Ortadoğu’da farklı ülkelerde bulunan Süryaniler, yüzyıllık acıları, ölümleri ve göçleri tekrar yaşıyorlar. Irak ve Suriye’de devam eden siyasi belirsizlik ve boşluk ortamında Süryaniler, otonomi, güvenlikli bölge ve benzeri taleplerle seslerini ve kavgalarını duyurmaya çalışıyorlar.
Sadece Süryaniler değil
Doğu’yu etkisi altına alan halk ayaklanmalarının başından itibaren, sistemin dışında bırakılan azınlıkların, zayıf dini ve etnik toplulukların bölgedeki varlıkları ve gelecek tahayyülleri, oluşan siyasi boşluğun da etkisiyle büyük ölçüde zarar gördü. Bunların başında kuşkusuz Ezidilerin Şengal bölgesinde yaşadıkları soykırım ve farklı adlandırmalarla Ninova Ovası’ndaki Süryanilerin yaşadıkları kitlesel göç ve daha sonra bölgenin kültürel, tarihi ve dini zenginliklerin IŞİD tarafından yok edilmesi geliyor. Bununla beraber Irak’ın farklı bölgelerinde bulunan Domlar gibi pek çok farklı etnik grup uzun yılları alacak bir tahribatın kurbanı oldular.
Bağdat ve Erbil yönetimlerinin farklı siyasi hesap, öncelikleri, projeleri ve uluslararası toplumun Irak konusundaki kararsızlığı, ülkede bulunan azınlık gruplarını farklı projelere yönlendirdi. Bu gruplar kendi askeri ve güvenlik yapılarını oluşturmaya başladılar. Bu çerçevede, Bağdat ve Erbil yönetimlerinin kolaylaştırıcı ve destekleyici rolleri önemli bir husus.
Suriye, Habur Nehri kıyısında bulunan Asuri-Süryani köylerine yapılan IŞİD saldırısı, 300 civarında çocuk ve kadın, devamında YPG, Süryani Askeri Meclisi, MFS ve Habur Güçleri’nin ortak mücadelesi ve global ölçekte Süryanilerin yarattığı duruş, tekrar Süryanileri ve Süryani sorununu gündeme getirdi. Bu bağlamda başta Avrupa Birliği, AB Parlamentosu, azınlık kurumları ve Süryaniler aktif bir şekilde talepleri yüksek sesle dile getirdiler. AB Parlamentosu’nun farklı siyasi yelpazedeki parlamenterlerin onayıyla tavsiye niteliğinde kabul edilen Ninova Ovası’da ‘güvenlikli bölge’ ve MFS güçlerinin desteklenmesi gelişen yeni parametreler ışığında gelecek tartışmalar için de bir ipucu vermektedir. AB’nin tavsiye kararı, bugüne kadar Süryaniler için en önemli kararlardan birisidir. Bunun pratik anlamda hayata yansıması hem Süryaniler hem de AB açısından bir gösterge olacaktır. Ayrıca, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un çağrısıyla, 27 Mart’ta Ortadoğu Hristiyanlarının ele alınacağı BM Güvenlik Konseyi toplantısında benzer destekleyici bir kararın çıkması, projenin daha sağlam temellere oturtulması yolunda hayati bir karar olacaktır.
Süryaniler onyıllardan beri medya dünyasının uzağında, siyasi, kültürel ve sosyal çalışmalar içindedir. Türkiye’deki genel kabülun tersine, aktif bir şekilde farklı coğrafyalarda ve zor şartlar altında mücadele ediyorlar. Bu anlamda Süryaniler taleplerini hayata geçirebilecek siyasi, kültürel ve sosyal yapıya sahiptirler. Tarihsel anlamda, Süryanilerin ve Süryanice dilinin doğu ve batı arasında köprü işlevi gördüğü birçok analist ve akademisyen tarafından kabul ediliyor.
Irak genelinde yaşanan siyasi tıkanmışlık bugüne kadar büyük güçlerin, farklı bölgesel ve uluslararası yapıların gölgesi altında sürdü. 2003 yılından beri azınlıkların ve farklı din ve etnik grupların talepleri hep genel ve büyük sorunlar karşısında unutuldu yada masadan kaldırıldı. Irak’taki genel siyasi sorunların halledilmesiyle, azınlıkların sorunlarının da halledileceği görüşü bu şekilde de iflas ettiği açık bir şekilde görüldü. Süryaniler ve diğer azınlık gruplarının bu anlamda yapacağı çalışmalar ve ortaya atacakları talepler gelecek için kilit öneme sahiptirler.
Önce Musul ve sonra Ninova Ovası’nın Süryaniler tarafından tamamen boşaltılması ve son olarak Habur bölgesi saldırısı ‘otonom ve güvenlikli bölge’ talebini tekrar su yüzüne çıkardı. Bu talep uluslararası kurum ve yapılar içinde de destekleniyor ve dile getiriliyor.
Otonom bölge
2003 yılında beri bazen farklı adalandırmalarla Süryaniler Ninova Ovası’da otonom bölge veya benzeri bir projeyi talep ediyorlar. Kısmen Süryaniler içinde bulunan siyasi bölünmüşlük ve kısmen Irak’taki siyasi boşluk ve özellike Ninova Ovası’nın ‘tartışmalı bölge’ içinde bulunmasından dolayı, bu talebin güçlü destekleyicileri çıkmadı. Ancak önce Musul ve sonra Ninova Ovası’nın Süryaniler tarafından tamamen boşaltılması ve son olarak Habur bölgesi saldırısı ‘otonom ve güvenlikli bölge’ talebini tekrar su yüzüne çıkardı. Bir önceki tartışmalar ile kıyaslandığında belki ilk defa talep uluslararası kurum ve yapılar içinde de destekleniyor ve dile getiriliyor.
Merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Azınlık Hakları Grubu, MRG’nin Irak azınlıkları ile ilgili raporu bu yönde yapılan destekleyici bir çalışmadır. Raporda MRG güvenlikli bölgelerin oluşturulması, gereken durumlarda uluslararası geçici polis gücünün konuşlandırılması konularında atılması gerekenleri ve uzun vadeli olarak ta Irak anayasasında yapılacak siyasi ve administratif talepleri sıraladı. MRG, Irak genelinde azınlık topluluklarının güvencesi anlamında bütün partilere bu yönde öneriler sunmaktadır ve bunların başında güvenlikli bölge ve polis gücü gelmektedir. Bunun yanında ‘Center for American Progress’ kuruluşu tarafından Ortadoğu Hristiyanlarına ilişkin raporda da benzer görüşler bulunuyor. Ayrıca Vatikan tarafından da bir söylem değişikliği göze çarpıyor.
Seyfo’dan bu yana
‘Seyfo 1915’in yüzyıllık acılı gölgesinde Süryaniler tekrar acı, ölüm, yok oluş ve bir bilinmezlik ile karşı karşıya. Bu anlamda Süryanilerin sürece vereceği siyasi ve askeri cevap gelecek için önemli bir hat olacaktır. Parti ve kurumlar üstü politika, isim ve mezhep tartışmalarını dışarıda bırakan, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan politikalar belirleyici olacaktır. Bu bağlamda, özellikle Gozarto bölgesinde bütün zorluklara ve imkansızlıklara rağmen verilen askeri mücadele diğer parçalardaki Süryaniler için de katalizör görevi olacak niteliktedir. Bunun diğer parçalara taşınması ise en önemli öncelik olmalıdır.
Kaynak: AGOS ; Güncelleme Tarihi: 27 Mart 2015