KADIN KÜLTÜR TOPLUM
Dink ailesinin avukatı: ‘Bütünsel sorumluluk görülmeden dava bitmez’
ZEYNEP KURAY - İSTANBUL 18.01.2015 07:00:14
Hrant Dink cinayetinden 8 yıl sonra nihayet kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmaya başladı. Peki her şey bu kadar açık iken, niçin 8 yıl beklenmişti? Bugün dava kapsamında sadece iki polis tutuklanırken, üst düzey bazı görevlilerin ifadeleri alınıp salıverildiğine göre her şey yine göstermelik mi? Dink davası bir siyasi kavganın aracı haline mi getirilmek isteniyor? İşte bütün bu soruları ANF’ye yanıtlayan Dink ailesi avukatı Hakan Bakırcıoğlu, Trabzon ve İstanbul Emniyetleri, MİT, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul Valiliği’nin bu cinayette bütünsel sorumluluğunun bulunduğunu, bu görülmediği ve iddianame buna göre hazırlanmadığı sürece bu davanın tartışmalı olarak kalacağını, bitmeyeceğini söyledi. “Alınan her ifade ve toplanan her husus, beyan, delilin cinayetteki sorumluluğu yeniden ve yeniden teyit ettiğini” vurgulayan Bakırcıoğlu, iddianame hazırlandıktan sonra örgütün üst yapılanmasının baştan aşağı ortaya çıkartılması için de Cumhuriyet Savcılığı tarafından etkin bir soruşturma yapılması gerektiğinin altını çizdi.
-Dink cinayeti davasında tam 8 yıl sonra iki polisin tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kamu görevlileri yönünden biz başından itibaren bütünsel bir sorumluluğun söz konusu olduğu bir cinayetten bahsettik. 17 Şubat 2006 tarihi itibariyle Trabzon İl Emniyeti, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve yine Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki görevliler bu cinayetin işleneceği bilgisine sahiptiler. Çünkü Trabzon İl Emniyet görevlileri 15 Şubat 2006 tarihinde Hrant Dink’in, Yasin Hayal tarafından öldürüleceğini, bunu yapmaya karar verdiğini ve bunu yapabilecek yapıda olduğunu kayıt altına almışlardı. Buna dair bir rapor hazırlayan görevliler, 17 Şubat 2006 tarihinde hem İstihbarat Daire Başkanlığı’na hem de İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerine bu eylemin yapılacağı bilgisini aktarmışlardı. Dolayısıyla bu üç kurum 15 Şubat ile 17 Şubat 2006 tarihi itibariyle Hrant Dink cinayetinin işleneceği bilgisine sahipti. Coşkun İnce jandarmaya bilgi veren şahıslardan biridir ve bu kişi ilişkili olduğu Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine 2006 Temmuz ayında Yasin Hayal ile görüştüğünü, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığını, Hayal’in bu cinayeti işlemekte kararlı olduğunu kendisine beyan ettiğini ve Hayal’in İstanbul’a gidip Agos gazetesi ve Hrant’ın yaşadığı evin çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergâhında keşifler yaptığını, krokiler hazırladığını, silah bulmaya çalıştığını aktarmıştır.
HEPSİ BİLİYORDU, HEPSİ SORUMLU
Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri de bu bilgiyi ertesi gün, Albay Ali Öz’ün, binbaşıların, yüzbaşıların yer aldığı istihbarat değerlendirme toplantısında konuşmuştur. Dolayısıyla Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri de bu cinayetin işleneceği bilgisine en geç 2006 Temmuz ayında sahiptir. 2004 yılından itibaren Hrant Dink aleyhine davalar açılmış, Agos gazetesi önünde eylemler yapılmış, Hrant Dink hakkında birçok olumsuz haber yapılmış ve yazılar yazılmış, Hrant Dink’in yargılandığı davalarda adliye önlerinde eylemler yapılmış ve adliye binası içinde fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştı. Bütün bu olup bitenler tüm güvenlik ve istihbarat görevlilerinin bilgisinde olan hususlardır. Yasal düzenleme açıktır, İstanbul Valilik görevlileriyle, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri koruma tedbiri almak zorundadır, MİT koruma tedbiri alınması için işlem yapmak zorundadır, Trabzon İl Emniyet ile Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri cinayetten haberdardır ve cinayet öncesi örgüte operasyon yapma yükümlüğü altındadır ama bu yükümlülüğü yerine getirmemiştir, İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri de koruma tedbiri alınması ve operasyon yapılması işlemlerini organize etmemiştir. Dolayısıyla da bütünsel bir sorumluluk söz konusudur.
-Kamu görevlileri açısından bir ihmal zincirinden söz ediyorsunuz ancak büyük resme bakıldığında Hrant Dink cinayetini zaten devlet organizeli bir cinayet olarak görmüyor musunuz?
Biz başından itibaren devlet görevlilerinin TCK 83. maddesi kapsamındaki suçu işlediklerini, fiillerin bu madde kapsamında tartışılması gerektiğini söyledik. O madde “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” başlığını taşır. ‘İhmali davranıştan’ kasıt hareketsiz kalmadır. Yani kasten öldürme kamu görevlilerinin hareketsiz kalınması sonucunda işlenmiştir. Biz devlet görevlilerinin tam da bu maddeden yargılanmalarını gerektiğini beyan ettik başından beri. Devlet görevlilerinin cinayetten haberdar olduklarını, ancak kasıtlı olarak tedbir almadıklarını söyledik. Başından beri yazmış olduğumuz tüm dilekçelerde biz bunu beyan ettik ve bugün de bunu beyan ediyoruz. Zaten dava kapsamında tutuklanan iki polis memuru da 83. madde kapsamında tutuklanmıştır. 83. madde de 25 yıla kadar hapsi öngören bir maddedir.
ÇOK FAZLA BİLGİ MEVCUT
-Bu iki polis memuru dışında üst makamlarda bulunan ve cinayette sorumlukları bulunan görevlilerin sadece ifadelerinin alınıp serbest bırakılmalarını nasıl yorumluyorsunuz? Bundan yola çıkarak bu tutuklamaların göstermelik olduğu sonucuna varılabilir mi?
Soruşturma dosyasında kısıtlama kararı var. Dolayısıyla o bilgilerin tartışmaya açılması yasal olarak mümkün değil. Ama kısıtlama kararı olmadan almış olduğum ifadeleri incelediğimde, kamu görevlilerinin bu cinayetteki sorumluluğunun yeniden ve yeniden ortaya çıktığını gördüm. Çok fazla bilgi mevcut. İddianame düzenlenmeden ve hangi sevk maddesiyle kimler hakkında düzenlendiğini görmeden beyanda bulunabilmek mümkün değil. Biz bütün bu bahsettiğimiz kamu görevlilerinin bütünsel sorumluluğu olduğunu, cinayeti kasıtlı olarak önlemediklerini söylemekteyiz; dolayısıyla düzenlenecek iddianamenin de TCK ‘nın 83. maddeyi esas alarak ve ayrım yapmaksızın hepsi hakkında düzenlenmesi gerektiğini söylüyoruz. Eğer iddianame bu bütünlüklü sorumluluğu esas alınarak hazırlanırsa ve bütün kurum görevlilerini içerecek şekilde düzenlenirse ancak o zaman müdahil olarak bizim taleplerimiz karşılanmış olacaktır, ama eğer iddianame böyle düzenlenmezse o zaman eksik bir iddianame söz konusu olur, iddianame tartışmaya açılır.
-Önemli bilgilerin mevcut olduğunu söylediniz, bu bilgileri bizimle paylaşabilir misiniz?
Maalesef. Soruşturmanın selameti açısından bu bilgilerin paylaşılmasını doğru bulmuyorum. Ancak genel olarak şunu söyleyebilirim: Alınan her ifadenin ve toplanan delilin kamu görevlilerinin cinayetteki sorumluluğu yeniden ve yeniden teyit ettiğini söyleyebilirim. İddianame düzenlendiğinde veyahut dosyadaki kısıtlama kaldırıldığında bu bilgilere kamuoyuna da ulaşacaktır.
İFADELER SORUMLULUKLARI TEKRAR TEKRAR TEYİT EDİYOR
-Bugüne kadar ortaya çıkan ve tartışılan bilgilerden değişik bir husus var mı?
En azından şunu söyleyebilirim, bahse konu tüm bu görevlilerin çok ciddi bir şekilde bu cinayetin işlenmesinde sorumlu olduğunu ortaya koyan ifadeler vardır. İfadesi alınan görevliler her ne kadar cinayette sorumluluklarının olmadığını söyleseler de, öne sürdükleri her husus onları yanlışlamakta ve cinayetteki sorumluluğu ortaya koymaktadır.
-Baştan alırsak, Hrant Dink cinayeti için ilk etapta Ergenekon bağlantısı kurulurken, bugün cemaate işaret ediliyor. Hükümet hangi dönemde kimle kavgalıysa o yöne doğru gidiyor. Sizce Dink davası da bu siyasi kavga ve hesaplaşmanın aracı haline mi getiriliyor?
Biz hangi görevlinin tırnak içinde “Cemaat denilen yapı” ile bağlantılı olarak lanse edildiği, hangisinin lanse edilmediğiyle uğraşmıyoruz ve meseleye buradan bakmıyoruz. Biz bütünsel sorumluluğun olduğunu söylüyoruz. Biz var olan görevleri itibariyle hangi görevlerini yerine getirmedikleriyle ilgilenmekteyiz. Zaten henüz soruşturma sürerken ve tüm görevlilerin şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınırken, bunu bugünden söylemek pek mümkün değil. Ancak iddianame hazırlandığında böyle bir hesaplaşmanın aracı olup olmadığını söyleyebiliriz. Sonuca bakmak lazım.
-Yıllarca susan sanıklardan Ogün Samast’ın tam da bu kavga patlak verdiğinde konuşması ve bu yönde ifade vermesi sizce tesadüf mü? Bu hesaplaşmanın bir parçası olarak okunabilir mi?
Bizim kalkış noktamız Ogün Samast’ın ifadesi değil. Biz ifade alınmadan önce istihbaratın üst düzey görevlilerinin de bu cinayette sorumluluk sahibi olduklarını beyan etmekteydik. Ogün Samast’ın ifadesinde yer alan şahısların Samast’ın beyanından önce şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Bu cinayette sorumlulukları olduğu olgularla da sabittir.
ELBETTE Kİ BİR ÖRGÜT VAR!
-Tüm sorumluların ifadesinin alınmakta olduğunu söylediniz. Hrant Dink’i açıkça tehdit eden MİT görevlileri de bu kapsamda mı? Çünkü bilindiği gibi o görevlilere soruşturma açmak için Başbakanın bizzat onayı gerek.
Soruşturmada kısıtlama olduğu için bunu söylemeyeceğiz ancak Koruma Hizmetleri Yönetmeliği 11. maddesi der ki, “Hayatı ciddi şekilde tehdit altında bulunulduğu Milli İstihbarat ve diğer istihbarat birimlerince bilinenler talep olmaksızın koruma altına alınırlar”. Dolayısıyla bu yasal düzenlemeye rağmen Milli İstihbarat Teşkilatında (MİT) Hrant Dink’in koruma altına alınmasına dönük bir tutum söz konusu olmamıştır. Tüm bu tabloya baktığımızda cinayet öncesi bütün kurumların cinayetten haberdar olduklarını, yahut Hrant Dink’e dönük ciddi bir tehdit atmosferi olduğunu bildiklerini, ama hiçbirinin cinayeti önlemek için harekete geçmediğini görüyoruz.
-Cinayette örgüt yok denildi, sizce devlet yapılandırması içinde bir örgüt var mı?
Elbette ki cinayet bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendi. Cinayete giden sürecin örgütlenme biçimine bile bakıldığında çok ciddi bir örgütle karşı karşıya olduğumuz açıktır.
-Hrant Dink cinayeti öncesi oturduğu apartmana kadar maskeli şahıslar gelip apartman görevlisine bir takım sorular sordular. Bu şahısların tespiti konusunda dosyayı sil baştan alan şimdiki savcıya talepleriniz oldu mu?
Evet, şu anda bunlar da soruşturulan hususlar. Kamu görevlileri hakkında iddianame düzenlendikten sonra, soruşturma dosyasının açık tutulacağını ve örgütün üst yapılandırmasının açığa çıkartılması için de savcılığın soruşturma yapması gerektiğini düşünmekteyiz. Buna dönük taleplerimiz de bulunmaktadır. Bu şahısların tespiti bizim açımızdan önem taşımaktadır ve tespitini talep etmekteyiz.
KAYBEDİLEN GÖRÜNTÜLER GERİ GETİRİLEBİLİR Mİ?
-Peki Akbank’taki görüntülerin kaybedilmesi konusunda bir ilerleme var mı?
Belirli bir saate kadar olan görüntüler hala yok ortada ve bu bizim açımızdan da bu durum ciddi bir şekilde şüphelidir ve tartışılması gereken bir husustur. İstanbul Savcılığının da bu kaybedilen görüntülerin yeniden bulunması konusunda araştırma ve soruşturma yapması gerekmektedir. Bunun mümkün olmaması durumunda da bu görüntüleri kaybeden, bu görüntüleri ortadan kaldıran kişileri tespit edip, onlar hakkında yasal işlem başlatması gerekmektedir. Kaybolan görüntüler meselesi oldukça büyük bir önem arz etmektedir çünkü cinayet mahallinin bir kısmını görmektedir. Bu görüntülerde neyin olduğu ve ne amaçla silindiği başından beri fazlasıyla önemsediğimiz bir husustur. Bu konu sonuna denk soruşturulmalıdır.
-Teknolojik olarak görüntüleri geri getirme imkanı olduğunu düşünüyor musunuz?
Biz bu görüntülerin bir yerlerde hala muhafaza edildiğini ya da bu görüntülerin yüklendiği bilgisayarlar üzerinde ciddi bir inceleme yapıldığı takdirde bu görüntülerin silinmiş olsa da geri getirtilebileceğini düşünmekteyiz.
SORUMLULUĞU OLAN HERKESE GÖREVDEN EL ÇEKTİRİLMELİ
-Dink cinayetinde sorumluluğu olan Engin Dinç veya Ercan Demir gibi görevlilerin adeta ödüllendirilip bazı kritik ve önemli noktalara atanması kabul edilebilir bir durum mu sizce? Yani bu ciddiyetteki bir soruşturmada şüpheli sıfatıyla yer alan bir kamu görevlisinin görevini hem de terfi ederek sürdürmesi normal mi?
Cinayette sorumluluğu olan herkesin bırakın terfi etmek ya da atanmayı, görevinden el çektirilmesi gerekmekteydi. Bu çok ciddi bir hatadır ve önüne geçilmesi gereken bir durumdur, ama maalesef...
- AKP hükümetinin bu cinayette sorumluluğu yok mu?
Bakın cinayet bu hükümet döneminde işlendi ve siyasal sorumluluğu elbette ki bulunmaktadır. Ama dosyamızda belirli şüpheliler var ve şu an bu şüphelilerin ifadesi alınmaktadır, dolayısıyla da iddianame bunların üzerine hazırlanacaktır.
BİLGİLER YENİ İDDİANAMEYİ ZORUNLU KILIYOR
-Hrant Dink cinayetiyle ne amaçlandı sizce?
Hrant Dink’in tartışmaya açtığı hususlar bir kesim nezdinde tehdit algısına yol açtı ve bu tehdit bertaraf edilmek istendi. Dolayısıyla Hrant Dink’in söyledikleri üzerinden kim tehdit algısı içerisine girdiyse, bu cinayet elbette ki bu tehdit algısı sebebiyle işlendi. Hrant Dink’in söylediklerine ve yapmaya çalıştıklarına bakmak lazım. Cinayet Hrant Dink’in bunları tartışması istenmediği için işlendi.
-Siz cinayeti aydınlatmak için senelerdir uğraşıyorsunuz. Bugün devlet kademesinde şüphelilerin ifadesinin nihayet alınmaya başlaması sizi umutlandırıyor mu?
Kaygılarım var, ancak soruşturma sırasında ve sürecinde ortaya çıkan bilgiler dava açılmasını zorunlu kılmakta, dolayısıyla da bu bilgiler üzerinden iddianame düzenlenmesi zorunluluğu da ortaya çıkmış vaziyette. Elbette ki kaygılar taşıyorum fakat bütün bu olgular göz ardı edilerek iddianame hazırlanmaması gibi bir tutum sergilenmeyeceğini artık düşünüyorum.
-Bu hamleyi yapmak için neden 8 yıl geçmesi beklendi?
Devlet görevlilerinin yargılanmaması yönünde kararlar alınsa da, İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Hrant Dink’e dönük açık ve yakın bir tehlike olduğunu ve devlet görevlilerinin bunu bildikleri halde organize bir şekilde tedbir almadıkları karara bağlandı. AİHM kararları bağlayıcı özellik taşımaktadır. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ( HSYK) Trabzon İl Jandarma ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin soruşturmaları gerektiğini karara bağladı. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve dönemin Vali Yardımcısı hakkında AİHM kararının dikkate alınarak soruşturma yapılması gerektiği hükmüne vardı. Anayasa Mahkemesi yaptığımız başvuru üzerine kamu görevlilerinin soruşturulması gerektiğini karara bağladı ve tüm bu kararların bağlayıcı bir özelliği bulunmaktadır. Cinayetteki sorumlulukları çok açıkça ortadaydı, dört bağlayıcı karar ortaya çıkmıştır dolayısıyla daha önceki alınan tüm kararlar hukuka aykırı ve hatalıydı. Aslında 2007 yılında yapılması gereken işlemler 8 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Geç kalınmıştır, ancak bunun bugün yapılıyor olması dahi hukuki anlamda bir adımdır, bu anlamıyla da önemlidir.
-İddianame ne zaman hazırlanacak?
Henüz ifadesi alınmayan şüpheliler var, henüz talep edilen ama dosyaya girmeyen deliller var. Bunlar tamamlandıktan sonra kanımca kısa bir sürede iddianame düzenlemek mümkün hale gelecektir.
ANF
|