaçmak zorunda kaldı. Uluslararası boyutta da bugüne kadar yeterince gündeme getirilmeyen 1915 Soykırımı’nı, İsveç (2010) ile Ermenistan (2015) Parlamentoları dışında, henüz başka parlamentolar tarafından resmen kabul edilmemiştir. Ayrıca 1915 Soykırımı yanlış bir şekilde daha çok Ermeni Soykırımı olarak dile getirilmekte ve birçok parlamentoda bu şekilde ele alınmaktadır. Oysa bu soykırım aynı anda alınan bir kararla Ermeni ve Süryanilere karşı uygulanmıştır. 

SOYKIRIMCILAR: OSMANLI VE ALMANYA

19. yy’ın sonlarında girdiği birçok savaşı kaybetmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, 20. yy’ın başında büyük bir çöküşün içine girdi. Alman burjuvazisinin pazar bulma arayışları ve Balkan ve Güney’de toprak kaybetmesi ile yıkılışa sürüklenen Osmanlı, ortak çıkar ekseninde müttefik haline geldi. Fransa ve İngiltere’de, sömürgelerini ve diğer müttefiklerinin pazarlarını kaybetmemek için, Almanya ve Osmanlı’ya karşı geniş bir ittifak kurmasının ardından Temmuz 1914 yılında I. Dünya Savaşı patlak verdi. Savaşın en kızgın anlarını fırsat bilen Osmanlı yöneticileri olan Cemal, Talat ve Enver paşaların kararıyla, 1914 yılında cihat fermanı ve ardından 1915’te Hıristiyan halklara karşı bir soykırım başlatıldı. Osmanlı, Balkanlar’da bağımsızlıklarını kazanan halklar gibi Süryani, Ermeni ve Helen halklarının da başkaldıracaklarını ve imparatorluğu zayıflatıp yenilgiye uğratacağını düşündükleri için soykırımı onaylarken; Almanya ise bölgedeki Hıristiyan halkların; İngiltere, Fransa ve Rusya’ya dayanak olmamaları için bu soykırımı destekledi. Sonuçta yarım milyondan fazla Süryani ya katledildi, ya devşirildi ya da açlık ve hastalıktan yaşamını kaybetti. Bu katliam Osmanlı’nın egemenliği boyunca, Süryani halkına yapılan onlarca katliamın en kapsamlısı ve en şiddetlisi oldu. Soykırımdan arta kalan onbinlerce Süryani Rusya’ya, Suriye’ye,Lübnan’a ve oradan da Amerika Kıtası’na göç ettiler. 

SOYKIRIM SIRASINDA SÜRYANİLERİN DURUMU 

Süryani halkı soykırım sırasında siyasal ve örgütsel olarak çok hazırlıksız ve silahsızdı. Türk devletinin; bunlar devlete başkaldırdılar, silaha sarıldılar, şeklindeki savunmaları kesinlikle Süryani halkı için geçerliliği hiçbir şekilde ispatlanamaz bir iftira ve dünya kamuoyunu yanıltmanın bir taktiğidir. Kaldı ki tanıkların ifadeleri de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tezlerini çürütmektedir. Bu tanıklardan biri olan Turabdin bölgesinin Midyat kentinin doğusunda yer alan Aynvert Köyü’nden Diyakon Asmar (1961 yılında Prof. Helmut Ritter tarafından İstanbul’da kaydedildi) ifadesinde, “Müslümanlar dört bir yandan köye saldırdılar. Keferze, Arnas, Bate ve Kafro’dan gelen çok sayıda Hıristiyan köyümüze sığınmıştı. Köylülerin karşısında, diğer köylerden gelen Müslümanlar ve askerlerden oluşan yaklaşık 12.000 silahlı vardı. Amaçları, köye yerleşmekti. Bu yüzden çoğu kadın ve çocuklarını da yanlarına almışlardı” dedi. İki ay altı gün süren savaşın ardından hükümetin köylüler ile görüşmek istediğini belirten Asmar, “Ama Hıristiyanlar hükümete güvenmiyorlardı. Bunun için kendileri ile görüşmek için bir Kürt Şeyhi’ni istediler. Aynkaflı Şeyh Fethullah ile görüşüp anlaşmak istiyorlardı. Şeyh Fethullah, yeğeni Şeyh Sıdki ile birlikte geldi ve Hıristiyanların da karşı tarafa iki kişi göndermelerini istedi. Köy muhtarı yanına iki kişi alarak karşı tarafa gitti. Daha sonra şunlar yapıldı. Şeyh barış önerisinin Hıristiyanlara karşı bir tuzak olup olmadığını öğrenmek için, hükümette bir araştırma yapacağına söz verdi. Parola şuydu: “Eğer ben size, onurum ve vicdanım üzerine dersem, siz tuzak olmadığını anlayacak ve teslim olacaksınız. Eğer bu sözleri söylemezsem, onların vaatlerine kanmayın” dedi. Gerçekten de olaylar böyle gelişti ve şeyh halkımızın güvenliği için hükümetle görüştü ve güvence sözü aldı. Askerler de köyden çekildiler.

200 GENÇ KIZ YOLDA ÖLDÜRÜLDÜ

Siirtli Halata Hanna (2.10.1918’de J. Naayem tarafından İstanbul’da kaydedildi.) ise ifadesinde, “Tutuklanan erkekler kışlanın avlusuna getirildiler; giysilerini çıkarmaları istendi. Aynı gece Zeryebe Vadisi’ne götürülerek, oradaki milis güçleri tarafından öldürüldüler. Bu çetecilerin çoğu; soyguncu ve asker kaçağıydı. Katliamdan kaçmak için saklanan veya kadın elbisesi giyen erkekler ise elleri ve ayakları bağladıktan sonra, ayaklarından çekerek canları çıkıncaya kadar sokaklarda sürüklediler” dedi. 6 ve 15 yaşlarındaki çocukların ise Ras el-Haydar denilen dağlık bir yöreye götürüldüğünü ve öldürülerek cesetlerinin ıssız bir boğaza atıldığını belirten Hanna, bu olaydan beş gün sonra sürgüne gönderildiklerini söyledi. Yolda çok sayıda kadın ve çocuk ceseti gördüklerini ve birçok çile çektiklerini anlatan Hanna, “Milisler geceleri gelip genç kızlarımıza tecavüz ediyorlardı. 200 genç kız ise yolda öldürüldü” dedi.

DİYARBAKIR’DA KATLİAM DÖRT AY SÜRDÜ

Diyarbakır’lı Keldani Hanna Şimun (1918 Kışında J. Naayem Tarafından İstanbul’da Kaydedildi.): “Sürgüne gönderilenlerin büyük bir kesimi Şükrü Bey’in mülkü olan köylerden, diğerleri ise kent köprüsünün çevresindeki köylerden toplanmıştı. Yolda ölenlerin eşyalarını katilleri alıyordu. Diyarbakır’dan yola çıkan sürgün kafileleri arasında bu tür olaylara rastlanmıştı. Cemaatimize bağlı birçok Keldani kurbanlar arasındaydı. Bu arada İstanbul’daki merkezi hükümet Süryaniler için genel af çıkardı. Keldanilerin yalnız küçük bir kesimi hayatta kalabilmişti ve bu kesim genel aftan yararlanabilecekti. Diyarbakır’daki bütün Hıristiyanlara karşı yürütülen katliamlar, dört ay sürdü. Vali Raşid Bey, bir yıl valilik makamında oturdu. Kentten ayrılacağı gün 150 dükkan sahibi toplatıldı ve kışladan birkaç dakika uzaklıktaki Ziran Tepe’ye götürülerek orada öldürüldüler. Öldürülenler arasında iyi tanıdığım birçok Keldani de vardı. Evlerimizdeki bütün değerli eşyalar çalındı, kızlarımızın çoğu Müslümanların haremlerine götürüldü.”

Kaynak: Suphi Aksoy, Yakup Nuhhomu -Özgür Gündem ; Güncelleme Tarihi: 18 Nisan 2015 

 
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım