mara

             
 
GÜNCEL
ARAMA MOTORU

Web'de Ara Site içinde Ara
 
Forum sözleşmesi


E-posta: Şifre: Şifre Hatırlat | Üye Ol

KONUYU AÇAN: baterisst 78.182.75.3***
12.03.2009 10:32:52
Konu: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
YAKUP HIDIRSAH
MEZOPOTAMYA’DA HIRISTIYAN (SÜRYANI, NASTURI,KELDANI,ERMENI)
KATLIAMI VE KÜRTLER

Belgesel Inceleme
HANNOVER
1997

I Ç I N D E K I L E R
Giris
Kürtler Mezopotamya’li Degil
Arap, Selçuklu, Osmanli Dönemlerinde Süryaniler
Kiliselerin Yagmalanmasi ve Kürtler
Cizre Kürt Emiri Bedirhan ve Hiristiyan Katliami
Hiristiyan Halklarin Osmanli Hükümeti’ne Destegi
Ermeni Patrikligi’nin Yayinladigi "Genelge"
Kürt Seyh ve Agalarinin Sömürüsü
Osmanli Hükümeti’ne Sunulan sikâyet Raporlari
Kürtler Tarafindan Hiristiyanlara Uygulanan "Özel Zulüm"
Seyh Ubeydullah Isyani’nda Hiristiyan Katliami
Hamidiye Alaylari ve Hiristiyan Katliami
Birinci Dünya Savasi’nda Hiristiyan Katliami
Hori Süleyman Hinno’nun Anlatimiyla Hiristiyan Katliami
Kürt Siyasi Hareketinin Asimilasyon Politikasi
Sonuç.


GIRIS
Mezopotamya’nin en eski kavimlerinin ahfadi olduklari bilinen ve “Süryani”, “Nasturi”, “Keldani” olarak adlandirilan Hiristiyan halklarin kökenleri üzerinde yapilan bilimsel arastirmalarin henüz net bir sonuca ulasamamis olusunu dikkate alarak, bu konuda burada görüs beyan etmeyi, simdilik erken buluyoruz.
Son yillarda; özellikle Avrupa’daki sol ve sag görüsteki Süryaniler arasinda baslayan “Asur”culuk-“Arami”cilik tartismalarina da girmek istemiyoruz.
Ancak, Süryani tarihçisi ve Türkiye’deki bütün Süryanilerin eski ruhani reisi, Mardinli Metropolit Filiksinos Hanna Dolapönü’nün (1885-1969) konu hakkindaki görüsleri, bizce, büyük önem tasiyor. Hanna Dolapönü, Süryanilerin kökeninin sadece bir tek irka dayandirilamayacagini belirtir. Ona göre: “Süryaniler; Arami, Asurlu, Keldani, Fenikeli, Kenani ve Hintlilerden olusmustur.”1
Bu tespitten sonra, asil konumuza geçiyoruz.
bilindigi üzere; Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlar, tarih boyunca, yerlesik bulunduklari Mezopotamya topraklarina egemen olmak isteyen çesitli kavimlerin baskilarina ugradilar, öldürüldüler, yaralandilar, yagmalandilar.. Bölgede, sayisi bilinemeyecek kadar olay meydana geldi. Tüm bu olaylara iliskin, yanli veya yansiz pekçok eserin nesredildigi bilinmektedir. Ancak, bu eserlerin büyük bir bölümünde, Kürtlerin Hiristiyan halklara uyguladiklari insanlik disi zulüm, nedense ya gözardi edilmis ya da yüzeysel bazi ifadelerle geçistirilmistir. Bu yaklasimin, siyasi çikar hesaplari ile yakindan ilgisinin bulundugu ise bir gerçektir.
Bu arastirmada; tarihin çesitli dönemlerinde, bölgedeki yerel yönetimleri ellerinde bulunduran Kürtlerle, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklari arasindaki iliskileri ve cereyan eden bazi hadiseleri irdeleyerek, konuyu gün isigina çikarmaya çalisacagiz. Bildigimiz kadariyla, bir bütün olarak, ilk kez bu çalismayla, Hiristiyanlara yönelik Kürt zulmü, belgesel bir inceleme düzeyinde ele alinmis bulunmaktadir.
Hiç kuskusuz, bu eserde, tarihsel süreç içerisinde meydana gelen, Kürtlerin Hiristiyan (Süryani, Nasturi, Keldani, Ermeni) halklari imha amaçli katliam ve vahsetlerinin çok kisa bir özetinin sunulmus oldugunu, okuyucu elbet de taktir edecektir. Ileride, çok daha kapsamli bir sekilde ve baska tarihi belgelere de dayandirmak suretiyle, konunun karanlikta kalmis yanlarini da aydinliga çikaracagimizi ümit ediyoruz.

KÜRTLER MEZOPOTAMYA’LI DEGIL
Kürtlerin kökenleri hakkinda bilgi veren çesitli kaynaklar, onlarin Mezopotamya’nin asli unsuru olmadiklari noktasinda birlesiyorlar. Bilim adamlari, Kürtlerin ana yurtlari konusunda çesitli tezler ortaya atmislardir. Kürtlerin; Iran’in dogusu, Iskandinavya, Hindistan, Kafkasya, Orta Asya, Zagros Daglari vs. gibi yerlerden gelip, Mezopotamya’ya yerlestikleri yolunda çesitli iddialar ileri sürülmüstür.2 Tüm bu iddialarin ortak özelligi ise, Kürtlerin Mezopotamya’nin yerlileri olmadiklari hususudur. Ancak, son yillarda, siyasi Kürt hareketinin mensuplarinca kaleme alinan kitaplarda; Mezopotamya için, “Kürtlerin ana yurdu” ifadesi kullanilmakta, Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilerin baska diyarlardan göç edip bu bölgeye geldikleri belirtilmektedir.3 Kürt ideologlarinin sövenist zihniyetini aksettiren bu görüs, bir “iddia” olmaktan öteye geçemediginden, üzerinde durmaya bile degmez.
Esas itibariyle, siyasi Kürt hareketinin “Kürdistan” diye tanimladigi Mezopotamya, Süryani, Nasturi ve Keldani toplumlari tarafindan tarih boyunca yurt tutulan cografi bir saha olup, onlarin ana vatanidir. Ermeniler, Araplar, Kürtler, Türkler vd. sonradan gelip bölgeye yerlesmislerdir.4 I.Ö. 192’den I.S. 244 yilina kadar, 436 sene devam eden ve baskenti bugünkü Urfa sehri olan bir Süryani Kralligi’nin varligi da bilinmektedir.5 Daha önceki dönemlerde ise, Mezopotamya ile Dogu ve Güneydogu Anadolu’da; Asurlu, Arami, Akkad, Babilli ve Keldanilerin egemen olduklari, tarihi kaynaklarca da sabittir.6 Hatta Selçuklular döneminde de, bölgenin birçok yerlesim biriminde Süryaniler çogunluktaydi. Örnegin, Türk tarihçisi Prof.Dr.Osman Turan, Süryanilerin 13. yüzyil baslarinda bile Urfa’da ekseriyette oldugunu belirtmektedir.7

ARAP, SELÇUKLU, OSMANLI DÖNEMLERINDE SÜRYANILER
Kürtlerin, bölgedeki Hiristiyan halklara yönelik baski ve zulümlerini irdeleyen ve bu çalismanin da asil konusunu teskil eden bölümlere geçmeden önce, Süryani yazar Yakup Bilge’nin, bölgenin siyasi tarihine isik tutucu nitelikte buldugumuz bazi düsüncelerini aktarmakta yarar görmekteyiz:
“Müslüman Araplar Yakin Dogu’ya geldikleri zaman, küçük bir azinlik disinda tüm Süryanileri kapsayan ulusal bir kiliseyle karsilastilar… Müslüman Araplarin fethiyle birlikte, Yakin Dogu’da Müslümanlik yayilacakti… Müslümanligi kabul eden Süryaniler, kisa zamanda ulusalliklarini kaybediyor, Süryanice yerine Arapça dilini kullaniyor ve Süryani kültürüyle iliskileri kopariyordu… Arap etkisinin kaybolmasi ve Selçuklularin Yakin Dogu’ya hakim duruma gelmeleri sonucunda olusan yeni durum, Süryanileri de etkilemisti. Selçuklular, yerli görevlilerini Süryanilerden seçiyorlardi. Bu durum, Süryanilerin düsünsel bir rönesans yaratmalarina zemin hazirlamisti. Süryanice tekrar etkin olmaya basladi. Süryani aydinlari da, tekrar eski Süryani kaynaklarina yöneldiler. Hareket, tarih, siyasi ve dini eserlerle gelisti ve yayildi. Birçok ciltten olusan tarih kitaplari ve ansiklopediler, halkçi kronikler kaleme alindi. Siyasal ve dinsel alanda da birçok eser yazildi. Bu kültürel hareket tüm toplumu etkilemis, topluma büyük bir hareket kazandirmisti. Fakat, bu kültürel gelisme ortami uzun sürmeyecekti. Mogol akinlari ile, tüm Yakin Dogu’da yasayan halklar, kisa zamanda büyük bir kiyima ugrayacaklardi.
Timur’un (1336-1405) XIV. yüzyil sonu ile XV. yüzyilin baslarinda Yakin Dogu’ya yaptigi seferler sonucunda Yukari Mezopotamya’nin güney bölgelerinde yasayan Dogu Süryanileri, ulasilmasi güç daglara kaçtilar ve XVI. yüzyila kadar yasamlarini bu dag bölgelerinde geçirdiler. Bati Süryanileri de bu akinlardan çok zarar gördüler. Halk katliama ugruyor, manastir ve kiliseler yikiliyordu. Tüm Süryaniler, bir yüzyildan fazla bir zaman süresince büyük acilarla yasamak zorunda kaldilar. Ortadogu’daki bu karmasik ve belirsiz durum, XVI. yüzyila kadar sürdü. XVI. yüzyilla birlikte, bölgeye yeni bir güç yerlesmeye basladi: Osmanlilar.
Osmanli fethi, Arap fethinin tersine, dinsel yani olmayan -veya daha az olan- bir fetihti. Osmanlilarin bölgeye yerlesmesi, o zamana kadar bölgede yasanan kargasa nedeniyle, burada yasayan halklar için önemli bir istikrardi. Gerçi bu durum, tüm ‘reaya’nin esit haklara sahip olmasini saglamiyordu. Ama, halklar, özgürlük istemedikleri ve onlardan istenen vergi ve haraçlari ödedikleri takdirde, ‘Sultan’in topraklarinda yasayabiliyorlardi. Hatta elden geldigince de, can ve mal güvenlikleri ‘Sultan’ tarafindan saglanmaya çalisiliyordu. Halk, yine vergiler altinda eziliyordu; ama, eskiye oranla tümden yok olmalarini engelleyecekti.”8
Bu arada, gayri Müslimlerin mal ve mülklerine el koymayi “caiz” gören ve bunu kendileri için adeta “helal” ve “ganimet” sayan yerel Kürt bey ve agalarinin tehditleri, baskilari, zulümleri, hatta katliam derecesine varan insanlik disi hareketleri, Mezopotamya Hiristiyanlari için, felaketin kapilarini ardina kadar açiyordu. Tabii ki bu durum, Hiristiyan nüfusunu da dogrudan etkiliyordu.
Hollandali sosyolog Martin Van Bruinessen’in Kürt-Hiristiyan iliskileri hakkindaki su tespitleri, konunun vahametine dair yeterli bir fikir verir kanisindayiz:
“Hiristiyanlar, Kürdistan’da nüfusun bugünkünden daha büyük bir bölümünü olusturuyorlardi. Katliamlar, kaçis, gönüllü göç ve Islâmiyeti kabul etme, sayilarini ciddi biçimde azaltti. Kürdistan’in degisik bölgelerinde (Siirt, Hakkâri), Kürtçe konusan ve görünüste Müslüman olmus, fakat hâlâ Ermeni veya Nasturiliklerini unutmayan ‘kripto-Hiristiyan’larla karsilastim. Kalan Hiristiyanlar ve Kürt komsulari arasindaki iliskiler genellikle samimiyetten uzaktir. Özellikle Tur Abdin’li Bati Suriyeliler (Bati Süryaniler), topraklarini, mallarini ve hatta kizlarini alan Kürt asiret reislerinin vahsi davranislarina maruz kalmislardir.”


YAKUP HIDIRSAH
MEZOPOTAMYA’DA HIRISTIYAN (SÜRYANI, NASTURI,KELDANI,ERMENI)
KATLIAMI VE KÜRTLER

Belgesel Inceleme
HANNOVER
1997

I Ç I N D E K I L E R
Giris
Kürtler Mezopotamya’li Degil
Arap, Selçuklu, Osmanli Dönemlerinde Süryaniler
Kiliselerin Yagmalanmasi ve Kürtler
Cizre Kürt Emiri Bedirhan ve Hiristiyan Katliami
Hiristiyan Halklarin Osmanli Hükümeti’ne Destegi
Ermeni Patrikligi’nin Yayinladigi "Genelge"
Kürt Seyh ve Agalarinin Sömürüsü
Osmanli Hükümeti’ne Sunulan sikâyet Raporlari
Kürtler Tarafindan Hiristiyanlara Uygulanan "Özel Zulüm"
Seyh Ubeydullah Isyani’nda Hiristiyan Katliami
Hamidiye Alaylari ve Hiristiyan Katliami
Birinci Dünya Savasi’nda Hiristiyan Katliami
Hori Süleyman Hinno’nun Anlatimiyla Hiristiyan Katliami
Kürt Siyasi Hareketinin Asimilasyon Politikasi
Sonuç.


GIRIS
Mezopotamya’nin en eski kavimlerinin ahfadi olduklari bilinen ve “Süryani”, “Nasturi”, “Keldani” olarak adlandirilan Hiristiyan halklarin kökenleri üzerinde yapilan bilimsel arastirmalarin henüz net bir sonuca ulasamamis olusunu dikkate alarak, bu konuda burada görüs beyan etmeyi, simdilik erken buluyoruz.
Son yillarda; özellikle Avrupa’daki sol ve sag görüsteki Süryaniler arasinda baslayan “Asur”culuk-“Arami”cilik tartismalarina da girmek istemiyoruz.
Ancak, Süryani tarihçisi ve Türkiye’deki bütün Süryanilerin eski ruhani reisi, Mardinli Metropolit Filiksinos Hanna Dolapönü’nün (1885-1969) konu hakkindaki görüsleri, bizce, büyük önem tasiyor. Hanna Dolapönü, Süryanilerin kökeninin sadece bir tek irka dayandirilamayacagini belirtir. Ona göre: “Süryaniler; Arami, Asurlu, Keldani, Fenikeli, Kenani ve Hintlilerden olusmustur.”1
Bu tespitten sonra, asil konumuza geçiyoruz.
bilindigi üzere; Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlar, tarih boyunca, yerlesik bulunduklari Mezopotamya topraklarina egemen olmak isteyen çesitli kavimlerin baskilarina ugradilar, öldürüldüler, yaralandilar, yagmalandilar.. Bölgede, sayisi bilinemeyecek kadar olay meydana geldi. Tüm bu olaylara iliskin, yanli veya yansiz pekçok eserin nesredildigi bilinmektedir. Ancak, bu eserlerin büyük bir bölümünde, Kürtlerin Hiristiyan halklara uyguladiklari insanlik disi zulüm, nedense ya gözardi edilmis ya da yüzeysel bazi ifadelerle geçistirilmistir. Bu yaklasimin, siyasi çikar hesaplari ile yakindan ilgisinin bulundugu ise bir gerçektir.
Bu arastirmada; tarihin çesitli dönemlerinde, bölgedeki yerel yönetimleri ellerinde bulunduran Kürtlerle, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklari arasindaki iliskileri ve cereyan eden bazi hadiseleri irdeleyerek, konuyu gün isigina çikarmaya çalisacagiz. Bildigimiz kadariyla, bir bütün olarak, ilk kez bu çalismayla, Hiristiyanlara yönelik Kürt zulmü, belgesel bir inceleme düzeyinde ele alinmis bulunmaktadir.
Hiç kuskusuz, bu eserde, tarihsel süreç içerisinde meydana gelen, Kürtlerin Hiristiyan (Süryani, Nasturi, Keldani, Ermeni) halklari imha amaçli katliam ve vahsetlerinin çok kisa bir özetinin sunulmus oldugunu, okuyucu elbet de taktir edecektir. Ileride, çok daha kapsamli bir sekilde ve baska tarihi belgelere de dayandirmak suretiyle, konunun karanlikta kalmis yanlarini da aydinliga çikaracagimizi ümit ediyoruz.

KÜRTLER MEZOPOTAMYA’LI DEGIL
Kürtlerin kökenleri hakkinda bilgi veren çesitli kaynaklar, onlarin Mezopotamya’nin asli unsuru olmadiklari noktasinda birlesiyorlar. Bilim adamlari, Kürtlerin ana yurtlari konusunda çesitli tezler ortaya atmislardir. Kürtlerin; Iran’in dogusu, Iskandinavya, Hindistan, Kafkasya, Orta Asya, Zagros Daglari vs. gibi yerlerden gelip, Mezopotamya’ya yerlestikleri yolunda çesitli iddialar ileri sürülmüstür.2 Tüm bu iddialarin ortak özelligi ise, Kürtlerin Mezopotamya’nin yerlileri olmadiklari hususudur. Ancak, son yillarda, siyasi Kürt hareketinin mensuplarinca kaleme alinan kitaplarda; Mezopotamya için, “Kürtlerin ana yurdu” ifadesi kullanilmakta, Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilerin baska diyarlardan göç edip bu bölgeye geldikleri belirtilmektedir.3 Kürt ideologlarinin sövenist zihniyetini aksettiren bu görüs, bir “iddia” olmaktan öteye geçemediginden, üzerinde durmaya bile degmez.
Esas itibariyle, siyasi Kürt hareketinin “Kürdistan” diye tanimladigi Mezopotamya, Süryani, Nasturi ve Keldani toplumlari tarafindan tarih boyunca yurt tutulan cografi bir saha olup, onlarin ana vatanidir. Ermeniler, Araplar, Kürtler, Türkler vd. sonradan gelip bölgeye yerlesmislerdir.4 I.Ö. 192’den I.S. 244 yilina kadar, 436 sene devam eden ve baskenti bugünkü Urfa sehri olan bir Süryani Kralligi’nin varligi da bilinmektedir.5 Daha önceki dönemlerde ise, Mezopotamya ile Dogu ve Güneydogu Anadolu’da; Asurlu, Arami, Akkad, Babilli ve Keldanilerin egemen olduklari, tarihi kaynaklarca da sabittir.6 Hatta Selçuklular döneminde de, bölgenin birçok yerlesim biriminde Süryaniler çogunluktaydi. Örnegin, Türk tarihçisi Prof.Dr.Osman Turan, Süryanilerin 13. yüzyil baslarinda bile Urfa’da ekseriyette oldugunu belirtmektedir.7

ARAP, SELÇUKLU, OSMANLI DÖNEMLERINDE SÜRYANILER
Kürtlerin, bölgedeki Hiristiyan halklara yönelik baski ve zulümlerini irdeleyen ve bu çalismanin da asil konusunu teskil eden bölümlere geçmeden önce, Süryani yazar Yakup Bilge’nin, bölgenin siyasi tarihine isik tutucu nitelikte buldugumuz bazi düsüncelerini aktarmakta yarar görmekteyiz:
“Müslüman Araplar Yakin Dogu’ya geldikleri zaman, küçük bir azinlik disinda tüm Süryanileri kapsayan ulusal bir kiliseyle karsilastilar… Müslüman Araplarin fethiyle birlikte, Yakin Dogu’da Müslümanlik yayilacakti… Müslümanligi kabul eden Süryaniler, kisa zamanda ulusalliklarini kaybediyor, Süryanice yerine Arapça dilini kullaniyor ve Süryani kültürüyle iliskileri kopariyordu… Arap etkisinin kaybolmasi ve Selçuklularin Yakin Dogu’ya hakim duruma gelmeleri sonucunda olusan yeni durum, Süryanileri de etkilemisti. Selçuklular, yerli görevlilerini Süryanilerden seçiyorlardi. Bu durum, Süryanilerin düsünsel bir rönesans yaratmalarina zemin hazirlamisti. Süryanice tekrar etkin olmaya basladi. Süryani aydinlari da, tekrar eski Süryani kaynaklarina yöneldiler. Hareket, tarih, siyasi ve dini eserlerle gelisti ve yayildi. Birçok ciltten olusan tarih kitaplari ve ansiklopediler, halkçi kronikler kaleme alindi. Siyasal ve dinsel alanda da birçok eser yazildi. Bu kültürel hareket tüm toplumu etkilemis, topluma büyük bir hareket kazandirmisti. Fakat, bu kültürel gelisme ortami uzun sürmeyecekti. Mogol akinlari ile, tüm Yakin Dogu’da yasayan halklar, kisa zamanda büyük bir kiyima ugrayacaklardi.
Timur’un (1336-1405) XIV. yüzyil sonu ile XV. yüzyilin baslarinda Yakin Dogu’ya yaptigi seferler sonucunda Yukari Mezopotamya’nin güney bölgelerinde yasayan Dogu Süryanileri, ulasilmasi güç daglara kaçtilar ve XVI. yüzyila kadar yasamlarini bu dag bölgelerinde geçirdiler. Bati Süryanileri de bu akinlardan çok zarar gördüler. Halk katliama ugruyor, manastir ve kiliseler yikiliyordu. Tüm Süryaniler, bir yüzyildan fazla bir zaman süresince büyük acilarla yasamak zorunda kaldilar. Ortadogu’daki bu karmasik ve belirsiz durum, XVI. yüzyila kadar sürdü. XVI. yüzyilla birlikte, bölgeye yeni bir güç yerlesmeye basladi: Osmanlilar.
Osmanli fethi, Arap fethinin tersine, dinsel yani olmayan -veya daha az olan- bir fetihti. Osmanlilarin bölgeye yerlesmesi, o zamana kadar bölgede yasanan kargasa nedeniyle, burada yasayan halklar için önemli bir istikrardi. Gerçi bu durum, tüm ‘reaya’nin esit haklara sahip olmasini saglamiyordu. Ama, halklar, özgürlük istemedikleri ve onlardan istenen vergi ve haraçlari ödedikleri takdirde, ‘Sultan’in topraklarinda yasayabiliyorlardi. Hatta elden geldigince de, can ve mal güvenlikleri ‘Sultan’ tarafindan saglanmaya çalisiliyordu. Halk, yine vergiler altinda eziliyordu; ama, eskiye oranla tümden yok olmalarini engelleyecekti.”8
Bu arada, gayri Müslimlerin mal ve mülklerine el koymayi “caiz” gören ve bunu kendileri için adeta “helal” ve “ganimet” sayan yerel Kürt bey ve agalarinin tehditleri, baskilari, zulümleri, hatta katliam derecesine varan insanlik disi hareketleri, Mezopotamya Hiristiyanlari için, felaketin kapilarini ardina kadar açiyordu. Tabii ki bu durum, Hiristiyan nüfusunu da dogrudan etkiliyordu.
Hollandali sosyolog Martin Van Bruinessen’in Kürt-Hiristiyan iliskileri hakkindaki su tespitleri, konunun vahametine dair yeterli bir fikir verir kanisindayiz:
“Hiristiyanlar, Kürdistan’da nüfusun bugünkünden daha büyük bir bölümünü olusturuyorlardi. Katliamlar, kaçis, gönüllü göç ve Islâmiyeti kabul etme, sayilarini ciddi biçimde azaltti. Kürdistan’in degisik bölgelerinde (Siirt, Hakkâri), Kürtçe konusan ve görünüste Müslüman olmus, fakat hâlâ Ermeni veya Nasturiliklerini unutmayan ‘kripto-Hiristiyan’larla karsilastim. Kalan Hiristiyanlar ve Kürt komsulari arasindaki iliskiler genellikle samimiyetten uzaktir. Özellikle Tur Abdin’li Bati Suriyeliler (Bati Süryaniler), topraklarini, mallarini ve hatta kizlarini alan Kürt asiret reislerinin vahsi davranislarina maruz kalmislardir.”

Devamı sonraki mesajda.......










 
Kimden: baterisst  78.182.75.3***
12.03.2009 10:37:57
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
KILISELERIN YAGMALANMASI VE KÜRTLER
Tarihsel süreç içerisinde, Kürtlerin Hiristiyan kiliselerini sik sik basarak, tahrip edip, talan ettiklerini, pekçok kaynak yazmaktadir. Bir örnek olarak, “Abu’l Farac” adiyla ünlü olan Süryani tarihçisi Bar Hebraeus’un meshur “Tarih” kitabini Süryanice’den Ingilizce’ye çeviren Ernest A.Wallis Budge, anilan kitabin giris bölümünde, Mar Mattai Manastiri’na yönelik Kürt saldirilarina iliskin detayli bilgiler vermektedir. Budge’nin konu hakkindaki açiklamalarindan su bölümleri naklediyoruz:
“Islâmiyetin Mezopotamya’da yayilmasindan sonraki devirlerde Mar Mattai Manastiri’nin tarihine ait malûmatimiz çok azdir. Fakat burasi Yakubiligin (Süryaniligin) mühim bir nüfuz merkezi ve Yakubilerin (Süryanilerin) Araplar tarafindan, daha sonra Mogollar ve vahsi Kürt kabileleri tarafindan baskiya ugradikça iltica ettikleri yer olmaya devam etmisti. Anlasilan, Mar Mattai rahipleri bir müddet izac edilmemisler, sükûn içinde yasadikça binalarini tamir etmisler, manastira giden dik yolun esas yollarina tas dösemisler, kiliseye islemeli perdeler, altin ve gümüsten yapilma mukaddes kablar koymuslar ve buraya sarap, yag vs. depo etmislerdi.
Çok geçmeden manastir, yagma edilmeye deger bir mahiyet almis, bu yüzden Kürtler ile onlarla birlesik olan kabileler manastiri soymuslar ve çirçiplak birakmislardi. Bar Hebraeus bu taarruzlarin birini anlatarak 1262 raddelerinde Kürt süvari ve piyadelerinden mütesekkil bir kuvvetin manastirdaki rahiplerle dört ay kadar harb ettiklerini, manastira girebilmek için duvarlari üzerinde merdivenler kurduklarini, fakat rahiplerin merdivenleri çekerek yaktiklarini, bunun üzerine Kürtlerin arkadaki daga tirmanarak bir kayayi yerinden oynattiklarini ve yuvarladiklarini, bunun duvari delmekle beraber duvara saplanip kaldigini, fakat kayanin parçalanan bir kisminin duvari deldigini ve Kürtlerin buradan içeri girdiklerini nakleder. Rahipler taslar ve oklar atarak düsmani karsilamislar ve düsmani püskürterek duvari tamir etmislerdi. Muharebe esnasinda manastirin sefi Abu Nasr bir gözünü kaybetmis ve birçok rahipler, Kürtlerin attiklari oklarla yaralanmislardi. Fakat manastirlarin ambarlari bosaliyor ve muhasara altindaki rahiplere hariçten hiçbir sey yetismiyordu. Bu yüzden bunlar sulha tâlip olmuslar, Kürtlere kilisenin perdelerini, askilarini ve esyasini vermeyi ve mümkün oldugu kadar altin ve gümüs toplamayi vadetmislerdi. Kürtler, Mogollarin Musul üzerine yürümekte olduklarini haber aldiklarindan teklifi kabul etmisler, bin altin dinar degerindeki kilise esyasini alip gitmislerdi.
Birkaç yil sonra Kürtler Alpef’teki Mar Mattai Manastiri’na mensup on rahibi tuzaga düsürerek bunlari iskenceye ugratmislar, bunlarin birini öldürmüsler, dokuzunu dörtbin zuze, yani yüz altin mukabilinde satmislardi. 1286’da Kürtlerden bir alay, Mar Mattai Manastiri’ni istilâ ederek burada dört gün kalmislardi…
Manastir 1830’da, Kürtler tarafindan taarruza ugrayarak yagma edilmis ve Rabban Matta ile cemaati buradan kovulmuslardi. sarki Hint kumpanyasinin Bombay’daki papazlarindan olan G.P.Badger, 1843 yilinin ilktesrininde (Ekim ayinda) iki gününü burada geçirmis ve Kürtlerin kilise ile manastir binalarina yaptiklari tahribata sahit olmustu. Bina, tamamiyle metruk bir halde idi ve bütün kapilari sökülmüs bulunuyordu. Her halde bu kapilari Kürtler sökmüsler ve bunlari yakarak yemeklerini pisirmislerdi. Rahiplerin hücreleri, harap olmus bir halde idi…
1844 sularinda Ravandiz’in Kürt pasasi, Musul üzerine akin etmis, sehri aldiktan sonra Rabban Hormizd’in Al-Kosh ve Mar Mattai’nin Alpef üzerindeki manastirlarina saldirmisti. Al-Kosh’ta büyük bir kütüphane bulunuyordu. Rahipler buradan bes yüz yazmayi alarak civardaki daglarin inlerinde saklamislar, fakat siddetli yagmurlarin yagmasi üzerine inler su altinda kalmis, sular yazmalari alip götürmüs ve bunlar bir daha ele geçirilememisti. Kürtler manastiri yagma etmisler, kullanamayacaklari seyleri tahrip etmislerdi.
Büyük harb sirasinda Kürtler ile Hamavindler bulduklari her seyi tahrip etmisler, Kudsanis’teki yazmalar da ellerinden kurtulamamis, daha sonra Van gölü üzerindeki Urmiye’ye gitmisler ve Amerikalilara ait kiliseleri, evleri ve binalari yagma etmisler ve yakmislar, matbaayi tahrip etmisler, harfleri kirip dökmüsler, dizme ve basma makinelerini tahrip ettikten baska mürettiplerin ve makinecilerin odalarini ve esyalarini silip süpürmüslerdi. Amerikali misyonun birçok Süryani yazmalari ile Kudsanis’te, yahut bazi hususi sahislarin elinde bulunan yazmalarin kopyalari, Süryanca ile basilan büyük Kitab-i Mukaddes’ler, Fallaçi gibi Amerikan heyeti tarafindan kurulan matbaada basilan eserleri bulunmakta idi. Bu matbaa Dr.Perkins ile arkadaslari W.R.Stocking, A.L.Holladay, E.Breath, I.L.Merrick, W.Jones, yarbay Stoddard tarafindan 1840’da Urmiye’de kurulmustu. Bütün bu eserlerle birlikte, Zahriré dhe Bahrâ adli mevkut mecmuanin nüshalari yanmis ve bunlari ele geçirmeye imkân kalmamistir…
Kürtlerin akinlari sirasinda kiliselerin içi o derece tahrip olunmustur ki, ziyaretçinin bir neticeye varmasini temin edecek bir heykeltraslik eserine, bir dekorasyon veya bir ziynete rastgelinmiyor…”10

CIZRE KÜRT EMIRI BEDIRHAN VE HIRISTIYAN KATLIAMI

Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlarin, 1843 tarihinde, Cizre Kürt Emiri Bedirhan Bey’in emsali görülmemis vahsetine maruz kalarak, kendi topraklari üzerinde, Kürtler tarafindan âdeta bir soykirima tâbi tutulduklari, tarihi belgelerle sabittir.

Bedirhan Bey, Cizre Emirligi’ni agabeyi Salih Bey’den devraldiktan sonra (1821), uzun süre Osmanli Padisahi’na bagliligini sürdürdü. Ancak, Osmanli ordusunun 1838 tarihinde Kuzey Suriye’ye kadar ilerleyen Misir Valisi’nin oglu Ibrahim Pasa’nin kuvvetlerine yenilmesiyle birlikte, Bedirhan Bey de basina buyruk kesilmeye baslar ve ardindan Osmanli’dan ayri bir yönetim gerçeklestirmeye yönelir. Bu arada, Kürt asiret reisleri ve beyleriyle iliskilerini gelistirir ve onlari kendi liderligi altinda birlestirmek için yogun bir çalisma içine girer. Bir süre sonra; Mus, Van, Hakkâri ve Bitlis’in bazi seyh ve asiret reisleriyle ittifakini tesis eder.11

Kürt yazar Dr.Celilê Celil, bu hususta sunlari söyler:

“Bu Kürt önderleri Türkiye’ye karsi ortak bir isyan çikarmak, Kürdistan’i kurtarmak ve farkli bir bagimsiz devlet kurmak için bir ‘kutsal birlik’ olusturdular. ‘Kutsal birlige’ Mustafa Bey, Dervis Bey, Han Mahmut, Hakkâri’den Nurullah Bey ve Fetah Bey, Hizan (Bitlis)’dan Halit Bey, Mus’tan serif Bey, Kars bölgesindeki Kürt kabilelerinin reisi Kör Hüseyin Bey katilmislardir. Onlarin basinda Bedirhan Bey vardi… Askeri-politik ve sosyo-ekonomik durum düzenlendikten, Kürt asiret önderlerinin birligini olusturduktan sonra Bedirhan Bey, kendisinin baskani olacagi bagimsiz bir Kürt devletinin kurulma zamaninin geldigine karar vermistir. Bunun kaniti olarak kendi adina sikkeler bastirtmistir. Kürt tarihçi Alaaddin Succadi’nin tanikligina göre, sikkenin ön yüzünde ‘Emiri Bohtan Bedirhan’, arka yüzünde ise ‘Hicri 1258 yili’12 yazmaktadir.13 Bedirhan Bey, devletin baskenti olarak, bayraginin dalgalandigi Cezire (Cizre) sehrini ilân etmistir. Kürt önderler, Bedirhan Bey’in yandaslari yeni devleti desteklemis ve savunmuslardir. Böylece Bedirhan Bey, ciddi, politik öneme sahip bagimsiz bir Kürt Emirligi’ni kurmustur.”14

Buraya kadar hersey normal. Asil sorun, iste bu tarihten (1842) sonra baslayacaktir. Zira, “emir”ligini ilân ederek, adina para bastirip, câmilerde adina hutbe okutmaya baslayan Bedirhan Bey’in, din konusunda bir asimilasyon politikasi güttügünü kanitlayan Ermeni kaynaklari vardir. Bedirhan Bey, kendisini Türk egemenliginden kurtulmus bölgelerin manevi reisi sayiyordu.15

“Kutsal birligini” saglam temeller üzerine oturttuktan sonra, artik Bedirhan Bey için bölgedeki Hiristiyan halklara karsi, Kürtleri “kutsal savas”a sürükleme dönemi baslayacakti.

Nitekim çok geçmeden, gerçek yüzünü göstermeye baslayan Bedirhan Bey, bir yandan Süryani, Nasturi, Keldani, hatta Ermeni Hiristiyanlara yaptigi çagrida; Osmanli yönetimine ödemekte olduklari vergilerin, birkaç kat da artirilarak, bundan böyle artik kendisine ödenmesini talep ediyor, diger yandan da onlari yurtlarindan uzaklastirip, mallarina el koyarak topraklarini ele geçirmenin yollarini ariyordu. Amaç buydu ve vergi sadece bir bahaneydi.

Binbir güçlükle hayatlarini idâme ettirmeye çalisan Süryani, Nasturi ve diger gayri Müslim unsurlarin, Bedirhan Bey’in öne sürdügü bu agir kosullari kabule yanasmalari mümkün degildi. Bu sebeple, Bedirhan’a red cevabi verdiler.

Zaten firsat kollayan Bedirhan Bey, yönetimi altindaki tüm Müslüman Kürtleri, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilere karsi, “kutsal savas”a çagirip, onlari katletme ve yok etme emrini verdi…

Bundan sonrasini, tarihi belgelere ve kaynaklara dayali olarak, kisaca özetlemeye çalisacagiz.

Bedirhan Bey’in Hiristiyan halklara yönelik vahsiyane katliamina iliskin bilgilere, Kürt kaynaklarinda da rastlayabiliyoruz. Kürt yazarlari ve tarihçileri de Bedirhan Bey’in uyguladigi bu soykirimi itiraf etmektedirler.

Kürt tarihçisi M.Emin Zeki, bu konuda söyle der:

“Bedirhan Bey’in egemen oldugu Botan bölgesinde yasayan Nasturiler, öteden beri ödemekte olduklari vergiyi ödemeyerek, ayaklandilar. Bedirhan Bey, bunlarin üzerine asker göndererek yola getirmek zorunda kaldi. Nasturiler çok kayip verdi, zarara ugradilar."16

Kürt yazari Dr.Celilê Celil de konu hakkinda sunlari itiraf eder:

“..Kürt birlikleri Asurlulara saldirmis ve bir katliama girismislerdi. Sonuçta birkaç bin Asurlu öldürülmüs, köyleri yakilmis ve yagmalanmistir… Asurlulara karsi girisilen ikinci katliam, bu kez Thuma bölgesi halkina, 1846 yilinda oldu. Mar simun Urmiye’ye kaçarak güçlükle kurtuldu..”17

Kürt yazari M.Kalman ise, bazi yazarlara göre “vergi vermedikleri” gerekçesiyle kirimdan geçirilen Nasturi ve Süryanilerin imhasini, su sözü ile âdeta onaylamaktadir:

“Kürt beylerine vergisini, askerini veren topluluklarla kim niçin çatissin ki.”18

M.Kalman sunlari da ekler:

“Hiristiyan topluluklarin, 1838 Tanzimat Fermani’ndan sonra imparatorlukta, haklari genislemisti.. Misyonerler Kürdistan’da Hiristiyanligi yaymak istemekteydiler.. Asurlular da Hiristiyanligin yayginlastirilmasi ugruna yapilan çalismalari kendi milliyet çikarlarina dönüstürmeye çalismaktaydilar. Tabii ki bu tür anlayislar bölgedeki Yezidi ve Müslümanlarin hosuna gitmiyordu.”19

Bu satirlardan, Kürtler tarafindan Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara uygulanan katliamin nedeninin, sadece “vergi” konusu olmadigi, çok açik olarak anlasiliyor.

Nitekim M.Kalman, biraz sonra baklayi agzindan çikariyor ve gerçegi açikça itiraf ediyor:

“Nurullah ve Bedirhan Beyler, Asurlularin Batililarca sözde savunulmalari karsisinda onlarin bölgede etkin olmamalari için Asurlulara saldirirlar. Birçok kisiyi katlederler. Köyleri yakilir ve talan edilir. Asurlularin, Bedirhan’a vergi vermeyi reddetmeleri de saldirinin nedenlerinden biridir.”20

Demek ki, Hiristiyan katliaminin nedeni “vergi” degil, bagnaz Müslüman Kürtlerin, Hiristiyanlik inancina olan tahammülsüzlükleridir.

Hemen burada, Ingiliz yazar William Eagleton’un su dikkat çekici ve oldukça da anlamli sözlerini nakletmek istiyoruz:

“Bedirhan, 1843 ve 1846 yillarinda, güçlerinin artmasindan ve kendi kendilerini yönetebilecek duruma gelip baslarina buyruk olmalarindan korktugu Hiristiyan Asurlulara (Nasturilere) karsi, kiyim ve yagma hareketine giristi. Bedirhan için, kendi memleketinin içinde yasayan Asurlularin böylesine güçlenmelerine tahammül etmek olanaksizdi. Bu yüzden on bin Asurlu öldürüldü. Bedirhan, bir feodal asiretçi lider oldugu halde, Kürt milliyetçiliginin özlemlerini dile getiriyordu.”21

10.000 (onbin)’den fazla Nasturi, Keldani ve Süryani Hiristiyan’in, Bedirhan’in komutasindaki Kürtler tarafindan öldürüldügünü, pekçok kaynak teyit etmektedir.

Kürt yazarlari ise nedense bu vahsetin kurbanlarinin sayisini hep gizli tutarlar. Örnegin M.Kalman, yukarida yer verdigimiz sözlerinde; bu soykirimi, “birçok kisiyi katlederler” diyerek basit bir vak’a seklinde görüp, gerçegi saklamaya çalismaktadir.

Ermeni yazar Garo Sasuni ise, Bedirhan’a dair görüslerini söyle ifade eder:

“Cezire (Cizre) emirlerinden bazilarinin isimlerinin ‘eskiya’ya çikmis oldugu dogrudur. Bedirhan’in sert, kirici, baskesici oldugu da dogrudur.. Çulamerk (Hakkâri)’de yari bagimsiz bir Süryani bölgesi mevcuttu.. Bedirhan’la ayni zamanda, yakin veya uzaktan ailevi baglari da olan Cezire, Zaho, Hakkâri ve Amadiye pasaliklari onun müttefikleri oldular. Bu güçler etrafinda toplandiktan sonra Bedirhan Bey, dikkatini Çulamerk (Hakkâri) ve daha kuzeye düsen bagimsiz Süryani kalelerine yöneltti. Bu kaleler daha önceleri Hakkâri Emiri’ne karsi direnebilmislerdi. Ellerindeki muhkem kalelere güvenmekte olan Süryaniler, taviz vermeye yanasmadilar. Böylece Bedirhan, Süryanilere karsi kuvvete basvurdu. Bedirhan muvaffak oldu. Çulamerk’i isgal etti, çok sayida Süryani öldürüldü, (Raffi, ‘Bati Ermenistan’ kitabinda, öldürülen Süryanilerin sayisini 10.000 olarak verir.) birçoklarini ise Islâmligi kabule zorladi ve bazilarini da ordusuna katti.”22

Alman yazar Karl May (1842-1912), “Durchs Wilde Kurdistan” isimli kitabinda; Kürtlerin Lizan köyünde gerçeklestirdikleri vahsete iliskin olarak, yöreyi ziyaret eden Chodih’e, Hiristiyan bir kadinin söylediklerini söyle aktarir:

“Bedirhan Bey, Zeynel Bey, Nurullah Bey ve Abdüssamet Bey’i duydun mu? Onlar Hiristiyanlarin katilidir. O Kürt canavarlar bize her taraftan saldirdilar. Evlerimizi ve bahçelerimizi yaktilar, ürünlerimizi yok ettiler, ibadet yerlerimizi yiktilar ve kocalarimiz ile ogullarimizi öldürdüler. Zap’in suyuna suçsuz kurbanlarin kani akti. Ülkemizdeki tepeler ile ovalar, köylerimizi yok eden atesin kizginligindan isildiyordu!”

“Biliyorum; çok feci birsey olmali!”

“Feci mi? Ah, Chodih, feci kelimesi çok az gelir. Sana öyle seyler anlatabilirim ki kalbin parçalanir. Kaya duvari olan dagi görüyor musun? Orda. Lizan’in halki oraya kaçmisti. Çünkü asagidan saldiriya ugramayacaklarini düsünüyorlardi herhalde. Ama yanlarina çok az su ve yiyecek almislardi. Aç kalmamak için Bedirhan Bey’e teslim oldular. Onlara, silahlarini biraktiklari takdirde, hayatlarini ve özgürlüklerini geri verecegine dair söz vermisti. Ama ondan sonra sözünde durmadi ve hepsini öldürttü. Binden fazla Keldani’den sadece bir tanesi, dagda olup bitenleri anlatmak için, kurtulmustu.”23

E.Soane, Süryanilere karsi yapilan katliamlarla ilgili olaylardan bahsederken, bütün suçu sadece Kürtlere yükler. E.Soane, Hakkâri Beyi Nurullah Bey ile Süryaniler arasinda kabile düsmanligi oldugunu da belirtir.24

Minorsky, Adamov, Wigram gibi ünlü yazarlar da; Bedirhan ve Nurullah Bey’in Hakkâri Nasturileri üzerinde giristikleri baski ve haraca kesme hareketlerinden bahsederler.25

Hollandali ünlü sosyolog Martin Van Bruinessen ise bu konuyla ilgili olarak su hususlara deginir:

“1843’te Tiyari’deki Nasturiler ilk defa, Bedirhan’in ortagi olan Hakkâri Beyi’ne yillik vergilerini vermeyi reddedince bölgeye asiret birlikleri yollandi ve birçok Nasturi katledildi. Katliam, sonra baska bir bölgede tekrarlandi. Ünlü Arkeolog ve Konsolos Layard, katliama misyonerlerin tahriklerinin sebep olabilecegini belirtirken, katliamin bütün sorumlulugunu dogrudan Bedirhan’a ve dolayli olarak, emir üzerinde büyük bir etkiye sahip, fanatik Hiristiyan karsiti bir seyhe yüklüyordu. Söz konusu seyh, büyük ihtimalle, 1880 isyanini yöneten Ubeydullah’in babasi Seyid Taha’ydi. Bu seyhin, gezintiye çiktiginda, Hiristiyanlarin inançsiz bakislarindan korunmak için peçe taktigina dair söylentiler vardir.”26

Süryani, Nasturi ve Keldanilere yönelik katliami kiskirtmada, isyan için her zaman nedenler aramis olan fanatik Kürt seyhleri de önemli bir rol oynamislardir. Osmanli ve Iran arasindaki siniri belirleme komisyonunda Rusya’nin temsilcisi olan, Bedirhan Bey’in kabilesini ve Süryanilerin katliamindan sonraki yillarda yöreyi gezen M.Gamazov, Süryaniler ve Kürtler arasindaki düsmanligin körüklenmesinde Gurandest kentinden seyh Abdülaziz’in küçümsenemeyecek önemde bir rol oynadigini belirtmistir.27

Bedirhan Bey’in, Süryanilere karsi baslattigi katliam öncesinde, Kürtleri Hiristiyanlar aleyhinde tahrike sevketmek için, Kürtler arasinda önemli bir konuma sahip bulunan ve “seyh” denilen din adamlarindan yararlandigi ve onlarla ittifak kurdugunu Kürt kaynaklari da teyit etmektedirler. Celadet Bedirhan, “Bletch Chirguh” müstear adiyla yazdigi kitapta, dedesi Bedirhan Bey’in söz konusu “seyh” danismanlarindan Musullu seyh Muhammed ile Zaholu seyh Yusuf’un isimlerini zikretmektedir.28

Osmanli arsivlerindeki belgelerde ise, Bedirhan’in “Naksibendi Tarikati”ndan oldugu belirtilmektedir.29

Bedirhan’in, Süryani, Nasturi, Keldani katliamina iliskin fermaninin gerçek nedeni üzerindeki esrar perdesi, böylece aralanmis oluyor.

Bedirhan’in Hiristiyan halklara yönelik imha hareketinin asil nedeninin “dini bagnazlik”tan kaynaklandigi gayet açiktir.

Kürt yazarlar disinda, Türk yazarlar da; “Bedirhan’in Nasturiler üzerine yürüyerek bunlardan onbinlercesini katlettigini” çok açik bir sekilde yazmaktadirlar.30

Osmanli dönemine ait T.C. Basbakanlik arsivinde, Bedirhan’in Süryani, Nasturi ve Keldanilere karsi giristigi katliama iliskin yüzlerce belgenin mevcut bulundugu bilinmektedir.

Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyan katliamini konu alan söz konusu belgelerden bir kaçina, burada yer vermeyi çok yerinde buluyoruz. Söz konusu belgeler, Kürtlerin barbarligini ve zalimligini, hiçbir kuskuya yer birakmayacak sekilde ortaya sermektedir.

Bedirhan Bey’in, Nasturi Patrigi Mar semun’un akraba ve talûkatina karsi giristigi kanli harekâtin ayrintilarini su belgede görmek mümkündür:31

"Bohtan Emiri Bedirhan Bey’den Musul Valisi’ne gelen yazida, Kürt daglarinda bulunan Nasturi taifesi üzerine onbin kadar tüfekli asker gönderip Artusi denilen Kürt taifesi ile Ismail Pasa, Tatar Aga ve Hakkâri Emiri’nin yardimlarini temin edecegi anlasilmaktadir. Bedirhan Bey, Nasturileri zaptetmek için Ismail Pasa’nin da yardimini rica etmis, kendisine sekizyüz kadar asker gönderilmistir. Amadiye’li Ismail Pasa’nin bu kadar asker göndermesinin iki sebebi olabilir. Biri, Bedirhan Bey, Nasturiler üzerinde muvaffak olduktan sonra, geçen defa birçok zorluklarla azledilen Ismail Pasa’nin tekrar Amadiye Valiligine tayinini temin etmek, digeri de Ismail Pasa’nin Nasturilerden alinacak yagma ve ganimetlerden hisse almak düsüncesidir.

Her ne ise, askerler Deyir denilen yeri bastiktan sonra, daglar arasindaki nice nice köyleri yagma edip yakmislardir. Bilhassa Bindesbido ismindeki köyden aldiklari mal, esya ve kitaplari götürmüs, kiliseyi tahrip etmislerdir. Ahaliye zulüm ve iskence yapilmis, birkaç yüz kisi Cizre beyi (Bedirhan Bey) tarafindan esir gibi satilmak üzere götürülmüstür. Mar semun denilen patriklerinin anasini, oglunu da böyle yapacagiz diyerek, Diz köyünde iki parça edip ölüsünü Zap nehrine atmislardir.

Bu sirada patrik kaçarak onsekiz gün evvel kardesi, katibi ve üç-dört hizmetkâriyle Musul’a gelip Ingiliz Konsolos Vekili’nin evine siginmis, sonra Musul Valisi’ne giderek alinan esirlerin serbest birakilmasini rica etmistir. Vali, gerek kendisinin ve gerek Nasturi taifesinin kendisine teslim olmadiklari takdirde haklarinda hiçbir muamele yapilamayacagini söylemis, patrik buna razi olmustur. Haklarinda yapilan kötü muamelenin, Erzurum Valisi’nin emriyle oldugunu beyan etmisse de Musul Valisi bu hususta bir fikir ve hükmü olamayacagini ifade etmistir. Patrik, keyfiyeti hükümete arz niyetinde bulundugunu, hepsinden evvel kendilerine menfur ve mekruh olan esir alma ve satma isinin halledilmesi, yagma ve zaptedilen mal ve esyanin iadesi ve Bedirhan Bey askerinin memleketlerinden geri çekilmesi keyfiyetlerinin en basta gelen arz ve istekleri oldugunu ifade etmistir.” (Belge-1)

Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara yönelik Kürt saldirilari, Hiristiyan aleminde büyük bir nefrete yol açti.

Martin Van Bruinessen, bunu, su sözlerle ifade ediyor:

“Katliamlar Avrupa’da dehset çigliklariyla karsilandi. Ingiliz ve Fransizlar, Osmanli Hükümeti’ni Bedirhan’i cezalandirmaya zorladilar”.32

Bedirhan Bey’in katliam hareketi üzerine, Dahiliye Nazirligi (Içisleri Bakanligi)’ndan Anadolu Ordusu Müsirligi’ne 27 Cemaziyülevvel 1262 (1846) ve 27 Zilkade 1262 (1846) tarihlerinde yazilan, bu arada Diyarbekir, Sivas, Musul Valiliklerine, Musul’da bulunan “memur-u mahsus” Nazim Efendi’ye de bildirilen emirlerde; “Cizre Mütesellimi (Kaymakami) Bedirhan Bey’in on binden fazla Kürt askeriyle Hakkâri Sancagi’ndaki Nasturi reayasindan Tuhub ve Tiyar asiretleri üzerine hareket ve hücumla bir hayli nüfusun katil ve idamina cüret ettikleri ve icap eden tedbirlerin alinmasi…” bildirilmistir.33

Kürtlerin, Süryani, Nasturi ve Keldanilere yönelik imha hareketinin ardindan, Hükümet güçlerinin Bedirhan’i tedip etmesi üzerine, Nasturi Patrigi Mar semun, Osmanli Padisahi’na sundugu ve asli Arapça olan mektubunda, hem sükranlarini sunmakta, hem de kendilerinin Kürtlere karsi korunmalarini talep etmektedir.

Nasturi Patrigi Mar Semun’un Osmanli Padisahi’na gönderdigi Arapça mektubun Türkçe çevirisi su sekildedir:34

“Devlet-i Âliye ile Hakaninin yüksek kapisina farz olan dualardan sonra arzimizdir: Dünyayi yaratan Allah, Devlet-i Âliye’nin devamini saglasin. Malûmdur ki ben fakir, Anbariye nahiyesinden Musul’a siginmis ve Devlet-i Âliye’nin rahmü sefkatina mazhar olmusumdur. Musul Valileri de birbiri ardi sira bana saygi ve ikramda bulunmuslardir. simdi hamdolsun, Padisahimizin sâyesinde, dagilip yurtlarindan ayrilmis olan Nasturilerin çogu yerlerine dönüp köylerinde iç rahatligiyla oturmaktadirlar. Çiftlerini sürüyor, yurtlarini emniyet içinde imar ediyorlar. Kiliselerimiz simdi haraptir. Kilisesiz ve papazsiz halk inzibattan çikar, kendilerinden sekavet sadir olur. Ben fakirin maksadi, o taraflara gidip onlarin papazlarini seçmek, tayin etmek, daglarda henüz serseriyâne dolasanlari toplamak, köylerini imar etmektir. Amma devletin izni olmadikça Anbariye’ye dönemem, harap olup izleri bile kalmayan yerleri imar edemem. simdiki halde devletin büyük kapisindan ricamiz, biz kullarina minnet ve ihsan ile yurduma dönebilmekligim için Musul Valisi’ne lâzim gelen emir ve müsaadeyi bahsetmesidir. Devlet-i Âliye’den gizli degildir ki Anbariye’nin sancaklari, eski zamandan beri Kürt beylerinden baska kimsenin elinde degildir. Kimi zaman Erzurum Valisi, kimi zaman da Musul Valisi bu topraklar üzerinde idare tasarrufu iddiasinda bulunurlardi. Bu diyarin bakimsizligina, basibosluguna baslica sebep bu iddialardir. Biz simdi, devletten bizi bu iki vezirden birinin idare ve tasarrufu altinda tutmasini çok istiyoruz ki ne yapacagimizi bilelim. sayet Devlet-i Âliye hayrimizi, selâmetimizi ve ülkemizin imarini istiyorsa, bizi Musul Valisi’nin emir ve tasarrufuna vermelidir. Çünkü Erzurum bize uzaktir, oraya gidebilmemiz güçtür. Musul ise yakindir, yolu da düzdür. Kürtlere karsi korunmamizi Musul Valileri pekâlâ temin edebilirler.

Devletçe malûmdur ki, eski halifeler, geçmis padisahlar tarafindan babalarimiza verilmis eski fermanlarimiz vardi. Kürtlerin basimiza getirdikleri felâketler sirasinda diger birçok evrakimiz gibi bu fermanlar da yok olmustur. Biz Nasturiler, bütün Hiristiyanlardan evvel Müslümanlara reaya olmus bir milletiz. Ben patrikleri sifatiyla, Devlet-i Âliye’den bana ve emrimdeki Matran (Papaz)lara beratlarimizin verilmesini rica ediyorum. Efendimiz Sultan’in hizmetkâri oldugumu bilerek ömürlerinin devamina, hasimlarinin kahrina ve her düsmanina muzaffer olmasina dualar ederim. Âmin sümme âmin. 7 Cemaziyelâhir 1262 (1846).

Devlet-i Âliye’nin duacilari

Mar Semun

Nasturi Milleti Patriki"(Belge-2)
Bu arada, Musul’daki Ingiliz ve Fransiz Konsoloslari tarafindan, kendi Elçiliklerine ve oradan Osmanli Hükümeti’ne intikal eden sikâyetnameler de gittikçe artmaktadir.
Nitekim, Musul Ingiliz Konsolosu’nun Istanbul’daki Ingiliz Elçisi’ne yazdigi 19 Eylül 1846 tarihli raporda, söyle denilmektedir:35
“Evvelce Hakkâri Mütesellimi Nurullah Bey’e bagli iken, sonradan onun tarafindan Bedirhan Bey’e birakilan Tuhup Nasturilerinin, Tiyar olayindan daha siddetli bir surette, katliama maruz kalacaklarini haber veriyorum. Bedirhan Bey’in, artik esir alikoymayip, kadin ve çoluk-çocugu tamamiyle idam edecegini Nasturiler haber almislardir. Bedirhan Bey, simdi askerini toplamakta, kalelerine erzak yigmaktadir. (Nasturiler, bunu yanlis anlamislardir. Bedirhan Bey bu hazirliklari, onlara saldirmak için degil, Hükümetin kendisine karsi almakta oldugu askeri tedbirden korkarak yapmaktadir.) Hiristiyanlar, korku ve telâs içinde, Iran topraklarina siginma hazirligindadirlar. Evvelâ, Tayyar Pasa’nin himayesini istemek üzere, iki rahiple bir kocabasi Musul’a göndermislerse de, bunlar yolda ya öldürülmüsler veyahut Pervari denilen yerden geçemeyerek, geri dönmüslerdir. Tiyar olayinda nam veren Abdüssamed Bey, Nasturileri kendi bölgelerinde bogazlamaktadir. Yakinda yedi kisiyi burada öldürmüslerdir.
Bu defa, etraf beylerin cümlesi müttefik bulunmakla, Nasturiler aleyhinde tasarlanan taarruz, evvelkinden daha mühim olacaktir. Saldiriya katilacak beylerin baslicalari Bedirhan, Nurullah ve Abdüssamed Bey’lerdir. Kürt beyleri, aralarinda anlasmazlarsa, kendilerine göre evliyâdan sayilan Musul’lu seyh Muhammed ve Zaho’lu seyh Yusuf, bütün Kürtlere, aralarindaki geçimsizlikleri unutarak, Hiristiyanlari yok etmek için, Bedirhan Bey’in etrafinda toplanmalarini, sonra yine kendi davalarina bakmalarini tenbih etmislerdir. Abdüssamed Bey, Hiristiyanlar arasinda fesat çiktigini isitmis, bunun üzerine Tayyar Pasa hazretleri, Musul’lu seyh Muhammed’i, sulhu iade maksadiyla, Pervari’ye göndermis, seyh’in bu hareketi ziyadesiyle çirkin görünmüstür.
Kürtler, dagli Hiristiyanlar aleyhinde her türlü zulüm ve kötü muameleye baslamislardir. Maruz kaldiklari zarar ve ziyan dolayisiyle, Devlet-i Âliye, Tiyarlilarin vergilerinin affedilecegini vadeyledigi halde, Nasturiler, bu yil iki defa Bedirhan Bey’e, bir defa da Nurullah Bey’e cizye ödemeye mecbur olmuslardir. Bundan baska, etraftaki vahsi kabilelerin saldirilari memlekette bir sey birakmamistir. Tayyar Pasa hazretleri, olup bitenleri haber alinca, Bedirhan Bey’e bir emir göndererek, Hiristiyanlara zulümde bulunulmasini menetmis, kardesi de kendi dairesinden Ahmet Bey’i gönderip, Hiristiyanlardan, velev bir kisiye de olsa tecavüzde bulunmalarinin sorumlulugu mucip olacagini, seyh Muhammed’in derhal Musul’a dönmesini bildirmistir. Ahmet Bey, köyleri gezerek halkin halini görmüs, Mar semun’un etrafindaki Hiristiyanlari, korkmadan, hallerini bildirmeye isteklendirmistir. Bütün Nasturi nahiyeleri, Hakkâri beylerinin taraflisi farz edilmekte ise de, bir kismi yine Bedirhan Bey’in elindedir ve Erzurum Eyaleti’ne bagli sayilmaktadir. Hakkâri ile Erzurum arasindaki birkaç dag silsilesinde Nasturilerin en büyük düsmanlarinin oturmasi, yolun uzun, güçlükler ve tehlikelerle dolu bulunmasi gibi haller, saldiriya ugradiklarinda Erzurum’dan imdat istemelerine mânidir. Musul ile münasebetleri daimidir. Dört-bes günde mahsullerini oraya götürebildikleri gibi, icabi halinde, Musul Valisi de buraya kolaylikla asker göndermek ve sair çesit yardimda bulunmak imkânina sahiptir. Nasturilerin hayat ve bekalari, asayis içinde bulunmalari, memleketlerinin Musul’a bagli olmasiyla kabildir.
Abdüssamed Bey’le, yukarida isimleri yazilan iki seyhin fikir ve emellerinde bulunanlar bu bölgeden uzaklastirilmali, Bedirhan Bey de, istiklâl mevkiinde (basibos) birakilmamalidir. Hükümet-i Seniyye, Bedirhan Bey’in kuruntuya dayanan kudret ve kuvvetine aldanarak, kendisine bazi mertebe müsaade ile muamele etmektedir. Bedirhan Bey’in aleyhtari ve düsmani pek çoktur. seyhler buradan uzaklastirilir, Bünyanis (Pinyanis), Zibari ve sair Kürt asiretleri Hükümetçe ele alinirsa, bunlar Bedirhan Bey’i bu daglardan pek çabuk kaçirirlar. Tuhup, Cilo ve Baz Nasturilerinin elinde birkaç bin tüfek vardir. Bu tenkil hareketinde onlardan da istifade edilebilir. Tayyar Pasa hazretleri, bayramdan sonra Cizre’ye kadar devre çikmak niyetindedir. Maiyetinde bir hayli asker bulunacagindan, Bedirhan Bey’in ne Nasturiler aleyhinde bir harekette bulunmasi, ne de Han Mahmut’a yardim etmesi umulamaz.” (Belge-3)
Bu rapor üzerine, Istanbul’daki Ingiliz Elçisi, keyfiyeti Londra’ya bildirmis, aldigi cevap üzerine, Musul’daki Ingiliz Konsolosu’na su talimati vermistir:36
“Nasturi taifesi ve umumiyetle Devlet-i Âliye tabiiyetinde bulunan Hiristiyan reaya hakkinda Lord Bravn tarafindan gönderilen bir kit’a talimat aldim. Ingiltere Devleti, Nasturiler hakkinda Devlet-i Âliye’ye olan maruzatimi begenmistir. Nasturilerin iyi ve emin bir halde bulunmalarini Ingiltere Devleti’nin istemesi, onlarin yalniz Hiristiyan olduklari için degildir. Belki bu, Devlet-i Âliye’nin siyasi menfaati ile münasebeti bulundugu içindir. Devlet-i Âliye’ye karsi Ingiltere’nin yol gösterisi ve ögüdü, Nasturilerin islâh-i halleri ve derhal korunmalari hususunu pek iltizam edercesine ismarlar ve yapilmasini isterim”. (Belge-4)
Musul’daki Fransiz Konsolosu’nun, 20 Eylül 1846 tarihli raporunda da su hususlar yer almaktadir:37
“Bedirhan Bey’in idaresinde bulunan Tiyar kazasinda üç yil evvel meydana gelen olay benzerinin meydana gelmek üzere oldugunu, halkin tahminlerine göre, bu defaki zulüm ve öldürme hadisesinin, simdiye kadar, biçare Nasturilerin defalarca ugradiklari belâlarin hepsinden üstün olacagini tarafiniza bildiririm. Bedirhan Bey’in istedigi çok büyük parayi Nasturiler vermeye muktedir olmadiklarindan, üzerlerine yürümeye niyet etmis, onlara karsi büyük tehditleri vaki olmustur. Bedirhan Bey’in dediginden kalmayacagi bilinmektedir. Bu defa, ne kadin, ne çocuk, ne de yasa, basa merhamet etmeyecektir. Musul Valisi’ne, kendisi hakkinda sikayette bulunduklari takdirde, hemen üzerlerine yürüyecegini ve Mösyö Istionis’in memuriyetini ima ile, bu sefer artik hiçbir konsolosun, gazebini teskine muktedir olamayacagini ilân etmistir.
Hükümet-i Seniyye, birkaç yildir Kürt asilerini terbiye etmeye çalismisken, hepsinin kuvvetlisi olan Bedirhan Bey hakkinda hâlâ bir tedbire basvurulmamasi gariptir. Hatta, Devlet-i Âliye’nin bu tereddüdü korkuya hamledilmektedir. Bedirhan Bey ise, bu halden istifade ederek, Hükümet’in kuvvetini hiçe sayip, kendisine bagli olan Kürtler üzerindeki kuvvet ve nüfuzunu çogaltmaktadir. simdiye kadar bagimsiz olan Kürt beylerini Hükümet’in zorla itaat altina alacagini Istanbul gazetelerinde okumustum. Ismail Pasa’nin idaresinde tasarlanan hareketin, Bedirhan Bey’i de kavrami içine almasini arzu ederim. Fakat Ismail Pasa’nin maiyetindeki askerin kifayetsizligi, hayirli bir netice alinmasina mâni olacagi gibi, eski Sadrazam merhum Resit Pasa’nin sevkettigi, talim görmüs, yeteri derecedeki asker, Bedirhan Bey’in önünde iki defa geri çekilmeye mecbur kalmisti. Musul’daki yetersiz askerle Vali’nin bir is görebilmesi, elim haberler geldiginde, Nasturilerin imdadina yetisip, onlari cellatlarin elinden kurtarmasi mümkün olamaz. Bu mesele, insaf ve insaniyete dayanmaktadir. Hükümet’in bu babda acele ve yeteri derecede tesirli tedbirler almasi, daha vakti iken, mes’uliyeti kendisine ait olan bu kan dökümü olayini önlemeye çalismasi elzemdir.” (Belge-5)
Fransiz Elçisi, bu rapor üzerine Hariciye Naziri (Disisleri Bakani)’na iletilmek üzere, Elçilik Bas Tercümani Mösyö Loksroi’ya, 3 Kasim 1846’da, su talimati vermistir:38
“Musul’dan aldigim haberlerin, Hariciye Naziri devletlû Efendi hazretlerine bildirilmesini size havale etmek, benim için elim bir vazife olmustur. Bedirhan Bey’in, son olarak Nasturiler aleyhindeki tehditleri vahim manzaralarla sonuçlanmis, Çal, Sinanci ve Çopi kazalari bir kitâl ve tahrip meydani haline gelmistir. 1846 yilinin kötülükleri, 1843 yilindakileri geçmistir. Bedirhan Bey’in kötü hareketlerinin, Musul Valisi hazretlerinin yatistirici çalismalari neticesinde önlenmesi ümidini, devletlû Ali Efendi hazretleri, daha geçenlerde, size söylemis ve bu tesebbüsün Nasturiler üzerine çevrilmis olan beliyeyi, görüsme ve nasihat yollariyla uzaklastirip, ortadan kaldiracagina inanilmis ve bu kâfi bir tedbir sayilmisti. Bu ümide güvenmezdim. Hatta Sadrazam ve devletlû Ali Efendi hazretleriyle görüsmenizde vaziyet, devletin san ve itibarinin, menfaatlarinin muhafazasi bakimindan, isin yumusaklikla degil, zor kullanmak suretiyle bastirilmasi lüzumunu ortaya koymaktaydi. Benim maksadim da, bunlari Hükümet mes’ullerine anlatmakti. Ne yazik ki, olaylar tasavvurlarini isbat eylemistir. Bu islerin mes’uliyetini, olusundan benim gibi müteessif oldugunu bildigim Osmanli Hükümeti’ne yüklemek söyle dursun, aksine olarak, Musul Valisi’nin iyi niyetlerinden dolayi kendisine son derece mütesekkirim.
Ancak, bugünkü olaylari örtmeye, artik iyi niyet kifayet etmeyecektir. Memleket içerisinde bas gösteren hunharligin hesabini, Hükümeti idare edenlerden sormakta olan Avrupa Hiristiyan milletlerinin isteklerine, neticesi müspet icraat ile cevap vermek icap etmektedir. Birkaç gün evvel, Bedirhan Bey’in vücudu, Osmanli Hükümeti için bir noksanlik idi. Bugün ise, Bedirhan’in ortada durmasi, devlet için bir utanç sebebidir. Öyle bir utanç ki, buna bagli bulundugu devletin sanini lekeleyen, onun nüfuzunu saymayan bir mahkûm sebep olmaktadir. Artik onun kirli vücudundan Kürdistan’i temizlemek lâzim gelmektedir. Adi bile birgün unutulup gidecektir. Maruzatta bulundugum zevatin da, düsündüklerime inanmis ve uymus olduklarini kesinlikle bildigim için, sert ifadeden çekinmedim. Bu talimatin bir suretini devletlû Ali Efendi hazretlerine teslim etmenizi rica ederim." (Belge-6)
Bu ve benzeri tepkiler üzerine, Osmanli Hükümeti tarafindan Müsir Osman Pasa komutasinda Cizre’ye güçlü bir ordu gönderildi. Kisa sürede maglup olan Bedirhan, 20 Temmuz 1847’de teslim oldu ve müttefikleri ile beraber Istanbul’a getirildi, oradan da Girit’in Kandiye sehrine sürgün edildi. Bedirhan, 8 yil Girit’te kaldiktan sonra, Istanbul’a, oradan da sam’a yerlesmis, 1870 tarihinde sam’da ölmüstür.39
Bedirhan harekâtinin nihayet bulmasi, bölgede emniyet ve asayisin temin edilmesi üzerine, bölgede idari ve adli teskilâta ve Tanzimat-i Hayriye’nin tatbikatina baslanilmistir. Bu gelismeler, yabancilari da memnun etmistir. Bir örnek olarak, Istanbul’daki Ingiliz Elçisi Lord Cowley, 26 Temmuz 1847 tarihli asagidaki tezkereyi Osmanli Hariciye Nezareti(Disisleri Bakanligi)’ ne gönderip, Ingiliz Hükümeti’nin memnuniyetini bildirmistir :40
“Ingiltere Elçisi, Osmanli ordusunun Bedirhan beye karsi kazandigi galebeden dolayi en içten tebriklerini arzeder. Elçi, Osmanli Hükümeti’ni bugünkü harekâtina mecbur eden insani sebepleri, alinan tedbirleri, Padisah hazretlerinin takdirlerini kazanan âdil ve merhametli fikirleri lâyikiyle takdir etmektedir. Elçiligimizin memuriyet dairesi dahilinde birtakim mezalim ve diger kötü olaylarin def ve men’i için bunca övünülecek çalismalar yapilmis, Hiristiyan ve günahsiz ölülerin intikami alinmistir. Elçi, tahsin ve sitayis ettigi insaniyet yararina ve umumun emniyeti namina olan her türlü çalisma ve vurusmanin muvaffakiyet ve zaferle sonuçlanmasi için dua etmesinin mânâsiz bir cesarete hamledilmeyecegini umar. Elçi bu fikir ve temennilerinin kabine âzasi bulunan pasalar hazretlerine bildirilmesi hususunda Hariciye Naziri (Disisleri Bakani) efendi hazretlerinin himmetlerini rica eder. Padisah hazretlerinin uzun zaman makamlarinda sevket ve san ile kalmalari elçinin en has niyazidir.” (Belge-7)



 
Kimden: baterisst  78.182.75.3***
12.03.2009 10:41:55
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
HIRISTIYAN HALKLARIN OSMANLI HÜKÜMETI’NE DESTEGI
Bedirhan ve emrindeki Kürtlerin Hiristiyanlara yönelik baskilari ve onlari âdeta bir jenoside tâbi tutma eylemlerine karsi, Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilerin Osmanli Hükümeti’nden yardim talep ettikleri ve hatta Bedirhan’i tedip harekâtinda da Müsir Osman Pasa komutasindaki Osmanli kuvvetlerine katilarak Kürtlere karsi savastiklari bilinmektedir.

Dogu ve Güneydogu Anadolu’daki Hiristiyan halklarin, Bedirhan’a karsi yapilan harekâtta Osmanli kuvvetleriyle ittifaka girdiklerine ve Kürtlerle savastiklarina, Ermeni kaynaklari da taniklik etmektedir.

Ermeni yazar Avedis Berberyan, 1871’de Istanbul’da basilan “Ermeni Tarihi” isimli kitabinda, konu hakkinda su ilginç ayrintiyi aktarir:

“Vaspurakan, Taron (Daron) ve Bagrevand eyaletlerinde yasamakta olan Ermenilerin, Patrik Matteos sâyesinde barbar Kürt halkinin sömürüsünden kurtulmasi konusunda:

(1847) daha birkaç yil öncesine kadar insafsiz ve isyanci Kürt halki, baslarinda Han Mahmut ve Bedirhan olmak üzere, Van, Taron (Daron) ve yörelerdeki köyleri talan edip kirmaktaydi. Ne Erzurum Valisi ne de Van Valisi bu olaylardan haberdar gözükmüyorlardi. Çünkü, Ermenilerden aldiklari ganimetleri Kürtler onlarla paylasiyorlardi. Bundan ötürü gerek dogrudan dogruya veya gerekse tehditle onlarin hareketlerine engel olmaya çalismiyorlardi.

Bu facialari duyan Patrik Matteos, Bab-i Âli nezdinde nafile olarak iki defa sikâyet ettikten sonra son seferki sikâyetine sunlari eklemistir: ‘Van bölgesinin ahalisi, artik Kürtlerin sebep olduklari eziyetlere dayanamayacaklarina kanaat getirerek kitle halinde Rusya’ya göç etmeye karar vermislerdir. Yüksek makaminiz tarafindan bana verilen vazifeye uyarak onlari korumak ve gelecekte onlarin önünde kabahatli çikmamak için durumu size bildirmek istiyorum.’

Bunun üzerine Bab-i Âli toplandi ve yeni bir sefer için ordu hazirlanarak, cesur ve güçlü Osman Pasa baskumandanliga getirildi. Bu ordu isyancilara kuzeyden ve güneyden taarruza geçerek, onlari maglub edip kaçirtti.

Bu Osmanli seferi baslarken, Patrik Matteos; Diyarbekir, Bitlis, Palu, Erzurum ve Van Ermeni ruhani liderlerine mektuplar yollayarak, o ana kadar geçirdikleri eziyetlerin öcünü almak için harekete geçmelerini ve her türlü olanaklarini kullanarak Osmanli ordusuna yardim edip, ona hizmet ederek Sultan’larina sadakatlarini göstermelerini emretti.

Vaspurakan Ermenileri toplanip Cezire bölgesine hücum ettiler. Orada barbarlarin ileri gelenleri muhkem yerlere mevzilenmislerdi ve Ermeniler onlarin (Kürtlerin) beyi Bedirhan’i o kadar sikistirmislardi ki, Bedirhan tüm umutlarini yitirerek bütün ailesiyle birlikte baskumandan Osman Pasa’ya teslim oldu. Osman Pasa da zaman kaybetmeden onlari Istanbul’a yollayip, ona ait bütün kaleleri isgal etti. Bedirhan daha sonralari ailesi ile birlikte Girit adasina sürüldü.

Kürt lideri Han Mahmud’a gelince, o bir Ermeni manastirinda tutsak kalarak daha sonra Osman Pasa’ya teslim edildi. Ailesiyle Istanbul’a gönderildikten sonra, Silistre’ye sürüldüler.”41

Ermeni yazar Hagop sahbazyan, Bedirhan’i Van Ermenilerinin tevkif edip Osmanli ordusu kumandanligina teslim etmis olduklarini iddia eder.42

Ermeni yazar Garo Sasuni ise, Van Ermenilerinin Bedirhan’i degil, Bedirhan’in kayinpederi Han Mahmud’u yakalayip Osman Pasa’ya teslim ettiklerini söyler.43

Garo Sasuni, kitabinin; “Ermenilerin Osmanli Taraftarligi” ve “Ermenilerin Osmanli Taraftarliginin Nedenleri” baslikli bölümlerinde, konuya dair genis açiklamalarda bulunur.

Garo Sasuni’ye göre;

“Ermenilerin bir bölümü, Osmanli taraftarligi göstererek Osman Pasa’yi tuttular ve galibiyetten sonra da bazi beyliklerin tutulmalarina yardim ettiler… sayet birkaç yüzyilin tarihini incelersek, Ermeni-Kürt iliskilerindeki sapmanin Bedirhan’in yenilgisinden itibaren baslamis oldugunu görürüz.

Ermeni ve Kürt bölgeleri içinde Osmanli idaresi güçlendikçe, Ermenilerin (özellikle sehirdekilerin) Osmanli idaresine sempatileri de o ölçüde artiyordu. Nedeni de Osmanli idaresini üçüncü bir alternatif güç olarak görüyorlar ve bu gücün, Kürtlerin kontrolsüz hareketlerine bir set çekecegine inaniyorlardi… Ermeniler, kendi durumlarinin iyilesmesi için Osmanli merkez idaresine sigindilar. Çünkü, Kürt beylerine vermek zorunda olduklari vergilerden kurtulacaklarina ve yeni olanaklar elde edinceye kadar sabirla Osmanli boyunduruguna katlanabilmenin zorunluluguna inaniyorlardi. Ermeniler ve Kürtler gittikçe birbirlerinden uzaklastilar ve bu sogukluk gelip ta 1843 olaylarina dayandi. Bu olaylar gelecekteki açik Ermeni-Kürt düsmanliginin temeli oldu. Gittikçe artan bu düsmanlik iki yönden gelisiyor ve ayni neticeye variyordu. Kürt ve Ermeni iliskileri yöneten-yönetilen bir karakterdeydi. Kürtler kendilerine özgü hükmedici karakterlerini koruyorlar ve Ermenilere karsi bir Asya despotizmini uygulamayi kendilerine tabii addediyorlardi. Neticede ezilmis olan Ermeniler umutsuzluga düsüyorlar ve bu da onlari Osmanli tarafina itiyordu. Kürt beylerinin uyrugu olan Ermeniler, kendi haklarini koruyabilmeleri için Osmanli merkezi idaresinin bu duruma karismasini her seferinde istedikleri, bu istekler Kürt beyleri gözünde ihanet olarak kabul ediliyor ve Ermenilerin Kürt düsmani olduklari kanisina variliyordu. Bu iki ates arasinda çirpinan Ermeniler gitgide üçüncü kuvvetli gücün taraftari oluyorlardi… 1847’de Ermenilerin çogunlugunun Osmanli saflarinda silahli güçlerle Kürtlere karsi savasa katildiklarini görürüz… Topal Osman Pasa’nin (Bedirhan’a karsi) galibiyet haberi Istanbul’da büyük sevinçle karsilandi. Ermeni Patrigi’nin emriyle kiliselerde dualar okundu ve Tanri’ya sükredildi.44

ERMENI PATRIKLIGI’NIN YAYINLADIGI “GENELGE”

On bini askin Hiristiyan (Süryani, Nasturi, Keldani, Ermeni) unsurun katlinin sorumlusu olan Kürt beyi Bedirhan’in tedip edilerek tutuklanmasi üzerine; Istanbul Ermeni Patrikligi, tasradaki tüm kiliselere bir genelge göndererek, bütün Ermenilerin “Sultan’a ve O’nun güçlü devletine sükran duymalarini” emreder.

Söz konusu genelgenin tam metni, Avedis Berberyan’in 1871 baskili “Ermeni Tarihi” isimli kitabinda mevcuttur. A.Berberyan, bu genelgenin, çok kolayca anlasilabilmesi için o zamanin halk diliyle yazilmis oldugunu da belirtir.

Tarihsel bir belge niteliginde olan, 9 Aralik 1847 tarihli ve “Istanbul Patrigi Baspiskopos Peder Matteos” imzali “genelge”nin tam metnini asagiya aynen aktariyoruz:

“Sultan’in oturdugu bassehir Konstinopol’un Patriarki Peder Matteos Baspiskopos tarafindan tüm kutsal kiliseler bütünlügüne duyuru:

Iman dolu olan sizler, bütün dünya uluslarinin gözünde essiz niteliklere sahip, mukayese kabul etmez ve Ermeni ulusu için iftihar teskil edip, yüzyillardan bu yana, vahsi Kürtlerin insafsiz ve zalim despotluklarinin elinde bugün bir harebe ve çöl vaziyetine girmis ve sessizce aglayip figan eden Ermenistan’imiz ve bir sanssizlik eseri insanliktan yoksun Kürtlerin yirtici pençelerine bir av gibi düsmüs sevgili evlatlarimiz ve öksüz Ermeni ulusumuz! Nasil Israil Misir’lilarin eli altindan kurtulduysa, lütfedici Allah kendi halki olan Ermenileri de bu çekilmesi imkansiz esaretten kurtarir.

O, gökten Ermenilerin dünyasina bakarak Ermenistan’in vahsi Kürtlerin hayvanlarina çayir ve otlak haline geldigini, ilk kez yarattigi insanlari olan Ermenilere adadigi bu güzel topraklarin bir in haline döndürüldügünü gördü ve dünyada ilk putperestligin yaraticisi olan Babilon Tirani’ni Allah’tan aldigi güç sayesinde okuyla vurup yere deviren Hayk-Nahabet’deki inanç gücünü kendi iyilikseverligi ile görerek bizleri hatirladi.

Tanri bu essiz ve güzel ülkeyi insafsiz tiranlarin elinde çaresiz bir durumda kalmis görerek, ona acidi ve ilâhi arzusuyla görkemli krallara özgü yüce Sultan Abdülmecid’in iyi yürekli huyunu, bize karsi acima ve merhamet duygulariyla besledi ve Abdülmecid bu ülkedeki despotlardan Ermenilerin özgürlüklerini elde etmelerine karar verdi.

Tanri’nin bu lütfunun yalniz Ermeni ulusuna özgü oldugunu bildigimiz için, biz minnet duygularimizla sabah aksam O’na ibadet, dua ve niyaz ettik ve böylece, O, herseye gücü yeten sag kolu ile devletin sadik, düzenli ve cesurane savasan askerlerinden olusan ordusunu korudu ve ona yardim etti.

Tanri kutsaldir ve O’nun herseyden güçlü olan sag kolu da yenilmezdir. O günahsiz kilise korosu çocuklarinin dini isteklerini, rahiplerin güçlü bir inançla dolu ve aglamakli olarak kollari açik bir sekilde arzularini duyduktan sonra düsmanlarin içine bir korku ve dehset düsürdü ve onlara ‘aman!’ dedirtti ve O despotlarin liderleri olan Han Mahmud ve Bedirhan Bey’lerini Osmanli Pasasi’nin eline utançli ve umutsuz bir sekilde düsürdükten sonra, hayatlarinin bagislanmasini rica ettirdi ve bu görülmemis galibiyeti Sultan’in yüksek sahsiyetlerinin adina ve güçlü buyruklarina adadi. Böylelikle Ermenistan bu acikli durumdan ve çekilmesi imkânsiz esaretten kurtulmus oldu… Umud ederiz ki bundan böyle yapici, iyi kalpli, lütufkâr ve insancil bir kisilige sahip olan Kralimizin (Sultanimizin) sayesinde Ermenistan gelissin, yenilensin ve zenginleserek eskiden sahip oldugu sahane görüntüsüne kavussun.

Görün ve düsünün simdi su sözlerin anlamini! Ne denli düsünürseniz o kadar hayret edeceksiniz ve o hasmetli Sultanimizin Ermeni ulusuna karsi tasidigi essiz sevgi ve özel ihtimamina sasacaksiniz. Çünkü, O’nun yüce iyilikseverligi -kollarim açik olarak bu zaferler için yaptigim dualari, ricalari duyarak- sevincimizi ve anlatilmaz memnuniyetimizi daha da fazlalastirmak isteyerek, kendileri de bizlerle birlikte Kasim ayinin 27’si Cumartesi günü, huzurunda en güvendigi dostlarindan birisiyle Hak-i payeleri olan Patriarklik makamina asagidaki emri yolladi:

‘Olumlu sonuçlanan bu zaferim için yapmis oldugunuz dua ve istekleri Tanri isitti, kabul etti ve Kralligima bu görülmemis galibiyeti adadi. Bu galibiyeti Tanri’nin bana emanet ettigi uyruklarimin tam rahatini temin etmek için çok arzuluyordum. Patriark! simdi sen bütün ulusuna benim sizinle birlikte sevinç içinde oldugumu bildir! Sizin Kraliyetime karsi olan tam bagliliginizi, sevginizi ve arzularinizi kabullendim ve muhtesem Kralligim önünde bana temennilerde bulunma ayinlerinizi görür gibiyim. Cenabi Allah kendi gücüyle sizleri korusun’.

Bakiniz ve bu insancil-hasmetli Sultanimizin kendi uyrugundaki uluslara karsi gösterdigi bu benzersiz hamiyet duygusuna sasiniz!

Bu günü hürriyet bayrami yapip, birlikte Tanri’dan isteklerde bulunup, Sultan’i överek O’na sükrediniz ve deyiniz ki:

Yasasin insafli, muzaffer, iyiliksever ve dayanaga muhtaç olmayan Imparatorumuz ve Kralimiz Sultan Abdülmecid Han!

Yasasin güçlü ve adil Valide Sultan!

Yasasin Imparatorun çocuklari, O’nun aile mensuplari, Sultanimizin ve güçlü Osmanli Kralligi’nin övüncü olan Tanri’nin sag kolu asil sehzadeler!

Tanri bu yüksek kisilere yardimci olsun ve devletin çok sayin sahsiyetleri olan Vezirlerini yüce vazifelerinin görkemi içinde güçlendirip Ermeni ulusunu Sultanimizin tatli gözü önünde hakli göstererek koruyup, sahibimiz ve kurtaricimiz Isa Allah’in selamina, lütuflarina ve insancilligina lâyik kilsin.

Sonsuza kadar kutsal olsun. Amin! Istanbul, 1847, Aralik



KÜRT SEYH VE AGALARININ SÖMÜRÜSÜ

Hiristiyanlari imha amaçli Kürt hareketinin 1847’de bastirilmasindan sonra, Kürtler; Ermeni, Süryani ve diger Hiristiyanlara karsi düsmanlikla dolmuslardi ve onlara Osmanli taraftari gözüyle bakiyorlardi. Kürt bey ve agalari Hiristiyanlari sömürüyor ve bu sömürü gelenegi, babadan ogula intikal ediyordu.

1860 yilindan itibaren, mülkiyet mücadelesi kesin bir nitelik kazanmaya basladi. seyhler, çok eskiden derebeylere birakilmis bulunan ve daha sonralari merkezi idare tarafindan çikarilan yeni kanunlarla çiftçiye terkedilmis olan bütün mülkleri kendilerine mal etmek istediler.

Ermeni yazar Garo Sasuni, konuyu söyle irdeler:

“Bu hareketi baslatan meshur seyh Celalettin’in babasi seyh Sabadullah idi. O, dini fanatizmi kendisine bir silah olarak kullaniyordu. Onun yolculuk yaptigi esnada yüzünü bir peçe ile örtüp, Hiristiyanlari görmenin bile büyük bir günah oldugunu söyledigi anlatilir.

Bu dini fanatizm etkisini göstermekte gecikmedi. Bir müddet sonra Kürt bölgelerinden kovulan bir kisim Ermeniler, mülklerini terk ederek baska yerlere göç etmek zorunlulugunda kalip, bir kismi da Kürt agalarina bagli topraksiz köylüler haline geldiler. Böylelikle Ermeni topraklarinin Kürtler tarafindan isgali, yeni bir sekilde baslamis oldu ve durum daha sonra devlet için çözülmesi zor bir sorun halini alirken, ayni zamanda bu durum Ermeniler ve Kürtler arasinda büyük bir ekonomik ve sinifsal uçurumun da ortaya çikmasina sebep oldu..

Çok küçük bir azinlik hariç, Ermenilerin çogunlugu, kendi yakinlarindaki Kürt asiretlerini memnun etmeye ugrasiyor ve bundan baska da kendilerinden istenen her çesit dolayli ve dolaysiz vergileri ödemek mecburiyetinde kaliyorlardi.”46


OSMANLI HÜKÜMETI’NE SUNULAN SIKÂYET RAPORLARI

Garo Sasuni, konuya dair su bilgileri verir:

“1850’den Berlin Konferansi’nin yapildigi 1878’e kadar, Ermeni vilâyetlerine uygulanan despotizm ve sömürü, Istanbul Ermeni Patrikligi’ne yollanmis olan çok sayidaki rapor ve sikâyetlerde belgelenmistir. Fakat Patrik, Bab-i Âli’ye ‘takrir’ler sunmak ve Osmanli Hükümeti’nden bir çare bulmasini rica etmekten baska bir silaha sahip degildi.

Bu konuda bir fikir verebilmek için sadece 1860-1870 yillari arasinda 10 yillik süre içinde Patrikligin Osmanli Hükümeti’ne 529 ‘takrir’ sunmus oldugunu bir örnek olarak verebiliriz.

Patriklik ve Ermeni Milli Meclisi, Ermenistan’dan kendilerine gelen feryad ve figanlardan çok tedirgin oluyorlar ve kaygilaniyorlardi. 1870 yilinda M.Hrimyan’in Patrikligi döneminde, son 20 seneye ait rapor ve sikâyetleri incelemek ve ayni zamanda Osmanli ülkesinin bütün bölgelerinden yeni gelen raporlari bulup bunlarin içerigi üzerine mevcut durumu belirten ve çareler öneren genis bir rapor hazirlanmasi ve bunun Milli Meclis’e sunulmasi için bir komisyon olusturulmasina karar verildi.

Komisyon, uzun oturumlar ve incelemelerden sonra, 8 Kasim 1871’de Ermeni Milli Meclisi’nin genel oturumuna sundugu ‘Tasraya Özgü Kanunsuz Olaylarin Arastirilmasi Ile Görevlendirilmis Olan Komisyonun Raporu”nda, Ermenistan’in buhranli durumunu tam olarak gözler önüne seriyordu."47

Söz konusu “Rapor”un 470. sayfasinda su ilginç ibareler yer aliyor:

“sikâyetlerin en çok oldugu bölgeler; beylerin, agalarin, Kürt despotlarinin idaresi altinda bulunan bölgelerdi ve bu beylerle agalar, ya sahsen idareye karisiyor veya mevcut idareciler üstünde etki ediyorlardi.”48




 
Kimden: baterisst  78.182.75.3***
12.03.2009 10:49:33
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
KÜRTLER TARAFINDAN HIRISTIYANLARA UYGULANAN
"ÖZEL ZULÜM"

Yukarida sözü edilen meshur “Rapor”un dördüncü bölümünün basligi “Özel Zulüm”dür. Bu bölüm, Ermenilerle Kürtler arasindaki iliskileri kapsamaktadir. Rapor’un 473. sayfasinda söyle denilmektedir :

“Bu zulümler bütün bölgelerde degil, ancak büyük kismiyla Kürdistan, Erzurum ve Diyarbekir vilâyetlerinde, diger bir deyisle Van, Kigi, Guzulcan, Tercan, Bitlis, Mus, Çarsancak, Diyarbekir ve Siirt yörelerinde olmaktaydi.

Zulüm edenlerin isimleri açikça belirtilmekte ve onlarin yapmis olduklari zulümler anlatilmaktadir. Öyle olaylar olmustu ki, bunlari okuyani dehsete düsürür. Zulme ugrayanlarin; ‘Bize soruldugunda tam aksini anlatacagiz. Yapilanlari inkâr edecegiz. Çünkü sonra onlarin elinden nasil kurtulabiliriz?’ demelerinden, bunlarin nasil bir baski altinda olduklari görülmektedir.
Harput, Erzincan, Egin, Bayburt, Yozgat ve Bagrewand bölgelerinde, beylerin, Çerkezlerin, Kürtlerin ve diger Islâm ahalisinin dini bagnazliklarindan sikâyet ettikleri anlasilmaktadir.”49
Komisyon Raporu’nun 481. sayfasinda ise, su tedbirler önerilmektedir:
“1. Kürtler ve diger dagli halklar, ki bunlarin üstüne bir de son dönemde Çerkezler eklendi, yalniz Ermenilere degil, baska halklara da oldugu gibi, özellikle devlet hazinesine de çok büyük zararlara neden oluyorlar. Bunlar silah tasidiklari gibi, ne devlete vergi ve ne de asker veriyorlar ve bundan baska da isyan içindedirler. Diger halklar ise silahsizdirlar ve hem devlete vergi ve asker vermekte ve hem de bu isyancilara ayri bir vergi vermektedirler. Osmanli idaresinin yapacagi sey, ya bu zümrenin elinden silahlarini almak veya öteki halklara da silah dagitmaktir. Çünkü o zaman çadirlarda yasamakta olan bu canavarlar yerlesik köylüler haline geçecekler ve böylece ülke de bu zulümden kurtulmus olacaktir.
2. Bab-i Âli’ye sunuldugunda, isimlerinin anilmasini öngörmüs oldugumuz “özel zulüm” yapanlar, yerlerinden alinip Rumeli’ye sürülmelidir. Eger bu tedbir ele alinmazsa o bölgelerdeki yoksul halki, onlardan ve esaretten kurtarmak çok zor olacaktir.
3. Iran hudutlari boyunca ve Kürdistan’in belirli bölgelerinde kislalar tesis etmek gereklidir.”50
Sözü, yine Garo Sasuni’ye birakalim:
“Osmanli Devleti’ne 1860-1870 döneminde 529 tane ‘takrir’ sunulmustur. Ve bunlarin 65’i Erzurum bölgesindeki ve 79’u da Diyarbekir bölgesindeki ‘özel zulümler, soygunculuk, insan kaçirmalar ve adam öldürmeler hakkinda’ olan dördüncü bölüme aittir. Böylelikle, Bab-i Âli’ye verilen Kürtler hakkindaki ‘takrir’lerin sayisi 144’ü bulmaktadir.
Ermeni Milli Meclisi uzun bir süre bu raporu incelemek için zaman ayirmadi. Çünkü, tutucu unsurlar benzeri bir raporun devlete sunulmasini istemiyorlardi. Epey bir gecikmeden sonra bazi degisikliklerle 1872’de Bab-i Âli’ye sunuldu ise de etkisiz kaldi.
O tarihlerden sonra Ermeni eyaletlerindeki durum daha da agirlasti. Kürtlerin basibozukluklari Istanbul Ermeni Milli Meclisi’nde yankilar uyandirmasina ragmen, Bab-i Âli nezdindeki sikâyetlerden hiçbir olumlu netice elde edilemedi."51

SEYH UBEYDULLAH ISYANI’NDA HIRISTIYAN KATLIAMI

1880 tarihinde Osmanli yönetimine bas kaldiran ünlü Kürt seyhi Ubeydullah’in giristigi isyan hareketi esnasinda da binlerce Hiristiyanin kirimdan geçirildigi bilinmektedir.

Garo Sasuni, özellikle bu katliamin seyh Ubeydullah’in oglu seyh Siddik tarafindan gerçeklestirildigini söyler ve bundan dolayi da onu “gaddar” olarak niteler.

Garo Sasuni’ye göre; “seyh Siddik’in ordusu, geçtigi bütün yerlerde istisnasiz hasarat meydana getirdi. Öyle ki, yüzlerce hatta binlerce Ermeni ve Süryani bu sefer yüzünden öldürüldü."52

seyh Siddik’in, 1918’de Istanbul’da kurulan Kürdistan Teâli Cemiyeti53 Baskani Seyid Abdülkadir’in kardesi oldugunu belirtelim.

Söz, yine Garo Sasuni’nin:

“1880 olayindan sonra, Ermeni-Kürt çeliskisi daha fazla belirli bir hale gelerek sert bir düsmanlik durumunu yaratti.

Kürt asiretleri, kendilerinden hiç beklenilmeyen despotluklara basvurarak, kendilerine komsu olan Ermeni ve Süryanilere karsi düsmanliklarini açik bir sekilde belirttiler. Alaskert, Basen, Vaspurakan (Van), Daron (Mus) ve Diyarbekir bölgeleri korkunç vahsiliklere sahne oldu.”54


HAMIDIYE ALAYLARI VE HIRISTIYAN KATLIAMI

1891’de, Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde olusturulan ve “Hamidiye Hafif Süvari Alaylari”55 adi verilen 36 adet alayin tümü Kürtlerden mütesekkildi. Her alay 1200 kisiden meydana geliyordu. Alaylarin komutanlari Kürt asiret reisleri, erleri de Kürt asiret mensuplariydi.

Hamidiye Kürt Alaylari’nin bölgede yerlesik bulunan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni Hiristiyan halklara yönelik baskilarindan ve kiyim hareketlerinden söz eden pekçok kaynak vardir.

Ermeni yazar Garo Sasuni’nin su sözleri, oldukça dikkat çekicidir :

“1895 Yazi ve Sonbaharinda korkunç bir sekilde Ermeni katliamlari her yerde basladi.. Kürtler de bu barbar hareketlere canla basla katildilar. Eger gerçegi belirtmek gerekirse, Ermeni vilâyetlerindeki bütün kirimlar Kürtlerin eliyle yapilmisti.

Direnmeyi yürütebilen Ermeni bölgeleri kendilerini kurtarabildiler. Kalan bütün bölgelerde ise katliamlar esnasinda 300.000 insan katledildi. Bundan baska, katliamlari izleyen süre içerisinde pek çok kisi açlik, hastalik ve perisanliktan ölürken, diger birçoklari da ancak dinlerini degistirmek yoluyla hayatlarini kurtarabildiler.

Kürtler gerici bir unsura dönüsüp, Tatarlara özgü bir ahlâkin içine batarlarken, yavas yavas kendi öz gururlarini ve âlicenapliklarini yitirerek, Ermeniler için hiç de dost olmayan bir kavim haline geldiler.”56

Süryani arastirmaci-yazar Sabri Atman da; “Hamidiye Kürt Alaylari’nin sadece Ermenileri degil, 200-300 bin kadar Asuri-Süryani’yi katlettiklerini” belirtir.57

Süryani yazar Yakup Bilge ise; “Hamidiye Kürt Alaylari’nin Süryaniler üzerinde ‘kitle kiyimlari’ uyguladigini, çatismalar sonucunda büyük bir Süryani kitlesinin ya bölgeden sürüldügünü ya da öldürüldügünü, bu dönemde de ‘Kutsal Cihad’a çagrinin bir kez daha Kürtleri, savasçi içgüdülerinin Islamlik kisvesi altinda gerçek ulusal çikarlarina tam karsit bir yöne çevrilmesine olanak verdigini, Kürt asiret reislerinin yönetimindeki Hamidiye Alaylari’nin, Süryanilerin üzerine yürüyerek büyük katliamlara giristiklerini”58 ifade etmektedir.

Burada, bir hususa açiklik getirmek gerekiyor. Rus saldirisina karsi Dogu Anadolu’yu koruma amaci baglaminda ve asiretlerin gönüllü katilimiyla olusturuldugu59 ileri sürülen Hamidiye Alaylari’ndan bazilari, bir süre sonra, alaylarin kurulusuna iliskin ve uyulmasi zorunlu olan “Hamidiye Süvari Alaylari’na Dair Kanunname”nin60 disina çikarak sahsi hesaplara yönelmis ve sadece Hiristiyanlara degil, Müslüman olan Kürt, Arap, Zaza ahalisine de pekçok zayiat vermislerdir.61

BIRINCI DÜNYA SAVASI’NDA HIRISTIYAN KATLIAMI

Birinci Dünya Savasi yillarinda (1914-1918) Kürtlerin zulüm ve baskilarindan kaçarak Iran’a siginan Süryaniler, ne yazik ki, Iran’da da rahat yüzü görmezler. Süryaniler, bu kez de Iran’daki Kürtlerin gazabina ugrarlar ve kirimdan geçirilirler.

Ingiliz yazar William Eagleton, “Mehabad Kürt Cumhuriyeti” isimli kitabinda, konuya iliskin olaylari “Simiko Hareketi ve Kürt-Asurlu Çatismasi” basligi altinda ele alip irdeler.

W.Eagleton’un adi geçen kitabindan, su hususlari aktariyoruz :

“Osmanli Devleti’nin güneydogusundaki Hakkâri bölgesinde baslarina buyruk sekilde yasayan Asurlu asiretleri, 1915 yilinin Sonbaharinda, patrikleri ve ulusal liderleri Mar semun yönetiminde Iran’a akin ettiler. Orada oturan ve kendi asiretlerine bagli olan Hiristiyan nüfus sayesinde Selmas ve Urmiye ovalari kendileri için geçici barinak saglayabilirdi.

1917 yilinin sonlarina dogru, Mar semun artik silahli Asurlulara komuta ediyordu. Bu silahlari Rus cephesinin çöküsünden önce ve hemen sonra ele geçirmislerdi. Hiristiyanlarin bu kuvveti, gerek Urmiye sehrindeki Müslümanlara ve gerekse bölgedeki Kürt asiretleri liderlerine yöneltilmis bir tehdit teskil ediyordu. Bu Kürt liderlerinin en belli baslilari sikakan asireti lideri Ismail Aga (Simiko) idi..

Simiko, Mar semun’u Selmas’taki Güneysehir köyünde kendisiyle görüsmeye çagirdi. Görüsmede verilen yemek sirasinda, Kürtlerle Asurlular arasinda iyi niyetle bir ittifak kurulmasi fikri tartisildi. Ne var ki bundan sonra ansizin kursun yagmuru basladi. Patrik ile yanindaki adamlarin hepsi hemen öldüler, yalniz muhafizlarindan biri kurtuldu..

Kürtler, Osmanli ordusunun da yardimiyla Urmiye’nin güneyinden Hiristiyan kuvvetlerine saldirip onlari baski altina aldilar. Kanli çarpismalar oldu. Asurlularin savunma hatlari parçalandi ve moralleri çöktü. Gerilemek zorunda kalan kalintilari ise Hemedan’daki Ingiliz himayesinde bulunan sehirlere kadar gittiler. Bu gerileme Asurlular için tam bir felâket oldu. Çünkü onlari kovalamaya devam eden Kürtler tarafindan sürekli saldirilara ugruyorlar, ayrica yollarinin geçtigi asiretlerin de akinlarina hedef oluyorlardi. Böylece Asurlular tümüyle yikildilar..”62

Bu siralarda; daha sonra Süryani Patrigi olan Mar Severiyos Afram Barsavm, Kürtlerin Süryanilere yönelik katliamlarini dünya kamuoyuna duyurmak ve bu vahseti durdurmak amaciyla Avrupa’ya gidip, çesitli temaslarda bulundu. Barsavm, 1919’da Ingiltere’nin baskenti Londra’da, Ingiltere Basbakani’na yazdigi protesto dilekçesinde, 1914-1918 yillari arasindaki katliamlari, kilise ve manastirlarin yikimini, Tur-Abdin ve yöresinde meydana gelen olaylari, tüm ayrintilariyla belirtti.

Mar Severiyos Afram Barsavm tarafindan hazirlanip söz konusu dilekçeye eklenen ve Süryani toplumunun kayiplarini gösteren listeyi, felâketin boyutunu göstermesi bakimindan, örnek bir kanit olarak aynen sunuyoruz:
(arkaadaşlar tabloyu aktaramadım ama sonuçlarını yazıyorum.
346 köy, 13350 Aile, 90313 kişi, 156 kilise, 154 ruhani)

Bu çizelgeye göre; 1914-1918 tarihleri arasinda, Türkiye Mezopotamyasi dedigimiz bölgede (sadece, listede isimleri belirtilen yerlesim birimlerinde), 100.000 (yüzbin)’e yakin Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyan, hiçbir suçlari olmadigi halde, Kürtler tarafindan acimasizca, vahsice ve kallesçe öldürüldü.

Bu döneme iliskin Süryani soykirimini tüm detaylari ile konu alan su 5 eserin ismini zikretmeyi yeterli görüyoruz:

1.Dr.Gabriele Yonan, Günümüze Kadar Hiçbir Yani Ile Bilinmeyen Asur Halk Katliamlari 1915-1918, Isveç (Nsibin Yayinevi).

2.Patriyark Mar Esay Samcun, Süryanilerin Aci Sonu, Isveç, (Nsibin Yayinevi).

3.Türkiye Mezopotamyasi’nda Kerboran Zulmü, Isveç, (Nsibin Yayinevi).

4.Hori Ishak Armele, El-Kasare Fi Nekebat El-Nasara, 1919 (Arapça).

5.Hori Süleyman Hinno, Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliami, Atina 1993


HORI SÜLEYMAN HINNO’NUN ANLATIMIYLA

HIRISTIYAN KATLIAMI

Tur-Abdin (Midyat-Mardin)’in Harabale köyünden olan Hori Süleyman Hinno, bugün Suriye’nin Kuburelbith Kasabasindaki Süryani Kilisesi ruhanisidir. Hinno, 1993’te Yunanistan’in baskenti Atina’da yayinlanan “Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliami” isimli kitabinda; Birinci Dünya Savasi baslarinda, Mardin ili dahilindeki 100’e yakin yerlesim biriminde yasayan Süryani Hiristiyanlar üzerinde, Kürtler tarafindan nasil bir soykirim uygulandigini tüm detaylariyla anlatmaktadir.

Hinno’nun adi geçen kitabindan, su bölümleri aktariyoruz :

"Helva Köyü: (..) Nusaybin Süryanileri öldürüldükten sonra, kurnaz Kadir Bey, Kürtlerden bir manga asker alarak, köyden hiç kimsenin kaçmamasi için, evvela köyü sarip çemberlediler. Ve köydeki tüm adamlari iple baglayarak, Kiro denilen yerdeki nehir kenarina götürürler ve orada onlari öldürür, nehire atarlar. Daha sonra tüm kadinlari bir evde toplayarak onlari öldürüp yakarlar, çocuklari da Müslümanlastirirlar. O günden bu güne dek Hiristiyan adi Helva’dan da silindi.

Bayaza Köyü : (..) Melke, oglu, iki kardesi ve Isa Rohom ile Gevriye olmak üzere alti kisiyi öldürdüler. Hilebaz Ahmet Yusuf bunlari öldürdükten sonra, Sehya, Leylan, Geutbe, Grisor ve sair Kürt köylerinden, Kürt asiretlerini toplayarak Bayaza köyünü bastirir. Köyü yagma ederler. Süryanileri acimadan öldürürler. Bu sirada Ahmet Yusuf’un yegeni Rhays, kilicini çeker, Süryani esirleri öldürürken arkadaslarina söyle der: Onlari yanima yaklastirin ki, kuzu gibi kesip öldüreyim. sakiler ise, köyün her tarafini dolasip, gördüklerinden bir tek kisi dahi birakmaksizin öldürürler..

Leylan Köyü: (..) Bu köyde, onbesi askin Süryani aile vardi. Ahmet Yusuf önderligindeki Kaseken Kürtleri, bu köyde yasayan Süryanilere baskin yapip, erkek, kadin, çoluk-çocuk ayirtmaksizin toplayarak, onlari Siha ve Helva’ya götürürler ve onlardan hiçbiri dahi kurtulmadan onlari öldürürler.

Kanak Köyü: (..) Basibrin’li Kesis Savme, katliam aninda iki kisiyle Mamelan köyüne giderken, Kürtler tarafindan çok aci iskencelerle sehit edilir. Beraberindeki her iki adam da öldürülür. Bunu duyan köydeki Süryaniler, caniler gelmeden önce, kimi Izlo dagina kimi de Basibrin köyüne kaçip siginirlar. Iki yili askin köyleri disinda kaldiktan sonra, ortam sakinlesince, yine Kanak’a dönerler. Bu köyün 1926 yilina kadar sakinleri vardi. Ne var ki, 1926 yilinda cereyan eden olaylar nedeniyle, köy bozulur, sakinleri Suriye’ye kaçarlar. simdi ise köyde Müslümanlar oturup, kiliseyi de câmi’ye çevirdiler.

Tilhasan Köyü: (..) Tilhasan’da onbes Süryani aile yasardi. Köy sahibi de Ömer Osman adli kisi idi. Buradaki Süryaniler de Kürtler tarafindan öldürüldü. Cani Osman, yedi dul kadini kurban sunmak için keser. Güya erenler derecesine erismek için, kanlarini toplayarak onunla yikanir. Bu ve buna benzer zihniyete sahip kisiler, cehennem atesine paydar olup beseriyetten yok olsunlar. Bu köy de Süryanilerden bosalmisti.

Yukari Kefre Köyü: (..) Kefre köyü Süryanileri, katliam haberini duyunca, köydeki Mor Yakup kilisesine siginirlar. Kürtler ise, Gercüs feodallarindan Hasan semdin oglu Fani Yusuf Aga komitesinde, Kefre köyünü basarak kiliseye hücum ederler. Aralarinda bes gün savas sürdü. Bu köyün Süryanileri ise, savas tedbirini almadiklari için silahlari pek az idi. Içme sulari bile yoktu. Sadece tek bir kuyudan, o da lagimdan geçerek ancak suyu kiliseye tasiyabilirlerdi. Ne var ki, durumu ögrenen düsmanlar, çali, tas ve odun ile kuyuyu doldurarak kapatirlar ve su çekmelerine mani olurlar, böylece esir susuz kaldilar. Bundan sonra gaddar Yusuf Aga, kilise kapisina kadar gelerek, esirlere söyle dedi: “Susuz ve açliktan öleceginize, erkekçesine teslim olursaniz, size söz veriyorum, sizlere her hangi bir kötülük yapmayacagiz” diye onlara yemin eder. Süryaniler de sözlerine inanarak, disari çikmaktan baska çareleri olmaksizin kapiyi açar, disari çikarlar. Caniler ise, kesisleri ve köyün ileri gelenlerini baglayarak köy disina götürüp iskenceyle onlari öldürürler. Bunlarla beraber, aslen Kefre’li Abid Rahip Adem de vardi. Rahip’e gelince, diri diri testere ile onu biçerler ve gözlerini sicak demirlerle oyarlar. Daha sonra geri kalan kismi, köy disina çikartarak onlari öldürürler. Bu korkunç vahseti gören kadinlardan bazilari da kendilerini kuyuya atarlar. Yalniz küçük çocuklari, ileride onlara usak olmalari için öldürmediler…

Arbaye Köyü: (..) Burada otuza yakin Süryani aile vardi. Aslen Dereli asiret reislerinden Ali Musa komitesinde toplanan Kürtlerin baskinina maruz kalarak, sadece kaçan bir kaç kisi ile bir kaç çocuk hariç tümü öldürülür. Kurtulanlar ise, bir müddet köy disinda kaldiktan sonra Çelebi Aga vasitasiyle evlerine geri dönerler. 1971’de yirmi Süryani aile köyde kalmissa da, daha sonra Avrupa’ya göç ettiler. 1979’dan itibaren, köy Süryanilerden yoksun kaldi…”



 
Kimden: baterisst  78.182.75.3***
12.03.2009 10:51:39
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
KÜRT SIYASI HAREKETININ ASIMILASYON POLITIKASI
Medeniyetlerin besigi Mezopotamya’nin en eski sakinleri ve dünyanin ilk Hiristiyan halklari olan Süryani, Nasturi ve Keldaniler, dün oldugu gibi, bugün de kendilerini imhayi amaçlayan Kürt siyasi hareketinin korkunç bir senaryosu ile karsi karsiya bulunmaktadirlar.
Terörist Kürt örgütü PKK de dahil, tüm Kürt örgütleri ve ideologlarinin savundugu “Kürt Tarih Tezi”, Anadolu’nun dogusunda ve Mezopotamya’da bugüne kadar tarih sahnesine çikmis ne kadar kavim varsa, tümünü “Kürt” saymakta, bunlara ait tüm tarihsel yapitlara, dil, kültür ve uygarliklara da keza ayni sekilde “Kürt” damgasi vurmaktadir.65
Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlarin, daha simdiden “Kürtlestirilmek” istendiklerine dair kanitlar da mevcuttur. Kürtçü yazarlarin eserlerinde, bu halklar için “Süryani Kürtler”, “Nasturi Kürtler”, “Hiristiyan Kürtler” vs. gibi ifadelerin kullanilmasi, Süryani, Nasturi ve Keldanilerin kimliklerinin inkârinin en belirgin bir kanitidir.66
Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin tarih boyunca üzerinde yasadiklari ve hâlen de yasamaya devam ettikleri Mezopotamya topraklarinin, hayali “Kürdistan” haritalari içinde gösterilmesi, bir baska kanit olarak gözler önünde durmaktadir.

12 Nisan 1995’te, PKK’nin organizesiyle Hollanda’nin Lahey kentinde ilân edilen “Sürgünde Kürdistan Parlamentosu”(SKP)’nun amblemi “Kürdistan” haritasidir. Bu haritaya, Süryani, Nasturi ve Keldani topraklarinin yani sira, bölgedeki Arap, Zaza, Ermeni, Azeri, Türkmen vs. gibi halklarin yerlesik bulunduklari topraklar da dahil edilmistir. Yöredeki tüm etnik unsurlar; “Kürdistan halki”, “Kürdistanlilar” ya da “Kürt” olarak lanse edilmektedir. Bu husus, “Sürgünde Kürdistan Parlamentosu Hazirlik Komisyonu Bülteni”nde de açikça belirtilmistir. 67

Öte yandan; SKP tarafindan alinan, “SKP’nin resmi dili Kürtçe’dir” seklindeki kararin ve yine SKP tarafindan baslatilan, “Kürdistan’da Kürtçe konus! Kürtçe düsün! Kürtçe yaz!” kampanyasinin da, bölgede Kürtler disindaki halklari “Kürtlük” potasi içinde eritmeyi ve “Kürtlestirme”yi hedefledigi bir gerçektir.

SKP bünyesinde yer alan; George Aryo, Musa Caklo, Petros Karatay ve Samoev Merabi isimli Hiristiyan sahislarin, PKK’li Kürtler tarafindan kendilerine verilen “parlamenter”lik sifatiyla, güya Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin “temsilcisi”(!) rolünü oynamalari, esef verici bir durum arzetmektedir. Bu sahislarin, anilan halklarca “temsilci” olarak seçilmedikleri ve bunlarin çikar ugruna SKP’ye girmis olduklari asikârdir. PKK’li Kürtlerin, bu sahislarin “Hiristiyan” olmalarindan faydalanarak ve güya “Hiristiyanlarin koruyucusu”(!) maskesine bürünerek, bu sayede, Hiristiyan dünyasindan Kürt siyasi hareketi için destek almayi amaçladiklarini söylemeye bile gerek yok.

SKP içinde yer alan “Hiristiyan” sahislar, bu gerçegin bilincine varmalidirlar. Tarih boyunca, Süryani, Nasturi ve Keldanilere jenosit uygulayan Kürtlerin, simdi, bunun yeni bir senaryosunu hazirlamakta olduklarini ve Kürt’ün bilinen karakterinin hiçbir zaman degismeyecegini unutmamalidirlar.

SKP’ye katilan 4 Hiristiyan’in, Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin istikbalini ve istiklâlini karartmayi ve tarihe gömmeyi gaye edinen Kürt sövenistlerinin bu korkunç oyunundan hâlâ habersiz bulunmalarina ve Kürt siyasi hareketine payanda olmakta devam etmelerine bir anlam veremiyoruz.

PKK’nin girisimiyle olusturuldugu bilinen SKP’nin, biraz önce sözü edilen “Bülten”inde yer alan ve PKK’nin yan kuruluslari olan “Kürdistan Islami Hareketi” ile “Kürdistan Aleviler Birligi” imzali yazilarda da, Hiristiyan halklar için nasil bir istikbal hazirlandigi açikça ortaya konulmustur. Öylesine fanatik ve sövenist zihniyetli Kürtlerin olasi bir iktidarinda, Hiristiyan Süryani, Nasturi ve Keldanilerin, varliklarini, kimliklerini, kisiliklerini ve kiliselerini nasil ve ne sekilde muhafaza edebilecekleri konusunda, SKP’deki 4 “Hiristiyan”in ne düsündügünü, dogrusu çok merak ediyoruz.

Kürtlerin, kurmayi düsledikleri “Kürdistan”da, Kürtlerin hükümranlik döneminin, Mezopotamya’daki Hiristiyanlarin tarihten silinmesi demek olacagini söylemek için, müneccim olmak gerekmez.

Tarihin çesitli dönemlerinde, bölgedeki yerel yönetimleri ellerinde bulunduran Kürt beylerinin, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklarina nasil bir soykirim uyguladiklari biliniyor. Kaldi ki, bölgede bir Kürt devletinin tesisiyle, devletin tüm yönetim kademelerini ellerine geçirecek Kürtlerin, geçmisteki zulüm ve katliamlarindan vazgeçeceklerini söylemek mümkün degildir. Çünkü Mezopotamya Hiristiyanlari, Kürtlerin karakter yapisini çok yakindan bilmektedirler.

Bir yandan Süryani, Nasturi ve Keldani toplumlarini “Kürtlük” potasi içerisinde eritmeye yönelik girisimler baslatan PKK’nin, diger yandan, daha simdiden söz konusu halklari imha amaçli yöntemlere basvurdugu bilinen bir husustur. 1984’ten bu yana, Güneydogu Anadolu’daki Hiristiyan halklari da hedef alan PKK, bunlardan pekçok kisiyi katlettigi gibi, yüzlerce Hiristiyan aileyi de bölgeden göçertmistir. Tabii ki bu tür saldirilar yalnizca Güneydogu Anadolu’daki Hiristiyanlarla sinirli kalmamis, Kuzey Irak’ta yasayanlara da ayni türden saldirilar yapilmis ve yapilmaktadir. Bununla da yetinmeyen PKK, Süryani, Nasturi ve Keldani gençlerini de zorla kaçirarak terörist eylemlerde kullanmakta, böylece bir tasla birkaç kus birden vurmayi amaçlamaktadir.

Yakin zamanlarda, Kuzey Irak’taki Hiristiyanlara yönelik Kürtlerin vahsiyane saldirilarindan biri, 10 subat 1997’de, saqlawa kasabasinda gerçeklestirilmistir. Anilan beldede, iki Asuri (Nasturi) Hiristiyanin Kürtler tarafindan sokak ortasinda öldürülmesi üzerine, olayi Avrupa’ya tasiyan Asuriler, Avrupa’da faaliyet gösteren Asuri Demokratik Organizasyonu imzasi ile “Kuzey Irak’ta Kürt ‘Adaleti’nin Yeni Bir Gösterisi” baslikli bir basin bildirisi dagitarak Kürtleri siddetle protesto etmislerdir.

Bu arada, PKK’nin güdümündeki Brüksel Kürt Enstitüsü tarafindan, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu binasinda 6 Mart 1997 günü düzenlenen bir konferans sirasinda da bir grup Asuri (Nasturi) Hiristiyanin Kuzey Irak’taki saqlawa olayini kinayan bir bildiri dagitmasi üzerine, buna engel olmak isteyen Kürtler ile Asuriler (Nasturiler) arasinda tartisma çiktigi ve taraflarin karsilikli olarak birbirlerini suçladiklarina dair haberler, Türk basininda da yer aldi.68

Yukarida sözü edilen Asuri Demokratik Organizasyonu’nun bildirisinde, özetle su görüslere yer verilmektedir:

“10 subat (1997) pazartesi günü, Kuzey Irak’taki saklava’da iki Asuri, Lazar Matta ve oglu Haval, yüzlerce Kürd’ün vahsice saldirisina ugrayarak kent sokaklarinda katledilmistir.

Son yillarda bu tür olaylar çogalmistir. 10.9.1996 tarihinde, Ahlam Petros Nissan adinda küçük bir Asuri kizi, Kuzey Irak’in Barwari-Bala bölgesindeki Baz köyünden silahli bir PKK grubu tarafindan kaçirilmis olup hâlâ kendisinden haber alinamamaktadir.

Bu iki Asuri’nin öldürülmesiyle ilgili olarak su ana kadar hiçbir adli kovusturma açilmamistir. ‘Kürt makamlari’ ise, her zaman oldugu gibi, yasalarin ve adaletin uygulanmasi yolunda hiçbir çaba harcamadan, bu olaylari küçümseyip siradan bir vaka gibi göstererek Asurilerin tepkisini yatistirma gayretindedir.

Saldirilarin yeniden siddetlenmesi, sadece Asuriler arasinda Kürtlere güveni ortadan kaldirmakla kalmamakta, ayni zamanda bu trajik olaylarin Kuzey Irak’ta Hiristiyan Asurilerin kökünü kazimayi amaçlayan önceden planli bir politikanin sonucu oldugunu kanitlamaktadir.” (Belge-8)

Öte yandan, 14 Mayis 1997 tarihinde, Türk Silahli Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta PKK’ye karsi baslattigi harekâti müteakip, Mesut BARZANI liderligindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) güçleri de bu firsattan yararlanarak; Duhoq, Zaxo, Rewanduz, saqlawa, Erbil gibi çesitli yerlesim birimlerindeki Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara karsi saldiriya geçtiler.

Söz konusu saldirilar sirasinda; 18 Hiristiyan köyü bosaltilmis, binlerce hektarlik ekili arazi, bag ve bahçeler yakilmis, yüzlerce kisi gözaltina alinarak iskencelerden geçirilmis, onlarca kisi de hunharca katledilmistir.

Özellikle, 16 Mayis 1997 günü ve sonrasinda, Hiristiyanlarin yerlesik bulunduklari Erbil’in Anqawa kasabasinda, KDP pêsmergelerince evlere baskinlar düzenlenmis, esyalar talan edilmis, pekçok suçsuz ve savunmasiz insan vahsi bir sekilde kursuna dizilmistir.

KDP’nin, Mezopotamya Hiristiyanlarina yönelik bu insanlik disi zulüm ve baskilari, Avrupa’daki Süryani, Nasturi ve Keldani kuruluslari tarafindan, Almanya, Belçika, Hollanda, Isveç ve Fransa’da düzenlenen çesitli gösteri ve yürüyüslerle protesto edilmistir.

Son protesto mitingi ise 28 Haziran 1997 tarihinde, Isviçre’nin Cenevre kentindeki Birlesmis Milletler binasi önünde yapilmistir. Göstericiler, KDP’nin Süryani, Nasturi, Keldani halklari üzerindeki baski ve katliamlarini belgeleyen bir dosyayi da Birlesmis Milletler Insan Haklari Yüksek Komiserligi yetkililerine sunarak, gerekli girisimlerde bulunulmasini istemislerdir.

Bu arada; Süryani, Nasturi ve Keldani kuruluslari, tüm Hiristiyan âlemine, Papa’ya, Birlesmis Milletler Genel Sekreterligi ile uluslararasi demokratik kitle kuruluslarina da çagrida bulunarak, KDP’nin Hiristiyan halkini yok etme politikasinin önüne geçilmesi gerektigini bildirmislerdir.


SONUÇ

Bugün, Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin her bir ferdinin, dünyanin çesitli ülkelerinde mülteci ve vatansiz olarak yasamak zorunda birakilmasinin yegâne sorumlusunun Kürtler oldugu bir gerçektir. Bu gerçegi, her Süryani, Nasturi ve Keldani insaninin iyice idrak etmesi ve hiçbir zaman da unutmamasi gerekmektedir.

Konuya objektif olarak bakildiginda; geçmiste, Kürtler tarafindan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni toplumlarina uygulanan baskilar ile günümüzde, PKK ve diger Kürt örgütlerinin yine ayni topluluklara yönelik insanlik disi saldirilari arasinda hiçbir farkin bulunmadigi anlasilmaktadir.

Bununla birlikte, gerek PKK’nin ve gerekse diger Kürt siyasi örgütlerinin ve ideologlarinin, bölgedeki tüm etnik topluluklari “Kürtlestirme” yönünde, asimilasyona tabi tutma gayretleri, çok daha vahim bir durum arzetmektedir.

Bu baglamda; özellikle Avrupa ülkelerinde, sayilari az da olsa, bilerek veya bilmeyerek PKK ve diger Kürt örgütlerinin güdümüne girmis bulunan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklarina mensup bilinçsiz bazi kisilerin, konumlarini bir kez daha gözden geçirip, Kürt örgütlerinin kirli oyunlarina alet olmamalarini temenni ediyoruz.
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
12.03.2009 21:10:16
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
ya kardeşim artık hiç şüpem kalmadı..sen bi türksün..nasıl böyle şeyler yazarsın.. yemin ediyorum..sende birazcık akıl varsa..
 
Kimden: Suryoyo  88.233.105.***
13.03.2009 00:17:56
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Bir süryani olarak şunu söyleyebilirim; Eğer herşeye baterisst in ve Yakup Hıdırşah denen yazarın baktığı pencereden bakmaya çalışırsanız yeryüzünde yok olmaya mahkumsunuzdur maalesef..

saygı ve sevgiyle
 
Kimden: beer  217.162.115***
13.03.2009 00:57:56
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
ben bir asuri olarak baterisst gurunusunu aynen katiliyorum .neden bakalim suryoyo kisi sen ve senin gibi insnlar bizi bu gune kadar yapmakta oldugunus siyasete bir yere vardinizmi . evet bence bir yere vardiniz . hep baska milete kul olmaktan baska bir yere varmaniz da mumkun deyil.
1.? tc. devleti seni ve beni taniyormu bugun ve gecmiste tanidimi bence yok. tabiki suryaniler kendini turk diye taniyan idarecilerimiz hepimizin onundedir .
2.? bu gibi cok muhim olan mucadelemiz.ilk once kendine sor bugun tc. devleti ve kurt siyasetine .
3.?KURT ULUSAL OZGUR MUCADELESINE.
4.?KURT ANAYASASINA.
5.?turk akp. partisi kac kurt kokenli miletvekileri sayilari ne kadar.
arkadaslar siyasetin hangi yonu ve rengini alacaginiz zaman on sefer dusunerek yorumlarinizi yapin lutfen burda her sey goz onundedir . bunun icin baskalari bize yapacak lari onlarin ne cikarlari varsa ona gore dayatirlar. DEVRAN EFENDI YE GELELIM INSANLAR DUYGUYLA SIYASET YAPAMAZ. VE BIR CICEKLE BAHAR OLMAZ. BUNLARI IYICE BILMEMIZ GEREK.Saygilar
 
Kimden: Suryoyo  88.233.105.***
13.03.2009 01:26:33
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Sayın Beer,

burda kimsenin bir grubu ya da hareketi desteklediği yok. Öncelikle biz herkesle dost olmaya çalışan insanlar olmalıyız ama Yakup Hıdırşah gibi realiteden uzak adamların çalışmalarını alıp bu foruma asar ve sonrada biz bunu destekliyoruz derseniz farklı kimlikler arasında çatışma yaratıp durursunuz. Bu söylemlerle ancak kendiniz çalar kendiz söylersiniz. Birbirinizi ancak 5000 yıllık şanlı bir geçmiş masalıyla avutup durursunuz. Bırak sen 5000 sene öncesine de günümüze bak ne durumdasın ne haldesin. Bölük pörçük olmuşsun farkında değilsin. Hamasi dini nutuklarla günümüzü anlamaya çalışırsanız yolda kalırsınız. Bu hamasi nutuklarınız, bizim artık bölgede önemsiz bir oyuncu haline gelmemizi engelleyebiliyor mu siz bana ondan bahsedin. Siz hala bana 5000 senelik şanlı geçmiş mazisini anlatmaya çalışıyorsunuz.

Yakup hıdırşah efendi herşeyin sorumlusu Kürtler diyerek sorunları ne güzel çözmüş. Demek ki bu çalışmayı okuyarak bütün olup biteni rahatlıkla anlayabilir tekrar 5000 sene önceki parlak günlerimize dönebiliriz. Ayrıca kürtlerden de uzak durduk mu harika bir toplum oluruz. Çünkü onlar bizi ayrıca asimile de ettiler. ne kadar insafsız ve gaddarlarmış da haberimiz yokmuş. Varolasın sağolasın Yakup Hıdırşah ve bu yazıyı bizle paylaşan, dünyamızı aydınlatan Baterisst.. Sizler olmasaydınz bizler karanlıkta kalmaya devam edecektik.

Durmak yok herşeyi çarpıtmaya devam...
 
Kimden: baterisst  78.182.77.1***
13.03.2009 10:05:51
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Kürt veya Süryani Arkadaşlar gerçekler sizi incitmesin.Veya kendi hayalinizde kurduğunuz o süryani mücadelesini tekrar gözden geçirin.Ve bu forumda benim gibi arkadaşların yazdıklarını niçin hor görüyorsunuz.Sizler öğle bir güruhsunuz ki bireysel doğrularınız uğruna koskoca gerçekleri inkar edecek seviyedesiniz.Mücadele dediğiniz nedir anlayamıyorum.Daha mücadele edilecek gerçekleri anlayamıyorsunuz ki süryanileri kurtarasınız.Beer kardeşimin dediklerine katılıyorum.Gerçeklerin çarpıtılmış olduğunu bir süryani olan sen suryoyo tarafından duymak çok acı verici.Kendi gerçeklerinizi niye inkar ediyorsunuz,öyleki dünya bunu haykırırken.Yazık.İnanamıyorum, gerçekler bir süryani olarak niye bu kadar zorunuza gidiyor.Yakup HIDIRŞAH beyin bu yazılarının hepsi doğrudur arkadaşlar.Çarpıtma yoktur.
Siz burda kürt ulusal mücadelesinin yanında olma,örnek alma naraları atarken ırak ta,Avrupada,Türkiyede,suriyede,iranda onlarca insan kürt siyasi grupları tarafından aşağılanıyor,hiçe sayılıyor.Aslında şu acı gerçeği görüyorum süryani toplumu sizin gibiler mahvediyor.Yazık.Tarihi mazi zannediyorsun pekala tarihin olmasa gelecekte nasıl var olacaksın.Neye dayanarak kendini ispatedeceksinde bizlere yutturmaya çalıştığınız o meşhur bilinmeyen süryani davasını kazancaksınız?
Sevgiler Ve Saygılarla.
 
Kimden: bawer  78.162.139.***
13.03.2009 11:05:27
Cevap: Kürtler Mezopotamyalı mı, değil mi?
Kürtler, ortadoğunun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

etimoloji
Kürt isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde KUR kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce de kur, dağ demektir.tieki aidiyeti ifade eder. Böylelikle KURTi kelimesi dağın halkı anlamına gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000 lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları ileri sürülmektedir. Sümercedeki KURTi adı, Greklerede 2200 yıl önce Kurdienne(Kürt memleketi) diye geçmiştir.

Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,
Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,
Asuriler (Assyrians) - Qurti ve Guti,
Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh,
Ermeniler (Armenians) - Kortukh ve Gortai-kh,
Persler (Persians) - Gurd veya Kurd,
Süryaniler - (Syrians) Kardu ve Kurdaye,
ibraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans)- Kurdaye,
Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians) Kadu,
Erken islamik dönemlerin Arap yazarları (Arabs) Kurd (çoğul Akrad),
Avrupalılar ise M.S. 7. yüzyıldan itibaren (Europeans) - Kurd demişlerdir..

Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin Kürt asıllı olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, Kassit, Mitanni, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gord, Kord, Kardakes v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürd olması çok yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği anlaşılmaktadır.

Coğrafya
Kürtler, aslen Türkiye, iran, Irak, Suriye, Ermenistan devletlerinin sınırları içinde ve tarihsel olarakda Kürdistan diye adlandırılan coğrafyada yaşayan, Aryan kökenli etnik gruba mensup kişilerdir. Kürt halkı nın kesin olarak nüfusu belli değildir; bu sayı, kaynağa göre 20 milyon ile 50 milyon arasında değişmektedir. Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümandır. iran da yaşayan Kürtlerinin çoğunluğu Sünni, diğerleri Ahli-Hak ve Şii dir. Ayrıca Alevi, Yezidi, Yahudi, Zerdüşt ve Hıristiyan Kürtlerde vardır. Avrupada ise 1.5 milyondan fazla Kürt yaşamaktadır.
Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan iran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir. Daha açıkcası Kürtçe irani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir ve Farsça dan bağımsızdır.
Kürtçe, bugün Türkiye, iran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 20-25 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmışdır.

tarih
Kürtlerin Anadolunun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya nın, Zagros un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmetik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. işte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.

antik çağda kürtler..
Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve iran kaynakları Kürtlerden bahsetmektedir.

krallıkları

Subarular ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 yıllarında bölgede Subarular ın yaşadıkları ve Fırat isminin bu halk tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular ın Hurriler le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı nı kurdu.
Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. Subar ların diğer adı Suvar dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede Şivan Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari-Subaru adını halen taşımaktadır. Irak da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.

guti krallığı

Zagros dağları ve Aşağı Zap nehrinin kıyılarında yaşayan ve bu günkü Kürtlerin atalarından biri olan Gutiler veya Kutiler, M.Ö. 2700 yıllarında bağımsız bir devlet kurar, Gutiler - Kutiler Mezopotamyanın en eski halklarındandı. Gutilerin bilinen 21 tane kralı olmuştur. Guti-kuti iktidarı 2 asıra kadar sürmüştür. Guti hanedanlığı daha sonra ise Ur hanedanlığı tarafından sona erdirilmiştir.
Gutiler, Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini M.Ö. 2649 yıllarında işgal edip tam iki asra yakın, Sümer ve Akadları idare ettiler.
Akadlar döneminde Zagrosda yaşayan Gutiler Akad kralı Naram-Sin in ölümünden sonra kral adayları arasında yaşanan kavgadan faydalanarak Akadları süpüren Gutiler, demoralize olmuş Akad ordusunu yendi. Fırat nehri kenarında bulunan Agade şehrini alarak imparatorluğuda ele geçirdiler.
Kürtler ortadoğunun en eski tarihlerinden birini oluşturmaktadır. Tarih, antropoloji, etnografi, ve linguistik gibi değişik bilim dallarında uzman olan araştırmacıların büyük çoğunluğu Gutileri Kürtlerin ataları olarak saymaktadır.
Eric Jensen kitabında: Ortadoğunun Kürtleri Kürdistanda modern tarih daha muhafaza edilmemişken Kürdistanda yaşıyorlardı diye yazmaktadır. Mezopotamya tarihi uzmanı Pennsylvania Üniversitesi Doğu bilimleri Başkanı Prof. Ephraim Avigdor Speiser göre tarihte ilk Kürt halkından bahsedilmesi M.Ö 3000 yıllarında Gutium adı altında gerçekleşmiştir. Gutiumlular (Kürdistan) Hint-Avrupa dili konuşmaktaydılar (Morris). Gutium Kürdistanın ta kendisi olması bir tarafa etimologlara göre Guti kelimesi dahi Kürt kelimesin değişime uğramış şeklidir. Prof. Howorth a göre Kurdistan adı Gutium kelimesinden türemiştir. Ve Babilonyaların kullandığı Khuradi veya Quradu kelimesini Guti adıyla bağdaştırmaktadır. Guti ülkesi modern Kürdistanın adıdır.
Sayce ye göre Kürt adı Babiloncadaki quradu kelimesinden gelmektedir ve savaşçı anlamını taşımaktadır ve bu kelime Van cıvarındaki halkın adından kaynaklanmaktadır.
Ortadoğu uzmanı eğitimci Dr. Honigman a göre Guti kelimesi Kürt kelimesiyle aynıdır. Guti, Kurti adının iranize şekliyle telaffuz edilişidir. G K dönüşümü olmuş. Örneğin: Kardeş kelimesinin Gardaş kelimesine dönüşü gibi. Etimolojik olarak R harfinin zamanla yutulmuş olması ise etimolojide doğal bir olgudur, dolayısıyla, ortaya Guti çıkmış: Guti-Gurti-Kurti. Gutilerin yaşadığı Güney Kürdistan yöresinde halen Judikan adlı Kürt aşireti mevcuttur.
Araştırmacı Rawlinson a göre ise Gut ilkel Keldani dilinde sığır anlamına gelmektedir Başka bir iddiaya göre ise Guti kelimesi Sümer kökenlidir ve yine (Gud=öküz, sığır) bugünkü Kürtçe de yer alan öküz, sığır sahibi olan halk anlamına gelmektedir. Gutiler bugünkü Soran Kürtlerin yakın durmaktadır.

guti krallıkları
inkişuş
Zarlagab
Şulme
Silulumeş
Inimabakeş
Igeşauş
Yarl-agab
ibate
Yarl-angab
Kurum
Apil-kin
La-erabum
irarum
ibranum
Hablum
Puzur-Suen
Yarlaganda
Tirigan
En son Guti kralının adı Tirigandır. Tir Kürtçede -Ok-, Tirigan ise -Okçu- demektir.
M.Ö. 2000, Kürtlerin Ataları: Churriter (Hurri), Guti ve Subarular

mitanni imparatorluğu

Mitannilerin, Habur çayının (Şırnak) doğduğu yerde Vaşşuganni (Vaşukani) adlı bir kent merkezine sahip olduğu, buradan çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. California Üniversitesi Arkeologu Prof. Yoteshilani, Mitannili Kürtlerin Habur yakınlarında yaşamış olduğunu, imparatorluklarının adının ise Şenak olduğunu yaptığı kazılarda keşfetmiştir. Hurri dil grubu konuşulmakta, ağırlıklı olarak orta Mezopotamya da, bugünkü Urfa, Mardin ve Şırnak bölgelerinde hüküm sürüp; M.Ö 1500-1250 yılları arasında yaşamıştır. Demiri kendi tekelinde tutmuştur. At yetiştiriciliğinde meşhurdur. Asur ve Hititlerle sürekli ve şiddetli bir çatışma ortamını yaşamıştır. Mitanni kralı Sauşşatar, Assur üzerine yürür ve kenti ele geçirir. Assur prensliğinde Assurrabi ve II. Assurnirarinin bulunduğu bu zamanda Assur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitannilere tabi olmak zorunda kalır. Sauşşatar, feth ettiği Assur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak Şırnakdaki başkenti Vaşşukanniye götürür. Sauşşatarın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitannilerin doğu sınırları Zağros Dağlarına kadar genişler. Kuzey Suriyedeki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer. Mitanniler, Suriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kürdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmişlerdir. En son Asur imparatoru Salmanassar tarafından varlığına geçici olarak son verilmiştir.
Mitannilerin başkentinin adı Vaşukanidir. Bu ismin araştırmacılar tarafından Kürtçeden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Kürtçede başikani veya hoşkani güzel pınar demektir. V-B-H harfleri etimolojik olarak en kolay dönüşümü olan harflerdir. Zamanla fonetik değişime uğramış olması yüksek olasılıktır.
mitannilerin Aryan (Arı) kökenli, (özelliklede Mitani kralları) oldukları biliniyor. Büyük olasılıkla Mitanniler Kürdlerin atalarıdır.
Tarihçi Speiser göre Mitaniler Arı ırkına mensup ve Kürtlerin ecdatlarından, Zagros topluluğunun bir bölümünü teşkil eden Subaruların bir koludur.
Mitannilerin yaşadığı aynı coğrafik bölgelerde yaşayan Kürt aşiretleri halen Mitanni adını Mattini, Motikan-Moti gibi şekillerde yaşatmaktadır.

mitanni kralları

Kirta (M.Ö. 1500 - 1490)
Şuttarna I (M.Ö. 1490 - 1470)
Baratarna (M.Ö. 1470 - 1450)
Parşatatar (M.Ö. 1450 - 1440)
Sauşşattar (M.Ö. 1440 - 1410)
Artatama I (M.Ö. 1410 - 1400)
Şuttarna II (M.Ö. 1400 - 1385)
Artaşumara (M.Ö. 1385 - 1380)
Tuşratta (M.Ö. 1380 - 1350)
Şuttarna III (M.Ö. 1350)
Mattivaza (M.Ö. 1350 - 1320)
Sattuara I (M.Ö. 1320 - 1300)
Vasaşatta (M.Ö. 1300 - 1280)
Şattuara II (M.Ö. 1280 - 1270)
Birçok Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesi bulunmaktadır. Şatır eski Kürtçede site yada şehir yöneticisi anlamına gelmektedir. Şehir anlamına gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün iranî dillerde Şar , Şahar , Şehr gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah (Kral) sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Dolayısıyla Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesinin bulunması kralllıklarıyla ve şehir yöneticilikleriyle ilgilidir.
Arta sözcüğü ise hem Kürtçe hem de eski iranî dillerde soylu, doğru, adil, hak, yasa anlamlarına gelmektedir.

komagene krallığı

Kommagene (Komajen) krallığı M.Ö. 162 M.S. 72 yılları arasında Anadoluda bugünkü Adıyaman ili cıvarlarında büyük Zilan aşiretine mensup Kürtler tarafından kurulmuştur. Nemrud Dağı Kürt krallığının en önemli merkezi, başkenti, idi. Kral Nemrud Kürd olup adıda Kürtçedir. Nemrud kelimesi Kürtçedeki Nemir veya Nemird kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir ve ÖLÜMSÜZ demektir. Komagenes, Helen kökenli bir adlandırmadır. Nemrut Dağına, öteki adıyla Kürt Dağı diyorlar. Kom sözcüğü Kürtçede topluluk anlamına geliyor. Gene ise soy, kabile, aşiret anlamına gelmektedir. Komagene yan yana geldiğinde herkesin evi anlamını ortaya çıkarıyor veya göçebe aşiretler diyarı anlamına gelmektedir. Kürtlüğün tüm kriterlerini üzerinde taşıyan yuvarlak tepe, örnek inşa planları ve karmaşık renkli duvarlarıyla dizayn edilmişti. Kürtlerin tüm tarih, gelenek, görenek ve kültür mirasları Kürtçenin derinliklerinde gizlidir. Kürtlerin ataları olan Kommageneler döneminde bölgede barış ve huzur hüküm sürmüştür. Yazılı belgelerde M.Ö. 850 yılında görülen krallığın ismi o dönemlerde Kummu veya Kummuhu olarak geçer. Yüzyıllardır ışık Anadoluya Tanrılar dağı Nemruddan doğar ve tüm dünya uygarlığa uyanır.
Kommagen Kralı bir keresinde Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı; Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar, diyerek suçlar. Kral Sargon un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya nın güneyine (bugün Irak) sürdüm. Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi.
Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 7-18 yılları arasında yazdığı Coğrafya (Geographika) adlı ünlü eserinde Komagene den bahseder. Komagene nin küçük bir ülke olduğunu, Samosata (Samsat) adındaki, doğayla kaplanmış başkentte kraliyet ailesinin ikamet ettiğini, ama şimdi Roma eyaleti olduğunu anlatmış. Şehrin fazlasıyla bereketli topraklarla kaplı ve Fırat nehrinin kenarında olduğunu yazmış.

Kommagene Valileri, M.Ö. 290-163
Sames I (M.Ö. 290-260)
Arsames I (M.Ö. 260-228)
Xerxes (M.Ö. 228-201)
ptolemaeus (M.Ö. 201-163)

Komagene Kralları, M.Ö. 163-M.S. 72
Ptolemaeus (M.Ö. 163-130)
Sames II Theosebes Dikaios (M.Ö. 130-109)
Mithridates I Callinicos (M.Ö. 109-86)
Antiochus I Theos Dikaios Epiphanes Philorhomaios Philhellen (M.Ö. 86-38)
Mithridates II Philhellen (M.Ö. 38-20)
Antiochus II (M.Ö. 29)
Mithridates III (M.Ö. 20 -12)
Antiochus III (M.Ö. 12 - M.S 17)
Roma imparatorluğuna geçti (M.S. 17-38)
Antiochus IV Epiphanes (M.S. 38-72)

Komagenenin Tarihi Eserleri
Adıyaman şehrinde bulunan Nemrud 2150 metre yüksekliğinde ve bütün bölgeye hükmedercesine durmaktadır. Toros sıradağlarına aittir. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene (Komajen) Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Kral 1.Antiokhos un (Tanrılar Dağı) Nemrud dağına yaptırdığı görkemli kutsal alan, kendi heykeli ve herbiri 9 m yüksekliğindedir.
Doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder.

korduene kralligi
Ünlü Atinalı filozof ve tarihçi ksenefon(M.Ö.430-355), Anabasis (sefer) adlı eserinde Kardukhi dediği Kürdler tarafından Korduene Krallığı adında kurulmuş bir krallık vardı. Bu krallık Hakkari ve Diyarbakır arasında kurulmuştu. Korduene krallığı Kürt kralları ve prensleri tarafından yönetiliyordu. Ksenefonun dediğine göre bağımsız yaşayan bir halkdı ve Akamenid kralına bağlı değildiler. M.Ö. 1. yüzyılda ise Ermeni olduğu ileri sürülen Kral II Tigranes tarafından Korduene (Kürdistan) feth edilmiştir. Kral Tigranes, Korduene kralı Zarbienus u da suikast düzenleterek öldürtmüştür.
Yunanlı tarihçi Plutarch M.S. 1. yüzyılda, Kürdistan kralı Zarbienus un Ermenistan kralı Tigranes in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Fakat bu durumdan haberdar olan Tigranes, Kürt Kral Zarbienusu, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürtmüş.
M.Ö. 74 de Roma generalliği ve konsolosluğu yapan Lucullus düşüncesiz olmadığı için Kürdistana girdiğinde Zarbienus onuruna cenaze törenleri düzenletmiş. Zarbienus için düzenlenen töreninde kralın cenazesi altın, kraliyet elbiseleri ve Tigranes den alınan kalıntılarla süslenmiş. Lucullus kendi elleriyle süslenmiş cenazeyi kralın akrabalarıda yanındayken ateşe vermiş. Arkadaşlarına katılarak Zarbienus un adına içerek; Zarbienusu arkadaş; ve Romalıların iyi bir müttefiki olarak anlatır. Lucullus, Kürt Kral Zarbienus anısına da masraflı büyük bir anıt yapılmasını emreder. Kürt Kral Zarbienus un sarayında çok fazla altın, gümüş ve üç milyon ölçek mısırdan oluşan büyük hazine bulunmuş. Böylece Romalı askerlere bolca mısır temin edilmişti. Lucullus kamu hazinesinden tek kuruş almadığı için de takdir edilmişti. Böylece savaşın masrafı kendiliğden de karşılanmıştı.

m.ö 200 yılında anadolu ve kürt krallıkları
Ermenistan kralı Tigranes yeni kurduğu Tigranocerta (Diyarbakır, Silvan) adındaki şehre Adiabene, Asur, Gordyeni ve Kapadokyalıları yerleştirmiş. Bu şehirde Grekler ve Kilikyadan getirilip yerleştirilmişlerde varmış. Tigranes bu insanların yerleşim yerlerini darmadağan ederek sakinlerini zorla Tigranocertada yaşamaya mecbur etmiş.
ingilizce metni - Chapter 36: Thus successful in his campaign, Lucullus struck camp and proceeded to Tigranocerta, which city he invested and began to besiege. There were in the city many Greeks who had been transplanted, like others, from Cilicia, and many Barbarians who had suffered the same fate as the Greeks Adiabeni, Assyrians, Gordyeni and Cappadocians, whose native cities Tigranes had demolished, and brought their inhabitants to dwell there under compulsion.
Modern Ermeni tarihçilerinden Nicholas Adontz (Armenia In The Period Of Justinian, 1970) ve Cyril Toumanoff (Studies In Christian Caucasian History, 1963) un görüşlerini de kısaca not etmek gerek. Toumanoff, lokal Kardukhi hanedanlıklarından, bir Gordyene Krallığından ve Korduene prenslerinden, 298 yılından sonra onbeş kalesi bulunan Korduene prensliğinde devletinde Roma kontrolünden sözeder (a.g.e., s. 181-182).
Adontz, Tigranes ın ordusundaki etnik gruplar arasında Gordyen leri de sayar (s. 318), modern Kürtler in atalarının Kurti ler olduğunu söyler. Kürtler Kral Tigranesin ordusunda yer alıp birçok yerleşim yerini o dönemlerde hakimiyeti altına almıştır. Bunlar Mezopotamya, Azerbaycan, Suriye, Kapadokyadır. Kürtlerin orduda yer alması sayesinde Ermenistan Kralı imparatorluğunu genişletebilmiştir. Kral Tigranesin Kürt olduğuna dair iddialarda vardır. Daha sonra ise Korduene Krallığı M.Ö. 55 yılında Roma imparatorluğunun bir eyaleti oldu ve 384 yılına kadar 4. asır Roma hakimiyetinde kaldı.

sophane krallığı

Sophene Krallığı Dicle ve Fırat nehirlerinin arasından kurulmuş bir krallıktır. Ermenistan krallığının güneybatısında olan Sophene Krallığı bir çok kere Ermenilerin, Perslerin ve Romalıların hakimiyetine girmiştir.
Roma imparatoru Diocletian tarafından feth edilen Sophene Krallığı, Zaza Kürtlerinin coğrafık yerleşim yeriyle kesişmektedir. Bu Sophene Krallığının Zaza Kürtleri tarafından kurulmuş olduğu tarihçiler tarafından söylenmektedir.
Sophene (Şupan, Supani) krallığı, M.Ö. 95 te Büyük Ermenistan (Doğu Ermenistan) kralı olan II. Tigran tarafından devrildi. M.Ö. 95 yılında tahta çıkan ve Büyük ünvanı taşıyan Tigran ın ilk işi küçük Sophene krallığını fethetmek oldu. O tarihe dek bağımsız olan Sophene de ilhak edildi ve Ermenistana bağlandı. Ermenice de Tsophk adıyla bilinen Sophene Krallığı bugünkü Elazığ-Dersim bölgesine tekabül ediyordu. O dönemde Sophene kralı olan Artanesi tahttan indirdi. Artanes, Zariadres in soyundandı. (Plutarch, Lucullus, Bölüm XXI), (Strabo XI. 532)
Zariadres I Sophene Kralıydı. M.Ö 201 yılında Büyük Antiochus büyük Ermenistan ve Sopheneyi Ermeni olduğu iddia edilen generaller Artaxias ve Zariadresle beraber feth eder. Antiochus, Zariadresi Sophene valise olarak atar. Antiochus un Romalılara karşı M.Ö 201 yılında yenildigi Magnesia (Manisa) savaşında, Artaxias ve Zariadres ayaklanır. Roma fethiyle Artaxias büyük Ermenistanı, Zariadres de Sophene Krallığını bağımsız olarak yönetmeye başlarlar. Kral Zariadres in yaptıklarına bakıldığında Zaza Kürdü olduğu izlenimi vermektedir. Zariadres (Zareh) kelimeside Kürtçeden kaynaklanabilir. Zar kelimeside Kürtçe ve Zazaca da Sarı demektir.
Bazı kaynaklara göre Urartu kralı Menua nin bölgedeki fetihlerini anlatan Bagin deki yazıtta Dersim ve Elazığ yörelerine Supani denmektedir. Bu adın sonraları Sofene (Sophene) şekli altında yaşadıgını görmekteyiz.
Zaza Kürtlerinden Pers Kralı Darius da bahsetmektedir.
Pers imparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I.Darius (Dara) un (M.Ö. 522-486) yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak ün kazanmış çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun kitabesinde Pers tarihinden bahsetmektedir. Behistun kitabesi üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.
Birinci sütunda Darius M.Ö 515 yıllarında Fırat nehrinin kenarında Zazana adında bir kasaba olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi Zazana adı ile anılmaktadır.

kürtler hakkinda tarihi kişiliklerin görüşleri, grek roma kaynakları.

heredot
M.Ö. 5 ci yüzyılda yaşamış olan ve Tarihin Babası olarak tanınan Yunanlı Herodot, Halikarnas şehrinde doğdu. Kendi anlatımına göre Mısır, Mezopotamya , Pontus ve Pers hükümdarlığını gezdi. Güney italyanın Thurioi şehirini kurdu ve orada yaşadı. M.Ö. 447 Atinaya yerleştı. Genç yaşta Roma da yazarlığa başlayan Herodot Yunan-Pers Savaşları, Yunanlılarla Barbarlar, Genel Tarih gibi üç kitap bıraktı. Yaklaşık 64 yıl yaşayan Herodot tarihin ilk büyük gezgini ve ilk tarihçisiydi. historia adının alan yapıtı tarihin ilk tarih kitabı oldu.
Heredot kitabında Paktilerden bahsetmektedir ve Ksenefon un anlattığı Karduklar (Kürtler) olabilir. Heredot ta Darius un 13üncü satraplığında Ermenistanla birlikte Pactyic Ülkesi anılır. Pactyic sözcüğünü Bohti (Bohtan, Botan) olarak yorumlayanlar var. Ksenefon Karduklardan bahsederken Ermenistan ve Kürdistan sınırının Botan sınırı olduğuna işaret etmektedir dolayısıyla Botan ve Kardukların arasında yakın ilişki vardır. Bazı tarihçilerin görüşlerine göre Heredot ta Kürtler Pacty(Bohti) adı altında anılmış olmalıdırlar.

ksenefon

Grillos un oğlu, Diodoradan doğma tarihçi ve filozof Xenophon veya Ksenefon Milattan önce 431 yılı civarında Atina yakınlarındaki Erxieon da doğdu. Yunanca Sokrates olarak telaffuz edilen filozof Sokrates in öğrencisi idi.
Yunancada, Ksene = yabancı, fon = ses. Ksenefon= yabancı ses, yabancılarla konuşan demektir.
Ünlü filozof ve tarihçi olan Atinalı Ksenefon (M.Ö.430-355) Anabasis (sefer) adlı eserinde yaşanan olayların yanı sıra geçtiği bölgelerde yaşayan halklar konusunda birçok bilgiler verir.

pers kralı darius
Pers imparatorluğunun Batı Anadolu valisi olan Kiros/Keyhüsrev in babası Pers kralı Darius (Kürdçe DARA) ölmüş. Büyük oğlu Artakserksis tahta geçmiş ama Kiros (Cyrus) adlı küçük kardeş tahta çıkan kardeşi II Artakserksise (M.Ö. 404-358) karşı isyan etmiş ve tahtı ele geçirmek için ordu toplamaya başlamıştı. Kiros, babasının ölümünden sonra büyük Pers kralı olan Artakserksis e karşı sefere hazırlanıyordu. Bu orduda onbinlerce Yunanlı paralı asker vardı ve ordusundaki asker sayısı yaklaşık 300 bin kişi kadardı.
10 bini aşkın Yunanlı bir orduyuda toplayıp katıldığı iran seferini başlatmıştı. Ksenefon, Milattan önce 401 tarihinde Pers kralının oğlu Kiros un komutanlığında, Kral ikinci Artakserksis e karşı sefere katıldı. Ksenefon bu olayı baştan sona kaydetmek üzere bir savaş muhabiri olarak bu askeri sefere katılmıştır.
Ksenefon un Ellinika adlı kitabı, III. kitap, I. bölüm).
Savaşta, Ksenefon, kral adayı ve dostu Kiros u kaybetti. Yunanlılar savaşı kazanan taraf olmasına rağmen, destekledikleri kral adayı Kiros öldürülmüştü. Kiros muharebede öldürülünce abisi Artakserkis mutlak kral olarak kalır. Bir yandan savaşı kazandıkları için galip sayılırlarken, öte yandan da, destekledikleri Kiros öldürüldüğü için mağlup sayılıyorlardı. Kunaksa (Cunaxa) yenilgisinden sonra memleketlerine dönmek üzere yola çıkan Helen askerlerinin kumandanı da öldürüldüğü için 10 bini aşkın Yunanlı asker başsız ve komutansız kalmıştı. Bunun üzerine Ksenefon yeteneği ile kendisini komutan seçtirmişti. Ve Yunanlılar Ksenefon komutasında Yunanistan a geri dönmeye başladılar. işte bu dönüş tarihte Onbinlerin Dönüşü olarak adlandırıldı. (Yunancası Kiru Anavasi).
Ksenefon
Onbinler, dönüşlerinde Kürdistandan ve Ermenistan da geçtiler. Komutan Ksenefon da başından geçenleri yazdı. Kiru Anavasi kitabı ortaya çıktı. Kiru Anavasi nin 4. kitap olarak adlandırılan bölümü, Onbinlerin Kürdistandan geçişini anlatır.
Yunanistana geri dönen ordunun Kürdistana giriş tarihi: Milattan Önce 14 Kasım 401 idi. 20 Kasım a kadar Kürdistan içerisinde yol alan ordu, 21 Kasımda Kendriti Nehri denilen bugünkü Botan çayına ulaştı. Ermenistana girdi.
22 Kasım da Botan çayını aştılar. Ermenistana girdiler. Kürdistanda geçişleri toplam bir hafta, yani 7 gün sürdü.
Botan çayı o zamanlar Pers kralının desteğinden dolayı güçlü olan Ermenilerle, bağımsız yaşayan, yani Pers kralının bile hükmedemediği Karduklar arasında sınır teşkil ediyordu. Kürdler o zaman Persler ile müttefikleri Ermeniler arasında bir hayli sıkıştırılmış durumdaydılar.

8 Aralık 401 tarihinde Fırat nehrine kavuştular.

Taox lar ülkesine vardıklarında tarih 31 Ocak 400 idi.

1 Şubat 400 de Makronların ülkesine vardılar.

10 Şubat 400 de Trabzona 15 Martta ise Giresuna kavuştular.

4 nisanda o zamanki adı ile Kotiora, olan bugünkü Türkçeleşmiş telaffuzu ile Ordu şehrine vardılar.

28 Mayıs ta Yunanlıların iraklia dedikleri bugünkü Karadaniz Ereğlisinde idiler. (Arap harfleriyle iraklia yazılınca EREĞLi okunduğu için Türkler? yanlış okuma sonucu EREĞLi demiş).

Ekim 400 tarihinin başlarıda bugünkü istanbul boğazı geçilmiş.

Mart 399 da ise Komutan Ksenefon ordusunu Ispartalı komutan Thivronaya teslim etmiş ve sefer sona ermiş.

ksenefon ve kurdistandan geçişi.
Tarihçi ve komutan Ksenefon (Xenophon) Milattan önce 401 yılında yazdığı Anabasis (onbinlerin dönüşü) adlı eserinin üçüncü kitabındada Karduklardan sözeder.

Yunanlı Ksenefon 10 bini aşkın ordusuyla Pers ordusunu yendikten sonra başladığı yolculuktan geri dönerken Kardukların ülkesinden geçer ve Kardukların saldırısına uğradığını anlatır.

Mesela:
Kürdlerin kimsenin hakimiyetini kabul etmeden özgür yaşadıklarını yazmış. Onun tarifine göre Karduklar dağlar arasında yaşayan savaşçı bir halktı. Akamenid (Pers) kralına bağlı değildiler. Onların ülkesinden sonra Ermenistan gelmekteydi.
Komutan Ksenefon, üçüncü kitabının sonunda değinmeye başladığı Karduklardan bahseder:
Karduklar çok savaşçı ve pek çevik insanlardı, iran şahı Artakserksise (Artaxerxes) düşmanı olup; ona tabi değillerdir. O kadardı ki Karduklar bir defasında 120 bin kişilik iran kraliyet ordusu bunların ülkesini işgal etmiş, bir teki bile geriye dönemeden yok olmuştur, sebebide Kürdistanın karmakarışık oluşu.
Ksenefon, Kardukhların, iranlılardan bambaşka soydan ve onlara çok düşman olduklarını, bir tanık olarak anlatmıştır.

Ksenefon dördüncü kitabında tekrar döner ve şunlardan bahseder:
Kardukların ülkesine girdiklerinde düşmanın geçiş yollarını kapamamaları için sessiz ve hızlı bir şekilde ilerleme düşünceleri olduğunu yazmış.
Kardukların toplanarak öndeki askerlere saldırdığını bazılarını öldürdüğünü ve diğerlerinide yaraladıklarını ve bu saldırının kendilerini sürpriz bir şekilde yakaladığını yazmış. Eğer Kardukhlar daha büyük bir rakamla bu saldırıyı yapsalardı ordusunun büyük bir bölümünün yokedilmiş olacağını anlatmış.
Kardukların çok iyi savaşçılar olduğunu, ellerinde boyları büyüklüğünde yayları ve uzun okları olduğunu yazmış. Mükemmel okçu olduklarını ve yayları gererlerken sol ayağı ile yayın ağaç kısmına basıp kirişi gerdiklerini belirtmiş. Kürd oklarının büyük ve kuvvetli olduğundan Yunan askerlerinin kalkanlarını ve göğüs zırhlarını delip geçtiğini ve askerleri öldürdüğünü yazmış. Kürd oklarının bu özelliklerinden dolayıda Yunan askerlerinin o okları yerden alıp mızrak yerine geri fırlattığıı yazmış.
Sapan kullandıklarını yazmış. Taş, ok ve sapanlarla bir nevi gerilla savaşı yürüttüklerini yazmış. Hep beraber saldırdıklarında , hep bir ağızdan, saldırı marşı biçiminde bir marş söylediklerini yazmış (Kürdçedir).
işgal sırasında Kardukların çoluk çocuğunu alarak dağlara çekilip işgalciye karşı direndiklerini yazmış. Kürd köylerindede epeyce bakır eşya olduğunu yazmış.
Karduklarin dağlarda ateşler yakarak, bu ateşlerle biribirleriyle haberleştiklerini yazmış.
Düşmanın kendilerini çok kızdırdığını, tuzak kurarak bazı Kürdleri öldürdüklerini, birkaçınıda canlı yakaladıklarını ve böylecede kendilerine zaman kazandıklarını hemde ülkelerini bilen birisine itimat edebileceklerini yazmış.
Kürd köylerinde, Kürd evlerinin çok güzel olduğunu, bol yiyecek bulunduğunu ve bu evlerde bolca şarap bulduklarını, şarap saklama sarnıçlarının sıvalanmış iyi sarnıçlar olduğunu yazmış. Yani, Kürdlerin çok modern ve gelişmiş bir toplum olduğunu anlatmış.
Kürdlerin geçiş yollarını tıkadıklarını ve üstlerine tonlarca ağırlıkta kayalar attıklarını ve askerlerinin paramparça olduğunu, bazılarının öldüğünü diğerlerinin kol ayakların koptuğunu anlatmış. Birkaç çarpışmadan sonra Ksenefon anlaşma önerdiğini, ölü Yunanlılar ın cesetlerini istediğini anlatmış. Kürdlerinde, Yunanlılara evlerimizi yakmazsanız ölülerinizi size teslim ederiz dediklerini yazmış.

tarihte ilk kürt yünan antlaşması.
Bu anlaşma yapılırkende tercüman kullanılmış herhalde: Yunanca - Kürdçe.
Anlaşmaya rağmen görüşmeler daha bitmeden Karduklar yeniden taşlar yuvarlamaya başlarlar. Yürüyüş ertesi gün Karduklar la savaşa savaşa devam eder.
Nihayet Yunanlılar Kürdistan ile Ermenistan ı ayıran sınır olan Centrites Nehri ne (Ancient Turkey kitabının yazarı Seton Lloyd a göre bu nehir Dicle nin doğu kolu olan modern Botan Irmağıdır) ulaşır.
Yunanlılar, Kardukların ülkesini yedi günde geçtiler ve bu süre zarfında hep çatıştılar (IV. Kitap, s. 279). Yunanlılar nehrin karşı yakasında Akamenidler in Ermenistan satrapı Orontas ın Ermeni, Mardi/Mard ve Chaldaean paralı askerlerinden oluşan ordusunu gördüler. Kendilerini izlemekte olan çok sayıda silahlı Karduklar ın saldırıları altında çatışarak nehri karşıya geçtiler.
Kürdistandan 7 günlük geçiş süreci boyunca hiç uyuyamadıklarını ve sürekli savaştıklarını, çok sayıda silahlı Karduklar ın saldırıları altında çatışarak Kürdistandan çıktıktan sonra rahat bir uyku uyuyabildiklerini yazmış.
Sonraki yürüyüşleri Ermenistan içine devam etmiş. (IV. Kitap, s. 287-91).
Bu haritada Ksenefon un anlattığı Kürd bölgeleri ve Ermenistanı ayıran sınır.

Dicle nin doğu kolu olan modern Botan Irmağı Van Gölünün altındaki uzun koludur.
Ksenefonun bahsettigi Onbinlerin geri çekilişi sırasında Ermenistan ordusunda Mard paralı askerleri de bulunuyordu. Mard ve Khaldi (Chaldi) kabileleride tarihçilerin çoğu tarafından Kürt sayılmaktadır. Kalli aşireti adında Kürt aşiretleri mevcuttur. Kan; eki ise ait olma ekidir. Kallikan ise Kallikanlılar anlamına gelir; Khaldi Kalli Khallikan.
Yunanlı tarihçi Herodota göre Mardlar iranik bir halkdı. Ortadoğu uzmanı Marquart in fikrine göre Mardlar Kürtlerin ta kendisidir. Mardlar, modern tarihçi Adontz a göre, Atropatene (Medya, Azerbaycan den gelme göçmenlerdir.

Ksenefonun izlediği rota ve Kürt kabileleri: Carduchi, Mardi, Chaldi

Kürdler bu sınırların diğer yerlerindede yaşıyordu tabiki. Ksenefonun anlattıkları özellikle Kurmanc Kürdlerinin bir kısmı olabilir. Ermeniler bu bölgeye eskiden Trakya-Balkan bölgesinden göç ettikleri ıspatlandı. Yunan tarihçiler Heredot ve Strabo da Ermenilerin Trakyadan doğuya göçtüklerini yazmış. Ermeniceninde Trakya dili olduğu ıspatlandı. Ermeniler oralara daha gelmemişken Ermenilerin yaşadığı yerlerde Kürdler yaşıyordu.
Professor Manandian: There is no doubt, that they were closely related to the Thraco-Phrygians (Trako-Frigleri)
Ksenefon Kürdistandan geçişleri süresinde başlarına gelen felaketlerin, Pers ordusuna karşı savaştıklarında başlarına gelenlerden daha fazla olduğunu yazmış. Ksenefonun 10 bini aşkın ordusuyla çıktığı yolda geri sadece 2 bin asker dönebilmiş.
Ksenefon un Karduklar ve Kardukhya hakkında kısmen dedikleri bunlardır.
Kardukların modern Kürdler in ataları olduğu görüşü bilim dünyasında kabul görmüştür.

etimolojik olrak..
NOT: Ksenefon Kürdlere Kard-ukh-oi demektedir.
Yunan dili uzmanı Ali Karduxos un açıklaması:
Kard: Kürd demek. Kürdçedeki u harfini Yunanlılar telaffuz edemiyorlar. Bundan dolayı da a olmuş. -ukh eki eski Ermenice çoğul ekidir yani Türkçedeki -LER ile -LAR eki karşılığıdır. Ermeniler Kürdlere Kurd-ukh/Gurd-ukh diyorlardı eski çağlarda bu da Kürd-ler demektir.

Yani Ksenefonun kullandığı Kard-ukh Kürd-ler; demek. Bunu Ermenilerden duymuş.
Ama Ksenefon bu kelimeye bir de yunanca çoğul eki olan Kardukh-oi yi ekleyerek KARD-UKH-Oi demiş. Bugünkü Türkçeye de Kard-ukh-lar olarak çevrilmiş.
Yani KARD-UKH-Oi KÜRD-LER-LER demek.
Tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 1. yüzyılda Geographika adlı eserinde şöyle yazmaktadır: Dicle nehrinin bulunduğu yerler Kürtlere aittir. Gordyaei (Gordyaea) bölgesi, antiklerin Kardukhi (Ksenefonu kastediyor) dediği yerle aynı yöredir Tarihçi Yaşlı Pliny M.S. 2. yüzyılda Naturalis Historia adlı eserinde şöyle yazmaktadır: Eskiden Carduchi halkı (Kardukhi) olarak bilinen şimdi ise Cordueni, Adiabeneyle birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar (Naturalis
#2440271 (Li Rojhilate Dile Min, 07.10.2007 19:12)
bi dakka... #2440271 w tavsiye !?

dio cassius
II.Yüzyılda yaşayan Romalı politikacı, yönetici ve tarihçi Dio Cassius (Cassius Dio Cocceianus) M.S. 155 yıllarında Nicaea (iznik), Bitinyada doğmuştur. Babası Cassius Apronianus, Dalmatya and Kilikya yöneticisiydi. Babasının ölümünden sonar Kilikyadan ayrılıp Romaya gitti, daha sonra Senato üyesi oldu. Bütün Roma tarihi üzerine geniş çapta Yunanca 80 kitap yazmıştır ve sadece 19 tanesi bu zamana kadar yaşayabilmiştir. Daha sonra hastalıktan dolayı emekliliğe ayrılan Dio Cassius M.S. 240 arasında Nicaeada ölmüştür.
Dio Cassius, Kürdistana Gordyen (Gord-Yurdu) demektedir.


baladhuri
islam tarihçisi Baladhuri (Ahmad ibn Yahya al-Baladhuri), batılı araştırmacıların tümünün esas aldığı güvenilir bir vakanüvis veya bir Arab tarihçisi idi. Ünlü islam tarihçisi Baladhuri (... ?-897), Kitab futuh el-Buldan (M.S. 851) adlı eserinde; 645 yılındaki Arap/islam fetihlerini anarken, yerli kaynaklara da dayanarak, Arap ordusunun islam Halifesi Omar zamanında başlayan iran istilası, Qadissiya Savaşından sonra bir çorap söküğü gibi giderken, Azerbaycan ın Başkenti Ardavil (Ardabil) direniş kararı aldı. Bu bölge, o zamanlar nüfus bakımından neredeyse tamamen Kürtler in hakimiyetindeydi. Fakat Araplar, Ardavil in valisini kendileri tayin edeceklerdi.
Al-Kufa ya vali olarak tayin edilen al-Muğriba ibn Şu ba, Halife Umar dan; Hudhaifa ibn-al-Yaman a , Adharbaycan a vali olarak tayin edildiğine dair bir mektup getirir. Bu vali Eyalet in başkenti olan Hazar Denizi nin yakınındaki Ardabil e kadar ilerler. Fakat Eyalet valisi (o zamanki iran da marzban deniyordu valiye) halk milisleri kurup bu haraççı yabancılara karşı müthiş bir direnişe geçti. Milisler tamamen Kürtlerden oluşuyorlardı. Uzun direnişlerden sonra yerli vali ile müstevliler arasında bir antlaşma imzalandı. Buna göre Adharbaycan lılar Araplar a 800.000 dirhem vergi ödeyeceklerdi. Buna karşılık Araplar hiç bir Kürd ü esir almayacak, öldürmeyecek, Ateş Mabedlerinden hiçbirini yakıp yıkmayacaktı. Kürtler danslarını (ki bunlar kısmen semah idi) serbestçe icra edecekti. Umar bu antlaşmadan memnun olmamış olacaktı ki al-Yaman ı görevden aldı onun yerine as-Sulami yi vali olarak atadı. Bu vali hemen bir bahane uydurdu ve halka saldırdı. Direnenleri ezdi, mallarını talan etti. Dördüncü Halife Ali ibn-abu-Talib (Hz Ali) ise bunu da beğenmedi. Bir yandan al-Aş ath ı bölge valisi olarak tayin ederken, öte yandan da bölgesel Başkent olan Ardabil e bir kısım Arabı yerleştirerek halkı assimile etmeye çalıştı. Artık düzenli siciller tutuluyor, maaşlılar tayin ediliyordu. Ali nin bu valisi Kürt insanının o zamanki kalbi olan Ardabil de ilk camiyi inşa eden istilacı olarak tarihe geçecekti. Fakat Araplar ın tüm gayretlerine rağmen, ibn Hawkal ın , Kıtâb ul masâlik wal mamâlik adlı eserinde kaydettiği gibi; Hicri 4. asırda Azerbaycan da hala sayısız ateş mabedi vardı.
Bunları Kitab futuh el-Buldan adlı eserinde kaydeden Baladhuri Kürtlerin Araplara karşı koyup büyük direniş gösterip savaştıklarını yazmaktadır.
Arab istilası nın devamında, Tabari ve Baladhuri ye göre, bu kez Habîb ibn Maslama şu anda gözeleri Ermenistan topraklarında bulunan Nahr al-Akrâd =Kürdler in Nehri ni geçerek Dvin veya Dabib Ovası na vardı (643 Hicri). Otoritelerin mesela Ermeni kaynağı; Faustus of Byzantium, III ün bildirdiğine göre, ki güvenilir olarak kabul ediliyor, bu nehir günümüzün Garni Nehri dir (Balâdhurî, sayfa. 200, Tabari, I, 2674).
Not: Ünlü Arap tarihçi Baladhuri 645 yılında Azerbaycanda bulunan Tebriz ve Ardabil şehirlerinde Kürtlerin yaşadığını ve şehirlerin Kürtlerin elinde olduğunu yazmış. Göç ve asimilasyonlar olmadan önce Güney Azerbaycan şehirleri Kürt bölgesiydi. Azeri denen halk daha sonraları oralara yerleştirilmiştir.

ferdowsi

935 yıllarında iran ın horsadan şehrinde doğan ve 1026da ölen ünlü Fars roman şairi Firdowsi (Hakim Abu al-Qasim Firdowsi), Şahname (Shahnama) adlı ünlü eserinde Kürt-Sasani savaşından bahsetmektedir. Ünlü Fars şair Firdevsi (Ferdowsi Tousi, Firdausi, Ferdosi veya Ferdusi)), eserinde M.S. 226 yılında Kürt Kral Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir I. arasında geçen bir savaşı nakleder (Shahnama, Volume 6, Chapters 61,71,72).
seref han, sahnamede Urfanın kahraman karakteri olarak geçen Rüstem bin Zal 8217;in (yani Zal oğlu Rustem) Firdevsi nin Şahnamesi nde ona Rustem-i Kürd denildiğini aktarır.

thomas artsruni

9. /10. yüzyılları arasında yaşayan Ermeni tarihçisi Thomas Artsruni nin eserinde Korduk (Kürdistan) adına rastlamaktayız. Thomas Artsruni nin aktardığı bir rivayette Hz. Nuh un gemisinin dünyanın ortası olarak tanımlanan Korduk Dağlarında karaya oturduğu söylenmektedir. Artsruni nin aktardığı bu rivayet çevirenin notuna göre Eusebius un Chronicle sinde de mevcuttur.
Thomas Artsruninin aktardığı başka bir rivayete veya kendisinin açıklamasına göre Zaza adı Zaza bölgesine üvey kardeşi Esarhaddon tarafından M.Ö. 681 yıllarında mahlup edildikten sonar yerleşen Asur Kralı Sennacherib in oğlu Sanasar ın adından geliyor (Bknz, Thomas Artsruni, History of the House of the Artsrunik, Robert W. Thomson çevirisi, Detroit, sayfa 81, 1985).

kasgarli mahmut

Kaşgarlı Mahmut, 1008 de Doğu Türkistan ın Kaşgâr şehrinde dünyaya gelmiştir. Medreselerde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatına vakfetmiştir. Bu amaçla Orta Asya yı boydan boya kat ederek Anadolu ya oradan da Bağdat a gitmiş, Divânü Lügati t-Türk, Kaşgârlı Mahmut tarafından 25 Ocak 1072 de yazmaya başlanmış ve 10 Şubat 1074 te bitirilmiştir. Kitabın asıl nüshası bu gün Ayasofya Müzesi nde muhafaza edilmektedir. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978 de yapılabilmiştir. Mahmut, Kaşgar a dönmüş ve 1105 de vefat etmiştir.
Kaşgarlı Mahmut un 1074 te yaptığı haritada Kürtlerin ülkesi Arapça olarak Erdu l-Ekrad diye kaydedilmiştir ki bu Kürtlerin Memleketi anlamına gelir. Fakat en azından Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Kürtlerin ülkesi için Kürdistan adının kullanıldığını biliniyor.

yakup ibn hamavi

Ünlü Suriyeli Arap coğrafyacı Yakut ibn Hamavi 1179-1229 yılları arasında yaşamıştır. Aynı zamanda tarihçi, etnografist ve coğrafyacı olan Yakut un Mücem ül-Buldan adlı eseri coğrafik sözlük olup, tarihsel, biyografik ve kültürel bilgiler içermektedir.
Coğrafyacı Yakut ibn Hamavi eserinde şu an iran ve Irak arasında yaşayan Feyli Kürtleri olarak bilinen halkdan bahseder: Feyliler, iran ve Irakı ayıran dağlar arasında yaşarlar. Üstelik fil kadar büyüktürler diye yazmış.
Yakut El Hamavi 12. yüzyılda Kürt Krallığı Sophene nin başkenti Arsamosata kentinin 25 inin Ermeniler tarafından meskun tutulmuş olduğunu yazmıştır. Buradan yola çıkarak geriye kalan 70-75 ininde Zaza Kürtleri tarafından mesken tutulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Ermeni krallarının Ermeni asimilasyonuda hesaba katıldığında; ilk kurulduğu yıllarda Kürt kenti olduğu da söylenebilir.

marco polo
1254-1324 yılları arasında Venedikte doğmuş ve ölmüş olan ünlü italyan gezgin Marco Polo, Batıdan, Uzakdoğuya kadar seyahat etmiş ilk batılı olmuştur. Yaptığı seyahat, Batı dünyasının Doğu ve Uzakdoğu ile ilk gerçek tanışmasıdır. Dünyada ilk dünya turu yapan kişi olarak tanınan Polo; Ortaçağ ın en büyük gezginlerindendir. Polo, Büyük Cengiz Han ın torunu olan Moğol kağanı Kubilay Han ın sarayını ziyaret etmiş ve daha sonra da onun emrinde 17 yıl çalışmıştır. Deniz yolculuğuyla italyadan; Akdenize, ordan Ortadoğuya geçmiş. Sonra iranın güneydoğusundan; Çin in , Beijing şehrine ulaşmış. Daha sonra Vietnam, Sumatraya, Sri Lanka, Hindistana geçmiş. Geri dönerken iran, Karadeniz ve son olarakda Akdenizi geçip italyanın Venedik şehrine 1295 de geri dönmüş. Polo nun yolculuğunu anlattığı kitabı yüzyıllar boyunca Avrupalıları aydınlatmıştı.
Marco Polo, Çin e giderken Musul da Kürtlerle tanışmış. Ünlü gezgin, Kürtler ve Kürdistan hakkında öğrendiği değerli bilgilerini kitabında aktarmaktadır. 1272 de Marco Polo ;Musul Krallığı adlı bölümde şöyle yazmıştır: Musul un dağlık bölgelerinde KÜRDLER adında bir kavim vardır. Bazıları Hiristiyan olup Jacobit ve Nasturi mezhebine mensuplar ve diğerleri Muhammadandır (Müslüman). Ama fena bir jenerasyondurlar; tüccarları yağmalamaktan keyif alıyorlar.
Bu eyalete (Musul) yakın olan Muş ve Mardinde Kürtlerin çok kaliteli pamuk ipliği ürettiklerini ve bunlardan bir çok elbise ve kumaş ürettiklerini yazmış. insanların esnaf, zanaatçı ve tüccar olduklarını ve Tartar kralına tabi olduklarını yazmış (Seyahatlar, I.vi).

daha yüzlerce kaynak sıralayabilirim. Bu ikiyüzlülüğünüzden vaz geçin artık.. Çarpıtmalar ile egonuzu tatmin etmekten başka bu toprakalra kan ve göz yaşı getirirsiniz..
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 12:47:24
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
abi ben bunların hepsini ona anlattım ...arkadaş kabullenmek istemiyor..birazcık burnu yansa anlayacak hepsini..
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 12:53:50
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
suruyuyo..denen kişiye bizi hiç kimse yeryüzübbden silemez..bunada hiç kimsenin gücü yetmeyecektir..buda öyle biline....ne yaparsanız yapın aslında sizin gibileri mezopotamydaa yok olmaya hahkumdur..bi ayaklanın bakalım ne olcak..zarar gören kim olcak..o kadar gaddar sözleri söylüyorsunuz ki..biz bunların hiç birisini hakketmiyoruz..tamammı..baresistmiasin ne misin..görcez bakalım el mi yaman belmi yaman...
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 12:56:43
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
bunca yıllık tarihi ne sen ne de arkadaşların..inkar edebilir....türkiyede inkar ediyordu..pkk çıktıktan sonra..bak nasıl yola geldi..kürt kanalı kürt dili edebiyatı..sende kabulleneceksin.. okadar başka bi yolu yok..bunun....sen ve senin gibi arkadaşların oyununa gelmeyiz..tamam mı..saygılarımla..
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 13:03:22
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
mezopotamyada en çok hangi halk yaşıyo peki ondanda haberin varmı senin..kullandığın kelimeleri ona göre kullan..bu sözlerimi tehdit diye algılama..sadece gerçekleri gör diye..söyledim..gerçekler acıdır kardeşim..
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 13:05:48
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
bizler kendi siyasetimizden memnunuz ve zirveyede az bişey kaldı...sizler kendi halinize bakın..daha nerde kalmışınız..haberiniz yok...
 
Kimden: baterisst  78.182.68.2***
13.03.2009 13:49:55
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Beni yine şoven diye şuçluyacak bağzı arkadaşlar olacak ama bu kürt şovenine dair tavrımı koyacağım.Sen bawer kürt olduğunu açığa vurmuş bulunuyorsun.
Ne yazıkki bu şoven bilgilerinizde bile kesin bir belirti yok.Mesela okadar yazmışsın ama şu tarihçi böyle der,Bu tarihçi şu sözü böyle yorumlar diye sallıyorsunuz.10 larca devletten söz ediyorsunuz ama hiç biri kürdistan adında kurulmuyor.Bu ne çelişki.Hititlerde,Medlerde,Hurrilerde,Mitannilerde,Gutilerde Zagros halklarının hepside kürt oluyor ama bu yazıyı kullanabilen uygarlıklar ne bir tablete biz kürdüz diye kayıt tutabiliyorlar.Sözde kadimler.Haninerde tabletleriniz.Nerede tarihi eserleriniz.Nerede kadim diliniz.Medlerede kürt diyorsunuz ama bu halk persler tarafından kurulmuş ve bitirilmiş bir halkdır.Kanunları ve kendi yazı dili vardır persçe gibidr aynı.Nerede bu kadim halk he.Nerede kalıntıları.Hala muamma olarak yaşıyorsunuz mezopotamyada anadoluda.Mezopotamya demek bilgid emek,ihtişam demek nerede kardeşim devletlerinizin bilgeliğini ihtişamını,kadimliğini,mezopotamyalılığını gösteren kalıntılar. Biz Aramlarız,Asurlarıız,Keldanileriz diyoruz ama dünyaya bunu kabul ettirecek tarihimizvar.Bizi var eden bu tarihdir.Alsana babil,uygarlığı,Alsana Asur uygarlığı,Alsana Aram Uygarlığı.Mezopotamya gibi çağının ileri düzeyindeki bölgelerdeki halklar şimdiki tarihi tabletlere sutunlara yazmıştır.Yazılanların hepsinin çözülmesiyle tevratın bilgilerininde doğru olduğu kanıtlanmış ve en eski tarih kitabı olarak kabul görmüştür.Oysaki tevratta bütün mezopotamya halklarından ve pars halklarından bahsediyor.Peki siz kendini zagroslu ve mezopotamyanın asıl unsuru kabul eden zatlar niçin bir kerebile adınız geçmiyor tevratta.Tevrat medlerden ve perslerden detaylı olarak bahsetmektedir.Perslerin ve medlerin asuru çökertişini anlatan bu kitap medlerden bahsederken niçin kürtlerden bahsetmiyor. sorarımsize.Yada sormuyorum çünkü o tarihçi söle düşünüyormuşta bu böyle yorumluyormuş da şu şunu demekle kürdistan demek istiyormuşda kurukuru laflarla cevap vereceksiniz.Nerede kadim kürt dili.Veya kadimliğini ispat edecek tabletleri nerde.Madem kürtler ayrı bir ırk,dil ve tarihe sahip madeki bizimle birlikte yaşamışlar mezopotamyada bilimsel gerçeklerle desinlerki,aha alfabemiz bu,devlet kanunlarımız şunlar şunlar,Tarihi kayıtlarımız şunlar,dilimizin türemesi şöyle böyle ispatlasınlar dünyayada bizlerde kabul edelim diyelimki bizimle beraber mezopotamyanın asli unsurudur kürtler.Bizlerin dilleri dünyanın ilk yazılı dilleridir.Kökleride atalarımız Akadların dili olan akadcaya dayanır.Mezopotamya demek sami halkları demektir.Hint avrupa halkları değil.Kaldıki pers kralları Darius,Kyros bile mezopotamyada işgalci olduklarını kabul ederken bu ne olduğu ispatlanamamış kürt denilen hint-avrupalı halk nasıl mezopotamyanın asıl yerlileri oluyor.Eğer şu şöyle bu böyle diyorsa ona bakarsan en az kürtlein mezopotamyalılığını savunan kadar onu çürüten tezlerde vardır.Hangisine inanalım.Birde kürtlerin konuştuğu dil onları ural-altaylara sokmayı düşünen tarihçiler var.Ne yani böylelikle türklerdemi mezopotamyanın yerli halkı olacak.Geçelim bunları lütfen onları ispatlamak bilim işi bizim işimiz değil.Bilim dediğimizde amerikalıların işine bırakılırsa zaten biz bile mezopotamyada kürtlerin topraklarını işgal ediyoruz.
Bilgiler okadar kalitesizki yunan ve pers Karışımı olan komagene krallığını bile kürt yaptınız.Çok komik.
Yalnız şu inkar edilemez;kendini kürt diye adlandıran halk mezopotamyanın özgür bağrına sığınmış halklardan sadece bir tanesidir.Öyleki ıraka geliş nedenleri bile moden iranın baskıları sonucudur.Benim bilgilerime gelince ben tevratı defalarca okumuş bir insanım.Bilgilerim dünyaca kabul edilen tevrattandır.Senin gibi dinsizler gerçi kabul etmezler tevratı ama dünya onu bir tarih kitaı olarak kabul ediyor.Benim çıkarımlarım nesneldir.Mezopotamya tarihini ve mezopotamyalı olmanın gereğini bilen her insan,senin bu kürtler hakkında verdiğin bilgilere bakarak kendince olumsuz bir eleştiri getirmesi gayet doğaldır.Ama ne yazıkki doğruluğu çelişkilerle dolu olan bu bilgileri senin gibi yaltakçılar bu gerçekleri savunanları şovenisrlikle şuçlamaktadır.

...MEZOPOTAMYANIN ASIL HALKI ASURİLER,ARAMİLER,KELDANİLERDİR BU GERÇEĞİ HİÇ KİMSE İNKAR EDEMEZ.EDENLER ONU KENDİ ÇIKARLARI UĞRUNA KULLANMAK İSTEYEN NESNELLİKTEN UZAK BİREYSEL DOĞRULARIN KURBANI KİŞİLERDİR.BU BÖYLE BİLİNE.KABUL ETMEYEN GERÇEK MEZOPOTAMYA TARİHİNİ ARAŞTIRSIN...
 
Kimden: bawer  78.162.139.***
13.03.2009 13:50:49
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
DEVRAN,
dikkat edersen, ne türkü-kürde, ne kürdü-türke, ne süryaniyi-türke yada kürde, ne/de kürdü-türkü süyaniye üstün tutmuyorum. kullandığın cümlelere dikkat et. bazı kişilerin tutumu top-yekün anlayışımızı ifade etmiyor. karşı yorumlarda da buna dikkat et!.. Suryoyo olumsuz bir-şey söylemiyor. yapılan yorumları okumadan anlamadan da yorum yapma! kendi mucadeleni sahiplenmen, değer biçmen anlamlıdır. ama başka halklara saldırmadan sahiplenmelisin. burada bazı kişiler ortamı germek için bir takım şeyler söyleyecekler. salt burada değil yer yerde vardır bu tipler. ama bize düşen bu oyunlara gelmemektir. buna dikkat etmeni istiyorum. yorumlarını takip ediyorum. insani yönün ağır basıyor ama cabucak galyana geliyorsun. sana düşen, kendi amzum halkını sahiplendiğin kadar diğer mazlum halklarıda sahiplenmendir. aksi taktirden diğerlerinden farkın kalmaz.

anlaşılmak dileği ile.
 
Kimden: baterisst  78.182.68.2***
13.03.2009 13:56:24
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Ewet mezopotamyanın kuzeyinde kürtler çok yaşamaktadır.Hiç düşündünmü yerli halkı niye yok orda.Çünkü senin gibi mezopotamya düşmanı kürt siyasileri onları yok ettiler.
Şunu hiç unutma milyoları yöneten yüzlerle sayılabilecek gruplar bie vardır.Rüzgarın nerden gelip nereye gideceğini kavrayamazsın.Dünle bugün hiç birzaman aynı olmaz.Bu değişimle mezopotamyayı senin gibilerin elinden kurtaracağımız günler gelecektir.O günler yakındır,hiç kuşkun olmasın.
 
Kimden: bawer  78.162.139.***
13.03.2009 14:21:15
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
öyle mi dersin.. sana süryani olduğumu her şekilde ıspatlayabilirim. yöntem söylemen yeterli. rumuzdan dolayı söylüyrsan. bunu kardeşlik olgusuna vurgu yapmak istediğimden dolayı secmişim. ama şu bir gerçek ki, senin gibi yobaz bir süryani değilim. ve aslada kabul etmem.

Kürtler değilde, hangi halk olmuş olsa idi, aynı duyarlılığı gösterirdim. bundan kuşkun olmasın. lakin senin gibi azılı bir yobaz bunu anlayamaz.

Persler yanlızca iranlılar demek değildir. afganlar, tacikler, kürtler. bunlar akraba halklardır. fakat aynı ırklar değildir. tevratın yanlızca perslerden bahsetmesinin nedeni, o tarihte perslerin kendi içerisindeki bir çok halk ile pers imparatorluğu ismi ile anılmasından ileri geliyor.

örnek; turkiyede bir çok halk var. isim olarak turkiyedir. resmi rarihte bu turkiye olarak geciyor. buda egemen olmalarından ileri gelmektedir. yani bir çok halk türk-iye ismi ile ifade edilmektedir. anlt kimlikler çok az ifade bulur yada hiç bulmaz.

sormazlar mı sana, krallığın ismi neden süryani ismi değil de babil? vs. vs. çoğaltılabilir. hiç bir dil geçmişteki öznel yapısını koruyamaz. diyalekte gereği sürekli bir değişim-dönüşüm ve gelişim içerisindedir. anlayabiliyor musun? yoksa hayır mı:) tanrı seni korusun ey büyük zat..

hadi tüm tarihi es gecelim. son bin yıldır buradalar diyelim. senin onları top-yekün atabilecek gücün var mı? madem vardı, neden kaçtın? ve böyle düşünüyorsan nasıl bir samimiyet bekliyorsun o toplumdan? sormazlar mı sana?
 
Kimden: OlumuneAsuristan  78.20.73.46***
13.03.2009 17:56:53
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
çok dogru tespitler Ama sunuda unutmamaliki islamin biçok ilkesi nesturilikten gelme islam arap halifeleri mezopotamyayi elegeçirdiklerinde nesturi bilmiadamlarini tum islerinde kullandilar butun bilimi nesturi-suryanilerden ogrenip onu daha sonra avrupaya verdiler bugun bile dikat ettigimizde islam ve nesturi hiristiyanligin biçok benzer yonleri var.
 
Kimden: OlumuneAsuristan  78.20.73.46***
13.03.2009 18:08:31
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
bu yaziya tepki gosteren arkadaslar Burada deginilmemsi onemli nokta su tabiki tum halklar kardestir ve beraber daha guzel bir dunya yaratmak için çalisacaz ama tarihte yapilmis hatalari kotu muameleleri ogrenmeden ve kabullenmeden bunu basarmak imkansiz ki bunlarin hepsi gerçek olmus olaylar.
 
Kimden: DEVRAN  88.249.226.***
13.03.2009 22:43:33
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
ama sadece bişey dicem kardeşim....buradada herşeyi kürtlere atmak saçmalığı bırak delilik olur bence...olurmu öyle şey ya..bunların hepsini osmanlı yapcak..ihale kürtlerin başına kalcak..varmı öyle bişey..tamam geçmişte hatalarımızı kabul ediyoruz..ama bu kadarıda fazla..
 
Kimden: firat  79.214.59.2***
14.03.2009 14:03:55
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
sayin devran kardes seni cok iyi anliyorum ve aynan katiliyorum her insanin hatalari ola bilir orhan gencebayin bir guzel sarkisi var söyle baslar hatasiz kul olmaz hatamla sev beni insan oglu hep hata yapar muhim olan insan hatasini anlaya bilmek ve hatayi birdahy tekrarlanmamak insan oglu maziyi unutmassa yasiyamazki unutmak lazim hatalar insanlare mahsustur mazilari kapatmak lazim olan olmustur kimse gecenleri geri döndürmeye kabiliyete sahip deyildir DEVRANCIYIM mühim olan geleceye bakmak lazim umarim herkes hatasini anliyacaktir ve birgun gelirki hersey istediyimiz gibi olmassa bile bi seyler olacaktir ben TRT SES bir adim olaraktan kabul ediyorum bazi kimseler secim melzemesi olarak yorumliyorlar bence deyil cunku cok secimler gördük hayal bile edemiyorduk simdide mardin üniversitede kürtce ders olacakmis bakalim bize suryanilere ne zaman bu yolda cikacagiz yani her sey bence sabirlan yavas yavas rayina oturacaktir muhim olan kör olan güclere maydan vermemeliyiz biz azinliklar bir birimizi sevme ve saymayi bilelim her kafadan bir ses cikiyor gu gelen seslere hepsine kolak versek her sey karistirila bilir tabii herkesin fikrine saygili olmaliyiz hayvanlar koklasa koklasa insanlar konusa konusa anlasirlar sevmek varken neye yarar üzülmek zalimin zülmu varsa mazlumun allah vardir YASASIN TÜM EZILENLER YASASIN ÖZGÜRLÜK YASASIN MAZAPOTOMYA

SAYGILARIMLA
 
Kimden: OlumuneAsuristan  78.20.73.46***
14.03.2009 16:47:17
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Burada olanlarin tek sorumlusu kesinliklan kurt ler deyildir biz kurt halkini elestirmiyoruz kurt lerdeki bazi sahsiyetleri mesela bedirxan,simko,veya kurtledeki agalik feodel sistemi ve bu katliamlarin oldugunu bildikleri halde hala bugùn bu sahsiyetleri tarihi bir kahraman gibi goren kurtleri çùnkù bu katliamci asiret agalari sadece asuri-suryanilere deyil aynizamanda diyer ezilen kendi ailelerinden olmayan kurt leride ziyor ve zulmediyorlardi ve yezidi leride eziyorlardi tabiki kurt halki her halk gibi saygi duyulacak bir halk SAYGILARIMLA.
 
Kimden: Semir  85.5.226.9***
16.03.2009 23:29:02
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Süryaniler açisindan Kürtler söz konusu olunca nedense akan sular durur. Bir travmadir psikoanaliz yöntemine ihtiyac varsa özel bir Psikolog timine ihtiyac olmasi gerek! Her ne kadar kürtlerin tarihte kötü bir rol oynadiylarsada kin besleyerek veya kürtler Mezopotamyali degildirler vb. Türkler gibi tarihi çarpitmalarla hiç bir yere varacagimiza inanmiyorum. Bence burada süryanilerein kürtleri anlamasi yerine Kürtlerin Süryanileri anlamasi gerekir. çünkü Süryaniler kilici hep Kürtlerin ellerinde gördüler. Süryanilerin takilip kaldigi seyde tam burasidir. Bunu akil yürütmeyle çözebilecegimizede inaniyorum. Her iki halka Türkler çok çektirdi. Aslinda Türkler bizi tam istedigi noktaya getirdi bu sekilde birbirimize saldirarak. Tarihi gerçekliklere gelince; Süryanilerin tarihi hep baskalari tarafindan arastirildi, degerlendirildi veya yazildi. Böylesi bir tarihin çarpitilmadigini kim iddia edebilir. Mezopotamya nin neresini kazarsan Asur, Babil ve Arami bulgularina rastlarsin degimi artik karin doyurmuyor. Onemli olan Tarihi Bilimsel ve objektif olarak tarihin yeniden yazimasidir. Bunun için Beth il yayinlarinca yeni basilan "tarihte Süryaniler" tarih kitabini okumanizi öneriyorum. Ha keza yukardaki görüsüm Kürtler içinde geçerlidir. çünkü Kürtlerin tarihide baskalari tarafindan yazilmis. Ulusal bilincin gelismesiyle tarihi de daha iyi anlamamiza neden olacaktir. Baterist bey ise; Kürt tarihine olan olumsuz bakis açisinin temelinde kendisi veya çevresinin kürtlerden çok çektigi için olacak. Bu böyle ise elestirilerini genellestirmeden elestirilerini yapabilmelidir. Yalniz sistemin etkisinde kalmama sarti ile. Baver arkadas ise Kürt tarihi üzerindeki yogunlasmasi Suryani tarihi üzerindeki yogunlasmasindan kat be kat daha fazladir ve bu ilgimi çekmistir acaba haklimiyim? Saygilar
 
Kimden: bawer  78.162.142.***
17.03.2009 00:04:36
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Sevgili Samir;
Öncelikle değinmek istediğim, düzeltmek istediğim bir kaç şeyi dile getirmek istiyorum. Bizim Türk halkı ile herhangi bir sorunumuz yok. Bu anlamda getirmiş olduğum eleştiriler bütünü ile Türklere rağmaen var edilen oligarşik düzene karşıdır. ne Türk halkı ile, ne Kürt halkı ile.. nede bir başka halk ile bir sorunumuz yok. Bizim sorunumuz egemen zihniyeti diğer mazlum halklar üzerinde bir sömürü aracı olarak kullanan oligarşik düzenledir..

Her halkın tarihinde bir çok nahoş durum olmuştur. evet bu anlatılmalı, dile getirilmeli. toplumlar bununla yüzleşmelidirler.

ifade ettiğin gibi, bu konu diğer bir tarafı ile de, psika-nalize tabi tululmalıdır. Bu anlamda getirilebilinecek cözümlemeler bir çok kişisel duruşta değişiklikte yaratabilir.

Kürt tarihi üzerine yoğunlaştığımı dile getirmişsin. bunun nedeni şu; konu itibari ile yorumlar buna yönelik gelişti. ve haklı bir söyleme karşı duruşlar gelişince hali ile konu üzerinde durmak durumunda kaldık. Diğer bir tarafı ise, konu çözüme kavuşursa bir çok yapıya hareketleri noktasında geniş kabiliyet alanları sunacağından dolayıdır.
Bu ülkedeki en yakıcı sorunların başında gelmesindendir.
Konu bizim tarihimiz olursa en-az bu kadar yoğınlaşabileceğimi bilmenizi isterim. nitekim konu içerisinde değiniyorumda.. sevgiler..
 
Kimden: Esra  80.227.127.***
18.03.2009 11:38:44
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Kurtleri samimi bulmuyorum.Tarihdeki leke ve sacmaliklarini Turklere anca bu sitede yikarlar..
 
Kimden: baterisst  78.182.66.1***
18.03.2009 12:09:06
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Esra hanım ataların sana yalan söylemiş.Senin atam dediğin Osmanlıda pierlotiler,alman,fransız ve ingiliz genareller cirit atarken en yüksek mevkilere gelmişken
bide kalkmış gayrimüslümleri işbirlikçilikle suçlayıp
karşılıklı şavaş yaptık diye millete yutturuyorlar.
Bir katliamın olduğunu kabul ediyorlar ama gayrimüslümlerde avrupayla işbirlikçilik yaptı diye kendilerini aklamaya çalışıyorlar.Bu düşüncedeki türk ve kürt insanlarına şunu sormak isterim;Madem ki gayrimüslümler ihanetçi pekala devletin askeri kademelerinde avrupalı askerlerin,paşaların,pierlotti misali ileri gelenlerin ne işi var?Birde kendinizi böyle bir devlet yapısında gayrimüslümler yerine koyun bakalım.
Osmanlıda askerlik yapan bir gayrimüslümün ingiliz,fransız komutanlar,genaraller tarafından eğitilmesi,komuta edilmesi ne kadar normal ise Gayrimüslümlerinde işgal sırasında ingiliz,fransız ünüformasını giymesi o kadar normaldir.Bu osmanlı devdetinin yönetim aciziyetinden kaynaklanan bir durumdan başka birşey değildir kanımca.
Şimdi ise bu beceriksizliklerinin ürünü olan avrupa işbirlikçiliğini gayrimüslümlerin üzerine atarak karşılıklı savaş yaptık diyorlar.Koskoca bir yalandır bu.
Gayrimüslümleri, osmanlı avrupayla beraber olup oyuna getirdi.İsyan için sürekli baskı yaptılar.Zamanında rüzgar ektiler ama boran biçecekleri hiç akıllarına gelmedi.Bugün osmanlıdan devrimle ayrılan T.C nin en büyük sorunları arasındadır bu katliamlar.Eğer bir hesap verilecekse bunu türkler ve kürtler vermelidir.
 
Kimden: Umur  77.251.185.***
8.11.2009 15:52:42
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Araplar 16 asirdir suryanileri asimile ederek musluman nufus sadece mesopaotamya degil suriye ve turkiyedede azalmislardir. Buna Kurtlerin ve turklerin bolgeye gelisiyle 16 asirdir devam edilmektedir. Muslumanlarin amaci herekesei zorla kendi dinlerine dondurmektir. Sonuna kadar dayana ebedi cenneti zurretiyle miras alacaktir. Arada giden sehitlerin ruhlari cennete gider onlari olduren sahte peygambere secde kilanlarin ruhlari seytan ile birlesip onlarin zurriyati seytanin zurriyeti olurlar.
Katillerin zurriyeti ebediyen cennete gidemezler
 
Kimden: Bunyamin  77.251.185.***
22.11.2009 16:42:25
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Katliamlar sadece firat ve dicle arasinda yasanmamistir ne kadarda firat cesed dolu olsada ve mesihe inananlarin kaniyla seyfoda dolduysada seyfo trakyadan tut tum arap illerine kadar butun muslumanlarin yasadigi yerlerde yasanmistir. Sadece 1915 degil ondan sonra 1938 tuncelide donmeler kesilmistir. bundan sonra olan her devrimde ordu ozellikle mesihe inanalarin liderlerinin isini gormuslerdir. Bence bu gelecektede degismeyecek. Mesihe inananlari kesmek icin zaten bahane ariyorlar. Eger bir suryani bir muslumana el surse butun suryanileri keserler. Bir musluman tum suryanileri keserse ona turkler kahramnan diyorlar. Kurlerde aga.
 
Kimden: Ashur  94.54.240.1***
25.11.2009 20:23:39
Cevap: MEZOPOTAMYADA HRİSTİYAN KATLİAMI
Sevgili Baterist kardeşim
Ben Hakkarili bir Asurlu olarak, bu değerli bilgiler için çok teşekkürler. Basma ganukh. ( Umarım Asurice biliyorsundur.) Seninle iletişim kurmak istiyorum. Bana
fransuaeagle@gmail.com dan ulaşabilirsin

Saygılar
 
CEVAP YAZ - Onaylı Üyelik Gerektirir
isim:
konu:
cevap:
   

   


© Copyright 2008 www.suryaniler.com
tasarım: Web Tasarım