Unutulmuş bir halk olarak anılan Türkiye’deki Süryani toplumu, anayasa nezdinde tanınmayı ve geçmişte kendilerine karşı yapılan yanlışların telafi edilmesini istiyor.
Yeni anayasa çalışmaları kapsamında bu hafta Süryani toplumunun siyasi ve toplumsal temsilcilerini ağırlayarak, görüşlerini alan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, bu açıdan bir ilke imza atmış oldu.
Avrupa Süryaniler Birliği (ESU), Türkiye Süryani Dernekleri Federasyonu, Mezo-Der ve Almanya Süryani Dernekleri Federasyonu (HSA) temsilcilerinden oluşan heyet, komisyonun daveti üzerine 27 Şubat Pazartesi günü gerçekleştirdiği meclis ziyaretinde, Süryani toplumunun sıkıntı ve kaygılarını komisyon üyeleriyle paylaştı.
TBMM ziyaretini SES Türkiye’ye değerlendiren ESU Türkiye temsilcisi Tuma Çelik, “Süryani toplumunun temsilcileri olarak, yeni anayasada ideolojik temelli bir vatandaşlık tanımına yer verilmemesi ve bunun yerine, anayasa ile bu ülkeye bağlı herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul edilmesi gerektiğini vurguladık,” sözleriyle özetliyor vatandaşlık konusundaki taleplerini.
Türkiye’deki Rum Ortodoks, Ermeni ve Musevi toplumları, Lozan Anlaşması’nda resmi azınlık olarak kabul edilirken, nüfusları yaklaşık 25 bin olan Süryanilerin böyle bir statüsü bulunmuyor.
“Süryanilerin Türkiye’de karşılaştıkları sorunların başında tanımlanma sorununun geldiği,” tespitinde bulunan Çelik, gayrimüslim bir topluluk olarak özel bir tanımlama yapılmadan, “normal vatandaş” kabul edildikleri için, anadilde eğitim gibi konularda engellerle karşı karşıya kaldıklarından bahsediyor.
Süryani toplumunun önde gelen isimlerinden, suryaniler.com web sitesi editörü Sabo Boyacı da Çelik’in bu tespitine katılarak, Türkiye’deki Süryanilerin, eşit vatandaşlık haklarından yararlanamadıklarından yakınıyor.
Ülkedeki Süryani okullarının sonuncusu 1928 yılında kapatıldı. Süryanilerin anadili olan ve Ortadoğu’nun en eski dilleri arasında yer alan Aramice ise, UNESCO tarafından “Tehlike Altındaki Dünya Dilleri” listesine dahil edilmiş durumda.
Boyacı, “Türkiye’deki Süryaniler arasında Aramice konuşabilenlerin oranının sadece yüzde 10 olduğunu, Aramice yazabilenlerin ise yüzde 1’i bile geçmediğini,” söylüyor üzülerek.
Türkiye Süryani Dernekleri Federasyonu Başkanı Evgil Türker’e göre, Süryanilerin, ülkedeki diğer gayrimüslim toplumlara kıyasla ayrımcılığa uğradığı bir diğer nokta da, kendi hastanelerinin olmaması.
SES Türkiye’nin sorularını yanıtlayan Türker, “Rumların ve Ermenilerin kendi toplumlarının mensuplarına hizmet veren okulları ve hastaneleri var, ama bizim böyle bir imkanımız yok,” diyor.
Süryani Toplumu, azınlıklarla ilgili en önemli meselelerden biri olan vakıflar ve vakıf malları konusunda ise, hem vakıf arazilerinin, hem de Süryanilerin yurtdışına kaçmak veya ülke içinde göç etmek zorunda bırakılmaları sonucunda el konulan şahsi ya da kiliseye ait arazilerin iadesini talep ediyor.
Ağırlıklı olarak Mardin ve civarında yaşamakta olan Süryanilerin nüfusu; devlet politikaları, ayrımcı uygulamalar, ekonomik etkenler ve 1980’li ve 1990’lı yıllarda PKK ile yaşanan çatışmalar nedeniyle Birinci Dünya Savaşından bu yana sürekli azalırken, bölgedeki Süryani sayısına dair güncel rakamın 3 bin civarında olduğu biliniyor.
“Azınlık vakıflarına ait olan ve üçüncü şahıslara geçen mülklerin ancak yüzde 10'unun iade edildiğini” belirten Sabo Boyacı, bu konuda yaşanan sorunu şöyle özetliyor: “Anayurtlarından göç eden Süryanilerin geride bıraktığı mülk ve toprakların başkaları tarafından kullanılması ve sahiplerine geri verilmemesi diğer bir sıkıntıdır. Güneydoğu Anadolu'da Süryanilere ait kadastro ve kamulaştırma sorunları çok yoğun olarak mevcuttur.”
Geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren yeni Vakıflar Yasasının ardından, Türkiye’de yaşayan Ermeni ve Rum azınlıkların yanı sıra, Süryaniler de Ocak ayında başvuruda bulunarak, tazminat ve azınlık vakıflarına ait bazı gayrimenkullerin iade edilmesini talep etti.
Evgil Türker, “Binlerce yıldır bize ait olan bu araziler, çeşitli sebeplerle yaşanan göçlerin ardından istimlak edildi. Bunun en bilinen örneklerinden biri, basında da hakkında çok sayıda haber çıkan Mor Gabriel Manastırı; ama böyle kesin bir çözüm beklediğimiz daha pek çok dava mevcut,” diyor.
Bu tür sorunların çözümü için özel düzenlemeler yapılması gerektiğine dikkat çeken toplum temsilcileri, vakıf mallarının anayasal güvence altına alınmasını istiyor.
Uzun yıllardır süregelen sorunların telafisi yönünde adımlar atılması gerektiğini belirten Süryaniler, yeni anayasayı, taleplerini duyurmak açısından iyi bir fırsat olarak değerlendiriyor. Nitekim Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile temaslarda bulunmak üzere meclise giden heyet de, anayasal taleplerini yazılı olarak yetkililere iletti.
Toplum olarak “en büyük beklentilerinin, geçmişte yapılan eksikliklerin tekrarlanmaması” olduğunu söyleyen Tuma Çelik, Süryani toplumunun hem yeni anayasa, hem de ilgili diğer yasalar kapsamında tanınması gerektiğini ekliyor.
Kaynak ve Fotoğraf: SES Türkiye, Menekşe Tokyay ; Güncelleme Tarihi: 3 Mart 2012