GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: Mehmet 212.175.112***
8.03.2007 06:12:58
Konu: Süryani Cemaatinde Kadın
SÜRYANİ CEMAATİNDE KADIN
Kilise hiyerarşisi, erkek egemen bir yapı arz etmektedir. Tarihsel olay ve oluşumları esas alan kilise takviminde, 55 adet aziz anma günlerine karşılık, İsa’nın annesi Meryem dahil olmak üzere, 13 tane de azize adına anma günleri mevcuttur. Süryaniler, azizler için “mor”, azizeler içinse “mort” tanımlamasını kullanmaktadırlar. Kilise hiyerarşisini oluşturan diyakosluk, papazlık, episkoposluk kategorilerinde, erkek olmak belirleyici bir özelliktir. Kadınlar için tek uygulama rahibeliktir.
Kilise Hiyerarşisinde Kadının Yeri
Kadının kilisede yer alışı M.S. 300’lü yıllarda doğmuş, M.S.378’de ölmüş Mor Afrem dönemine kadar uzanır. Mor Afrem, ilk defa kilisede, dua ve ilahilerin okunmasında kadına yer verir. Esin kaynağı, putperest ayinlerinde kadının icra ettiği dua ve yakarışlardır. Bu dönemde uygulamaya başlanan, koro halinde dua ve ilahi okuma geleneği, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bunun dışında, erkek belirleyicili din adamı (ruhban) kategorisinde, kadının yeri oldukça sınırlıdır. Manastırlarda rahibe olarak bulunan kadınlar, daha çok yemek, temizlik vb. işlerden sorumludurlar. Dua ve ayinlerde, erkeklerin ve sivil kadınların gerisinde durmak suretiyle ibadete katılırlar.
Kadınların kilisede nasıl davranması gerektiğini anlatan ifadeler, kadının öğrenme hakkını kısıtlayıcı niteliktedir: “Kadınlar, toplantılarında sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal yasanın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır.” Kilisede kadına getirilen bu kısıtlama, dinsel ritüellerdeki rolünü de belirlemiş, kadınların dinsel merasimleri yönetmeleri bundan dolayı engellenmiştir. Yukarıda ifade edildiği gibi, Mor Afrem’in kadınlara, kilise korosunda yer vermesi önemli bir açılımdır. Kilise hiyerarşisinde “rahibelik” olarak tanımlanan ve uygulanan kategorinin, tüm işleyiş içerisinde belirleyici bir fonksiyona sahip olmadığı dikkat çekmektedir. Rahibenin sözlük anlamı; “dünyadan el etek çekerek manastırda yaşayan Hıristiyan kadın rahip” biçiminde ise de, rahibe, kâhin rütbesine ulaşamadığından dolayı, rahibin yerine getirmesine izin verilen birçok yetkiden (nikah, vaftiz vs.) mahrumdur.
Süryani Kadim Ortodoks kiliselerinde rahibelerin (dayrayto), manastırlardaki dinsel yapılanma içerisinde yer almaları, 4. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Turabdin Bölgesi’nde bilinen en eski rahibeler Febronyo ve Tomais’tir. Bu ikisi, başrahibe konumundadır. Febronyo, Tomais’in hocasıdır. Nusaybin (Nsibin) civarında bir köyde, sadece rahibelerin barındığı bir kilisenin var olduğundan söz edilmektedir. Bakirelerin Manastırı anlamına gelen bu dinsel mekânlarda, ayin ve uygulamalar, erkek din adamı (yaşlı bir rahip veya papaz) tarafından yerine getirilmektedir. . Bireysel dua ve ibadet dışında, kilise uygulamalarından (vaftiz, ayin, kurban, itiraf vb.) sadece, yaşça büyük kız çocuklarının vaftiz uygulaması sırasında, baş rahibeler görev alabilmektedirler. Vaftiz uygulayabilen rahibe, Bathkyomo olarak adlandırılır. Kilise korolarında, 15 yaşını geçmemiş kız çocukları görev alırken, rahibeler bu korolarda bulunmazlar.

Rahibenin, takdis ve ataması, metropolit tarafından yapılmaktadır. Rahibelik iki kategoriden oluşur. Birincisi Bathkyomo, ikincisi ise Dayrayto’dur. Birinci kategoride bulunan rahibe, yaşça büyük kız çocuklarının vaftizi sırasında, kutsal murun sıvısının vücuda sürülmesinde yetkili olurken, dua okuma ise, perde gerisinden erkek din adamı (kâhin olan) tarafından yapılmaktadır. İkinci kategoride bulunan rahibelerin ise, herhangi bir dinsel ritüel uygulama yetkileri bulunmamaktadır. Rahibeler, zorunlu olmadıkça, manastırlarını terk edemezler. İkamet alanlarında, telefon dışında herhangi bir iletişim aracı da bulunmaz.
Yönetim ana merkezi olan Patriklik makamında, rahibelerden sorumlu olan bir “ana” bulunur ve bu yetkili rahibeye, “emo” diye hitap edilir. Tüm manastırlardaki rahibelerin görev, uygulama, yer değişiklikleri ve sorunların çözümünde tek yetkili “ana”dır. Manastırlarda bulunan erkek din adamları, bu konularda müdahalede bulunamazlar.
Ayin ve Uygulamalarında Kadına Atfedilen Konum
Rahibe kategorisinde yer almayan kadın, bulunduğu yerde kilise mevcut ise, günde iki defa olmak üzere toplu tapınmaya katılır. Kilisenin bulunmadığı durumlarda ise, bireysel dua uygulamasını tatbik eder. Manastırlarda yaşayan sivil kadınlar da, bu uygulamaya tabidirler. Rahibeler ise, ayin ve uygulamalara sıkı bir şekilde katılmaktadırlar. Rahibe olma kararını veren ve yirmi yaşını doldurmuş olan kişi, üç yıl süren ve “hapis” olarak isimlendirilen tecrit edilmiş inziva yaşamı sürecinden geçer. Özel odası ile kilise arasında geçen bu üç yıllık sürede, rahibe adayı, yedi vakitlik ibadet uygulamasının üçüne kesintisiz iştirak eder. Kalan zamanda, özel odasında dua, ibadet, kutsal metin okuma çalışmaları ile en zor ve zahmetli görevleri yerine getirmeye çalışır. İbadet sonrasında, günde yedi kez Mezmur ve Şıbitho (rahibeler için haftalık dua kitabı) okunur.
Rahibeler, bu özel duaları gün içindeki yedi dua zamanında okurlar. Amacı, Tanrı’ya daha yakın olmak, onun olağanüstü işlerini anlamak, yüceliğini kavramak, bağışlanma dilemek ve şükürler sunmaktır.
Oruç, perhiz ve namaz uygulamaları sırasında, kadına ait özel hallerde (adet görme, kanama), herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Bu durumlarda da ibadetler devam eder. Ancak, adet döneminde bulunan bayanlar, kıddes (kutsal kurbak/komünyon) alamazlar. Kıddes alabilmeleri için, adet döneminin sona ermiş ve temizlenmiş olması gerekir. Bu yazılı olan kural dışında, örfi uygulamalara da rastlamak mümkündür. Adet döneminde İncil’e yaklaşmama, öpmeme, ibadet sırasında kâhinden alınan selamı el ile almama gibi uygulamalar da görülür. Yaşanan bu durum; kirlilik veya günah olarak değerlendirilmez Kadına ait farklı bir uygulama olmamakla birlikte, giyim konusunda oldukça hassasiyet gösterilir. “Tepeden tırnağa” ifadesi doğrultusunda, siyah renk bir giysi kullanılır. Rahibeler, kilisedeki ayin uygulamalarına katılma sırasında, genellikle bayanların bulundukları tarafın arka kısmında yer alırlar. Günlük kıyafetlerinin üzerinde, şal örtüsü bulunduğu halde, dua ve ayin uygulamalarına katılırlar.
Rahibelerin elbiselerinin ayrılmaz bir parçası olan başörtüsü, iki bölümden oluşur. Başın tümünü örten örtü, çene altından bağlanır. İkinci örtü ise, alnın üstünden başlayıp, arkada bağlanan örtüdür. Uzun kollu, bileklere kadar uzanan, düğmeli, kolluklu ve pileli olup, belden aşağıya sarkan eteklerle, ayaklara giyilen siyah renk çorap ile aksesuar tamamlanır. Süryani ayin uygulamaları sırasında, erkeklerin başı daima açık, kadınların ise mutlaka örtülü olmalıdır.
Kadınların kilisede nasıl davranması gerektiğini anlatan ifadelerin, kadının öğrenme ve belirleyici olma sürecini engelleyici nitelikte olduğu dikkat çekmektedir: “Mukaddeslerin bütün kiliselerinde olduğu gibi, kiliselerde kadınlar sükût etsinler, çünkü onlara söylemek için izin yoktur. Ancak şeriatın da dediği gibi, tabi olsunlar. Ve eğer bir şey öğrenmek isterlerse, evde kendi kocalarına sorsunlar. Çünkü kadına kilisede söylemek ayıptır. Kadını, kocasının bilgisiyle sınırlamak; ibadet, eğitim ve diğer birçok yönlerden bilgisiz olunması sonucunu doğurabilmektedir. En temel kurum olan kilisede, kadına getirilen bu kısıtlama, dinsel ritüellerdeki rolünü de belirleyecek ve onun dinsel merasim idaresini doğal olarak engelleyecektir.
Doğum, Vaftizde Kadın-Erkek Eşitsizliği
Süryani ayin geleneğinde, doğum sonrası uygulanan vaftiz ayinlerinde, kadın-erkek eşitsizliğini açık bir şekilde görebilme olasılığı bulunmaktadır. Kadının yerini belirleyen ifadeler, genellikle Resullerin Mektupları’nda ve özellikle Pavlus’un yazmış olduğu mektuplarda görülmektedir. İncil’de ise; adı geçen bazı kadınlar, Yahudilerin kardeş karısı ile evlenen yedi kardeşin ahrette kiminle evli olacağı sorusuna İsa’nın verdiği yanıt ve boşanmanın yasaklanışı konuları dışında, kadının nasıl değerlendirildiğini net olarak tespit etmek mümkün değildir. Örneğin Pavlus; kadının çocuk doğurmasını, ilk günahın bir azabı olarak değerlendirirken, İncil’de bu, yorumsuz olarak zikredilir: “Kadın doğuracağı vakit sıkıntı çeker, çünkü saati gelmiştir. Fakat çocuğu doğurduğu zaman, dünyaya bir insan doğması sevinci ile artık sıkıntıyı anmaz.” Kadının doğurma özelliği ve doğum sancısı; onun asli günaha sebep olmasını hafifletecek ve günahın bir cezası olarak tasvir edilir: “Fakat iman ve sevgi ve takdis ve vakarla davranırsa, çocuk doğurması ile kurtulacaktır.”
Vaftiz uygulamasından sonra çocuk, kâhinin ellerinde olduğu halde, sunak önünde tanrıya adama seremonisi gerçekleştirilir. Vaftiz edilmiş ve kutsal yağ ile yağlanmış olan çocuk erkek ise, kilise mihrabının iç girintisinde bulunan kudskudşin’e doğru getirilerek çeşitli dualarla tanrıya adanır. Çocuk kız ise, mihrap basamakları aşılmadan, dışarıda duracak şekilde, çeşitli dualarla adama uygulaması yerine getirilir.
Bölgeye özgü bazı uygulamalarda, dua ve ayin sırasında, kiliseye ilk önce erkek girer. Kadınların erkeklerden önce girmesi, erkekten önce ibadete başlaması ve yine erkekten önce kiliseyi terk etmesi hoş karşılanmaz. Ayin sonrası, kâhinin elinden selam alınması, ancak küçük erkek çocuğu ile olabilmektedir. Şöyle ki; ayin sonunda, ayini yöneten din adamının eli ve İncil öpülerek, saygı ile kilise dışına çıkılır. Bu uygulama, erkeklerden başlanarak yapılır. Duada hazır bulunan küçük bir erkek çocuğu, ayini yöneten din adamının elini öperek, bayanların bulunduğu yere yaklaşır ve elini bayanlardan birisinin eline dokundurarak selamı bayanlara ulaştırmış olur. Bayanlar, kendi aralarında ellerini birbirine uzatarak, selamı birbirlerine ulaştırmış olurlar.
Tek eşli evlilik uygulaması, kadının tüm hal ve şartta, erkeğe itaat etmesini zorunlu kılmaktadır. Zina hali dışında boşanma kesinlikle reddedilmektedir. Bu durum şu ayette anlatılmaktadır: “Ben size şunu söyleyeyim. Karısını fuhuştan başka bir nedenle boşayıp başkasıyla evlenen, zina etmiş olur. Boşanan kadınla evlenen de zina etmiş olur.” Evli din adamı olan papazların eşlerinin ölümü halinde, papazın ikinci bir evlilik yapması kesinlikle yasaktır. Aynı şekilde, eşini kaybeden papaz hamımı da, hayatının sonuna kadar ikinci bir evlilik gerçekleştiremez. Bunun gerekçesi; papazın tüm cemaatin babası, papazın eşinin de tüm cemaatin annesi olarak kabul edilmesidir.
Kadının Eğitim Kurumlarındaki Yeri
Süryanilerin eğitim kurumlarına ilgisi, bölgede hâkim olan genel tavır içinde değerlendirilebilir. Kız ve erkek çocuklarının okullaşma durumu, genellikle erkek egemen bir toplum yapısının uzantısı şeklinde görülebilmektedir. Erkek çocuklarının, kır-kent yaşam alanlarında bulunan formel ve enformel eğitim kurumlarına devam etmeleri mümkün iken, kız çocuklarının bu olanaklardan yararlanma düzeyleri daha düşüktür. Tarihsel dönemler itibariyle konuya baktığımızda, dinsel kurumlar olan kilise ve manastırlarda, erkek ağırlıklı olmak üzere, öğrenim görüldüğü dikkat çeker. Islahat Fermanı’ndan sonra yürürlüğe giren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile gayrimüslimlere tanınan okullaşma olanağından daha çok erkekler yaralanmışlardır. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin yayınlanmasından hemen sonraki uygulamaları, resmi kayıtlardan takip etmek mümkündür. 1287/1871 tarihli Diyarbekir Vilayet Salnamesi’nde, cemaatler bazında, eğitim kurumlarının sayıları verilirken, kategori belirtilmeden, “mektep” ifadesi altında, 1 Süryani okulunun olduğu görülmektedir. Diğer gayrimüslim cemaatleri (Ermeni, Rum, Rum Katolik, Protestan, Keldani, Yahudi vs.) ile birlikte toplam 9 adet okul bulunmaktadır. 1898, 1899 ve 1901 tarihlerine ait verilerde, okula giden öğrencilerin cinsiyet durumlarına bakıldığında, Protestanlar dışında hiçbir cemaatin kız çocuklarını okula göndermediği dikkat çekmektedir.
Yörede geçerli olan, kız çocuklarının okula göndermeme anlayışı, Süryani cemaati için de geçerliliğini korumuştur. Daha modernist bir yaklaşımı savunan Protestan cemaati, kız çocuklarının öğrenim görmeleri konusunda herhangi bir kısıtlamaya gitmemiştir. Bu cemaatin oluşumu, yerel cemaatlerden ayrı olarak ele alınamayacağı gibi, aynı zamanda Batılı misyonerlerin çabalarının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Protestan cemaati, geleneksel din anlayışının yoğun olarak hissedildiği Ortodoks cemaatinden, Batılı misyoner teşkilatlarının girişimleri sonucunda, geleneksel kilise anlayışından uzaklaşan kişilerden oluşmaktadır. Protestan cemaatine mensup okulda, 1898’de 55, 1899’da 23, 1901’de 30 kız çocuğunun öğrenim gördüğü dikkat çekmektedir.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte, kız çocuklarının öğrenim görmesiyle ilgili anlayışta bir değişim gerçekleşir. Özellikle kentte yaşayan Süryanilerin kız çocukları, ilk, orta ve yüksek öğrenimle tanışırken, kırsal kesimde yaşayan Süryanilerin, ekonomik ve ulaşım sorunlarından dolayı, kız çocuklarını ilköğrenimle sınırlandırmış oldukları dikkat çekmektedir.
Süryaniler, formel eğitim yanında, çocuklarının “yaz okulu” şeklinde, kilise ve manastırlarda verilen eğitimden yararlanmasını sağlamaktadırlar. Bu eğitim, Süryanice dilini ve duaları öğrenme, kutsal metinleri ve dua okuma gibi kısımlardan oluşmaktadır. Özellikle kırsal kesimde yaşayan Süryani aileler için, manastırlarda verilen eğitimin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Çocuklar, öğretim dönemi içinde, manastırlarda barınmakta ve bu arada Süryanice’yi öğrenmekte ve aynı zamanda dini eğitim almaktadırlar. Mardin’de bulunan Mor Gabriel, Mor Yakup ve Deyrulzafaran manastırları, bu konuda günümüzde de oldukça büyük işlevler görmektedirler. Adı geçen manastırlarda barınan ve bu arada formel eğitim alan çocuklar içinde kız çocuklarının sayısının yok denecek kadar az olması dikkat çekmektedir.
Türkiye’nin çeşitli kentlerine (özellikle İstanbul) göç eden Süryanilerin neredeyse tamamının, kız çocuklarını okuttukları dikkat çekmektedir. Yine, Avrupa’da (özellikle İsveç ve Almanya) bulunan Süryanilerin de, bulundukları ülkelerin sağlamış olduğu öğrenim olanaklarından en üst düzeyde yararlandıkları dikkat çekmektedir.
Süryani Ailesinde Kadının
Süryani ailesinde kadının rolü, kutsal metinlere dayandırılarak açıklanmaya çalışılır. Süryanilerdeki aile anlayışında, kadına biçilen rol, eş ve annelik sınırları içerisindedir. Kutsal metinlerde (Tevrat, İncil) erkeğin statüsü, her zaman birinci derecede iken, kadınlar çoğu zaman ikinci, bazen de daha alt derecede bulunmaktadırlar.
Hıristiyanlığın üzerinde temellendiği en önemli kavramlardan birisi “ilk günah”tır. İlk günah, insanın dünya “sürgünü”nün başlangıcına neden olmuştur. Bu günahın oluşumunun baş aktörü kadındır. Kadının neden olduğu bu sürgünden dolayı, insanların tümü kirlenmiştir. İncillere göre kadın, şeytana aldanmış ve Âdem’in de aldanışına neden olarak, tüm insanların paylaşacağı bir günahın müsebbibi olmuştur. “Fakat kadının öğretmesine ve erkeğe hâkim olmasına izin vermem, sakin olsun. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Âdem değildir, kadın aldatılıp suç işledi. Ama doğum yapıp kurtulacaktır. Burada, kadın suçlu ilan edilmekte ve devamındaki ifadelerle de, kadının doğum sancısıyla acı çekmesinin, sanki bir suçun cezası olduğu ima edilmektedir.
Yeni Ahit’te birçok yerde, kadının çoğunlukla, hukuksal ve insani iradesi hiçe sayılarak, erkeğe, Allah’a tabi olduğu gibi tabi olmasının istendiğini görmek mümkündür. “Ey kadınlar, Rabbe bağımlı olduğunuz gibi kocalarınıza bağımlı olun. Çünkü Mesih, bedenin kurtarıcısı olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. Kilise, Mesih’e bağımlı olduğu gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.” “Yaşlı kadınlar, saygın bir yaşam sürmeli (…) genç kadınları, kocalarını ve çocuklarını seven sağduyulu, temiz yürekli, iyi birer ev kadını ve kocalarına bağımlı olmak üzere eğitebilsinler. “Ey kadınlar, Rabbe ait olanlara yaraşır biçimde kocalarınıza bağımlı olun.” Ailede, kadının bu itaati, bir hiyerarşiye dönüşerek açıklanmaya çalışılır. Kadının, kocasına, Rabbe bağlı olduğu gibi itaat etmesi emredilmektedir. “Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih, kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır”. Nitekim “kilise, Mesih’e tabi olduğu gibi, kadınlar da böylece her şeyde kocalarına tabi olsunlar” biçimindeki açıklamalarla, kadının varlığının erkekle anlam kazandığı ve her durumda, erkeğe muhtaç olduğu hususuna vurgu yapılır. Bu anlayış ile Süryaniler arasında tek eşli evlilik, boşanmama gibi kesin kurallar çerçevesinde, kadının ailedeki konumu belirlenmiş olmaktadır.
Kır-kent ayrımında, ekonomik gücün elde bulundurulmasına bağlı olarak, kadının yukarıda belirlenin kesin çizgiler dışında, rahat hareket etmesine olanak sağlanabilmektedir.
Yörede yaygın olan, kadının doğurganlık özelliği ve erkek çocuğa sahip olma isteği, Süryaniler arasında da yaygın olarak bulunmaktadır.
Boşanma veya ikinci evlilik, kırsal alanda yok denecek kadar azken, şehir merkezlerine ve özellikle de Avrupa’ya göç etmiş Süryaniler arasında boşanma ve ayrı yaşamaya ilişkin örneklere rastlamak mümkündür.
Mehmet Şimşek
msimsek21@mynet.com
www.suryanilik.com
Süryaniler ve Diyarbakır
Kent Yay. İst. 2006


 
Kimden: Gabra  213.113.62.***
10.03.2007 05:06:02
Cevap: Süryani Cemaatinde Kadın
Merhaba sayin mehmet bey yazinizda suryanilerde kadinin yerinden yaziyorsunuz , cok fazla abartmadiniz acaba? bu yazdiklariniz cok ama eskidendi simdi tam tersi bugun Derneklerimizde olsun veya Kilise heyetlerinde olsun kadinlarimiz erkeklerden daha cok konusur ve daha cok faaliyetlerde bulunuyor.
 
Kimden: Can  90.227.94.5***
10.03.2007 10:28:36
Cevap: Süryani Cemaatinde Kadın
Sayin Mehmet !
Suryanilik,le ilgili olan bilginiz,den dolyi sizleri candan kutlar, ve hayatinizda saglik dolusu mutlu gunler temenni ederim...
Bu gibi yazilarin devamini bekleriz...
 
Kimden: Mehmet  212.175.112***
11.03.2007 00:06:38
Cevap: Süryani Cemaatinde Kadın
Sayın Gabra,
Öncelikle yazıya göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederken, yazının tam***** okumaktan imtina ettiğiniz düşünüyorum.
Süryani cemaatinde kadının durumunu dini ve mevcut geleneksel dokuyu referans aldığıma dikkat etmişsinizdir. Bu konuda yerinde gözlemleri yirmi yılı aşkın bir süre içerisinde Süryanilerin ana merkezi olan Turabdin coğrafyasında edinmeye çalıştığımı bilerek değerlendirmenizi isterim.
Yazıda konu edilen geleneksel uygulamalar, adı geçen coğrafya da yaşam alanları oluşturmuş olan diğer dini sosyal gruplar için de yaklaşık ölçütlerde geçerli kabul edilebilecek genel bir görünüm içerisinde Süryanileri bulmaya çalıştık.
Göç ve beraberinde hazırlıksız yakalanılan modern yaşam şartlarında kadının geleneksel yapıyı aşması ve sosyal hayata entegre olması tartışılacak bir konu olamasa gerek.
Süryanilerin kadın-erkek ayrımı yapılmadan modernleşmeyi doğru algılamaya ve doğru sonuçlara ulaşma yönündeki çabalarında geleneksel yapıyı doğru tahlil etmeleriyle mümkün olacaktır.
Sevgi ve dua ile...
 
Kimden: Gabra  213.113.62.***
11.03.2007 04:22:56
Cevap: Süryani Cemaatinde Kadın
Sayin Mehmet
Ben Topraklarimdan ayrildigimda 11 yasindaydim ve avrupada yabanci ve ikinci sinif bir insan olarak buyudum,belki bunun icindirki yazinizi biraz abartilmis gördum yoksa sizin bu bilginizden tebrik ederim . Bu bir gercektirki cogumuzun (Suryani/Asuri/Keldani) Avrupa`da ve yasadiklari devletlerde kendilerini öyle entegre etmislerki kendi Geleneginden ve tarihinden cok uzaklasmislar.
Butun calismalarinizdan basarilar dilerim.
Saygilarimla
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım